SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-MEĞAZİ

<< 1661 >>

BU SAYFADAKİ HADİSLER ORJ. BUHARİ SIRASINA UYSUN DİYE V.S. SEBEPLE YER DEĞİŞTİRTİLMİŞTİR

باب: مرض النبي صلى الله عليه وسلم ووفاته.

83. NEBİ S.A.V.'IN HASTALANMASI VE VEFATI

 

وقوله تعالى: {إنك ميت وإنهم ميتون. ثم إنكم يوم القيامة عند ربكم تختصمون} /الزمر: 30 - 31/.

Ve Yüce Allah'ın: "Muhakkak sen de öleceksin. Hiç şüphesiz onlar da öleceklerdir. Sonra muhakkak sizler kıyamet gününde Rabbinizin huzurunda muhakeme olacakslnız."[Zümer, 30-31] buyruğu

 

AÇIKLAMA : "Nebi s.a.v.'in hastalanması ve vefatı ile yüce Allah'ın: "Muhakkak sen de öleceksin. Şüphesiz onlar da öleceklerdir" buyruğu"  Nebi s.a.v.'in hastalığı ileride geleceği üzere Meymune r.anha validemizin evinde başlamıştır. Hastalığının süresi hakkında görüş ayrılığı vardır. Çoğunluk onüç gün sürdüğü kanaatindedir. Rebiu'l-evvel ayının bir pazartesi günü vefat ettiğinde ise görüş ayrılığı yoktur. Bu hususta neredeyse icma' vardır ..

 

وقال يونس، عن الزهري: قال عروة: قالت عائشة رضي الله عنها: كان النبي صلى الله عليه وسلم يقول في مرضه الذي مات فيه: (يا عائشة، ما أزال أجد ألم الطعام الذي أكلت بخيبر، فهذا أوان وجدت إنقطاع أبهري من ذلك السم).

 

[-4428-] Aişe radıyalliıhu anhiı dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, vefatıyla sonuçlanan hastalığı esnasında şöyle diyordu:

 

Ey Aişe, hala Hayber'de yemiş olduğum o yemeğin acısını hissediyorum. İşte bu vakitler o zehirden kalp damarımın koptuğunu hissettiğim vakittir."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması: 

 

İbn Sa'd hocası el-Vakidi'den değişik senetler ile Hayber'de zehir katılmış koyun ile alakah rivayetleri kaydettikten sonra şunları zikretmektedir: "Bundan sonra üç yıl yaşadı ve sonunda ruhunu teslim ettiği ağrıları bundan dolayı olmuş ve şöyle diyordu: Hayber'de o yediklerimin acılarını defalarca hissedip, durdum ve nihayet bu benim kalp damarımın kopacağı zamandır."

el-Ebher, sırtta yer alan bir damardır. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şehit olarak vefat etmiştir. (İbn Abbas'ın rivayetleri burada sona ermektedir.)

 

"Sırttaki bir damardır" sözü ravinin sözlerindendir. Aynı şekilde "şehit olarak vefat etmiştir" ifadesi de böyledir.

 

"Hala o yemeğin acısını hissediyorum" yani ben yediğim o yemekten ötürü içimde acı hissediyorum.

 

Hayber'de zehir katılan koyunun durumu ile ilgili açıklamalar etraflı bir şekilde Hayber gazvesi bahsinde geçmiş bulunmaktadır.

 

 

حدثنا يحيى بن بكير: حدثنا الليث، عن عقيل، عن ابن شهاب، عن عبيد الله بن عبد الله، عن عبد الله بن عباس رضي الله عنهما، عن أم الفضل بنت الحارث قالت:

 سمعت النبي صلى الله عليه وسلم يقرأ في المغرب بالمرسلات عرفا، ثم ما صلى لنا بعدها حتى قبضه الله.

 

[-4429-] Abdullah b. Abbas r.a., Haris kızı Ümmü’l-Fadl rivayetle şöyle demiştir:

 

"Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i akşam namazında Ve'l-murselati urfen (suresin)i okurken dinledim. Bundan sonra ise Allah onun ruhunu kabzedinceye kadar bize başka bir namaz kıldırmadı."

