SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’T-TIB

<< 1937 >>

EK SAYFA – 1937-2

باب: السحر

47. S İ H İ R

 

وقول الله تعالى: {ولكنَّ الشياطين كفروا يعلمون الناس السحر وما أنزل على الملكين ببابل هاروت وماروت وما يعلمان من أحد حتى يقولا إنما نحن فتنة فلا تكفر فيتعلمون منها ما يفرِّقون به بين المرء وزوجه وما هم بضارين به من أحد إلا بإذن الله ويتعلمون ما يضرُّهم ولا ينفعهم ولقد علموا لَمَنِ اشتراه ما له في الآخرة من خلاق} /البقرة: 102/ .وقوله تعالى: {ولا يفلح الساحر حيث أتى} /طه:69/ .وقوله: {أفتأتون السحر وأنتم تبصرون} /الأنبياء:3/ .وقوله: {يُخيَّل إليه من سحرهم أنها تسعى} /طه:66/ .وقوله: {ومن شرِّ النَّفَّاثات في العقد} /الفلق:4/: والنَّفَّاثات: السواحر. {تُسْحَرون} /المؤمنون: 89/: تُعَمَّوْن.

Ve yüce AIlah'ın şu buyrukları: "Halbuki Süleyman kafir olmadı. Fakat o şeytanlar kafir oldular. İnsanlara büyüyü ve Babil'deki iki meleğe Harut ve Marut'a indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek: 'Biz ancak imtihan içiniz. Sakın küfre girme' demedikçe kimseye sihri öğretmezlerdi. İşte onlar, o ikisinden kendisi ile koca ve karısının arasını ayıracak şeyler öğrenirlerdi. Allah'ın izni olmadıkçaonunla hiçbir kimseye zarar verebilecek değillerdi. Onlar ise kendilerine zarar verecekve fayda sağlamayacak şeyleri öğreniyorlardı. And olsun ki onlar, büyüyü satın alan kimsenin ahirette bir nasibi olmadığını muhakkak biliyorlardı. "(Bakara, 102)

"Büyücü ise nereye giderse iflah olmaz."(Taha, 69)  "Siz görüp dururken büyüyü kabule nasıl yanaşırsınız?"(Enbiya, 3) "Onların ipleri ve değnekleri büyülerinden ötürü kendilerine yürüyormuş gibi geldi."(Taha, 66) 'Ve düğümlere üfleyenler (en-neffasat)in şerrinden (Felak,4)" "en-Neffasat: Sihir yapan kadınlar" demektir. "Tusharun " (Mu'mimln, 89) kör ediliyorsunuz, demektir.

 

حدثنا إبراهيم بن موسى: أخبرنا عيسى بن يونس، عن هشام، عن أبيه، عن عائشة رضي الله عنها قالت:

 سحر رسولَ الله صلى الله عليه وسلم رجل من بني زُرَيق، يقال له لبيد بن الأعصم، حتى كان رسول الله صلى الله عليه وسلم يخيل إليه أنه يفعل الشيء وما فعله، حتى إذا كان ذات يوم أو ذات ليلة وهو عندي، لكنه دعا ودعا، ثم قال: (يا عائشة، أشَعَرْتِ أن الله أفتاني فيما استفتيته فيه، أتاني رجلان، فقعد أحدهما عند رأسي، والآخر عند رجلي، فقال أحدهما لصاحبه: ما وجع الرجل؟ فقال: مطبوب، قال: من طبَّه؟ قال: لبيد بن الأعصم، قال: في أي شيء؟ قال: في مُشط ومُشاطة، وجُفِّ طَلْع نخلة ذَكَر. قال: وأين هو؟ قال: في بئر ذَرْوان). فأتاها رسول الله صلى الله عليه وسلم في ناس من أصحابه، فجاء فقال: (يا عائشة، كأن ماءها نُقاعة الحِنَّاء، أو كأن رؤوس نخلها رؤوس الشياطين). قلت: يا رسول الله: أفلا استخرجته؟ قال: (قد عافاني الله، فكرهت أن أثَوِّرَ على الناس فيه شراً). فأمر بها فدُفنت .تابعه أبو أسامة وأبو ضمرة وابن أبي الزناد، عن هشام .وقال الليث وابن عُيَينة، عن هشام: (في مُشط ومُشاقة).

يقال: المُشاطة: ما يخرج من الشعر إذا مشط، والمُشاقة: من مُشاقة الكَتَّان.

