بَاب
أَيْنَ
يَكُونُ
الِاعْتِكَافُ
78. İ'tikaf Nerede
Olur?
حَدَّثَنَا
سُلَيْمَانُ
بْنُ دَاوُدَ
الْمَهْرِيُّ
أَخْبَرَنَا
ابْنُ وَهْبٍ
عَنْ يُونُسَ
أَنَّ
نَافِعًا
أَخْبَرَهُ
عَنْ ابْنِ
عُمَرَ أَنَّ
النَّبِيَّ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
كَانَ
يَعْتَكِفُ
الْعَشْرَ الْأَوَاخِرَ
مِنْ
رَمَضَانَ
قَالَ نَافِعٌ
وَقَدْ
أَرَانِي
عَبْدُ
اللَّهِ
الْمَكَانَ
الَّذِي
كَانَ
يَعْتَكِفُ
فِيهِ رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
مِنْ
الْمَسْجِدِ
Nâfi'in İbn Ömer
(r.a.)'dan rivayet ettiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) Ramazan'ın son on gününde
i'tikâf'ta bulunurdu. Nâfi' dedi ki: "Abdullah, Rasûlullah (s.a.v.)'in
mescidde i'tikâf'ta bulunduğu yeri bana gösterdi"
İzah:
Buharî, i'tikâf;
Müslim, i'tikâf
Hadisin Buhârî'deki
rivayetinde Nâfi'in sözü mevcut değildir. îbn Mâce'nin, îbn Ömer'den rivayet
ettiği bir haberde Hz. Peygamber'in i'tikâf yerinin mescidin içindeki tevbe
direğinin arkası olduğu belirtilir. Mezkur rivayet şu şekildedir:
"Rasûlullah
(s.a.v.) i'tikâfa girdiği zaman tevbe direğinin arkasına sediri kurulur,
döşeği serilirdi."[İbn Mâce, siyam]
Beyhakî'nin bir
rivayetinde de Hz. Peygamber'in döşeğinin tevbe direğinin kıbleye bakan
tarafına konulduğu ve efendimizin direğe yaslandığı belirtilmektedir.
Hadis Peygamber (s.a.v.)'in
mescidde i'tikâfa girdiğine delildir. Onun başka bir yerde i'tikâfta
bulunduğuna dâir herhangi bir haber sabit olmamıştır. Onun için i'tikâfm
mescidde olmasının şart olduğu konusunda âlimler müttefiktirler. Sadece
Mâlikilerden Muhammed b. Ömer b. Lübâbe'nin farklı görüşte olduğu nakledilir.
Âlimler i'tikâf için mescidi şart koşarlarken "Siz mescidlerde i'tikâfta
iken hanımlarınıza yanaşmayınız,"[Bakara 187] âyetini de delil olarak
almışlardır. Çünkü camilerin dışında i'tikâf caiz olsaydı, kadınlarla temasın
haram oluşu, mescitlerde kalmaya mahsus kılınmazdı. Çünkü i'tikâf halinde olan
kişiye nerede olursa olsun, karısı ile temas haramdır, i'tikâfm camide
yapılması şart olmasaydı, âyette mescidin anılmasında bir mânâ olmazdı.
İmam Nevevî i'tikâf
konusundaki hadisleri sıraladıktan sonra şöyle der:
"Bu hadisler
mescidin dışında i'tikâfm caiz olmadığına delildir. Çünkü Hz. Peygamber,
hanımları ve sahâbîleri meşakkatli olmasına rağmen mescidde itikafta
bulunurlardı. Özellikle kadınlar evde i'tikâfa girerlerdi.Çünkü onların
evlerine ihtiyâçları daha fazladır..."
Yukarıda da işaret
edildiği gibi i'tikâfın camide olması konusunda tüm âlimler görüş birliği
içerisindedirler. Ancak caminin Özelliği ve kadınların itikafının nerede
olması gerektiği konusunda ihtilâf vardır:
îmam Ebu Hanife, Ahmed
b. Hanbel ve Ebu Sevr, i'tikâf için cemâatle namazın kılındığı camileri şart
koşarlar. Çünkü Ahmed b. Hanbel'e göre namazı cemaatle kılmak vâcib, Ebu Hanife'ye
göre sünnet-i müekke-dedir. Eğer bir kimse cemaatle namaz kılınmayan bir
mescidde i'ti kafa girerse ya cemaate gitmek için sık sık i'tikâftan çıkacaktır
ya da cemaati terk etmiş olacaktır. Bunlardan birincisi i'tikâfa aykırıdır.
İkincisi de vacibi ya da sünnet-i müekkedeyi terk etmektir.
