بَاب
أَجْرِ
الْخَازِنِ
43. Vekâleten Vereceği
Sadakayı Muhafaza Eden Kimse'nin Ecri
حَدَّثَنَا
عُثْمَانُ
بْنُ أَبِي
شَيْبَةَ
وَمُحَمَّدُ
بْنُ
الْعَلَاءِ
الْمَعْنَى
وَاحِدٌ
قَالَا
حَدَّثَنَا
أَبُو أُسَامَةَ
عَنْ بُرَيْدِ
بْنِ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
أَبِي
بُرْدَةَ
عَنْ أَبِي
بُرْدَةَ
عَنْ أَبِي
مُوسَى قَالَ
قَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
إِنَّ
الْخَازِنَ
الْأَمِينَ
الَّذِي
يُعْطِي مَا
أُمِرَ بِهِ كَامِلًا
مُوَفَّرًا
طَيِّبَةً
بِهِ نَفْسُهُ
حَتَّى يَدْفَعَهُ
إِلَى
الَّذِي
أُمِرَ لَهُ
بِهِ أَحَدُ
الْمُتَصَدِّقَيْنِ
Ebû Musa'dan; demiştir
ki: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Verilmesi emredilen şeyi
(sadakayı) gönül hoşluğuyla emrolunan kişiye (fakire) eksiksiz, tam olarak
verinceye kadar (koruyan) emin kasadar, sadaka veren iki kişiden biridir."
İzah:
Buhârî, icâre, vekâlet;
Müslim, zekât; Nesâî, zekât; Ahmed b. Han-bel, IV, 394.
Bu hadis-i şerif,
başkasının malını koruyup verilmesi gereken yere onu ulaştıran vekilin, mal
sahibi gibi ecir ala-
cağım beyân ediyor. Her
ikisinin hadiste mutasaddık (sadaka veren) diye isimlendirilmesinden bu hüküm
çıkarılmaktadır. Bu ifâde verilecek ecrin, mal sahibinin ecrine denk olmasını
gerektirmez. Asıl maksat, ikisinin de ecre nail olacaklarını beyân etmektir.
Ancak ecre nail olması için vekilde bazı şartların bulunması lâzımdır. Hadisin
Sahih-i Buharî'deki rivayeti de göz önüne alınırsa, bu şartlar şöyle
özetlenebilir:
a. Sadaka vermeye vekil
tayin edilmiş olmak,
b. Müslüman olmak,
c. Emin olmak,
d. Emri tamamen yerine
getirmiş olmak,
e. Emredilen malı gönül
hoşluğu ile vermek.
Hadis, emânetin
korunmasına, iyilikte yardımlaşmaya^vekili emre iyi niyetle uymaya teşvik
ediyor.