 

[-5763-] Aişe r.anha'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Zureyk oğullarından Lebid b. el-A'sam adında bir adam Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sihir yaptı. Öyle ki, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e yapmamış olduğu bir şeyi yaptığı hayal olarak görünüyordu. Nihayet bir gün -yahut bir gece- o benim yanımda iken uzun uzun dua etti, ettikçe etti. Sonra şöyle dedi: Ey Aişe, farkında mısın Allah Teala bana kendisine hakkında fetva istediğim bir hususta fetva verdi. İki adam yanıma geldi. Onlardan birisi başımın yanında, diğeri ayaklarımın yanında oturdu. Onlardan birisi arkadaşına: Bu adamın hastalığı nedir, diye sordu. Öbürü:

 

O sihirlenmiştir, diye cevap verdi. Diğeri: Ona kim sihir yaptı, diye sordu. Öbürü:

Lebid b. el-A'sam diye cevap verdi. Hangi şeyde (sihir yaptı) diye sordu. O: Bir tarakta ve taranırken düşen saçlar ile erkek bir hurma ağacının kurumuş çiçek kapçığı ile; dedi. Öbürü: Peki o (sihir yapılan bu şeyler) nerededir, diye sordu. O da: Zervan kuyusunda, diye cevap verdi.        .

 

Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ashabından birkaç kişi ile birlikte o kuyuya gitti. Oradan dönüp gelince, dedi ki: Ey Aişe, o kuyunun suyu sanki ıslatılmış kına suyunu andırıyordu. Onun yanındaki hurma ağaçlarının başları da şeytanların başları gibiydi.

 

Ben: Ey Allah’ın Rasulü, sen onu oradan çıkarmadın mı, diye sordum. O: ’'Allah bana afiyet verdi. Bu hususta ben insanların aleyhine bir şerri körüklemek istemedim, dedi ve verdiği emir üzerine o kuyu kapatıldı."

 

Denildiğine göre "el-muşata (taranırken dökülen saç)’' saçın taranması halinde dökülen saçlardır. Aynı şekilde taraktan geçirilmesi halinde dökülenlere de muşata denilir.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Sihir." Ragıb ve başkaları şöyle demişlerdir: Sihir birkaç anlamda kullanılır:

 

1- Latif ve ince olan her şey. Bir şeyi (kendisine) meylettiren her kimse, ona sihir yapmış olur. İşte şairlerin: "Gözlerin sihri" tabirini kullanmaları da bu kabildendir. Çünkü gözler nefisleri kendilerine meylettirirler. Tabiplerin: Tabiat sihircidir, sözleri de bu kabildendir. Yüce Allah'ın: "Hayır, biz sihirlenmiş bir topluiuğuz. "(Hicr. 15) buyruğu da böyledir. Doğruyu bilmekten alıkonulmuş kimseleriz, demektir. "Şüphesiz beyanın bir kısmı bir sihirdir" hadisindeki ifade de bu anlamdadır.

 

2- Hakikati olmayan aldatma ve hayalolarak göstermeler. Nitekim göz bağcıların yaptıkları şekilde, el çabukluğu ile yaptıklarını gözlerin fark etmesini önleme/eri bu kabildendir. Yüce Allah'ın: "Onların ipleri ve değnekleri büyülerinden ötürü kendisine yürüyorlarmış gibi geldi. "(Taha, 66) buyruğu ile "İnsanların gözlerini büyülediler. "(Araf, 16) buyruğunda ile buna işaret edilmektedir.

 

3_ "Şeytanlara bir çeşit yakınlaşmak sureti ile şeytanların yardımıyla meydana gelen şeyler ... " Fethu'l-Barı, X, 232 vd. 

 

4- Yıldızlara -onların iddialarına göre- hitap etmek ve onların manevi özelliklerinin aşağıya inmesini sağlamak suretiyle gerçekleşen şeyler.

 

Sihir hakkında görüş ayrılığı vardır. Bunun sadece bir hayal gibi göstermekten ibaret olupbir hakikatinin olmadığı söylenmiştir. Şafi'ilerden Ebu Cafeı: el-Esterbazi'nin, Hanefilerden Ebu Bekir er-Razi'nin ve Zahiri İbn Hazm ile bir kesimin tercih ettiği görüş budur.