 

 

حدثنا محمد بن عرعرة: حدثنا شعبة، عن أبي بشر، عن سعيد ابن جبير، عن ابن عباس قال:

 كان عمر بن الخطاب رضي الله عنه يدني ابن عباس، فقال له عبد الرحمن بن عوف: إن لنا أبناء مثله، فقال: إنه من حيث تعلم: فسأل عمر ابن عباس عن هذه الآيه: {إذا جاء نصرالله والفتح} فقال: أجل رسول الله صلى الله عليه وسلم أعلمه إياه، فقال: ما أعلم منها إلا ما تعلم.

 

[-4430-] İbn Abbas dedi ki: "Ömer b. el-Hattab r.a. İbn Abbas'ı kendisine yakın bir mevkide tutardı. Abdurrahman b. Avf ona: Bizim onun gibi çocuklanmız var deyince, Ömer: Bu senin bildiğin bir sebep dolayısıyladır dedi.

 

Sonra Ömer, İbn Abbas'a şu: "İza cae nasrullahi ve'[-feth: Allah'ın yardımı ve fetih geldiğinde" ayetine dair soru sordu.

 

İbn Abbas: Bu yüce Allah'ın Resulullah'a bildirdiği ecelidir, dedi. Ömer: Ben de ona dair senin bildiğinden farklı bir şey bilmiyorum, dedi."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması: 

 

"İbn Abbas dedi ki: Ömer b. el-Hattab r.a. İbn Abbas'ı kendisine yakın tutardı." Bu başlıktaki hadise dair açıklamalar daha önce Mekke'nin fethi gazvesinde (4294.hadiste) geçmiş bulunmaktadır. Aynca Nasr suresinin tefsiri ile ilgili açıklamalanmızda da bunu uzun uzadıya şerh ettik.(4970.hadis)

 

 

حدثنا قتيبة: حدثنا سفيان، عن سليمان الأحول، عن سعيد بن جبير قال: قال ابن عباس:

 يوم الخميس، وما يوم الخميس؟! اشتد برسول الله صلى الله عليه وسلم وجعه، فقال:(ائتوني أكتب لكم كتابا لن تضلوا بعده أبدا). فتنازعوا، ولا ينبغي عند نبي تنازع، فقالوا: ما شأنه، أهجر، استفهموه؟ فذهبوا يردون عليه، فقال: (دعوني، فالذي أنا فيه خير مما تدعونني إليه). وأوصاهم بثلاث، قال: (أخرجوا المشركين من الجزيرة العرب، وأجيزوا الوفد بنحو ما كنت أجيزهم). وسكت عن الثالثة، أو قال: فنسيتها.

 

[-4431-] Said b. Cubeyr: "İbn Abbas'tan rivayetle dedi ki: Perşembe günü, nedir o Perşembe günü! Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ağrıları çokça artınca şöyle buyurmuştu: Bana (kalem kağıt) getirin de size bir yazı yaz(dır)ayım. Ondan sonra ebediyyen bir daha sapıtmayacaksınız.

 

Huzurunda bulunanlar anlaşmazlığa düştüler. Halbuki hiçbir nebinin huzurunda anlaşmazlığa düşülmemesi gerekir.

 

Yanında bulunanlar: Durumu nasıldır, yoksa gelişi güzel mi konuştu, onun ne demek istediğini iyice sorunuz, diyerek ona karşılık vermeye kalkıştılar.

 

Bunun üzerine şöyle buyurdu: Beni bırakınız, benim içinde bulunduğum bu hal sizin beni kendisine davet ettiğiniz halden daha hayırlıdır.

 

Onlara üç hususu tavsiye ederek şöyle byurdu: Müşrikleri Arap yarımadasından çıkartınız. Gelen heyetlere benim kendilerine ikramda bulunduğum gibi siz de onlara ikramda bulununuz,"

(Ravi dedi ki:) Ancak (İbn Cübeyr) üçüncüsünü söylemedi ya da (İbn Cübeyrı: Onu ben unuttum, dedi.

