SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

MENASİK BAHSİ

<< 1752 >>

بَاب فِي الْإِشْعَارِ

14. (Kurbanlık Develere) Nişan Koymak

 

حَدَّثَنَا أَبُو الْوَلِيدِ الطَّيَالِسِيُّ وَحَفْصُ بْنُ عُمَرَ الْمَعْنَى قَالَا حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ قَتَادَةَ قَالَ أَبُو الْوَلِيدِ قَالَ سَمِعْتُ أَبَا حَسَّانَ عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ صَلَّى الظُّهْرَ بِذِي الْحُلَيْفَةِ ثُمَّ دَعَا بِبَدَنَةٍ فَأَشْعَرَهَا مِنْ صَفْحَةِ سَنَامِهَا الْأَيْمَنِ ثُمَّ سَلَتَ عَنْهَا الدَّمَ وَقَلَّدَهَا بِنَعْلَيْنِ ثُمَّ أُتِيَ بِرَاحِلَتِهِ فَلَمَّا قَعَدَ عَلَيْهَا وَاسْتَوَتْ بِهِ عَلَى الْبَيْدَاءِ أَهَلَّ بِالْحَجِّ

 

İbn Abbâs (r.a.)'den rivayet edildiğine göre,  Resûlullah (s.a.v.) Zülhuleyfe'de Öğleyi kıldıktan sonra bir deve istemiş de onu hörgücünün sağ tarafından nişanlayıp, ondan kan akıtmış, boynuna da iki nalın takmıştır. (Daha) sonra da devesini getirip üzerine binince (deve) kendisini düzlüğe çıkarınca, (burada) hacca telbiye getirmiştir.

 

 

İzah:

Buhârî, hac; megâzî; Müslim, hac; Tirmizî, hac; Nesâî, hac; İbn Mâce, menâsik; Dârimî, menâsik; Ahmed b. Hanbel, I, 216, 254, 280, 339, 344, 347, 376; IV-345, 346.

 

Söz konusu hadise hicretin onuncu yılında Veda Haccında cereyan) etmiştir.Fahr-i  kâinat Efendimiz o  sene  Zilkade'nin sona ermesine beş gün kala öğle namazını Medine mescidinde kıldıktan sonra büyük bir kafile ile yola çıkmıştır. İkindi vakti Zülhuleyfe'ye varınca orada konaklayıp geceyi de orada geçirmiştir. O gün orada sırasıyla ikindi, akşam, yatsı namazlarını ertesi gün de sabah ve Öğle na­mazlarını ikişer rekat olarak kılmıştır. Hadis-i şerifte Resûl-i Ekrem'in kıldığından bahsedilen öğle namazı yolculuğun ikinci gününde Zülhuleyfe'de seferi olarak kıldığı öğle namazıdır. Bu hadis-i şerifle, "Resûlullah (s.a.v.) Beydâd'da öğle namazını kıldıktan sonra umre ve hac için ihrama girdi. Daha sonra da devesine binerek Beydâ dağına tırmandı."[Nesâî, menâsîk] anla­mındaki hadis arasında bir çelişki olduğu zannedilmemelidir. Çünkü Resûl-i Ekrem'in, o günkü öğle namazını Zülhuleyfe ile Beydâ'mn arasındaki sı­nırda kılmış olması mümkündür.

 

Metinde geçen “eş'are" kelimesi aslında, nişanlanmak, alâ­met takmak; manasına gelir.

 

Burada maksat, devenin hörgücünü sağ tarafından bıçak veya sivri bir demirle çizerek kan akıtmaktır. Bu, o hayvanın Harem-i şerife gönde­rilecek bir kurban olduğuna alâmettir.

 

Başka hayvanlara karıştığında kolayca ayrılması, kaybolduğunda bu­lan kimsenin getirmesi için bunu yapmak Cumhûr'a göre meşrudur. Çün­kü bununla bir şiâr-ı dinî ilan edilmektedir. Ancak İmâm-ı Ebû Hanife'ye göre bu nişan hayvana işkence verdiği için mekruhtur. İmâm Ebu Yûsuf ve Muhammed'e göre ise, bunda bir sakınca yoktur.[Şevkânî, Neylu'l-evtâr, V, 112.]

 

"Bedene" kelimesi ise deve ve sığır cinsi için kullanılır. Yağlı ve iri olmalarından dolayı bu ismi almışlardır. Bu açıdan bakıldığı zaman bu ismin deve cinsi için daha uygun olduğu görülür.

 

Kurbanlığın boynuna nâhn takmaktan maksat harem-i şerifte bulu­nan fukaranın o nalınları giymeleridir. Bilindiği gibi nalın ayaklan yerin sertliğinden ve sıcaklığından koruduğu için Araplarca çok kıymetlidir. Bir nalını hediye etmek, bir binek hayvanı hediye etmek kadar makbuldür.