 

Nevevi der ki: Doğru olan ise sihrin bir hakikatinin olduğudur. Cumhur bunu katli olarak söylemiş, genelolarak ilim adamları da bu görüşü kabul etmiştir. Kitabın da, meşhur ve sahih sünnetin de delalet ettiği budur. ---Nevevi'nin sözü burada bitti.---

 

Ama asıl anlaşmazlık konusu da şudur: Sihir ile bir şeyin hakikati değişir mi, değişmez mi? Sihir sadece bir hayal göstermekten ibarettir, diyenler bunu kabul etmezler. Sihrin bir hakikati olduğunu söyleyenler de; onun sadece bir etkisi vardır ve bu etkisi ile mizacı bir tür rahatsız edip hastalandırmaktan öteye gidemez diyenler ile, hayır, sihir mesela cansız bir varlık, canlı olacak şekilde yapı değiştirir ve bunun aksini yapar, diyenler olmak üzere ihtilaf etmişlerdir. Cumhurun benimsediği görüş, birincisidir. Çok az bir kesim de ikincisini kabul etmişlerdir. Eğer konu ilahi kudret açısından ele alınırsa bu da kabul edilir. Ama gerçek ve vakıa göz önünde bulundurulacak olursa bu hususta görüş ayrılığı vardır. Çünkü bu işi yaptığını iddia edenlerin pek çoğu buna dair bir delil ortaya koyamaz.

 

el-Hattabi'nin naklettiğine göre bazıları kayıtsız ve şartsız olarak sihri kabul etmezler. Sanki o bu sözleriyle sihrin sadece bir hayal oldi..ığunu söyleyen kimseleri kastetmiş gibidir. Aksi takdirde bu, hakkı bile bile inkar olur.

 

el-Mazeri der ki: İlim adamlarının çoğunluğunun kanaati, sihrin varlığı ve onun bir hakikati olduğu doğrultusundadır. Bazıları ise sihrin hakikatini kabul etmez, sihir olarak meydana gelen şeylerin batı i birtakım hayaller olduğunu söylerler. Ancak sihrin varlığını ortaya koyan nakil varid olduğundan dolayı bu görüş reddolunmuştur. Çünkü akıl, şanı yüce Allah'ın sihirbazın birtakım sözleri söylediği yahut bazı cisimleri bir araya getirdiği ya da özel bir sıraya göre birtakım kuvvetleri, güçleri birbirine karıştırdığı takdirde, alışılmışın dışında bir şey yapabileceğini reddetmemektedir. Oldukça yetkin ve beceri sahibi tabiplerin, tek başına zararlı olan birtakım ilaçları birbirine karıştırarak, terkib sonucu yararlı bir ilaç haline getirmeleri de bunun gibidir.

 

Sihrin etkisinin, yüce Allah'ın: "Kişi ile eşinin arasını ayıran şeyler"de zikrettiğinden fazla olmadığı da söylenmiştir. Çünkü bu buyruk, bu işin çekinilmesi gereken bir şeyolduğunu anlatmak sadedindedir. Eğer sihirle bundan daha fazlasının meydana gelmesi mümkün olsaydı, elbette onu da zikrederdi.

 

el-Mazerı dedi ki: Akıl açısından doğru olan, sihir ile bundan daha fazlasının da olmasının caiz oluşudur. Ayet-i kerime -bu hususta zahir olduğunu söyleyebilsek dahi- fazlasının olmayacağı hususunda bir nas değildir. Daha sonra şunları eklemektedir: Sihir, mucize ve keramet arasındaki farka gelince, sihir sihirbazın istediği şey gerçekleşinceye kadar birtakım sözler söylemek ve fiiller işlemektir. Kerametin ise bunlara bir ihtiyacı yoktur. Hatta keramet çoğunlukla kendiliğinden ortaya çıkar. Ayrıca keramet fasık bir kimsenin eliyle ortaya çıkmaz.

Nevevi Ziyadatu'r-Ravda'da el-Mütevelli'den buna yakın açıklamalar kaydetmiş bulunmaktadır. Bununla birlikte bu olağandışı işin eliyle gerçekleştiği kimsenin halini de göz önünde bulundurmak gerekir. Eğer şeriate sıkı sıkıya bağlı ve kişiyi helake götüren günahlardan uzak duran birisi ise, eliyle meydana gelen olağanüstü haller bir keramettir. Aksi takdirde o bir sihirdir. Çünkü böyle bir iş, şeytanların yardım etmeleri gibi sihrin türlerinden birisi olarak meydana gelen bir iştir.