 

 

حدثنا علي بن عبد الله: حدثنا عبد الرزاق: أخبرنا معمر، عن الزهري، عن عبيد الله بن عبد الله بن عتبة، عن ابن عباس رضي

الله عنهما قال:

 لما حضر رسول الله صلى الله عليه وسلم وفي البيت رجال، فقال النبي صلى الله عليه وسلم: (هلموا أكتب لكم كتابا لا تضلون بعده ). فقال بعضهم: إن رسول الله صلى الله عليه وسلم قد غلبه الوجع، وعندكم القرآن، حسبنا كتاب الله. فاختلف أهل البيت واختصموا، فمنهم من يقول: قربوا يكتب لكم كتابا لا تضلون بعده، ومنهم من يقول غير ذلك، فلما أكثروا اللغو والاختلاف، قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (قوموا). قال عبيد الله: فكان ابن عباس: إن الرزية كل الرزية، ما حال بين رسول الله صلى الله عليه وسلم وبين أن يكتب لهم ذلك الكتاب، لاختلافهم ولغطهم.

 

[-4432-] İbn Abbas r.a. dedi ki: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vefatı yaklaşmış idi. Evde bazı adamlar da vardı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem:

 

Haydi size bir kitap yaz(dır)ayım. Ondan sonra asla sapmayacaksınız, diye buyurdu. Hazır bulunanlardan birisi: Resulullah'ın hastalığı ağırlaşmış bulunuyor. Yanımızda da Kur'an vardır. Bize Allah'ın kitabı yeter dedi. Evde bulunanlar ihtilafa düştüler ve aralarında tartışmaya koyuldular. Kimisi:

 

Yazı yazdıracağı malzemeyi getirin, size bir kitap (vasiyetname) yaz(dır)sın. Ondan sonra da yolunuzu şaşırmazsınız diyor, kimisi başka bir şey söylüyordu. Bu şekilde boş sözleri ve anlaşmazlıkları çoğaltınca Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Kalkınız diye buyurdu."

Ravi Ubeydullah dedi ki:

 

"Bundan dolayı İbn Abbas şöyle derdi: Resulullah ile kendilerine yaz(dır)mak istediği o kitap arasına girmeleri pek büyük bir musibet oldu. Buna sebep ise aralarındaki anlaşmazlıkları ve seslerini yükseltmeleri idi."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması: 

 

"O Perşembe günü ne gündü!" Bu tabir bir hususun oldukça zorlu olduğunu anlatmak ve ondan hayrete düşürdüğünü ifade etmek için kullanılır. Cihadın son bölümlerinde bu yolla gelen rivayette şu fazlalık vardır: "Sonra (İbn Abbas) öyle ağladı ki gözyaşları çakıl taşlarını ıslattı."

 

İbn Abbas'ın ağlaması Resulullah s.a.v.'in vefatını hatırlayarak yeniden üzüntüsünün tazelenmesi ihtimalinden de olabilir. Buna ek olarak eğer o kitap (vasiyetname) yazdırılmış olsaydı, elde edilecek hayırların onun kanaatine göre kaçırılmış olmasından dolayı da olabilir.

 

İlim bölümünde Ömer radıyallfıhu anh gibi bunu kabul etmeyen kimseler adına buna cevap verilmiş bulunmaktadır.

 

"Hazır bulunanlar: Bunun hali nedir? Sayıklamaya mı başladı dediler?" !yad ve başkaları buna dair uzunca açıklamalar yapmışlardır. Kurtubı de bu uzun açıklamaları kendi ifadeleriyle güzel bir şekilde özetlemiştir. Bunların hülasası da şudur: Sayıklama ifadesi başında -tercih edilen kanaate göre- soru edatının bulunmasıdır. Burada da kastedilen hasta olan kimsenin uyumlu sözler söyleyememesidir. Bu gibi sözlere itibar edilmez. Çünkü bunların anlamı yoktur. Ancak Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu tür sözler söylemesi imkansız bir şeydir. Çünkü o sağlıklı iken de, hasta iken de masumdur (hatadan korunmuştur) .. Çünkü yüce Allah:

 

"O hevadan konuşmaz. "[[Necm, 3]] Nebi s.a.v. de şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ben öfkeli iken de, hoşnut iken de hakkın dışında bir şey söylemem."

 

Bu durum bilindiğine göre bu sözleri söyleyen kişi Allah Resulünün (yazı yazmak için) kürek kemiği ve hokkanın getirilmesi emrini yerine getirmekte tereddüt eden kimselerin bu haline tepki göstermek üzere söylemiş olmaktadır. Şöyle demiş gibi olur: Sen bunları getirmekte nasıl tereddüt edebilirsin? Onun başkaları gibi hasta iken sayıkladığını mı zannediyorsun? Emrine uy ve istediklerini getir. O haktan başkasını söylemez. (Kurtubi) Bu, bu husustaki cevapların en güzelidir, demektir.

