DEVAM: 140. Ganimetler
Dağıtıldıktan Sonra Savaşa Gelen Kimse Ganimetten Bir Pay Alamaz
حَدَّثَنَا
مَحْبُوبُ
بْنُ مُوسَى
أَبُو صَالِحٍ
أَخْبَرَنَا
أَبُو
إِسْحَقَ
الْفَزَارِيُّ
عَنْ
كُلَيْبِ
بْنِ وَائِلٍ
عَنْ هَانِئِ
بْنِ قَيْسٍ
عَنْ حَبِيبِ
بْنِ أَبِي
مُلَيْكَةَ
عَنْ ابْنِ
عُمَرَ قَالَ
إِنَّ رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَامَ
يَعْنِي
يَوْمَ
بَدْرٍ
فَقَالَ إِنَّ
عُثْمَانَ
انْطَلَقَ
فِي حَاجَةِ
اللَّهِ
وَحَاجَةِ
رَسُولِ
اللَّهِ
وَإِنِّي أُبَايِعُ
لَهُ
فَضَرَبَ
لَهُ رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
بِسَهْمٍ
وَلَمْ
يَضْرِبْ
لِأَحَدٍ
غَابَ
غَيْرَهُ
İbn Ömer'den demiştir
ki: Rasûlullah (s.a.v.) Bedir (savaşı) günü (ayağa) kalarak: "Gerçekten
Osman, Allah'ın ve Rasulünün yolunda hizmette bulundu. Ben de onun adına biat
ediyorum." deyip (ganimet mallarından) ona da pay verdi. Oysa onun
dışında, harbe katılmayan hiçbir kimseye (ganimetten) pay vermemişti.
İzah:
Her ne kadar metinde
Hz. Peygamberin Hz. Osmanın dışında
Bedir savaşına bilfiil
katılmayan kimselerin hiçbirine ganimetten hisse vermediği ifade
ediliyorsa da aslında, es-Siyerü'1-Kebir isimli eserde açıklandığına göre, Hz.
Peygamber bilfiil Bedir harbine katılmayan Hz. Osman'a Bedr ganimetlerinden
pay verdiği gibi, Şam taraflarına giden Kureyş Kervanım takib etmek ve onun
hakkında haber getirmekle görevlendirdiği Talha b. Ubeydullah ile Said b. Zeyd
(r.a)'e ve Medine'den gelen münafıklarla ilgili bir haberi tahkik etmek üzere,
Medine'ye gönderdiği Ensar'dan beş mücahide de bilfiil savaşa katılmadıkları
halde, Bedir ganimetlerinden hisse vermiştir. Bu mücahidler her ne kadar
bilfiil savaşa katıl-mamışlarsa da aslında, bilfiil harp ülkesinde Rasul-i
Ekrem'in ve tüm müs-lümanların hizmetinde bulunmuşlardır. Medine'ye gönderirken
Hz. Talha ile Hz. Said'den Medine'de bulunduklarından dolayı harp ülkesinde
değil, İslam ülkesinde bulundukları iddia edilemez.
Ayrıca bazı kimseler,
"Allah Teâlâ hazretleri, Bedir ganimetlerinin paylaştırılmasını Rasulünün
arzusuna bırakmıştı. O ganimetlerde kimsenin hakkı yoktu. Bu sebeple Hz.
Peygamber sözkonusu ganimetlerden istediği kadarını istediği kimseye vermeye
salahiyetli idi de onun için sözü geçen kimselere de Bedir savaşına
katılmadıkları halde ganimetlerden pay verdi. Nitekim "... Ganimetler,
Allah'ın ve Rasûliinündür..."[Enfâl 1] ayet-i kerimesi de bunu gösterir."
demişlerdir. Siyer-i Kebir şerhinden naklettiğimiz bu ifadelerden de
anlaşılıyor ki aslında Bedir savaşına bilfiil katılmadığı halde Bedir ganimetlerinden
pay alan sadece Hz. Osman değildir. Fakat Hz. İbn Ömer bundan haberi olmadığı
için "Savaşa katılmadığı halde ganimetlerden pay alan sadece Hz.
Osman'dır..." diye rivayette bulunmuştur.
Hanefi âlimlerinden Ebû
Ca'fer Tahavî, bu hadisle ilgili olarak şu açıklamayı yapıyor: *'Hz. Osman Hz.