 

"Ve yüce Allah'ın: "Fakat o şeytanlar katir oldular. İnsanlara büyüyü ... öğretiyorlardı. "(Bakara, 102) buyruğu." Bu ayet-i kerimede Yahudilerin yaptıkları sihrin esasına dair açıklamalar vardır. Diğer taraftan bu sihir, şeytanların Davud oğlu Süleyman aleyhisselam'ın aleyhine uydur,Çluklarından ve Babil topraklarında Harlit ile Marlit'un üzerine indirilenlerdendir. İkincisi ise birincisinden zaman itibariyle daha öncedir. Çünkü Harlit ile Marlit kıssası İbn İshak'ın ve başkalarının naklettiklerine göre Nuh aleyhisselam zamanından öncedir. Sihir, Nuh zamanında var olan bir şeydi. Çünkü yüce Allah'ın Nuh kavminden haber verdiğine göre onlar Nuh aleyhisselam'ın bir sihirbaz olduğunu iddia etmişlerdi. Sihir aynı şekilde Firavun kavmi arasında da yaygındı. Bütün bunlar ise$üleyman aleyhisselam döneminden önce idi.

 

Bu ayet-i kerime, sihrin bir küfür olduğuna, onu öğrenenin de katir olacağına delil gösterilmiştir. Nevevider ki: Sihir yapmak haramdır ve icma ile büyük günahlardandır. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu helak edici yedi günah arasında saymıştır. Sihrin bazı çeşitleri küfür olabildiği gibi, bazı çeşitleri de küfür olmayabilir. Ama büyük bir masiyettir. Eğer sihirde küfrü gerektiren birsöz yahut bir fiil bulunuyor ise sihir küfürdür, aksi takdirde değildir. Sihri öğretmek ise haramdır. Eğer öğretilen bu sihirde küfrü gerektiren bir husus varsa, küfür olur ve bundan tevbe etmesi istenir. Ama öldürülmez. Tevbe ettiği takdirde tevbesi kabul olunur. Şayet öğretilende küfrü gerektiren bir şey yoksa tazir ile cezalandırılır.

 

Malik/ten nakledildiğine göre sihirbaz kafirdir ve sihri sebebiyle öldürülür.

Tevbe etmesi de istenmez. Aksine zındık kimse gibi onu öldürmek kaçınılmaz bir cezadır.

 

Iyad dedi ki: Ahmed de, ashab ve tabiinden bir topluluk da İmam Malik'in dediği gibi demiştir.---Nevevi'nin sözü burada bitti.--- 

 

Bazı ilim adamları şu iki amaçtan birisi için sihir öğrenmeyi caiz kabul etmişlerdir: 1- Küfür ihtiva edeni etmeyendenayırt etmek için, 2- Sihrin etkilediği' kimse üzerinden etkisini kaldırmak için.

 

Birincisinde itikat açısından müstesna herhangi bir sakınca yoktur. Eğer itikat herhangi bir şekilde zarar görmeyecek olursa mücerred olarak bir şeyi bilmek, onun yasaklanmasını gerektirmez. Bir kimsenin putperestlerin putlara nasıl ibadet ettiğini bilmesi gibi. Çünkü sihirbazın yaptığı işi nasıl yaptığı sadece bir sözü veya bir fiili nakletmekten ibarettir. Onu biZzat yapmak veya gereğince amel etmek ise böyle değildir.

 

İkincisine gelince, eğer bazılarının iddia ettikleri gibi ancak küfür ya da fıskın türlerinden bir tür ile gerçekleşebiliyor ise, onu öğrenmek kesinlikle helal olmaz. Öyle değilse belirtilen özellik dolayısıyla caiz olur. İşte bu meselede ayırt edici söz budur.

 

"Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Zureyk oğullarından Lebid b. el-A'sam adındaki birisi büyü yaptı." Abdullah b. Numeyr'in, Hişam b. Urve'den diye naklettiği Müslim'de yer alan rivayette şöyle denilmektedir: "Zureyk oğulları Yahudilerinden bir Yahudi Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sihir yaptı." Biraz sonra gelecek olan İbn Uyeyne yoluyla nakledilen rivayette de şöyle denilmektedir: "Yahudiler ile antlaşmalı Zureyk oğullarından bir adam -ki münafık birisi idi- ... " Heriki rivayet şöylece telif edilebilir: Onun Yahudi olduğunu söyleyen kimseler, durumun mevcut halini göz önünde bulundurmuştur. Onun münafık olduğunu söyleyenler de onun dışa yansıyan durumunu göz önünde bulundurmuştur. İbnu'l-Cevzı dedi ki: İşte bu onun münafıklık ederek İslam'a girdiğini ortaya koymaktadır ki, bu da açık bir husustur.

