SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

TAHARA BAHSİ

<< 117 >>

DEVAM: 51. Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Abdest Alış Şekli

 

حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ يَحْيَى الْحَرَّانِيُّ حَدَّثَنَا مُحَمَّدٌ يَعْنِي ابْنَ سَلَمَةَ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ إِسْحَقَ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ طَلْحَةَ بْنِ يَزِيدَ بْنِ رُكَانَةَ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ الْخَوْلَانِيُّ عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ دَخَلَ عَلَيَّ عَلِيٌّ يَعْنِي ابْنَ أَبِي طَالِبٍ وَقَدْ أَهْرَاقَ الْمَاءَ فَدَعَا بِوَضُوءٍ فَأَتَيْنَاهُ بِتَوْرٍ فِيهِ مَاءٌ حَتَّى وَضَعْنَاهُ بَيْنَ يَدَيْهِ فَقَالَ يَا ابْنَ عَبَّاسٍ أَلَا أُرِيكَ كَيْفَ كَانَ يَتَوَضَّأُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قُلْتُ بَلَى قَالَ فَأَصْغَى الْإِنَاءَ عَلَى يَدِهِ فَغَسَلَهَا ثُمَّ أَدْخَلَ يَدَهُ الْيُمْنَى فَأَفْرَغَ بِهَا عَلَى الْأُخْرَى ثُمَّ غَسَلَ كَفَّيْهِ ثُمَّ تَمَضْمَضَ وَاسْتَنْثَرَ ثُمَّ أَدْخَلَ يَدَيْهِ فِي الْإِنَاءِ جَمِيعًا فَأَخَذَ بِهِمَا حَفْنَةً مِنْ مَاءٍ فَضَرَبَ بِهَا عَلَى وَجْهِهِ ثُمَّ أَلْقَمَ إِبْهَامَيْهِ مَا أَقْبَلَ مِنْ أُذُنَيْهِ ثُمَّ الثَّانِيَةَ ثُمَّ الثَّالِثَةَ مِثْلَ ذَلِكَ ثُمَّ أَخَذَ بِكَفِّهِ الْيُمْنَى قَبْضَةً مِنْ مَاءٍ فَصَبَّهَا عَلَى نَاصِيَتِهِ فَتَرَكَهَا تَسْتَنُّ عَلَى وَجْهِهِ ثُمَّ غَسَلَ ذِرَاعَيْهِ إِلَى الْمِرْفَقَيْنِ ثَلَاثًا ثَلَاثًا ثُمَّ مَسَحَ رَأْسَهُ وَظُهُورَ أُذُنَيْهِ ثُمَّ أَدْخَلَ يَدَيْهِ جَمِيعًا فَأَخَذَ حَفْنَةً مِنْ مَاءٍ فَضَرَبَ بِهَا عَلَى رِجْلِهِ وَفِيهَا النَّعْلُ فَفَتَلَهَا بِهَا ثُمَّ الْأُخْرَى مِثْلَ ذَلِكَ قَالَ قُلْتُ وَفِي النَّعْلَيْنِ قَالَ وَفِي النَّعْلَيْنِ قَالَ قُلْتُ وَفِي النَّعْلَيْنِ قَالَ وَفِي النَّعْلَيْنِ قَالَ قُلْتُ وَفِي النَّعْلَيْنِ قَالَ وَفِي النَّعْلَيْنِ قَالَ أَبُو دَاوُد وَحَدِيثُ ابْنِ جُرَيْجٍ عَنْ شَيْبَةَ يُشْبِهُ حَدِيثَ عَلِيٍّ لِأَنَّهُ قَالَ فِيهِ حَجَّاجُ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ جُرَيْجٍ وَمَسَحَ بِرَأْسِهِ مَرَّةً وَاحِدَةً وَقَالَ ابْنُ وَهْبٍ فِيهِ عَنْ ابْنِ جُرَيْجٍ وَمَسَحَ بِرَأْسِهِ ثَلَاثًا

 

117....Ubeydullah el-HavIani'nin rivayetine göre İbn Abbas (r.a.) şöyle demiştir: "Bir gün Ali b. Ebi Talib abdest bozmuş olarak bulunduğum yere girdi ve su istedi. Biz de ona içinde su bulunan bir kap getirip önüne koyduk. Ali bana:

 

"Ey İbni Abbas, Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem)'in nasıl abdest aldığını sana göstereyim mi?" dedi. Bende, "evet göster" dedim. Bunun üzerine önce kabı elinin üzerine eğerek (sağ) elini güzelce yıkadı. Sonra sağ elini suya daldırıp onunla diğer (sol) elini yıkadı. Sonra da bileklerine kadar iki elini yıkadı. Nihayet ağzına, burnuna su verdikten sonra iki elini birden kab'a daldırıp su ile doldurarak yüzüne çarptı. Baş parmaklarının birini sağ kulağının diğerini de sol kulağının iç kısımlarına soktu. Yüzünü ikinci ve üçüncü yıkayışında da aynı şekilde yaptı. Sağ eliyle bir avuç su alıp yüzüne akabilecek şekilde alnına döktü, kollarını dirsekleriyle beraber üçer kere yıkadı. Başını ve kulaklarının dış kısmını mesh etti. Ellerini suya daldırıp iki elinin dolusu su avuçlayıp ayağı nalin'li (bir tür terlik'li) iken üstüne dökerek ovdu, Diğer ayağına da aynı şeyi yaptı.

