باب: لا
صَفَرَ، وهو
داء يأخذ
البطن.
25. SAFER YOKTUR (Bir tür karın ağrısıdır)
حدثنا عبد
العزيز بن عبد
الله: حدثنا
إبراهيم بن
سعد، عن صالح،
عن ابن شهاب
قال: أخبرني
أبو سلمة بن
عبد الرحمن
وغيره: أن أبا
هريرة رضي الله
عنه قال:
إن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال: (لا
عدوى ولا صفر
ولا هامة).
فقال أعرابي:
يا رسول الله،
فما بال إبلي،
تكون في الرمل
كأنها
الظباء، فيأتي
البعير
الأجرب فيدخل
بينها
فيجربها؟ فقال:
(فمن أعدى
الأول). رواه
الزُهري، عن
أبي سلمة،
وسنان بن أبي
سنان.
[-5717-] Ebu Hureyre r.a.'dan, dedi ki: "Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
Hastalığın bulaşması da yoktur, safer de yoktur, Hame (baykuşun
uğursuzluğu) da yoktur, buyurdu.
Bunun üzerine bir bedevi: Ey Allah'ın Rasulü, o halde neden benim
develeri m çölde kumlarda ceylanlar gibi iken uyuz bir deve geliyor, aralarına
girip onları da uyuz ediyor, diye sordu. Allah Rasulü:
Peki o ilkine o hastalığı bulaştıran kimdi, diye karşılık
verdi." Bunu ez-Zührl, Ebu Seleme ile Sinan b. Ebi Sinan'dan diye rivayet
etmiştir.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Safer -ki o, karında görülen bir ağrı dır- yoktur."
Buhari, safer'i bu şekilde kesin bir ifade ile açıklamış bulunmaktadır. Ama Ebu
Ubeyde Ma'mer b. el-Müsenna, Garibu'l-Hadis adlı eserinde Yunus b. Ubeyd
el-Cerml'den şunu rivayet etmektedir: Yunus, Ru'be b. el-Accac'a (safer'in ne
olduğunu) sormuş, Ru'be: O, davarlara ve insanlara isabet eden, karında görülen
bir yılandır (şerit) ve bu Araplara göre uyuzdan daha çok bulaşıcıdır,
demiştir.
Bu açıklamaya göre safer'in kabul edilmeyişinden maksat,
bulaşıcı olduğuna dair inançlarının reddedilmesidir. Buhari'nin bu görüşü
ağırlıklı ve tercihedeğer görmesi, hadiste el-adva (hastalığın bulaşması) ile
birlikte zikredilmiş olmasından dolayıdır. Taberi de aynı şekilde bu görüşü
tercih etmiştir.
Şöyle de açıklanmıştır: Safer ile kastedilen, yılandır. Ama
bunun olmadığını söylemekten maksat, onların bu• hastalığa yakalanan kimsenin
öleceğine dair inançlarının reddedilmesidir. Şeriat koyucu, ölümün ancak ecelin
sona ermesi ile meydana geleceğini belirterek bu inancı reddetmiş
bulunmaktadır. Bu açıklama şekli Cabir'den rivayet edilmiş bulunmaktadır. Cabir
de "safer yoktur" hadisinin ravilerinden birisidir. Bu açıklamayı
et-Taberi yapmıştır.
Safer ile ilgili bir başka görüş daha vardır. O da şudur: Bundan
maksat safer ayıdır. Şöyle ki, Araplar daha önce Hac bölümünde açıklandığı
üzere, safer ayını haram ay yapıyor ve muharrem ayını helal ay kılıyorlardı.
İslam gelerek onların yaptıkları bu uygulamaları reddetti. Bundan dolayı da
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Safer yoktur" diye buyurdu.
باب: ذات
الجَنْبِ.
26. ZATU'L-CENB
حدثني محمد:
أخبرنا
عتَّاب بن
بشير، عن
إسحق، عن
الزُهري قال:
أخبرني عبيد
الله بن عبد
الله: أن أم
قيس بنت
مِحْصَن،
وكانت من
المهاجرات
الأول اللاتي
بايعن رسول
الله صلى الله
عليه وسلم،
وهي أخت
عُكَّاشة بن
محصن، أخبرته:
أنها
أتت رسول الله
صلى الله عليه
وسلم بابن لها
قد علقت عليه
من العذرة،
فقال: (اتقوا
الله، على ما
تَدْغَرْنَ
أولادكنَّ
بهذه الأعلاق،
عليكم بهذا
العود
الهندي، فإن
فيه سبعة
أشفية، منها
ذات الجنب).