 

"O benim yanımda idi. Dua ettikçe etti." Nevevi dedi ki: Bundan, hoşa gitmeyen hallerin ortaya çıkması esnasında dua etmenin, duayı tekrarlamanın ve bunun bertaraf edilmesi için yüce Allah'a sığınmanın müstehap olduğu anlaşılmaktadır.

 

Derim ki: Bu hususta Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem hem işini Allah'a havale etmek (taMd) yolunu, hem de sebeplere sarılmak yolunu izlemiş bulunmaktadır. İşin başında işini Allah'a havale etti, Rabbinin emrine teslim oldu. Rabbinin belasına sabrederek ondan ecrini bekledi. Daha sonra bu işuzayıp gidince, bunun uzayıp gitmesinin de yapmakta olduğu çeşitli ibadetlerden kendisini zayıf düşüreceğinden korkunca tedaviye, sonra da duaya yöneldi. Bu makamların her birisi de kemalin en ileri derecesidir.

 

"Erkek bir hurma ağacının çiçeği kurumuş kapçığında." Bu, çiçeğin üzerinde bulunan kapçık olup, "dal" tabiri hem erkek, hem dişi hakkında kullanılır. Bundan dolayı "erkek hurma ağacı çiçeği" kaydını zikretmiş bulunmaktadır.

 

"Ben bu hususta insanlar aleyhine bir kötülüğü kışkırtmak istemedim." Nevevi dedi ki: Onu dışarı çıkartıp yaymak halinde sihrin hatırlanması, öğrenilmesi ve buna benzer yollarla Müslümanlara zarar geleceğinden korktu. Bu da kötülük korkusu sebebiyle maslahatı terk etmek kabilindendir.

 

İbn Numeyrrivayetinde "ümmetimin aleyhine" şeklindedir. "Onun", yani kuyunun "kapatılmasını emir buyurdu."

 

باب: الشرك والسحر من الموبقات.

48. ŞİRK VE SİHİR HELAK EDİcİ GÜNAHLARDANDIR

 

حدثني عبد العزيز بن عبد الله قال: حدثني سليمان، عن ثور بن زيد، عن أبي الغيث، عن أبي هريرة رضي الله عنه:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: (اجتنبوا الموبقات: الشرك بالله، والسحر).

 

[-5764-] Ebu Hureyre r.a.'dan rivayete göre Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Helak edici günahlar olan Allah'a şirk koşmaktan ve sihirden uzak durunuz" diye buyurmuştur.

 

 

AÇIKLAMA: "Şirk ve sihir nubikattandır." Helak edici günahlardandır, demektir.

 

 

باب: هل يُستخرج السحر.

49. BİR KİMSE YAPILAN SİHRİ ÇıKARTMAYA ÇALıŞıR MI?

 

وقال قتادة: قلت لسعيد بن المسيَّب: رجل به طِبٌّ، أو: يُؤخذ عن امرأته، أيُحَلُّ عنه أو يُنَشِّرُ؟ قال: لا بأس به، إنما يريدون به الإصلاح، فأما ما ينفع الناس فلم يُنْهَ عنه.

Katade dedi ki: Said b. el-Müseyyeb 'e: Bir adama sihir yapılmış -yahut karısına yaklaşamıyor- ise, o sihri ondan çözmek için çalışılabilir yahut bunun için ona tedavi yapılabilir mi, diye sordum. O: Bunda bir sakınca yoktur. Onlar ancak bu yolla işi düzeltmek istiyorlardır. Çünkü faydalı olan bir şeyin yapılması nehy olunmaz, dedi.