 

(İbn Abbas) dedi ki: "Ben (Ali'ye); nalinli iken ha!" dedim. (O da): "Evet nalinli iken" dedi (sonra tekrar) "nalinli iken mi?" dedim, "Evet! Nalinli iken" dedi. (Sonra tekrar) "Nalinli iken mi?" dedim. "Evet! Nalinli iken" Cevabını verdi.

 

Ebu Davud dedi ki: İbn Cüreyc'in Şeybe'den rivayeti (106-127 numaralı hadislerde geçen ve muhtelif raviler tarafından nakledilen) Ali (r.a.) hadisine benzemektedir. Ancak Haccac'ın İbn Cüneyc'den rivayet ettiği hadis‘te: "başına bir defa mesh etti” denilirken, İbn Vehb'in, İbn Cüreyc'den rivayet ettiği (aynı) hadis‘te: "üç defa mesh etti" denilmektedir. (İbn Vehb tedlisçi bir ravi olduğuna göre onun bu rivayetinin diğer sahih rivayetler karşısında bir kıymeti yoktur demek oluyor.

 

 

Diğer tahric: Nesai tahare. İbn Mâce, tahâre; Tirmizî, tahâre

 

AÇIKLAMA:     1. Hadiste geçen "su'yu yüzüne çarpmak" kelimesinden maksat, yüzün yıkanmasıdır. Ahmed bin Hanbel Müsned'inde, İbn Hıbban'da Sahih'inde her ne kadar yüz'e su çarpmak tabirini nakletmiş ise de Hanefi ve Şafii uleması su'yu yüze çarpmanın mekruh olduğunu söylemişlerdir. Çünkü, Rasul-i Ekrem'in abdest alışını rivayet edenlerin hepsi "yüzüne su döktü" tabirini kullanırken sadece bu Hadiste suyu yüze çarpmak tabiri kullanılıyor. Bu rivayetin yalnızlığı göz önüne alınarak "Suyu yüze çarpmak" tabiriyle "yüzü suyla yıkama" kastedildiği kanaatine varılmıştır.

 

2. Rasul-i Ekrem'in yüzünü yıkarken baş parmaklarını kulaklarının içine sokmasına gelince, Maverdi buradan kulaklar ile sakal arasında kalan kılsız beyaz kısmın yüzden olduğu hükmünü çıkarmıştır. Bu görüş aynı zamanda Şafii mezhebinin görüşüdür.

 

Bu nedenle Şafiilere göre bu beyaz kısmı yıkamak yüzü yıkamak gibi farzdır. Hanefi ulemasının bir kısmı da bu görüştedir. Ancak İmam Ebu Yusuf: "Bu beyaz kısmı yıkamak sakalsızlar için farz ise de sık sakallılar için farz değildir” der.

 

Malikilerde ise, bu beyaz kısmın yıkanmasında dört görüş vardır:

 

a. Yıkanması farzdır. Mezhebin meşhur olan görüşü budur. b. Yıkanmaması vaciptir. c. Sakallıların yıkaması vacip, sakalsızlarına vacip değildir. d. Kulağın sakal tarafında bulunan ve arapça da "Vetid" denilen çıkıntının üst kısmındaki beyazlığı yıkamak sünnettir. Alt kısmını yıkamaksa farzdır.

 

İbn Teymiyye, "Bu hadis kulakların iç kısmı yüzden sayılır" diyenler için bir delildir demiştir.

 

Nevevi ise "Bu Hadis İbn Şureyh için bir delildir. İbn Şureyh, hem kulakları yıkar, hem de meshederdi" demiştir.

 

Mirkat'te İbn Hacer'den naklen "evla olan yüzleri yıkarken kulakları da yıkamak ve başla beraber meshetmektir" demiştir. Ancak, şeriat'ta bir uzvun hem yıkanıp hem de meshedildiği görülmemiştir.