يريد الكُسْت،
يعني القُسْط.
قال: وهي لغة.
[-5718-] Ümmü Kays'tan rivayete göre ona (Ubeydullah b.
Abdullah'a) şunu haber vermiştir:
"Kendisi Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna
boğaz ağrısi dolayısıyla tedavi etmiş olduğu bir oğlu ile birlikte gitti. Allah
Rasulü bunun üzerine şöyle buyurdu: Allah'tan korkunuz. Niçin çocuklarınızın
boğaz hastalıklarını, boğazlarını böylece sıkarak rahatsız ediyorsunuz? Size bu
udihindi'yi tavsiye ederim. Şüphesiz onda yedi hastalığa şifa vardır. Bunlardan
birisi de zatu'l-cenb'dir. "
Allah Rasulü udi hindi ile (kef harfi ile) el-küst'ü yani (kaf
harfi ile) el-kust'u kastetmiştir. (ez-Zührl) dedi ki: Bu söyleyiş de bir
ağızdır.
حدثنا عارم:
حدثنا حمَّاد
قال: قُرئ على
أيوب من كتب
أبي قلابة،
منه ما حدَّث
به، ومنه ما قُرئ
عليه، وكان
هذا في
الكتاب، عن
أنس: أن أبا
طلحة وأنس بن
النضر كوياه،
وكواه أبو
طلحة بيده.
وقال عبَّاد
بن منصور، عن
أيوب، عن أبي
قلابة، عن أنس
بن مالك قال:
أذن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم لأهل بيت
من الأنصار أن
يرقوا من
الحُمَةِ
والأذُنِ.
قال أنس:
كُويت من ذات
الجنب، ورسول
الله صلى الله
عليه وسلم حي،
وشهدني أبو
طلحة وأنس بن
النضر وزيد بن
ثابت، وأبو
طلحة كواني.
[-5719 – 3720 - 3721-] Enes'ten rivayete
göre, "Ebu Talha ve Enes b. en-Nadr kendisini dağlamışlardı. Onu Ebu Talha
kendi eliyle dağlamıştı."
Enes b. Malik'ten, dedi ki: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem, ensardan bir ev halkına zehirden ve kulak ağrısından dolayı rukye
yapmalarına İzin vermiştir."
Enes dedi ki: "Ben Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
hayatta olduğu halde zatu'lcenb'den dolayı dağlandım, Ebu Talha, Enes b.
en-Nadr, Zeyd b. Sabit de benim bu dağlanışıma şahit oldular. Beni dağlayan da
Ebu Talha idi."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Zatu'l-cenb", kaburga kemiklerinin iç tarafındaki
zarda anz olan sıcak bir şişkinlik (iltihap)dir. Göğsün ve kaburga kemiklerinin
adalelerinde ve iç taraflarında sıkıŞıP kalan rlhler (iltihabi havalar)
dolayısı ile böğrün çeşitli yerlerinde arız olan ve bundan dolayı da ağnlara
sebep olan hastalık hakkında da kullanılır. Birincisi doktorların söz konusu
ettiği gerçek zatu'l-cenb'dir. Doktorlar derler ki:
Bunun beş tane arazı (belirtisi) vardır: Yüksek ateş, öksürük,
bir şeylerin battığını hissetmek, nefes darlığı ve yüksek nabızdır.
Zatu'l-cenb'e aynı zamanda böğür ağrısı da denilir. Bu da korkutucu
hastalıklardan birisidir. Çünkü kalp ile ciğer arasında meydana gelir ve en
kötü hastalıklardan birisidir. Bundan dolayı Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
"Allah onu bana musallat edecek değildir" diye
buyurmuştur.
Huma ise zehir demektir. Buna dair açıklamalar "dağlama
yaptıran kimse" başlığında geçmiş bulunmaktadır.