 

حدثني عبد الله بن محمد قال: سمعت ابن عُيَينة يقول: أول من حدثنا به ابن جُرَيج يقول: حدثني آل عروة، عن عروة، فسألت هشاماً عنه، فحدثنا عن أبيه، عن عائشة رضي الله عنها قالت:

 كان رسول الله صلى الله عليه وسلم سُحِرَ، حتى كان يرى أنه يأتي النساء ولا يأتيهن، قال سفيان: وهذا أشد ما يكون من السحر، إذا كان كذا، فقال: (يا عائشة، أعَلِمْتِ أن الله قد أفتاني فيما استفتيته فيه، أتاني رجلان، فقعد أحدهما عند رأسي، والآخر عند رجليَّ، فقال الذي عند رأسي للآخر: ما بال الرجل؟ قال: مطبوب، قال: ومن طبَّه؟ قال: لبيد بن أعصم - رجل من بني زُرَيق حليف ليهود كان منافقاً - قال: وفيم؟ قال: في مُشط ومُشاقة، قال: وأين؟ قال: في جُفِّ طلعةٍ ذَكَرٍ، تحت رَعوفة في بئر ذروان). قالت: فأتى النبي صلى الله عليه وسلم البئر حتى استخرجه، فقال: (هذه البئر التي أريتها، وكأن ماءها نقاعة الحنَّاء، وكأن نخلها رؤوس الشياطين). قال: فاستخرج، قالت: فقلت: أفلا؟ - أي تنشَّرت - فقال: (أما والله فقد شفاني الله، وأكره أن أثير على أحد من الناس شراً).

 

[-5765-] Aişe r.anha'dan, dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e büyü yapılmıştı. Öyle ki o, hanımlarına yaklaşmadığı halde onda onlara yaklaştığı izlenimi olurdu. -Ravilerden Süfyan dedi ki: İşte bu böyle olduğu takdirde sihirden dolayı en şiddetli rahatsızlık olur.-

 

Allah Rasulü:

 

Ey Aişe! Allah'ın benim kendisinden hakkında fetva sorduğum hususta bana fetva verdiğini biliyor musun? Banaiki adam geldi. Onlardan birisi başımın yanında, diğeri de ayaklarımın yanında oturdu. Başımın yanında oturan kişi diğerine: Bu adamın hali nedir, diye sordu. O: Ona büyü yapılmıştır, dedi. Öbürü: Peki ona kim büyü yaptı, diye sordu. O: Yahudiler ile antlaşmalı Zureyk oğullarından bir adam olan Lebid b. el-A'sam dedi. -O da münafıktı- Sihri neyin içinde yapmış, diye sordu. O: Bir tarakta ve taranırken dökülen saçlarda, dedi. Bu sihir nerede, diye sordu. O: Zervan kuyusunda büyükçe bir taşın altında, erkek hurma çiçeğinin kurumuş kapçığında, dedi.

 

Aişe dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kuyuya gitti ve sonunda onu Çıkardı. Daha sonra: İşte bana gösterilmiş olan kuyu budur. Onun suyu sanki kına ıslatılmış su gibi idi ve sanki etrafındaki hurma ağaçlarının başları da şeytanların başları gibidir, buyurdu."

 

Ravilerden Süfyan dedi ki: Ve sihir çıkarıldı.

 

Aişe dedi ki: "Ben: Sihirden kurtulmak için sana ilaç verilmedi mi, diye sordum. O şöyle dedi: Buna gelince, Allah'a yemin ederek söylüyorum ki Allah bana şifa vermiş bulunuyor ve ben insanlardan herhangi bir kimsenin aleyhine şerri harekete getirmek istemiyorum."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Katade dedi ki: Said b. el-Müseyyeb'e ... dedim." İbnu'l-Cevzı dedi ki: Nüşra denilen şey, sihrin büyülenmİş kimseden çözülmesi, etkisinin giderilmesidir. Buna hemen hemen sihri bilenden başkasının gücü yetmez. Ahmed'e, büyü yapılmış birisinden büyüyü çözen kimsenin durumu hakkında soru sorulmuş, o da:

 

Bunda bir sakınca yoktur, diye cevap vermiştir. Kabul edilen görüş budur.

 

"Nüşra (büyüyü çözmek) şeytanın işindendir" diye gelen rivayete de şöyle cevapverilir: Bununla nüşranın aslına işaret edilmektedir. Hükmü maksada göre değişir. Bunu yapmaktan maksadı hayır olan kimsenin bu yaptığı da hayır olur. Aksi takdirde şer olur. Diğer taraftan el-Hasen'den nakledilen (mekruh olduğuna dair sözü) zahirine göre kabul edilmemelidir. Çünkü bazen rukye, dua ve sığındırıcı dualar ile büyü çözülebilir. Bununla birlikte nüşranın iki tür olma ihtimali de vardır ..

 

"Hanımına yaklaşamayan", yani hanımına yaklaşamayıp onunla cima' edemeyen ...