 

Rasulullah (s.a.v.)'in yüzünü yıkadıktan sonra bir avuç su alarak alnının üzerine dökmesi ise, ulema için halli müşkil bir meseledir. Bu hususta Şafii ulemasından İmam Nevevi şunları söylemiştir: Bu sözden Rasul-i Ekrem (s.a.v.)'in yüzünü dört defa yıkadığı manası çıkar ki, bu icma-i ümmet'e ve Rasul-i Ekrem'in sünnetine ters düşen bir durumdur. Bu bakımdan bu sözlerin izahı şöyle olmalıdır: Rasulullahın üç kere yüzünü yıkadıktan sonra alnının üzerine dördüncü defa bir avuç su dökmesi orada yıkanmadık bir kuru yerin kaldığını görmüş olmasıdır.

 

Velivvuddin de bu hususu şöyle açıklıyor; Bu suyu başının bir kısmına  yüzünün her tarafını iyice yıkamış olmak için dökmüştür. Nitekim, ulema da yüzün her tarafını yıkamış olmak için başın bir kısmına su dökmenin caiz olduğunu söylemişlerdir. Muhammed b. Yahya gibi bazı alimler de; bu harareti gidermek için yapılan bir iştir; şeklinde izah getirmişler ve Rasulullah (s.a.v.)'in başını  meshetmeyerek  sadece suyu alnının üzerine dökmesini buna bağlamışlar, bu hareketin abdestin adabıyla ilgili olmadığını, abdestin adabı veya sünneti olduğuna inanmanın bid'at olacağını söylemişlerdir.

 

"Onu onunla ovdu" anlamına gelen, (...) kelimelerindeki, birinci zamir ayağa, ikinci zamir ise, bir avuç suya döner ki, o takdirde mana, "o bir avuç suyla ayağını yıkadı" demektir. İkinci bir ihtimale göre de, birinci zamir yine ayağa ikinci zamir ise ayakkabıya döner ve (...) harfi cer-i de (...) manasına olur. Bu takdirde mana "ayağını nalinin içindeyken yıkadı” demek olur. Bu kelimelerle kastedilen mana ayağın altının ve üstünün suyla yıkanmasıdır. Bazıları ise "ayağın abdestte yıkanması söz konusu değildir. Esas olan uyağın meshedilmesidir." diyerek bu sözlerden ayağın ve ayakkabının meshedileceği manasını çıkarmışlardır ki, bu görüş pek çok açık ve sağlam delillerle reddedilmiştir.

 

Ayni bu konuda şunları söylemektedir.”(...) sözünün manası elini ayağının üstünde ve nalininin altında gezdirerek ayağını yıkadı demektir."

 

Bu Hadisten Rafiziler ve onların yolunda gidenler abdest alırken çıplak ayaklar üzerine mesh etmenin caiz olduğu hükmünü çıkarmışlardır. İçlerinde Cubai'nin de bulunduğu bazı kelam alimleri de bu Hadise bakarak kişinin abdest alırken ayaklarını yıkamak veya çıplak ayak üstüne meshetmek hususunda muhayyer olduğunu söylemişler ve bu görüşü aynı zamanda Muhammed b. Cerir'den nakletmişlerdir.

 

Aslında bu hadis'in sıhhati üzerinde ihtilaf vardır.

 

Tirmizi, "Ben bu hadis'i Muhammed b. İsmail'e (yani Buhari ye) sordum, o da zayıf olduğunu söyledi. Ben de bu sözü anlamıyorum. Eğer bu sözün hadis olduğu kesinse o zaman ayakkabı içinde bile olsa bu bir avuç su ayağın hem içini hem de dışını yıkamaya yeter. Nitekim, bazı nüshalarda ayağını yıkadı tabiri geçmektedir. Yok eğer bu bir avuç suyla ayağı meshetmek kastedilmişse bu kadar suya lüzum yoktu. Zira, daha az bir suyla da mesh yapılabilirdi" dedi. Hz. Aişe (r.anha) ise; "İki ayağımın kesilmesi benim için çıplak ayağa meshetmemden daha ehvendir" demektedir.

 

Ata (r.a.) ise: "Vallahi ben sahabe-i kiramdan hiçbir kimsenin çıplak ayağa meshettiğini görmedim" demiştir.

 

İbn Kayyim, Ebu Davud üzerine yazdığı Tehzibu's-sünen isimli haşiyesinde şunları zikretmektedir:

 

"Bu hadis gerçekten izahı güç bir hadistir. Zira ilim adamları bu hadis'in izahı üzerinde çeşitli görüşler ortaya attılar. Bir kısmı bu hadisin zayıf olduğunu söyledi ki, Buhari ve Şafii bunlardandır. Bu hadis üzerinde ikinci görüş ise şudur:

 

Çıplak ayaklar üzerinde meshedilmesinin cevazı, İslamiyyetin ilk günlerinde idi. Sonra ayakların yıkanmasını ifade eden Hadislerle neshedildi. Önceleri İbn Abbas'da çıplak ayakların meshedilmesinin caiz olduğu görüşünde idi. Ancak, Darakutni'nin rivayet ettiği Abdullah b. Muhammed b. Akil hadisinden anlaşıldığına göre, sonradan bu görüşünden dönmüş, ayakların çıplak olarak meshedilmesinin caiz olmayıp yıkanması lazım geldiğine inanmıştır.

