SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

CİHAD BAHSİ

<< 2625 >>

DEVAM: 87. (Allah'a, Rasulüne Ve Ulü'l-Emre) İtaat Etmek

 

حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ مَرْزُوقٍ أَخْبَرَنَا شُعْبَةُ عَنْ زُبَيْدٍ عَنْ سَعْدِ بْنِ عُبَيْدَةَ عَنْ أَبِي عَبْدِ الرَّحْمَنِ السُّلَمِيِّ عَنْ عَلِيٍّ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بَعَثَ جَيْشًا وَأَمَّرَ عَلَيْهِمْ رَجُلًا وَأَمَرَهُمْ أَنْ يَسْمَعُوا لَهُ وَيُطِيعُوا فَأَجَّجَ نَارًا وَأَمَرَهُمْ أَنْ يَقْتَحِمُوا فِيهَا فَأَبَى قَوْمٌ أَنْ يَدْخُلُوهَا وَقَالُوا إِنَّمَا فَرَرْنَا مِنْ النَّارِ وَأَرَادَ قَوْمٌ أَنْ يَدْخُلُوهَا فَبَلَغَ ذَلِكَ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ لَوْ دَخَلُوهَا أَوْ دَخَلُوا فِيهَا لَمْ يَزَالُوا فِيهَا وَقَالَ لَا طَاعَةَ فِي مَعْصِيَةِ اللَّهِ إِنَّمَا الطَّاعَةُ فِي الْمَعْرُوفِ

 

Ali (r.a.) den rivayet olunduğuna göre,  Rasûlullah (s.a.v.) bir ordu göndermiş ve başına da bir adam'ı kumandan tayin edip, onlara kumandanı dinlemelerini ve ona itaat etmelerini emretmişti. Bir süre sonra kumandan bir ateş yaktı ve askerlere ateş'e girmelerini emretti. Bunun üzerine bazı askerler, "biz sadece ateş'ten kaçtık" dediler. Diğer bir kısmı da ateş'e girmek istediler. Bu haber Nebi (s.a.v.)'e erişince; "Eğer onlar ateş'e girselerdi ebediyyen ateşte kalacaklardı.' dedi ve "Allah'a isyan hususunda (kul'a) itaat yoktur (kul'a) itaat ancak din'e uygun olan işlerdedir" buyurdu.

 

 

İzah:

Buhari, ahkâm; Ahbarü'1-ahad; Meğâzî; Müslim, İmâre; Nesâi, Beyât; Ahmed b. Hanbel, I, 82, 94, 164.

 

Bu hadis-i şerif yetkili kişilerin emirlerini yerine getirmek için Allah'ın ve Rasûlünün emirlerini çiğnemenin Allah'a ve Rasûlüne isyan sayılacağını, âmirin, Allah'ın ve Rasûlünün emirlerine aykırı olarak verdiği emirlerin, bu emri yerine getiren memuru sorumluluktan kurtaramayacağını ve içinde mâsiyet bulunan taat ve ibâdetin mak­bul olamayacağını ifade etmektedir.

 

Metinde geçen "Eğer onlar ateşe girselerdi ebediyyen o ateşte kalacaklardı” cümlesindeki "ateş” ten maksat cehennem ateşi değil, ku­mandanın yakmış olduğu ateştir. Hafız îbn Hacer bu ateşten maksadın kumandanın yaktığı ateş mi yoksa cehennem ateşi mi olduğu meselesinde bazı ihtimaller üzerinde durduktan sonra bu ateşten maksadın, kumandan tarafından yakılan ateş olduğunun kanaatine varmıştır. Buna göre cümle­nin mânâsı şöyledir: "Eğer onlar bu ateşe girselerdi zannettikleri gibi za­rarsız olarak kurtulamayacaklardı. Bilakis orada yanıp gideceklerdi." Yine aynı cümlede geçen ebediyyen kelimesi de "sonsuza kadar** anlamında kullanılmayıp "uzun süre” anlamında kullanılmıştır. Nitekim "ebed" ke­limesi "Amma onlar, ellerinin (yapıp) öne sürdüğü (işler) yüzünden ölümü asla temenni etmezler...”[Cum'a 7] meâlindeki âyet-i kerimede de aynı şekilde "uzun süre" anlamında kullanılmıştır.

 

Binaenaleyh bu cümle ile, "Eğer bu askerler kumandanın emrine ita­at etmeyi vâcib zannederek ve ateşin kendilerine zarar vermeyeceğine ina­narak ateşe girselerdi kendilerine böylesine yakından ilgilendiren hayatî bir meselenin asılını öğrenmek için gereken çabayı göstermediklerinden ve neticede intihar gibi bir yasağı çiğnediklerinden dolayı günahkâr ola­caklar ve içine girdikleri ateşte yanıp gitmeye müstehak olacaklardı" de­nilmek istenmiştir.

 

Bazılarının rivayetine göre bu emri veren kumandan çok şakacı bir kimseymiş, bu emriyle onlara şaka yapmak istemiş. Müslim'in rivayetine göre ise, askerler onu kızdırdıkları için böyle yapmış. Doğru olan da bu ikinci rivayettir.[bk. Hafız Şemsüddin ibnü'l-Kayyim, Avnü'l-mâ'bûdun Hafiyesi VII, 279-280.]