"Ona nüşra yapılabilir mi?" Bu da büyülendiği zannedil2n ya da cinlerin zarar verdiği zannedilen kimseye yapılan bir tedavi ve bir ilaççeşididir. Said b. el-Müseyyeb'in nakledilen sözüne daha önce Rukye başlığında kaydettiğimiz Müslim'de yer alan Cabir yoluyla gelenmerfu' hadisteki: "Kim kardeşine faydalı bir şey yapabilirse onu yapsın" ifedeleri de uygun düşmektedir. Ayrıca daha önce "nazar değmesi haktır" Qadisinde geçen nazarı değen kimsenin gusletmesi ile ilgili hadis de nüşranın meşruiyetini desteklemektedir. Nüşranın caiz olduğunu açıkça ifade edenler arasında Şafil'nin arkadaşı el-Müzenı, Ebu Cafer et-Taberı ve başkaları da vardır.

 

"Ağır bir taşın altında bir hurma çiçeği kapçığında." el-Kuşmihenı rivayetinde (ağır taş anlamını verdiğimiz) raCrfe kelimesi ra harfi medli olarak "raufe" şeklindedir. Bu da kuyunun ağzına konulan ve su çekenin üzerinde dikildiği, yerinden sökülemeyen taş demektir.

 

Ek Bir Bilgi:

 

İbnu'l-Kayyim der ki: Kötü ruhların tesirlerinden ibaret olan büyüye karşı duran ve büyüyü çözmek için var olan en güçlü ve en faydalı tedavi zikir, dua ve kıraat gibi ilahı ilaçlarla (devalarla) yapılanıdır. Çünkü kalp Allah ile dopdolu, O'nun zikri ile mamur olup, ihmal etmeyip aksatmadığı zikir, dua ve teveccüh türünden virdleri bulunuyor ise, şüphesiz ki bu, o kimseye büyünün isabet etmesini engelleyen en büyük sebepler arasındadır. Büyünün tesir kabiliyeti, zayıf kalpler üzerindedir. Bundan dolayı sihir çoğunlukla kadınlarda, çocuklarda ve cahillerde etki gösterir. Zira kötü ruhlar, ancak kendilerine uygun ve ondan etkilenmeye hazır gördükleri ruhlara karşı faaliyete geçerler.(İbnu'l-Kayyim'den özetle)

 

Ancak bu başlıktakihadis ile makamının azametine, Allah'a yönelmesindeki sadakatine ve virdine ısrarla devam etmesine rağmen, büyünün Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i etkilemesinin mümkün oluşu, bu açıklamaları pek haklı kılmamaktadır. Fakat bundan şöylece kurtulmak mümkündür: Onun söz konusu ettiği bu durum çoğunlukla görülen hal hakkında yorumlanır. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in karşı karşıya kaldığı hal ise bunun caiz oluşunu beyan etmek içindir.

 

Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

باب: السحر.

50. SİHİR

 

حدثنا عبيد بن إسماعيل: حدثنا أبو أسامة، عن هشام، عن أبيه، عن عائشة قالت:

 سُحر النبي صلى الله عليه وسلم حتى إنه ليخيل إليه أنه يفعل الشيء وما فعله، حتى إذا كان ذات يوم وهو عندي، دعا الله ودعاه، ثم قال: (أشَعَرْتِ يا عائشة أن الله قد أفتاني فيما استفتيته فيه). قلت: وما ذاك يا رسول الله؟ قال: (جاءني رجلان، فجلس أحدهما عند رأسي، والآخر عند رجليَّ، ثم قال أحدهما لصاحبه: ما وجع الرجل؟ قال: مطبوب، قال: ومن طبَّه؟ قال: لبيد بن الأعصم اليهودي من بني زُرَيق، قال: في ماذا؟ قال: في مُشط ومُشاطة وجُفِّ طَلْعَةٍ ذَكَر، قال: فأين هو؟ قال: في بئر ذي أروان). قال: فذهب النبي صلى الله عليه وسلم في أناس من أصحابه إلى البئر، فنظر إليها وعليها نخل، ثم رجع إلى عائشة فقال: (والله لكأن ماءها نقاعة الحنَّاء، ولكأن نخلها رؤوس الشياطين). قلت: يا رسول الله أفأخرجته؟ قال: (لا، أما أنا فقد عافاني الله وشفاني، وخشيت أن أثوِّر على الناس منه شراً). وأمر بها فدُفنت.