 

Üçüncü görüş: Hz. Ali ve Hz. İbn Abbas'dan bu mevzuda rivayet edilen Hadisler birbirini tutmamaktadır. Bazıları çıplak ayağa meshedilmesinin cevazını ifade ederken, bazıları da caiz olmadığını ifade etmektedir. Halbuki, büyük bir topluluktan gelen Hadisler Rasulullah (s.a.v.)'ın ayaklarını yıkadığım açıkça ifade etmektedir ki, bu Hadisler kendisiyle amel edilmeye ve tercih edilmeye daha layıktırlar.

 

Dördüncü görüş: Çıplak ayağa meshedilmesinin caiz olduğunu İfade eden Hadisler, abdestsizlikten dolayı abdest almakla ilgili olmayıp, abdest tazelemekle ilgilidir. Bu nedenle, abdestli olan kişiler için abdest yenilerken çıplak ayak üstüne mesh caizse de abdestsizlikten dolayı abdest alanlar için caiz değildir.

 

Beşinci görüş: Hz. Ali'nin rivayet ettiği mesh etmekle ilgili Hadislerde geçen mesh çıplak ayak üzerine değil ayakkabı veya çorap üzerine yapılmıştır. Bu nedenle, mesh ancak şartlarını haiz ayakkabı veya yine mesh şartlarını haiz çorap üzerine yapılabilir.

 

Altıncı görüş: Ayağın üç hali vardır:

 

1. Mest içerisinde bulunan ayak, bu durumda mesh, mest üzerine veya mest şartlarını taşıyan ayakkabı üzerine yapılmalıdır.  2. Ayak çıplak olur ki, bu durumda ayağı mutlaka yıkamak icap eder.  3. Veya mestli olmakla çıplak olmak arası bir ayakkabı içinde bulunur ki, bu durumda da ayak üzerine su serpilir. Zira, su serpmek yıkamak ile meshetmek arasında bir temizliktir. Bu durumda mesh denilince su serpmek kastedilir.

 

Yedinci görüş: Çıplak ayak üzerine meshetmek farzdır. Ve Davud el-Cevari ve İbn Abbas'ın bu görüşte olduğu, bu görüşün taraftarlarınca rivayet edilir. Ayrıca İbn Cerir'in de kişinin abdest alırken ayağını yıkamakla meshetmek arasında muhayyer olduğu görüşünde bulunduğu rivayet edilir.

 

İşin aslı şudur: İbn Abbas (r.a.)'la ilgili iddia yukarıda ikinci görüşün izahında geçmiştir. İbn Cerir'e ait rivayete gelince bu açık ve büyük bir hatadır. Zira, İbn Cerir'in bütün kitapları ortadadır. Hepsi bu rivayetin asılsız olduğunu ortaya koyar. Ancak, buradaki hata bir isim benzerliğinden ileri gelmektedir. Çıplak ayak üzerine meshetmenin caiz olduğunu söyleyen İbn Cerir başka bir İbn Cerir'dir ki, O'da Şii'dir.

 

İbn Kayyım, sözlerine devamla Şia’dan olan bu İbn Cerir'in Şia ile ilgili pek çok eserlerine rastladığını kaydederek açıklamalarını bitiriyor.

 

Sonuç olarak, çıplak ayağa meshedilir diyenlerin görüşleri mesnetsiz, delilsiz, aynı zamanda icma'ya aykırıdır. Zira, yukarıda da belirttiğimiz gibi, abdest aldıktan sonra topuklarında kuru yer kalan kişiler için "yazık o topuklara!..." mealindeki Hadis bu görüşün mesnetsiz olduğuna en büyük delildir.

 

Zamanımızda çıplak ayağa mesheden Şiileri görürüz. Bunlar ehl-i beytin dışında ravileri sahabe de olsa kabul etmezler. Halbuki, Ehl-i Beyt'ten İbn Abbas'ın çıplak ayağa meshettiğini, daha sonra bundan vaz geçtiğini, görmekteyiz, Ayrıca, Hz. Ali'nin ayaklarını yıkadığını bildiren (112 ve 114.) hadislerin ravilerini de ehl-i beytten olmadıkları için bu hadisleri ihtiyatla karşılayıp muhtevası ile amel etmemektedirler.

 

Dört mezhebe ve mezheplerinin taraftarları kalmayan diğer müctehitlere göre; çıplak ayağın kesinlikle yıkanması ve meshin çıplak ayak üzerine caiz olmayacağı istikametindedir.

 

 

DEVAM