SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-MEĞAZİ

<< 1617 >>

EK SAYFA – 1617-5

باب: عمرة القضاء

43. KAZA UMRESİ

 

ذكره أنس، عن النبي صلى الله عليه وسلم.

Bunu Enes, Nebi S.A.V.'den diye zikretmiştir.

 

حدثني عبيد الله بن موسى، عن إسرائيل، عن أبي إسحاق، عن البراء رضي الله عنه قال:

 لما اعتمر النبي صلى الله عليه وسلم في ذي القعدة، فأبى أهل مكة أن يدعوه يدخل مكة، حتى قاضاهم على أن يقيم بها ثلاثة أيام، فلما كتبوا الكتاب، كتبوا: هذا ما قاضى عليه محمد رسول الله، قالوا: لا نقر لك بهذا، لو نعلم أنك رسول الله ما منعناك شيئا، ولكن أنت محمد بن عبد الله. فقال: (أنا رسول الله، وأنا محمد بن عبد الله). ثم قال لعلي بن أبي طالب رضي الله عنه: (امح رسول الله). قال علي: لا والله لا أمحوك أبدا، فأخذ رسول الله صلى الله عليه وسلم الكتاب، وليس يحسن يكتب، فكتب: هذا ما قاضى عليه محمد بن عبد الله، لا يدخل مكة السلاح إلا السيف في القراب، وأن لا يخرج من أهلها بأحد ان أراد أن يتبعه، وأن لا يمنع من أصحابه أحدا إن أراد أن يقيم بها. فلما دخلها ومضى الأجل أتوا عليا، فقالوا: قل لصاحبك: اخرج عنا، فقد مضى الأجل. فخرج النبي صلى الله عليه وسلم، فتبعته ابنة حمزة، تنادي: يا عم يا عم، فتناولها علي فأخذ بيدها وقال لفاطمة عليها السلام: دونك ابنة عمك احمليها، فاختصم فيها علي وزيد وجعفر، قال علي: أنا أخذتها، وهي بنت عمي. وقال جعفر: ابنة عمي وخالتها تحتي. وقال زيد: ابنة أخي. فقضى بها النبي صلى الله عليه وسلم لخالتها، وقال: (الخالة بمنزلة الأم). وقال لعلي: (أنت مني وأنا منك). وقال لجعفر: (أشبهت خلقي وخلقي). وقال لزيد: (أنت أخونا ومولانا). وقال علي: ألا تتزوج بنت حمزة؟ قال: (انها ابنة أخي من الرضاعة).

 

[-4251-] Bera r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Zilka'de ayında umre yapmak isteyince Mekke halkı onun Mekke'ye girmesine izin vermedi. Nihayet onlarla Mekke'de üç gün ikamet etmek üzere antlaşma yaptı. Taraflar antlaşma metnini yazdıklarında:

 

Bu, Allah'ın Resulü Muhammed'in yaptığı antlaşmadır, diye yazdılar. Ancak onlar: Biz bunu kabul etmiyoruz. Senin Allah'ın Resulü olduğunu bilseydik hiçbir şeyini engellemezdik. Fakat sen Abdullah'ın oğlu Muhammed'sin dediler.

 

Allah Resulü: Ben hem Allah'ın Resulüyüm, hem de Abdullah'ın oğlu Muhammed'im diye buyurduktan sonra Ali'ye:

 

"Allah'ın Resulü" ibaresini sil, dedi. Ali: Hayır, Allah'a yemin ederim ebediyyen seni (rasulolduğunu ifade eden ibareyi) silmeyeceğim, dedi.

 

Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem belgeyi aldı -güzelce yazı yazamıyordu- ve: Bu Abdullah'ın oğlu Muhammed'in yaptığı antlaşmadır, diye yazdı:

 

Kınlarında olmak şartıyla kılıç dışında Mekke'ye silah sokmayacaktır. Arkasından gelmek istese dahi Mekke halkından kimseyi beraberinde götürmeyecektir. Ashabından herhangi bir kimse Mekke'de kalmak isterse ona engelolmayacaktır.

 

Allah Resulü Mekke'ye girip belirlenen süre geçtikten sonra Ali'ye giderek:

 

Arkadaşına bizi bırakıp çıkmasını söyle. Çünkü süre bitmiş bulunuyor, dediler. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem çıktı. Hamza'nın kızı arkasından:

 

Amca amca diye seslenerek yürüdü. Ali onun elinden tuttu ve Fatıma aleyhesselam'a: Amcanın kızını al ve onu bineğe bindir dedi.

