بَاب
فِي
الْغُلُولِ
إِذَا كَانَ
يَسِيرًا يَتْرُكُهُ
الْإِمَامُ
وَلَا
يُحَرِّقُ رَحْلَهُ
134. Bir Kimsenin
Ganimetlerden Çaldığı Malın Az Olması Durumunda Devlet Başkanının Onu Serbest
Bırakacağı Ve Eşyasını Yakmayacağı
حَدَّثَنَا
أَبُو
صَالِحٍ
مَحْبُوبُ
بْنُ مُوسَى
قَالَ
أَخْبَرَنَا
أَبُو
إِسْحَقَ
الْفَزَارِيُّ
عَنْ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
شَوْذَبٍ
قَالَ
حَدَّثَنِي
عَامِرٌ
يَعْنِي
ابْنَ عَبْدِ
الْوَاحِدِ
عَنْ ابْنِ
بُرَيْدَةَ
عَنْ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
عَمْرٍو
قَالَ كَانَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
إِذَا
أَصَابَ غَنِيمَةً
أَمَرَ
بِلَالًا
فَنَادَى فِي
النَّاسِ
فَيَجِيئُونَ
بِغَنَائِمِهِمْ
فَيَخْمُسُهُ
وَيُقَسِّمُهُ
فَجَاءَ
رَجُلٌ بَعْدَ
ذَلِكَ
بِزِمَامٍ
مِنْ شَعَرٍ
فَقَالَ يَا
رَسُولَ
اللَّهِ
هَذَا فِيمَا
كُنَّا
أَصَبْنَاهُ
مِنْ
الْغَنِيمَةِ
فَقَالَ أَسَمِعْتَ
بِلَالًا
يُنَادِي
ثَلَاثًا
قَالَ نَعَمْ
قَالَ فَمَا
مَنَعَكَ
أَنْ تَجِيءَ
بِهِ
فَاعْتَذَرَ
إِلَيْهِ
فَقَالَ كُنْ
أَنْتَ
تَجِيءُ بِهِ
يَوْمَ
الْقِيَامَةِ
فَلَنْ
أَقْبَلَهُ
عَنْكَ
Abdullah b. Ömer'den
Demiştirki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem (bir seferde) ganimet elde
edince halkın ellerinde bulunan ganimetleri getirmelerini ilan etmesi için
Bilal'e emir verdi. Bunun üzerine (Hz. Bilal ellerindeki ganimetleri
getirmelerini) halka ilan etti. (Halk ellerinde bulunan) ganimetlerini
getirince (Hz. Peygamber) bu ganimetlerin beşte birini (kendine) ayırıp (geri
kalanını gazilere) paylaştırdı. Taksimden hemen sonra bir adam kıldan bir yular
getirdi ve Ey Allah'ın Rasûlü işte bizim ele geçirdiğimiz ganimet budur. dedi.
Bunun üzerine (Hz. Peygamber) üç defa: "Sen Bilali ilan ederken duymadın
mı?" dedi. (O zat da) Evet (duydum) diye cevap verdi. (Hz. Peygamber de)
"Onu (zamanında) getirmene engel olan neydi?" diye sordu. Bunun
üzerine (adam) Hz. Peygamber'den özür diledi ama Rasûlullah (s.a.v.) "Sen
bunu kıyamet gününde getirirsin (şimdi) bunu senden asla kabul
etmeyeceğim." buyurdu.
İzah:
Hz. Peygamber her
mücahidin yanında bulunan ganimet eş-yasım getirip ona teslim etmesini Hz.
BilaFe ilan ettirdiği halde mücahidlerden birinin yanında bulunan ganimet
mallarını, zamanında getirmeyip, ancak ganimetlerin taksiminden sonra
getirdiği için bu mallan ondan teslim almayı reddetmesi ve ona "Sen bunu
kıyamet gününde getirirsin" diyerek, onu tehdit etmesi sebebiyle, İslam
ulemâsı, ganimet eşyalarından mal çalmanın haram olduğuna ve bu hususta
aşırıları malın az ile çoğu arasında bir fark olmadığı görüşüne varmışlardır.
Şafii ulemâsından Nevevi'nin açıklamasına göre ganimet mallarından çalmanın
büyük günahlardan olduğunda icma vardır.[bk. Şevkaııî, Neylü'l-evtâr, VII, 342.]
