10. Kuteybe bin
Said'in Rivayeti
1455
حَدَّثَنَا
قُتَيْبَةُ
بْنُ سَعِيدٍ
حَدَّثَنَا
اللَّيْثُ
عَنْ ابْنِ
عَجْلَانَ عَنْ
عَمْرِو بْنِ
شُعَيْبٍ
عَنْ أَبِيهِ
عَنْ جَدِّهِ
عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
عَمْرِو بْنِ
الْعَاصِ
عَنْ رَسُولِ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
أَنَّهُ
سُئِلَ عَنْ
الثَّمَرِ
الْمُعَلَّقِ
فَقَالَ مَنْ
أَصَابَ
بِفِيهِ مِنْ
ذِي حَاجَةٍ
غَيْرَ
مُتَّخِذٍ
خُبْنَةً فَلَا
شَيْءَ
عَلَيْهِ
وَمَنْ
خَرَجَ
بِشَيْءٍ
مِنْهُ
فَعَلَيْهِ
غَرَامَةُ
مِثْلَيْهِ
وَالْعُقُوبَةُ
وَمَنْ
سَرَقَ
مِنْهُ
شَيْئًا
بَعْدَ أَنْ يُؤْوِيَهُ
الْجَرِينُ
فَبَلَغَ
ثَمَنَ الْمِجَنِّ
فَعَلَيْهِ
الْقَطْعُ
وَذَكَرَ فِي
ضَالَّةِ
الْإِبِلِ
وَالْغَنَمِ
كَمَا
ذَكَرَهُ
غَيْرُهُ
قَالَ
وَسُئِلَ
عَنْ اللُّقَطَةِ
فَقَالَ مَا
كَانَ
مِنْهَا فِي
طَرِيقِ
الْمِيتَاءِ
أَوْ
الْقَرْيَةِ
الْجَامِعَةِ
فَعَرِّفْهَا
سَنَةً
فَإِنْ جَاءَ
طَالِبُهَا فَادْفَعْهَا
إِلَيْهِ
وَإِنْ لَمْ
يَأْتِ
فَهِيَ لَكَ
وَمَا كَانَ
فِي
الْخَرَابِ يَعْنِي
فَفِيهَا
وَفِي
الرِّكَازِ
الْخُمُسُ
Abdullah b. Amr b.
el-As'dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah (S.A.V.)'e ağaçta bulunan
meyveden (alıp yemenin hükmü) sorulmuş da: "Her kim o'nu ihtiyacından
dolayı ağzıyla alıp yer de eteğini doldurmazsa, (bundan dolayı) ona bir ceza
lâzım gelmez. Ondan bir şey koparır (da başka yere taşır)sa, onun değerinin iki
mislini ödemek onun üzerine borç olmakla beraber (ta'zir) cezasına da
çarptırılır.
Kim de meyveyi meyve
kurutulan yere konduktan sonra çalar da (çalınan bu meyvenin) değeri, bir
kalkan değeri olursa, ona (el) kesme (cezası) lâzım gelir," buyurmuş ve
(Abdullah b. Amr, rivayetine devam ederek) başkalarının rivayet ettiği şekilde
yitik deve ve koyun hakkında rivayette bulunmuş (bu rivayetinde) şöyle demiş.
(Hz. Nebi'ye) yitik
maldan soruldu da şöyle cevap verdi: "İşlek bir yolda ya da ma'mür olan
bir köyde bulduğun bir malı bir sene ilan et. Eğer (bu süre içerisinde) sahibi
gelirse ona ver, eğer gelmezse senindir. Harab olan bir yerde bulunan bir malda
ve rikâzda beşte bir (Vergi) vardır.
(Gerisi bulana kalır)
İzah:
Ebû Dâvûd, hudûd;
Nesâî, sârik; İbn Mâce, hudûd
Hadis-i şerif, fakr-u
zaruret içerisinde bulunan bir kimsenin başkasına ait bir ağacın meyvelerini
ağacın başında eteğine doldurmaksızın alıp yiyecek olursa, sahibinin rızası
olmadığı takdirde ona sadece yediği meyvelerin kıymetini ödemek düşer.
İslâm'ın ilk yıllarında bu kimse yediği meyvelerin bedelini ödemekten de
muaftı. Fakat sonradan bu uygulama yürürlükten kaldırıldı. Meyvelerin bedelini
ödemek mecburiyeti getirildi. Eğer bir kimse ağacın meyvelerini koparıp da
başka bir yere götürecek olursa, zaruret icabı götürmüş bile olsa, ona tazir
cezasıyla birlikte götürdüğü o meyvelerin değerinin iki mislini ödeme cezası
verilir. Fakat meyveler hırz (muhafaza) altında olmadığı için hırsızlık cezası
verilmez.
Eğer bu meyveler
sahibleri tarafından ağaç üzerinden sergiliğe indirildikten sonra alınmışsa ve
alınan bu meyvelerin değeri hırsızlık cezası için aranan dörtte bir dinar veya
on dirheme ulaşmışsa, o zaman alan kimse hırsızlık cezasına çarptırılır. Çünkü
sergilik âdeten mal için emniyetli bir yer sayılır. Bilindiği gibi böyle
emniyetli bir yerden alınan mal çalınmış sayılır ve bu işi yapan kimse
hırsızlık cezasına çarptırılır.
İşlek bir yol üzerinde
ya da mamur ve meskûn bir yerleşim bölgesinde bulunan yitik malların hükmü,
diğer yitik malların hükmüne tabî olmakla beraber harabe bir yerleşim
bölgesinde bulunan yitik mallar ve rikâz, vergiye tabidirler. Beşte biri vergi
olarak devlete verilir, kalanı ise bulan kimsenin mülkü olur. Bilindiği gibi
rikâz, define (gömü) demektir.
Fıkıh kitaplarında
açıklandığı üzere rikâz (kenz, define) üç türlüdür:
1. Kenz-i İslâmî:
Üzerinde îslâmî işaretler bulunan para, kıymetli eşya vs. gömüleridir. Bunlar
Lukata hümündedir. Bunları bulanlar fakir iseler kendilerine, değil iseler
fakirlere sarf veya İslâm idaresine teslim ederler.
2. Kenz-i Câhili:
Üzerinde kâfirlerin işaretleri bulunan para vs.'dir. Bunların beşte biri İslâm
idaresine zekât olarak verilir. Geri kalanı toprak sahibine aittir.
3. Kenz-i Müştebih: Kime
ait olduğu anlaşılamayan para eşya vs. definedir. Bunlar bir görüşe göre kenz-i
câhilî bir görüşe göre de lukata hükmündedirler.
İmam A'zam ve îmam
Muhammed'e göre deniz mahsûllerinden zekât alınmaz. İmam Ebû Yusuf'a göre ise,
denizden çıkarılan inci vs.'den beşte bir zekât alınır.