 

Fakat Ali, Zeyd ve Cafer (onu yanlarına almak) hususunda birbirleri ile anlaşmazlığa düştüler. Ali: Onu ben aldım ve o benim amcamın kızıdır, dedi.

 

Ca'fer de: O hem benim amcamın kızıdır, hem de teyzesi benim eşimdir, dedi.

Zeyd de: Bu benim kardeşimin kızıdır dedi.

 

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onun teyzesine verilmesine dair hüküm verdi ve: Teyze de anne konumundadır, diye buyurdu. Ali'ye: Sen bendensin, ben de sendenim; Cafer'e: Sen hilkatinle de, ah: 'kınla da bana benzemişsin; Zeyd'e de:

 

Sen hem bizim kardeşimizsin, hem bizim mevlamızsın, dedi.

 

Ali: Hamza'nın kızıyla evlenmez misin, deyince, Allah Resulü: O benim süt kardeşimin kızıdır, diye buyurdu."

 

 

حدثني محمد هو ابن رافع: حدثنا سريج: حدثنا فليح (ح). قال: وحدثني محمد بن الحسين بن إبراهيم قال: حدثني أبي: حدثنا فليح بن سليمان، عن نافع، عن ابن عمر رضي الله عنهما:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم خرج معتمرا، فحال كفار قريش بينه وبين البيت، فنحر هديه وحلق رأسه بالحديبية، وقاضاهم على أن يعتمر العام المقبل، ولا يحمل سلاحا عليهم إلا سيوفا، ولا يقيم بها إلا ما أحبوا، فاعتمر من العام المقبل، فدخلها كما كان صالحهم، فلما أن أقام به ثلاثا، أمروه أن يخرج فخرج.

 

[-4252-] İbn Ömer r.a.'dan rivayete göre "Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem umre yapmak üzere çıktı. Fakat Kureyş kafideri kendisinin Beyte ulaşmasına engeloldu. Bu sebeple Hudeybiye'de hediyelik kurbanlıklarını kesti ve başını traş etti. Mekkelilerle de gelecek sene umre yapmak ve yanlarında kılıç dışında silah taşımamak, Mekke'de istedikleri süreden fazla kalmamak üzere antlaştı.

 

Ertesi sene umre yaptı ve onlarla barış antlaşmasında belirtildiği şekilde Mekke'ye girdi. Orada üç gün ikamet ettikten sonra Mekke'den çıkmasını istediler, o da çıktı."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Kaza umresi" (Buhari nüshalarının) çoğunluğu bu şekildedir. Ancak Sadece el-Müstemli "Kaza gazvesi" demiştir. Fakat birincisi daha uygundur. (Şarihler) onun gazve oluşunu Musa b. Ukbe'nin el-Meğazi adlı eserinde İbn Şihab'dan şunu rivayet etmiş olmasıyla açıklamışlardır:

 

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem silahlı ve savaşçılarla birlikte çıktı. Çünkü Kureyşlilerin ahitlerinde durmayacağından korkmuştu. Onlar bunu haber alınca korktular, Mikrez onunla karşılaşmış ve ona antlaşma şartlarına bağlı bulunduğunu, Mekke'ye kınlarında bulunan kılıç dışında hiçbir silahla girmeyeceğini bildirdi. Bu şekilde çıkışının ise bir ihtiyattan ibaret olduğunu söyledi, o da buna güvendi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem da diğer silahları, Harem bölgesinin dışında ashabından bir grup kimsenin yanında -geri dönünceye kadar- bıraktı. ..

 

Ayrıca "gazve-gaza" tabirinin kullanılması, mutlaka savaşmanın meydana gelmesini gerektirmemektedir.

 

Buna Kaza umresi adının veriliş sebebi hususunda ise görüş ayrılığı vardır.

 

Bundan maksadın Müslümanlarla müşrikler arasında meydana gelen ve Hudeybiye'de aralarında yazı ile belgelenen antlaşma olduğu söylenmiştir. Buna göre "kaza"dan maksat üzerinde barış yapılan ayırt edici hüküm olur. Bu sebeple ona "umretu'l-kaziyye" adı da verilmektedir.

 

es-Süheyli der ki: Buna "umretu'l-kaza" adının veriliş sebebi, Kureyşliler ile kaza yapması (antlaşması}dır. Yoksa yapmaktan alıkonulduğu umrenin kazası oluşundan dolayı değildir. Çünkü o fasid olan bir umre yapmamıştı ki kazası icap etsin. Aksine o tam bir umre idi. Bundan dolayı Nebi s.a.v.'in yaptığı umrelerin sayısını verenler -daha önceden Hac bölümünde tespit edildiği gibi- dört olarak belirtmişlerdir.

