DEVAM: 26. İstiğfar
حَدَّثَنَا
مُسَدَّدٌ
حَدَّثَنَا
أَبُو عَوَانَةَ
عَنْ
عُثْمَانَ
بْنِ
الْمُغِيرَةِ
الثَّقَفِيِّ
عَنْ عَلِيِّ
بْنِ رَبِيعَةَ
الْأَسَدِيِّ
عَنْ
أَسْمَاءَ
بْنِ الْحَكَمِ
الْفَزَارِيِّ
قَالَ
سَمِعْتُ
عَلِيًّا
رَضِيَ اللَّهُ
عَنْهُ
يَقُولُ
كُنْتُ
رَجُلًا إِذَا
سَمِعْتُ
مِنْ رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
حَدِيثًا نَفَعَنِي
اللَّهُ
مِنْهُ بِمَا
شَاءَ أَنْ يَنْفَعَنِي
وَإِذَا
حَدَّثَنِي
أَحَدٌ مِنْ
أَصْحَابِهِ
اسْتَحْلَفْتُهُ
فَإِذَا
حَلَفَ لِي
صَدَّقْتُهُ
قَالَ
وَحَدَّثَنِي
أَبُو بَكْرٍ
وَصَدَقَ
أَبُو بَكْرٍ
رَضِيَ
اللَّهُ
عَنْهُ
أَنَّهُ
قَالَ
سَمِعْتُ
رَسُولَ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَقُولُ مَا
مِنْ عَبْدٍ
يُذْنِبُ
ذَنْبًا
فَيُحْسِنُ
الطُّهُورَ
ثُمَّ
يَقُومُ
فَيُصَلِّي
رَكْعَتَيْنِ
ثُمَّ
يَسْتَغْفِرُ
اللَّهَ
إِلَّا
غَفَرَ اللَّهُ
لَهُ ثُمَّ
قَرَأَ
هَذِهِ
الْآيَةَ
وَالَّذِينَ
إِذَا
فَعَلُوا
فَاحِشَةً أَوْ
ظَلَمُوا
أَنْفُسَهُمْ
ذَكَرُوا
اللَّهَ
إِلَى آخِرِ
الْآيَةِ
Esma b. el-Hakem; Ali
(r.a.)'i şöyle derken işittim demiştir: "Ben Resulullah (s.a.v.)'den
birşey duyduğum zaman Allah (c.c.)'ın dilediği ölçüde onunla amel etmeye
çalışan biriyim. Efendimizin ashabından birisi bana bir hadis haber verirse,
ondan yemin etmesini ister, yemin ederse kabul ederim. Ebu Bekir (r.a.) -o
doğru söyler- bana şöyle haber verdi: "Resulullah (s.a.v.)'ı: "Bir
kimse bir günah işler de akabinde güzelce abdest alır sonra kalkıp iki rekat
namaz kılar ve Allah'tan bağışlanma dilerse, Allah onu mutlaka bağışlar"
derken işittim. Resulullah devamla: "Onlar fena bir şey yaptıklarında veya
kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı anarlar..." mealindeki âyeti sonuna
kadar okudu.[Âl-i lmrân 135]
İzah:
Hadis-i şeriften Hz.
Ali'nin bir sahabiden bir hadis duyarsa onu bizzat Hz. Peygamber'den duyduğuna
yemin ettirdiği anlaşılmaktadır. Buna sebeb sahâbilerin yalan söyleme
ihtimalleri değil, hadîse, yanılma veya unutma eseri bir şeyin karışmasını
önlemektir. Yine hadis metninden Hz. Ebu Bekir'in Hz. Ali'nin bu âdetinin
dışında olduğu anlaşılıyor. Çünkü onun "Ebü Bekir doğru söyler"
demesi, "Ona yemin teklif etmeye lüzum yok" manasınadır. Tabi Hz.
Ali'nin bu sözünü "Ebu Bekir'den başkaları yalan söyler" şeklinde
anlamamak gerekir. Hz. Ali bu sözü ile Ebu Bekir (r.a.)'in sıdk konusundaki
derecesini ifade etmek istemiştir. Nitekim Peygamber (s.a.v.) ona
"Sıddîk" lâkabım vermiştir.
Hz. Ali'nin Hz. Ebû
Bekir'e rivayet ettiği bir hadisi takviye için yemin teklif etmeyişine sebep
onun hadisleri hem lâfız hem de mânâ olarak rivayet etmeye son derece itina
etmesidir. Bu yüzden Hz. Ebu Bekir fazla hadis rivayet etmemiştir. İmam Azam
Ebu Hanife de bu konuda Hz. Ebu Bekir'i takib etmiştir.
İbn Cerîr'in Ali b. Ebi
Tâlib'den rivayet ettiği şu haber de Hz. Ali'nin bu huyunu bildirmektedir:
"Kim bana Resulüllah'tan bir hadis haber verdi ise, onu bizzat Hz.
Peygamber'den duyduğuna yemin etmesini isterdim. Ebu Bekir bundan müstesna.
Çünkü o, yalan söylemez."
İmam Buharı, Hz.