 

[-5766-] Aişe'den, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e büyü yapıldı. Öyle ki, o bir işi yapmadığı halde onu yapmış gibi tahayyül ediyordu. Nihayet bir gün benim yanımda iken, Allah'a ardı arkasına dua edip durdu. Sonra: Ey Aişe! Farkında mısın Allah bana hakkında kendisinden fetva istediğim bir hususta fetva verdi, dedi.

 

Ben: Bu dediğin nedir, ey Allah'ın Rasulü, dedim. Bana dedi ki: Yanıma iki adam geldi. Onlardan biri başımın yanında, diğeri ayaklarımın yanında oturdu. Sonra onlardan biri diğerine: Bu adamın rahatsızlığı nedir, dedi. O: Ona sihir yapıldı, dedi. Ona kim sihir yaptı, diye sordu. Diğeri: Zureyk oğullarından Yahudi Lebid b. el-A'sam, dedi. Bu sihir ne ile yapıldı, diye sordu. O: Bir tarak, taranırken dökülen saç ile erkek hurma çiçek kapçığı içinde, dedi. Peki o nerededir, diye sordu. Diğeri: Zu Ervan kuyusunda, dedi."

 

Ravi dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ashabından birkaç kişi ile birlikte kuyuya gitti. O kuyuya baktı. Üzerinde bazı hurma ağaçları da vardı. Sonra Aişe'ye döndü ve: Allah'a yemin ederim. Sanki onun suyu ıslatılmış kına gibi idi ve sanki onun hurma ağaçları şeytanların başları gibi idi, dedi.

 

Aişe dedi ki: "Ey Allah’ın Rasulü! O sihir yapılan şeyleri çikardın mı, diye sordum. O: Hayır, Allah bana afıyet ve şifa vermiş bulunuyor. Ayrıca ben bundan dolayı insanlar aleyhine bir şerri harekete geçirmekten korktum, dedi ve emir vererek kuyu kapatıldı."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Sihir." Bu hadis, sihirbazın eğer bir ahdi (güvenlik ve teminatı) var ise had uygulanmak suretiyle öldürülmeyeceğine delil gösterilmiştir.

 

İbn Battal dedi ki: İmam Malik ve Zühri'ye göre kitap ehline mensup sihirbaz öldürülmez. Ancak yaptığı sihir ile başkasının ölümüne sebep olursa öldürülür. Bu Ebu Hanife'nin ve Şafii'nin de görüşüdür. Malik'ten rivayete göre eğer yaptığı sihir ile herhangi bir müslümana kendisine verilen ahdin kapsamında olmayan bir zarar verdiği takdirde, bu yaptığı sebebiyle ahdini bozmuş olur ve onu öldürmek de helal olur. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellemlin Lebid b. el-A'sam'ı öldürmeyişinin sebebi, onun kendi adına kimseden intikam almamasıdır. Ayrıca onu öldürdüğü takdirde bu sebeple Müslümanlar ile Lebid'in antlaşmalı bulunduğu ensar arasında bir fitnenin ortaya çıkmasından korkmuştu. Bu da Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in münafıkları öldürmeyi terk ederken göz önünde bulundurduğu masıahat kabilindendir. Lebid ister Yahudi, ister daha önce bu husustaki görüş ayrılıklarında geçtiği gibi münafık olsun, fark etmez. (İbn Battal) dediki: Malik'e göre sihirbazın hükmü, zındıkın hükmü ile aynıdır. Onun tevbesi kabul edilmez ve bu husus, hakkında sabit olduğu takdirde had olarak öldürülür. Ahmed de böyle demiştir.

 

Şafii ise şöyle demektedir: Sihirbaz, kendi sihri ile öldürdüğünü itiraf etme" . dikçe öldürülmez. İtiraf halinde bu itirafı dolayısıyla öldürülür. Eğer yaptığısihrin bazen öldürdüğünü, bazen öldürmediğini ve o kişiye sihir yaptığını ve daha sonra öldüğünü itiraf ederse ona kısas uygulamak gerekmez. Ama onun malından diyet almak icab eder, akilesinden değiL. Sihir ile öldürmenin beyyine (delil) ile sabit olması düşünülemez.

 

Nevevi der ki: Eğer sihirde küfrü gerektiren söz yahut fiil bulunuyor ise sihri yapan kişİ kafır olur. Tevbe ettiği takdirde bize göre (Şafii mezhebinde) tevbesi kabul edilir. Eğer sihrinde küfrü gerektiren bir husus yoksa tazir uygulanır ve tevbe etmesi istenir.