SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

TAHARA BAHSİ

<< 216 >>

DEVAM: 83. İnzalsiz (meni gelmeyen) Cima'ın Hükmü

 

حَدَّثَنَا مُسْلِمُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ الْفَرَاهِيدِيُّ حَدَّثَنَا هِشَامٌ وَشُعْبَةُ عَنْ قَتَادَةَ عَنْ الْحَسَنِ عَنْ أَبِي رَافِعٍ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ إِذَا قَعَدَ بَيْنَ شُعَبِهَا الْأَرْبَعِ وَأَلْزَقَ الْخِتَانَ بِالْخِتَانِ فَقَدْ وَجَبَ الْغُسْلُ

 

Ebu Hureyre (r.a.) Resulullah (sallallahu aşeyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir; "Erkek, kadının dört dalı (kolları ve bacakları) arasına oturur, (erkek) sünnet mahallini, (kadının) sünnet mahalline bitiştirirse (inzal vuku bulsun, bulmasın) gusül vacip olur."

 

 

Diğer tahric: Buhari Gusl, Müslim, hayz; Tirmizî, Tahare; Nesai, tahare; îbn Mace, tahare; Darimî, Vudu; Muvatta, tahare; Ahmed b. Hanbel

 

AÇIKLAMA:     Hadiste geçen "Şu'ab" kelimesi "Şu'be"kelimesinin çoğuludur. İbnu'l-Esir'ln bildirdiğine göre; herşeyin bir kısmı ve parçası demektir. Buradaki "Şu'be"den ne kasdedildiği ulema arasında ihtilaflıdır. Bazılarına göre bunlar; kollarla bacaklardır. Nitekim, "Şu'ab" kelimesi "Misbah" isimli eserde ifade edildiği gibi "Şu'be" kelimesinin çoğulu olup ağacın gövdesinden sarkan dalları manasına, teşbih (benzetme) yoluyla da kadının kol ve bacakları manasına gelmektedir. Bu teşbihten maksat cima'dır.

 

Diğer bazıları "şuab"ın ayaklarla uyluklar olduğunu söylemişlerdir. Kadı İyaz'a göre; bundan murat kadının dört tarafı, yani kollarıyla bacaklarıdır. Bununla, kinaye suretiyle cinsi münasebet kasdedilmiştir. Yani cinsi münasebete niyetlenir ve aletini sünnet yeri kayboluncaya kadar idhal ederse meni gelmese bile gusül vacip olmuş olur.  Tirmizi, bu hükmün, ulemanın ekserisinin görüşü olduğunu söyler.

 

Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Aişe (Radiyallahu anhum) gibi büyük sahabiler, Süfyan-ı Sevri, Şafii, Ahmed İshak ve Hanefiler bu görüştedirler.

 

Şafii olan imam Nevevi bu mevzuda şunları söylemektedir; "Ashabımız (şafii alimler) şöyle demiştir; Kesinlikle yasak olmasına rağmen Haşefe, kadın veya erkeğin dübüründe, bir hayvanın dübür veya fercinde kaybolursa yine gusül vacip olur. Bu durumda kendi ile temas edilen insan ölü veya diri, büyük veya küçük, isteyerek veya istemiyerek, bilerek veya unutarak olması aletinin sert olup olmaması veya sünnetli ya da sünnetsiz olması hükmü değiştirmez. Bütün bu pozisyonlarda fail ve mef'ule gusül lazımdır. Yalnız taraflardan birisi çocuksa, mükellef olmadığı için ona gusül lazım gelmez. Fakat onun için de "cünüp oldu" denir. Eğer mümeyyiz ise, velisinin ona abdesti emrettiği gibi guslü de emretmesi gerekir..."

 

Nevevi'nin ifadeleri aslında Şafii Mezhebi'nin görüşleri olmakla beraber, bir çok hususta diğer mezheplerin de görüşlerini yansıtmaktadır. Farklı olarak Maliki ve Hanbeliler, küçük kızla temas halinde, çocuk müştehat olmadığı takdirde meninin inmesini şart koşmuşlardır.

 

Hanefilere göre de hayvana veya ölüye temas halinde guslün farz olması için meninin inmesi şarttır. aletin bez gibi bir şeye sarılmış vaziyette temas edilmesi halinde, fercin hareketi hissedilir ve lezzet alınırsa, meni gelmese de gusül farz olur. Aksi halde meni gelmeden farz olmamakla beraber ihtiyata binaen uygun olanı guslün lüzumudur.

 

 

DEVAM