Peygamberin emriyle Medine'de kalarak ailesi Rukiyye'nin hastalığıyla
ilgilenmek üzere görevlendirildiği ve bu yüzden de katılmayı çok istediği
halde bilfiil katılamadığı, Bedir savaşının ganimetlerinden hisse aldığı
gibi,devlet reisinin bir başka cephede savaşmak üzere müslümanların işleriyle
görevlendirildiği bir kimse de müslümanların eline geçen ganimet mallarından
pay almaya hak kazanır. Kumandan, harp malzemesi ikmal etmek üzere İslam
ülkesine geri gönderdiği kimselerle, Harbe katılmayı çok arzu ettikleri halde
devlet reisinin görevlendirdiği yeri terke-demeyen ve bu yüzden de savaşa
katılmayan kimseler de ganimetten pay almaya hak kazanırlar. Her ne kadar 2723
numaralı Ebû Hureyre hadisinde Hz. Ebanı, Necd taraflarına gitmek üzere bizzat
Hz. Peygamber gönderdiği halde, dönüşte ona ve arkadaşlarına Hayber
ganimetlerinden pay verilme-mişse de, aslında bunun sebebi Hz. Peygamberin Hz.
Eban ile arkadaşlarını savaş başladıktan sonra değil de savaş başlamadan önce
göndermiş olmasıdır. Bir başka ifadeyle, Hz. Eban'ı Hayber savaşına
katılmaktan alıkoyan sebep kendisine Hz. Peygamberin vermiş olduğu görev
değildi. İstese idi Hayber savaşı sona ermeden önce arkadaşlarıyla birlikte
Hayber mücahidlerine katılabilirdi.
Avnü'l-Ma'bûd yazarının
ifade ettiğine göre, her ne kadar konumuzu ilgilendiren bu hadis-i şerifte
Bedir muharebesinin sonunda Hz. Peygamberin, Hz. Osman'ın gıyabında onun adına
bîat aldığı ifade ediliyorsa da, bu doğru değildir. Hadisin bu kısmını bazı
raviler yanlış rivayet etmişlerdir. Hz. Peygamberin kendi sağ elini sol eli
üzerine koyarak Hz. Osman'ın gıyabında, onunla biatlaşması hadisesi, Bedir
savaşında değil, Hudeybiye gazvesinde olmuştur. Nitekim Buharı ve Tirmizi'de
zikredilen şu hadis-i şerifte bu gerçeği ifade etmektedir:
"Osman b. Abdullah
b. Mevhibden rivayet edilmiştir ki, Mısır halkından bir adam, Beytullah'ı
haccetti ve (orada) oturmakta olan bir cemaat gördü.
"Bunlar
kimlerdir?" diye sordu.
"Kureyşdir"
dediler.
"Şu şeyh
kimdir?" diye sordu.
İbn (i Ömer) dir."
dediler. Yanına geldi ve:
"Sana birşey
soracağım; şu ka'be'nin kutsiyeti hakkı için senden bana (gerçeği) söylemeni
istiyorum. Uhud savaşı esnasında Osman'ın kaçtığını bilir misin?" dedi.
Şeyh:
"Evet" diye
cevap verdi. Adam:
"Rıdvan Matından
geri kaldığını ve bu biate katılmadığını biliyor musun?" diye sordu.
Şeyh:
"Evet" diye
cevap verdi. Adam:
"Bedir savaşından
geri kaldığını ve bu savaşa da katılmadığım bilir misin?" dedi. Şeyh:
"Evet" diye
cevap verdi. Bunun üzerine adam "Allahü ekber" diye mukabele etti.
İbn Ömer Ona:
"Gel" dedi
"sorduğun hususları sana açıklayayım. Uhud günü esnasında Osman'ın firar
etmesi ise şehadet ederim ki; Osman, Allah tarafından affedilmiş ve
bağışlanmıştır.[bk. Âl-i İmrân, 155] Bedir savaşından geri kalmasına gelince,
çünkü peygamber (s.a.v.)'in kerimesi Hz. Osman'ın yanında veya nikahı altında
bulunuyordu. Peygamber, (s.a.v) ona "Bedir savaşına katılan kişinin sevabına
ve (ganimet) payına sahip olacaksın." buyurmuştu. Rıdvan bi'atinden geri
kalması da Mekke içinde Osman'dan daha kıymetli bir kişi olsaydı Rasûlullah
(S.A.V.) Osman'ın yerine onu gönderirdi. Rıdvan biati Osman Mekke'ye gittikten
sonra oldu. Peygamber (S.A.V.) sağ eli için "Bu Osman'ın elidir"
buyurarak, onunla (so1 elinin üzerine vurdu ve (biat) Osman içindir- buyurdu."
İbn Ömer, ona simdi bunu (izahı) da beraberinde götür" dedi.[bk. Molla mehmetoğlu O.
Zeki Sünen-i Tirmizî Tercümesi, VI, 261-262.]