 

Başkaları ise: Hayır, bu umre birinci umrenin kazası idi, demişlerdir. Hudeybiye umresinin um re leri arasında şayılış bebi ise, onda ecrin sabit oluşundan dolayıdır, tam bir umre oluşundan" dolayı değildir.

 

Bu görüş ayrıliğının dayanağı ise, umre yapmak isteyip de Beyt'e ulaşmaktan alıkonulan kimsenin kaza yapmasının vacip oluşu ile ilgili görüş ayrılığıdır.

 

Cumhurun görüşüne göre böyle bir kimsenin hediye kurbanlığı kesmesi kap eder. Fakat kaza yapması gerekmez. Ebu Hanife'den bunun aksi rivayet edilmiştir. Ahmed'den de, onun hem hediye kurbanı kesmesinin hem de kaza yapmasının gerekmediğine dair bir rivayet geldiği gibi, hem hediye kurbanı kesmesi, hem de kaza yapması gerektiğini belirten bir rivayet de gelmiş bulunmaktadır.

 

Cumhurun delili, yüce Allah'ın: "Eğer engellenecek olursanız o halde koldyınıza giden kurbanlardan gönderiniz." [Bakara, 196] buyruğudur. Ebu Hanife'nin delili, umrenin başlamakla artık tamamlanması gereken bir amel oluşudur. Fakat engellenecekolursa (ihsar) onu ertelemek caiz olur. Bu engelortadan kalktı mı umreyi ifa etmek gerekir. İki ihram arası ihramdan çıkmış olmak da kazanın kalkmasını gerektirmez.

 

Kazanın vacip olduğunu kabul edenlerin delili ise, ashab-ı kiramın karşı karşıya kaldığı durumdur. Onlar engellendikleri yerde hediye kurbanlıklarını kestiler ve ertesi sene de hem umre yaptılar, hem de hediye kurbanlıklarını götürdüler.

 

"Onlarla" gelecek yıl "Mekke'de üç gün kalmak üzere antlaştı."

 

"Bunun üzerine Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem belgeyi aldı -güzelce yazı yazamıyordu- ve: Bu Abdullah'ın oğlu Muhammed'in yaptığı antlaşmadır, diye yazdı." Buradaki: "Belgeyi aldı -güzelce yazı yazamıyordu" ifadesindeki nükte, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in "o ibareyi bana göster" şeklindeki sözlerine açıklık getirmektir. Çünkü Ali'nin silmeyi kabul etmediği kelimeyi kendisine göstermesine gerek duymasının tek sebebi onun güzelce yazı yazmayı bilmeyişidir.

 

Bundan sonra yer alan " ... yazdı" sözüne gelince, bu sözde de şu takdirde bir hazf vardır: O ibareyi sildi ve belgeyi tekrar Ali'ye iade etti, Ali de yazdı. İbnu't-Tin kat'i olarak bunu böylece ifade etmiş ve "yazdı" ifadesinin "yazmasını emretti" anlamında kullanıldığını belirtmiştir. Böyle bir kullanım pek çoktur. "Kayser'e yazdı, Kisra'ya yazdı" sözlerinde olduğu gibi.

 

"Ve: Teyze anne konumundadır diye buyurdu." Bu özel hükümde böyledir demektir. Çünkü teyze merhamet, şefkat, çocuk için elverişli olanı bulup tespit etmek gibi hususlarda anneye yakındır. Bu anlama geldiğinin delili, ifadelerin de buna işaret etmekte oluşudur. Fakat bunda, anne miras aldığından dolayı teyze de miras alır iddiasını ileri sürenler lehine delil olacak bir taraf yoktur. Ali yoluyla gelen hadis ile el-Bakır'dan gelen mürsel rivayette: "Teyze annedir. Teyze ancak bir annedir" denilmektedir. Bu ifade de "anne konumundadır" ifadesinin anlamını ihtiva eder. Yoksa gerçek bir annedir, demek değildir.

 

 

Hadisten Çıkan Sonuçlar

 

1- Hadane (çocuğu bakımına almak hakkı) hususunda teyzenin haladan önce geldiği hükmü çıkmaktadır. Çünkü Abdulmuttalib'in kızı Safiyye o dönemde hayatta idi. Hala, kadın asabe akrabaların en yakını olmakla birlikte, teyze haladan öncelendiğine göre diğer kadınlardan da bu hususta önceliklidir.

 

2- Anne tarafından akrabaların (bu hususta) baba tarafından olan akrabalardan önceliklidir.