Taberânî'nin İbrahim
en-Nehâ'i'den rivayet ettiği şu haber de bu görüşe delildir:
Huzeyfe (r.a.) îbn
Mesüd'a:
Senin evinle Ebû
Musa'nın evi arasında olup da kendilerinin i'tikâfta olduklarını zannedenlere
şaşmıyor musun?
Belki onlar doğru
yapıyorlar, sen hata ediyorsun yahat da onlar hatırda tuttular sen unuttun.
Hayır, ben biliyorum ki
i'tikâf ancak cemaatle namaz kılınan camide olur.
îmam Ebû Hanife'nin
i'tikâfın caiz olması için bir camide beş vakit namazı şart koştuğu rivayet
edilir.
İmam Mâlik'e göre
cemaatle namaz kılınsın kılınmasın, herkesin girip çıkmasına müsaade edilen
her mescidde i'tikâfda bulunmak caizdir. Ancak bir kimse içerisine cuma gününün
de gireceği kadar bir müddet i'tikâfta bulunmaya niyet ederse, cuma namazı
kılman bir camide i'tikâfa girmesi gerekir.
Şâfülere göre i'tikâf
herhangi bir mescidde olabilir. Cemaatle namaz kılman bir camide olması ise,
efdaldir.
Diğer bazı âlimlerden
bir kısmı, i'tikâfın sadece Mescid-i Haram, Mescid-i Aksa ye Mescid-i Nebevî'de
bir başka grupsa sadece Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevî'de hatta yalnızca
Mescid-i Nebevî'de sahih olduğuna dair görüşler taşımaktalar. Ancak bunlar
fazla yayılmamıştır.
Kadınların nerelerde
i'tikâfa girebileceği konusuna gelince:
Şafiî, Mâliki ve Han
belilere göre, kadınlar ancak herkese açık olan camilerde itikafa girebilirler,
evlerinde itikafta bulunmaları caiz değildir.
Hanefilere göre ise,
kadınların camide i'tikâfta bulunmaları caizdir. Fakat kendi evlerindeki mescid
edinecekleri bir odada i'tikâfa girmeleri daha iyidir. Çünkü bu fitneye meydan
vermeme konusunda daha ihtiyatlıdır.
Cami içerisinde
itikafta bulunan bir kimsenin, hangi hallerde camiden çıkabileceği ya da hangi
hareketlerinin itikafına zarar vereceği konusu, bundan sonraki babda gelecek
hadislerde açıklanacaktır. Burada itikafta bulunan kişinin yapması müstehap
olan davranışları ele alalım.
Hanbeli âlimlerinden
meşhur Muğnî sahibi îbn Kudâme'nin, adı geçen kitaptaki beyânına göre
i'tikâfta olan kişinin yapması uygun olan ve olmayan hareketler şunlardır:
i'tikâfa giren kişinin
namazla, Kur'an okumakla, Allah'ı zikirle ve bunlara benzer ibâdetlerle meşgul
olması müstehabtır. İşe yaramayan konuşma ve davranışlardan kaçınmalıdır. Çünkü
çok konuşari, çok yanılır. Bir hadisde,
"Kendisini
ilgilendirmeyen şeyi terketmesi, kişinin müslümanliğının olgunluğundandır"
buyurur i'tikâftaki kişi münakaşadan, kötü konuşmadan kaçınır. Bunlar zaten
i'tikâf haricinde de caiz değildir. Gerçi bunlar i'tikâfı bozmaz ama
kaçınılması gerekir, i'tikâf esnasında, ihtiyaç duyulan şeyleri konuşmakta
mahzur yoktur. Çünkü Hz. Peygamber, i'tikâfta iken kendisim ziyarete gelenlerle
konuşmuştur.
i'tikâfta iken
başkasına Kur'an okutma, ilim öğretme ve Öğrenme, fakihlerle münazara etme yani
ilmî münâkaşalarda bulunma, hadis yasma ve bu gibi işlerle meşgul olma Hanbeli
âlimlerine göre müstehab değildir. Bunlarla taat kasdedilmişse bu davranışlar
Şâfiîlere göre müstehaptır. Hanefi fıkıh kitaplarında da bu meşguliyetler
itikafta bulunan kişinin yapması gereken şeyler arasında sayılır.
i'tikâfta olan kişi
güzel elbiselerini giymeli; güzel kokular sürünmelidir.
i'tikâfa giren kişinin
ibâdet maksadıyla susması, konuşmayı terketmesi mekruhtur. Hatta bunun haram
olduğunu bile söyleyenler vardır. İslâmda sükût orucu yoktur. Bunu yasaklayan
birçok haber vardır.