 

İkinci rivayette geçen: "Aralarında tartıştılar.Kimisi haydi getirin size bir kitap (vasiyetname) yaz(dır)sın diyordu." Bu ifade onların bazılarının emri yerine getirmekte kararlı olduklarını, buna uymak istemeyen kimselerin kanaatlerini reddettiklerini göstermektedir.

 

Ancak onlar anlaşmazlığa düşünce bu hususta cereyan eden adet üzere bereket kalktı. Çünkü anlaşmazlık ve tartışma halinde bereketin kalkması görülegelen bir adettir.

 

Oruç bahsinde Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashaba Kadir gecesini haber vermek üzere çıktığı, ancak iki adamın tartıştığını görünce bunun kaldırıldığına dair rivayet geçmiş bulunmaktadır.

 

Nevevi der ki: İlim adamları ittifakla Ömer radıyallahuanh'ın: "Allah'ın kitabı bize yeter" şeklindeki sözü onun fıkhının güçlü ve bakış açısının incelikli olduğunun bir delilidir. Çünkü o muhtemelen yerine getirmekten acze düşecekleri bir takım hususları da yazdırabileceğinden korkmuştu. O takdirde cezalandırılmayı hak edeceklerdi. Çünkü artık bu yazılanlar nas ile belirlenmiş hüküm haline geleceklerdi. Ayrıca ilim adamlarının önünde idihad kapısının kapanmamasını da istemişti. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Ömer'e tepki göstermeyişi de Ömer'in görüşünü doğru bulmuş olduğuna bir işarettir. Ömer r.a.: "Allah'ın kitabı bize yeter" sözleriyle yüce Allah'ın:

 

"Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık."[En'am, 38] buyruğuna işarettir. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sıkıntılarını hafifletmek maksadıyla böyle söylemiş olması da muhtemeldir. Çünkü içinde bulunduğu zorlu ve sıkıntılı hali görüyordu. Ayrıca Ömer, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yazdırmak istediği hususların kesinlikle ihtiyaç duyulacak türden bir şeyolmadığına dair bazı karineler de tespit etmişti. Çünkü yazdırmak istediği hususlar bu kabilden olsaydı, Nebi  bu işi aralarındaki anlaşmazlık dolayısıyla terk etmezdi. Ayrıca bu İbn Abbas'ın: O ne büyük bir musibetti, sözü ile de çelişmemektedir. Çünkü Ömer kesinlikle ondan daha fakih idi.

 

Hattabi der ki: Ömer r.a. Nebi s.a.v.'in yaz(dır)mak istediği hususta yanlışlık yaptığını asla düşünmüş değildir. Aksine onun bunu kabul etmeyişi Nebi s.a.v.'in içinde bulunduğu zorlu hali ve vefatının yaklaşmış olduğunu görmüş olmasına bağlı olarak yorumlanmalıdır. Çünkü münafıkların yazdırmak istediği hususlarda tenkit yöneltecekleri bir fırsatı elde etmiş olacaklarından çekiniyordu. O yazdırılanları adeten üzerinde ittifak hasıl olanlara aykırı bazı durumların vukua gelebileceği bir hal diye göstereceklerdi. İşte Ömer'in bu hususta duraklamasının sebebi bu olmuştur. Yoksa Nebi s.a.v.'e karşı gelmeyi kastetmediği gibi, onun yanlış yapmış olabileceğini düşünmesi de sözkonusu değildir. Bu kesinlikle düşünülemez. İbn Abbas'ın rivayet ettiği hadise dair açıklamalar İlim bölümünün sonlarında (1149 nolu hadiste) geçmiş bulunmaktadır.

 

"Beni rahat bırakınız. İçinde bulunduğum hal sizin beni kendisine çağırdığınızdan daha hayırlıdır diye buyurdu." İbnu'l-Cevzi ve başkaları der ki:

 

Beni rahat bırakınız. Benim dünyadan ayrılacağım vakitten sonra i\llah'ın bana hazırlamış olduğunu gördüğüm lütuf ve ikramlar bu hayatta içinde bulunduğum hallerden daha hayırlıdır. Yahut da benim şu anda içinde bulunduğum mürakabe, Allah'ın huzuruna çıkmak için hazırlanma, bu husustaki tefekkür ve benzeri hususlar sizin bana sorduğunuz vasiyet yazdırmamın ya da yazdırmayışımın hangisi daha maslahata uygundur, diye bana sormanızdan daha üstündür.