 

Ahmed'den gelen bir rivayete göre hala, hadane hakkı bakımından teyzeden önce gelir. Bu olayın delil gösterilmesine de halanın bu işe talip olmadığı belirtilerek cevap verilmiştir. Eğer: Teyzesi bizzat kızı istememiştir denilecek olursa, teyzesi adına onun kocası talip olmuştur diye cevap verilir.

 

3- Hadane altında bulunan yakın akrabanın hadane hakkını kullanmakta olan kadının evlenmesi halinde evlilik, bu hakkını engelleyebildiği gibi, kocanın da hadane hakkına sahip olan kadını hadanede bulunmak üzere yakınını almasını engelleme hakkı vardır. Fakat rıza sözkonusu olursa o takdirde bu husustaki darlık da ortadan kalkar.  Yine bu hadisten daha başka hükümler de anlaşılmaktadır:

 

4- Akrabalık bağını gözetmek (sıla-i rahim) o kadar büyüktür ki yaşları ilerlemiş olan kimseler bu bağı gözetmek hususunda birbirleriyle davalaşabilirler.

 

5- Hakim davacıya hükmü n delilini açıklar. Davacı da delilini ortaya' koyar.

 

6- Hadane hakkına sahipolan kadın hadane altına alınacak olanın yakını ile evlenecek olursa, eğer had&ne altında bulunacak çocuk kız olduğu takdirde hadane hakkı kalkmaz. Bu da hadisin zahirini kabul etmenin bir sonucudur. Bu görüş de Ahmed'in görüşüdür. Ondan gelen bir başka rivayete göre dişi ile erkek olması arasında bir fark yoktur. Ayrıca (hadane hakkına sahip olan kadının kocasının) mahrem olması şartı aranmaz. Fakat güvenilir bir kimse olması, küçük kızın da henüz arzu duyulacak yaşta olmaması da şarttır.

 

7- Hadane hakkı yabancı birisiyle evlenecek olursa düşmez. Şafillerle, Malikılerin bilinen görüşü ise, kocanın hadaneye alınacak olanın dedesi olmasını şart koştuklarıdır.

 

"Ali'ye sen bendensin, ben de senden im dedi." Yani nesep, sıhrt akrabalık, öne geçmek, sevgi ve buna benzer meziyetlerde böyledir. Yoksa katıksız sadece akrabalığı kastetmiş değildir. Çünkü Cafer de bu hususta onunla ortaktı.

 

"Cafer'e: Sen ahlakın ve hilkatin itibariyle bana benzemişsin." Bu Cafer'e ait pek büyük bir menkıbedir. Hilkat'ten maksat surettir. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i gören kimseler arasında pek çok kimse bu hususta Cafer ile ortak özelliğe sahiptir. Ben bunların isimlerini el-Hasen'in menkıbelerinde zikretmiş bulunuyorum. Fatıma aleyhesselam'ın dışında bunların on kişi olduklarını belirttim. O vakit bu hususta iki beyit de yazmıştım. Fakat bundan sonra Enes'in rivayet ettiği bir hadiste Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in oğlu İbrahim'in de ona benzediğinin belirtildiğini gördüm. Aynı şekilde Cafer b. Ebi Talib ile ilgili kıssada da onun iki oğlu olan Abdullah ile Avn'ın da ona benzemiş olduklarını tespit ettim. Bundan dolayı daha önce yazmış olduğum o iki beyiti bu fazlalıklara göre değiştirdim ve orada da onları tadil ettim. Şimdi bu iki beyiti (bu değişik halleriyle) tekrarlamayı uygun görüyorum. Böylelikle o vakit bunları yazmamış olan kimseler yazabilsin:

 

"Nebie benzeyenler: Saib ile Ebu Süfyan İki hasen (Hasan ile Hüseyin). ve ikisinin annesinin kardeşi olan dayıları (İbrahim)

 

Cafer ve iki oğlu ile İbn Amir'dir onlar Bir de Müslim ve Kusem ile beraber gelen Kabis."

 

"Zeyd'e de: Sen bizim" imanda "kardeşimizsin ve bizim mevlamlZsın." Çünkü onu azad etmiştir. Bir kavmin mevlasının (yani onlar tarafından azad edilenin) onlardan olduğu da önceden geçmiş bulunmaktadır. Böylelikle Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem hepsinin de gönlünü hoş etmiş oldu. Her ne kadar Cafer'in lehine hüküm vermiş olsa bile bunun sebebini de açıklamış bulunmaktadır. Hulasa hakikatte lehine hüküm verilen kişi teyzedir. Cafer ise bu hususta ona tabidir. Çünkü teyzesi adına talepte bulunan o idi.

 

"Ali" Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e: "Hamza'nın kızı ile evlenmez misin, deyince, o: Benim süt kızkardeşimdir, diye cevap verdi."