 

Bu bakımdan ulemânın büyük çoğunluğuna göre kurbanlığın boynuna bir çift nalın takmak meşrudur. Nalının tek olması bu müstehabı yerine getir­miş olmak için yeterli değildir. Süfyân-ı Sevrî'ye göre ise kurbanlığın boy­nuna takılan nalının çift olması şarttır. Ulemânın bir kısmına göre ise bir tek nalın bile takmak yeterli olduğu gibi ayakkabı yapılmaya elverişli bir deri takmak da yeterlidir ve kurbanlığın boynuna nalın takmak, sırtına çul çekmekten daha faziletlidir.[Şevkânî, Neylu'l-evtâr, V, 113.] Çünkü Allah teâla ve tekaddes hazretIeri'Kur'ân-ı Kerîm'de "Allah Ka'be'yi, o Beyt-i Harâm'ı, o haram olan ay(lar)ı, (Mekke'ye) hediye edilecek kurbanı ve onların boyunlarındaki ger­danlıkları insanlar(ın-din ve dünyaları) için bir nizâm yaptı"[Mâ'ide 97] buyuru­yor. Şevkânî'nin beyânına göre "İmâm Mâlik'e ve rey (ictihad) taraftarla­rına göre ise, "takılan bu pabuçlar hayvanı zayıflatacağından, kurbanlığın boynuna nalın takmak caiz değildir." Ancak ulemânın büyük çoğunluğu İmâm Mâlik'in ve rey taraftarlarının bu görüşünü sağlam hadislere aykırı olduğu gerekçesiyle reddetmişlerdir.[Şevkânî, Neylü'l-evtâr, V, 112.] Ebû İsa, et-Tirmizî de bu konuda şunları söylemiştir: "Nebi (s.a.v.)'in ashabından ve sonrakilerden ilim adamlarının ameli bu hadis üzeredir. Nişan konulması görüşündedirler. es-Sevrî, Şafiî, Ahmed ve İshâk'ın kavli de budur.

 

Veki' demiştir ki: "Rey taraftarlarının bu meseledeki sözüne iltifat etmeyin. Nişan koymak sünnet ve onların görüşleri bid'attir" Ebû's-Sâib'den, işittim; diyor ki: Vekî'nin yanında idik, Vekî rey taraftarlarından birine;

 

Resûlullah (s.a.v.) hedy kurbanına nişan koymuştur, Ebû Hanife ona müsle(tenkil) diyor" dedi. Adam: "İbrahim en-Nehâî'nin de nişan koymaya tenkil dediği kendisinden rivayet edilmiştir" dedi. Bunun üzeri­ne Vekî'nin sert bir şekilde öfkelendiğini ve (o adama hitaben) şöyle dedi­ğini gördüm: "Ben sana Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu diyorum, sen ise, "İb­rahim dedi" diyorsun. Habsedilmeyi ve bu sözünden geçinceye dek çık­mamayı nasıl da hak ediyorsun."[el-Mubârekfûrî, Tuhfetü'l-ahvezî, III, 649, 650.]

 

Hanefî ulemâsından Şeyhülislâm Bürhâneddin el-merğınânî, Hanefî ulemâsının bu konudaki görüşlerini şöyle özetlemiştir: "Eğer kurbanlık nafile olarak kurban edilecekse ve temettü' veya kıran hacları için şükür kurbanı olarak boğazlanacaksa bunun boynuna nalın takılabilir. Fakat ceza kurbanı olarak kesilecekse takılmaz. Çünkü birincisinin sebebi ibâ­det, ikincisinin sebebi ise cinayettir. İbâdet izhar edilmeye, cinayet ise, gizli kalmaya lâyıktır. İhsâr kurbanı da ikinci guruba dahildir."[Fethu'l-kadir II, 326.]

 

Metinde geçen "Hacca telbiye getirdi" sözünden maksat hac için ih­rama girdi, yani niyet etti demektir. "Telbiye getirdi" tabiri hacca niyet ettiği manasında kullanıldığı gibi "Umreye niyet etti" anlamında da kul­lanılır.

 

Nitekim Müslim'in şu rivayetinde bu kelime her iki manada da kulla­nılmıştır: "Enes dedi ki: Ben Nebi (s.a.v.)'i umre ile haccın ikisine birden "Umre ile hac için lebbeyk; umre ile hac için lebbeyk" derken işittim"[Müslim, hac] Nitekim bu kelime 1790 numaralı hadis-i şerifte de aynı ma­nada kullanılmıştır.