 

"Onlara üç husus tavsiye etti." Bu durumda onlara bunları tavsiye etti, demektir. İşte bu onun yazdırmak istediği hususların kesin ve kaçınılmaz bir emir olmadığını göstermektedir. Çünkü bu husus onun tebliğ etmekle emrolunduklarından birisi olsaydı, aralarındaki anlaşmazlık dolayısıyla bunu terk etmezdi. Ayrıca yüce Allah'ın onun bu hususu tebliğ etmesine engelolan kimseleri cezalandırması gerekirdi. Kendisi de onlara bu tebliği laM olarak ulaştırırdı. Tıpkı müşriklerin Arap yarımadasından çıkartılmasını ve diğer hususları tavsiye ettiği gibi. Ayrıca bu sözleri söyledikten sonra birkaç gün daha yaşadı. Ashab-ı kiram da ondan lafzen söylediği bir takım şeyleri de belledi. Bunların tamamının yazdırmak istediği hususlar olması ihtimali de vardır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

"Gelen heyetlere ikram ediniz." Onlara bağışlarda bulununuz. "Üçüncüsünü söylemeyip sustu ya da onu unuttum dedi." Bu sözleri söyleyenin Said b. Cubeyr olma ihtimali vardır. ed-Davudi der ki: Üçüncü husus Kur'an'ı tavsiye idi. İbnu't-Tin bunu kat'i bir dille ifade etmiştir. Mühelleb ise şöyle demektedir:

 

Hayır, o husus Usame ordusunun hazırlıklarının tamamlanmasıdır. İbn Battal ashab-ı kiramın Usame ordusunu yola koymak hususunda Ebu Bekr ile ihtilafa düşünce Ebu Bekr'in kendilerine söylemiş olduğu şu sözleri hatırlatarak bu kanaati desteklemiş bulunmaktadır: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefatına yakın bunu tavsiye etmişti.

 

İyad der ki: Bu üçüncü hususun: "Benim kabrimi bir put edinmeyiniz" buyruğu olması ihtimali vardır. Çünkü bu buyruk Muvatta'da Yahudilerin çıkartılması emri ile sabit olmuştur.

 

 

حدثنا يسرة بن صفوان بن جميل اللخمي: حدثنا إبراهيم بن سعد، عن أبيه، عن عروة، عن عائشة رضي الله عنها قالت:

 دعا النبي صلى الله عليه وسلم فاطمة عليها السلام في شكواه الذي قبض فيه، فسارها بشيء فبكت، ثم دعاها فسارها بشيء فضحكت، فسألناها عن ذلك، فقالت سارني النبي صلى الله عليه سلم: أنه يقبض في وجعه الذي

توفي فيه، فبكيت، ثم سارني فأخبرني أني أول أهل بيته يتبعه، فضحكت.

 

[-4433 - 4434-] Aişe r.anha dedi ki: "Nebi s.a.v. vefatı ile neticelenen rahatsızlığı sırasında Fatıma aleyhesselam'ı çağırdı. Ona gizlice bir şey söyledi, o da ağladı. Daha sonra yine onu çağırdı, yine ona gizlice bir şey söyledi. Fatıma bu sefer güldü.

 

Biz de bunun sebebini sorduk. Dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem gizlice bana vefatı ile sonuçlanan rahatsızlığında ruhunun kabzedileceğini söyledi, bundan dolayı ben de ağladım. Sonra bana yakınları arasında onun peşinden gidecek ilk kişinin ben olacağım i gizlice haber verince ben de güldüm."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması: 

 

Hadiste Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellemlin ileride meydana gelecek olan şeyleri haber vermesi de vardır. Nitekim onun dediği gibi olmuştur. ilim adamları Fatıma aleyhesselam'ın Nebi Sallallahu Aleyhi ve SellemIden sonra zevceleri de dahil, ehl-i beytinden ilk vefat eden kimse olduğunu ittifakla kabul etmişlerdir.