 

 

حدثني عثمان بن أبي شيبة: حدثنا جرير، عن منصور، عن مجاهد قال:

 دخلت أنا وعروة بن الزبير المسجد، فإذا عبد الله بن عمر رضي الله عنهما جالس إلى حجرة عائشة، ثم قال: كم اعتمر النبي صلى الله عليه وسلم، قال: أربعا، ثم سمعنا استنان عائشة، قال عروة: يا أم المؤمنين، ألا تسمعين ما يقول أبو عبد الرحمن: إن النبي صلى الله عليه وسلم اعتمر أربع عمر، فقالت: ما اعتمر النبي صلى الله عليه وسلم عمرة إلا هو شاهده، وما اعتمر رجب قط.

 

[-4253-] Mücahid dedi ki: "Ben ve Urve b. Zubeyr mescide girdik. Abdullah b. Ömer r.a.'ın Aişe'nin hücresi yakınında oturduğunu gördük. Sonra (Urve):

 

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kaç umre yaph diye sordu. Abdullah: Biri Receb ayında olmak üzere dört, dedi."

 

 

[-4254-] Daha sonra Aişe'nin dişlerini misvaklamakta olduğunu duyduk.

Urve:

 

Ey mu'minlerin annesi dedi. Abdurrahman'ın babasının dediğini işitmiyor musun? (Güya) Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem biri receb ayında olmak üzere dört umre yapmış. Aişe:

 

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ne kadar umre yaptıysa mutlaka o da onunla birlikte bulunmuştur. Fakat asla Receb'de de umre yapmış değildir, dedi."

 

 

حدثنا علي بن عبد الله: حدثنا سفيان، عن إسماعيل بن أبي خالد: سمع ابن أبي أوفى يقول:

 لما اعتمر رسول الله صلى الله عليه وسلم سترناه من غلمان المشركين ومنهم، أن يؤذوا رسول الله صلى الله عليه وسلم.

 

[-4255-] İbn Ebi Evfa dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem umre yapınca onu müşriklerin gılmanına (kölelerine), serseri çocuklarına ve bizzat müşriklerin kendilerine karşı -Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e eziyet vermesinler diye- onu setrettik (etrafını kapattık.)"

 

 

حدثنا سليمان بن حرب: حدثنا حماد، هو ابن زيد، عن أيوب،

عن سعيد بن جبير، عن ابن عباس رضي الله عنهما قال:

 قدم رسول الله صلى الله عليه وسلم وأصحابه، فقال المشركون: إنه يقدم عليكم وفد وهنتهم حمى يثرب، وأمرهم النبي صلى الله عليه وسلم أن يرملوا الأشواط الثلاثة، وأن يمشوا بين الركنين، ولم يمنعه أن يأمرهم أن يرملوا الأشواط كلها إلا الإبقاء عليهم.

وزاد ابن سلمة، عن أيوب، عن سعيد بن جبير، عن ابن عباس قال: لما قدم النبي صلى الله عليه وسلم لعامه الذي استأمن، قال: (أرملوا). ليرى المشركون قوتهم، والمشركون من قبل قعيقعان.

 

[-4256-] Said b. Cubeyr, İbn Abbas r.a.'tan rivayetle dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve ashabı (Mekke'ye) geldiklerinde müşrikler: Sizin yanınıza,

 

Yesrib hummasının güçlerini tükettiği bir heyet geliyor, dediler. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ilk üç şavtta remel yapmalarını, iki rükün arasında da yürümelerini emretti. Onlara tavafın bütün şavtlarında remel yapmalarını emretmesini engelleyen, sadece onların güçlerini korumalarını istemesi olmuştu."

 

İbn Seleme, Eyyub'dan, o Said b. Cubeyr'den, o İbn Abbas'dan rivayetle şöyle dediğini de eklemektedir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem güvenlik (içerisinde umre yapmak) için teminat aldığı yıl gelince, müşrikler gücünüzü görsünler diye remel yapınız, diye buyurdu. Müşrikler de o sırada Kuaykı'€m dağı tarafında bulunuyorlardı. "

 

 

حدثني محمد، عن سفيان بن عيينة، عن عمرو، عن عطاء، عن ابن عباس رضي الله عنهما قال:

 إنما سعى النبي صلى الله عليه وسلم بالبيت، وبين الصفا والمروة، ليري المشركين قوته.

 

[-4257-] İbn Abbas r.a. dedi ki: "Şüphesiz Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Beyt'in etrafında ve Safa ile Merve arasında müşriklere gücünü göstermek için sa'yetti."