Nitekim Cenab-ı Hak
Kur'an-ı Keriminde: "... kim böyle bir hainlik ederse, kıyamet günü
hainlik ettiği şey ile gelir..."[Âl-i İmrân 161] buyurarak bu meseleyi
açıkladığı gibi, Hz. Peygamber de "... sizden hiçbirinizle kıyamet gününde
bir omuzunda meleyen bir koyun, diğer om uzunda da kişneyen bir at olduğu
halde karşılaşmayayım. O kimse bana ya Muhammed, yetiş, diye feryad eder ben de
ona -Benim elimden birşey gelmez, ben sana bunu dünyada iken haber vermiştim-
diye karşılık veririm." [Buhârî, cihâd; zekât, hibe, ahkâm; Müslim, imare;
Nesâî, zekât; Ahmed b. Hanbel, II, 462.]
buyurarak bu gibi kimselerin kıyamet gününde düşecekleri acıklı durumu
haber vermiştir.
Şevkanî'nin
açıklamasına göre, bir kimse yanında bulunan ganimet malını zamanında getirmeyip
de ganimet malları paylaştırıldıktan sonra getirirse bu malın devlet yetkilisi
tarafından kabul edilip edilmeyeceği meselesi ulema arasında ihtilaflıdır.
İmam Mâlik ile İmam
Sevrî, Evzâi ve el-Leys'e göre yanında bulunan ganimet malını zamanında teslim
edemediği için pişman olup tevbe ederek teslim etmek üzere gelen bir kimsenin
elindeki bu malın beşte birini devlet başkanı veya temsilcisi alır, geriye
kalan kısmını da kendisi sadaka olarak fakirlere dağıtır. Ancak İmam Şafii;
"Eğer bu mal gerçekten o kimsenin kendi malı ise başkasına sadaka olarak
vermeye mecbur değildir. Yok eğer bu mal kendisine ait değilse o zaman sadaka
olarak dağıtmasının hiçbir anlamı yoktur. Kanaatime göre bu kişinin, bu malı
buluntu bir malmış gibi devlet yetkilisine teslim etmesi gereklidir."
diyerek bu görüşe itiraz etmiştir.
Hanefilerin meşhur ve
muteber fıkıh kitaplarından biri olan es-Siyeru'l-Kebîr şerhinde zikredilmiştir
ki, ganimetten gizlice bir şey çalan kimse, pişman olup ordu dağıldıktan sonra
çalmış olduğu şeyi emir'e getirse, emir isterse onu tekrar getirene verip hak
sahiplerine vermesini emreder, istersede ondan alıp beşte birini hak
sahiplerine verir. Geri kalan dört kısmı buluntu gibi olur. Hak sahiplerini
bulamazsa onu ya tasadduk eder veya beytülmala koyup üzerine emrini yazar.
Ganimete ihanet ederek birşey çalan kimse çaldığı şeyi devlet başkanı veya
kumandana getirmezse bakılır; eğer hak sahipleri bulunmazsa tasadduk etmesi
müstehabdır. Hak sahiplerini bulursa, ondan beşte biri alınıp hak sahiplerine verilir.
Bir mücahidin ganimet malı taksim edilmeden Önce kendi payım satması doğru
değildir. Taksim edilmeden önce payından vazgeçmesi de doğru değildir.[bk,
Davudoğlu A. İbn Abidîn, VIII, 426.]
Kendisindeki ganimeti
ganimetlerin taksiminden önce teslim etmek üzere getiren kimse için Münziri, o
malın bu kimseden kabul edileceğinde ulemânın ittifak ettiğini
söylemiştir."[Şevkânî, Neylii'l-Evtâr, VII, 342.]
Mevzûmuzu teşkil eden
bu hadis-i şerifte, bir rahmet peygamberi olan Hz. Muhammed'in ganimetlerin taksiminden
sonra, yanındaki ganimet mallarım taksime getiren bir kimseden getirdiği bu
malı kabul etmeyerek, cezasını çekmek üzere o malla birlikte ahirete gelmesine
razı olup onun bu müşkilini dünyada halletmeye yanaşmaması izaha muhtaç bir
husustur. Tîbî'nin açıklamasına göre aslında, Hz. Peygamber böyle bir tavır
takınmakla, onun Allah'ın huzuruna suçlu olarak çıkmasını arzu etmiş değildir.
Bilakis ona yaptığı işin ne büyük bir suç olduğunu anlatarak bu malı
sahiplerine teslim edip sonra da tevbe etmesini sağlamak istemiştir.
el-Muzhir'e göre ise bu
kimsenin elindeki ganimet malında hakkı olan gaziler dağıldığı için bu malı
hakkı olan kimselere dağıtması veya onlarla helalleşmesi imkansız olduğundan
Hz. Peygamber o kimseyi günahıyla baş-başa bırakmaktan başka çare bulamamış ye
ona böyle davranmak zorunda kalmıştır. Hanefî ulemâsından Aliyyü'1-Kâri de
Muzhîr'in görüşünü desteklemiştir.[Aliyyü'l-kari, MirkatiH-Mefâtih, IV, 279.]