Ali'nin kendisine hadis rivayet edenlere yemin ettirmesini kabul etmeyerek,
"Ali, Ömer, Mikdâd, Ammâr ve Fatıma (r.anhuma)'den hadis işitmiş fakat
hiçbirinden yemin etmesini istememiştir" der.
Ukaylî de Buhârî'nin
görüşünü benimsemiştir.
Hadis-i şerif işlenen bir
günahtan sonra yapılan tevbe istiğfarın o günahın bağışlanmasına vesile
olacağına işaret etmektedir. Ancak tevbeden önce güzelce abdest alınması
peşinden de iki rekat namaz kılınması gereklidir. Güzelce abdest almaktan
maksat, sünnet ve âdaba riâyet edilmesidir. Tevbe ve istiğfardan önce kılınan
iki rekat namaz, kişiyi dünya ve dünya zevklerinden uzaklaştırıp Allah'a
yaklaştırır. Yaptığı rüku ve secdeler Allah azze ve celle'nin huzurunda ihtiyaç
ve zaafına, onun gücü karşısında mevkiinin düşüklüğüne işaret eder. Bu halet-i
ruhiye içerisinde Rabbine el açıp dua eden, af dileyen kişinin dua ve tevbesi
kabul edilmeye daha lâyıktır. Ayrıca yapılan kötülükten sonra namaz kılmakta
"...iyilikler kötülükleri giderir..."[Hud 114.] mealindeki âyet-i
kerimenin ifade ettiği mânânın tahakkuku görülmektedir.
Hz. Ebu Bekir'in haber
verdiğine göre Resulullah (s.a.v.) işlenen bir günahtan sonra âdâb ve erkânına
riâyet ederek abdest alıp iki rekat namaz kılan bir kişinin bağışlanacağını
bildirdikten sonra, Âl-i İmrân sûresinden bir âyet okumuştur. Hadisin metninde
bir bölümü verilmiş olan âyet-i kerimenin tamamının meali şöyledir:
"Onlar fena bir
şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde, Allah'ı anarlar,
günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahlan Allah'tan başka bağışlayan kim
vardır? Onlar yaptıklarında bile bile direnmezler."[Âl-i imrân 135]
Bu âyet-i kerimedeki
"( i^.u ) = fena bir şey" kelimesi "zina gibi çok çirkin olan
fiiller, büyük günahlar, başkasını da ilgilendiren günahlar" olarak, nefse
zulüm de "küçük günah, zina kaydı olmadan herhangi bir günah veya zararı
başkasına dokunmayan günâhlar" olarak tefsir edilmiştir.
Bu âyet-i kerimede
bahsi geçen "onlar", daha önceki âyetlerden anlaşıldığına göre,
Allah'a karşı gelmekten sakınan muttaki mü'minlerdir. Bunlar hasbel-beşer bir
kötülük yaparlar bir günah işlerlerse, derhal Allah'ı hatırlarlar. Haya ve
korkularından dolayı günahlarına hemen tevbe ederler. Yaptıklarına pişman
olarak kalben ve Iisânen mağfiret isterler. Bununla da kalmayıp günahı
örttürecek iyilik yapmaya koşarlar. Bütün bunları Allah (c.c.)'ın günahları
bağışlayacağını bilerek ve umud ederek yaparlar. Çünkü günahları, Allah
(c.c.)'dan başka hiç kimse affedemez. Ancak âyet-i kerimenin sonunda
işledikleri bir günahtan sonra tevbe edenlerin müttekîler sınıfına girmeleri
için işlemiş oldukları günahta bilerek ısrar etmemeleri şart koşulur.
Bu âyet-i kerime ve
hadis-i şerifin ihtiva ettiği mânâ ve hükümler müslümanlar için son derece
büyük bir lütuf ve genişliktir. Âyetin nüzul sebebi olarak rivayet edilen bazı
görüşler vardır. Bunlardan İbn Mes'ud'dan yapılan rivayete göre sahâbîler
Resulullah (s.a.v.)'a gelip:Ya Resulullah! Allah katında İsrâîl oğullan bizden
daha ikrâmlı idiler. Çünkü onlardan bir günahkâr, sabahleyin kalktığında
günâhının cezasını kapısına, (bir rivayete göre de günâhmın keffaretini evinin
eşiğine)yazılmış olarak bulurdu.'Burnunu kes, kulağını kes, şöyle yap diye
yazılı oluyordu dediler. Bunun üzerine İsrail oğullarına yapılan bu muameleye
bedel olarak hatta onlarınkinden daha da merhametli olmak üzere bu âyet-i
kerime nazil oldu. Bu âyet indiği zaman şeytanın ağladığı rivayet edilir.
Meşhur olan görüşe göre
yukarıda belirtilen âyet-i kerimeyi bizzat Hz. Peygamber okumuş, Hz. Ebu Bekir
Hz. Ali'ye nakletmiştir. Diğer bir görüşe göre ise, âyeti şâhid olarak okuyan
Resuîüllah (s.a.v.) değil, Hz. Ebu Bekir'dir.
İbn Cerîr'in
rivayetinde Hz. Peygamber'in “ = kim fenalık yaparsa cezasını
görür..."[Nisâ 123] veya (rivayetteki) âyetlerinden birisini okuduğu
bildirilmektedir.