DEVAM: 42. Mİ'RAC
حدثنا
الحميدي:
حدثنا سفيان:
حدثنا عمرو،
عن عكرمة، عن
ابن عباس رضي
الله عنهما:
في
قوله تعالى:
{وما جعلنا
الرؤيا التي
أريناك إلا
فتنة للناس}.
قال: هي رؤيا
عين، أريها
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم ليلة
أسري به إلى
بيت المقدس.
قال: {والشجرة
الملعونة في
القرآن}. قال:
هي شجرة
الزقوم.
[-3888-] İbn Abbas r.a. Yüce Allah'ın: "Sana gösterdiğimiz o rüyayı
biz ancak insanlara bir fitne kıldık." [İsra, 60] buyruğu hakkında dedi
ki:
Bu Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Beytu'l-Makdis'e İsra
olunduğu gece gözleri ile gördüğü bir rüyadır."
(İbn Abbas) dedi ki: "Kur'an-ı Kerim'de lanet olunmuş ağaç
ise Zakkum ağacıdır."
Tekrar: 4716 ve 6613
Diğer tahric edenler: Tirmizî, Tefsirul Kur'an
AÇIKLAMA: "Mi'rac"
yukselmek anlamını ifade eden "arace, ya'rucu" fiilinden gelmektedir.
Mi'racın zamanı hususunda görüş ayrılığı vardır. Nebilik verilmeden önce olduğu
söylenmiş olmakla birlikte bu şaz bir görüştür. Ancak bu görüş, o zaman bunun
rüyada gerçekleşmiş olduğu şeklinde yorumlanmıştır. Çoğunluğun kanaati bunun
Nebilikten sonra olduğudur. Ancak ne vakit olduğu hususunda görüş ayrılığı
vardır. Bir görüşe göre hicretten bir sene önce olmuştur. Bu İbn Sa'd ve
başkalarının görüşü olup Nevevi de bunu açık bir dille ifade etmiştir. İbn Hazm
ise işi aşırıya götürerek bu hususta icma' olduğunu nakletmiştir. Ancak bu
görüş reddedilmiştir. Çünkü bu konuda ondan fazla görüş ayrılığı bulunmaktadır.
Bunların bazılarını İbnu'l-Cevzi nakletmiş bulunmaktadır.
Naklettiği bir görüşe göre hicretten sekiz ay önce olmuştur,
altı ay önce olduğu söylendiği gibi, hicretten üç sene önce olduğu da
söylenmiştir ki, bunu da İbnu'l-Esir nakletmiş bulunmaktadır. (Kadı) Iyad ve
onun arkasından Kurtubi ile Nevevi de ez-Zührilden rivayetle, mi'racın
hicretten beş yıl önce olduğu da söylenmiştir. Iyad ve ona uyanlar bu görüşü
tercih etmiş ve Hatice'nin, namazın farz kılınışından sonra Nebi efendimizle
birlikte namaz kıldığı hususunda görüş ayrılığı bulunmadığını da delil olarak
göstermiş(ler)dir. Oysa onun hicretten önce üç ya da ona yakın bir süre önce
yahut beş yıl önce vefat ettiği hususunda görüş ayrılığı yoktur. Namazın da
İsra gecesinde farz kılındığında görüş ayrılığı yoktur.
Derim ki: Görüş ayrılığının olmadığını söylediği bütün hususlar
tartışma konusudur.
"el-Hatim'de -bazen de el-Hicr'de dedi-" Burada
el-Hatim'den kasıt, el-Hicr denilen yerdir.
"Birisinin bana geldiğini gördüm." Daha önce geçtiği
gibi Cibril aleyhisselam'dır.
"İman ile (doldurdu.)" Bedul-Halk bölümünde "ve
hikmet ile (doldurdu)" şeklindedir.
Nevevi der ki: Bunun anlamı şudur: Leğenin'lçerisinde öyle bir
şey vardı ki onunla imanın kemali ve hikmetin kemali artış gösterir. Buradaki
doldurmanın hakikat anlamı ile kullanılmış olma ihtimali vardır. lManevi
şeylerin müşahhaslaştırılması da Bakara suresinin bir gölge gibi gelmesi,
ölümün koç suretinde görünmesi ile ilgili rivayetlerde de görüldüğü gibi
caizdir. Aynı şekilde amellerin tartılması ve buna benzer diğer gayb halleri de
böyledir.
"Kalbimi yıkadı." Müslim'in rivayetinde: "Kalbimi
çıkardı ve onu Zemzem suyuyla yıkadı" şeklindedir. Bundan da Zemzem
suyunun bütün sulardan daha faziletli olduğu anlaşılmaktadır.
"Salih oğluma ve salih nebiye ... " Denildiğine göre
Nebilerin onu sadece bununla nitelendirmelerinin ve bunu ardı arkasına
sürdürmelerinin sebebi, "salah (salih oluş)"ın bütün hayrın
özelliklerini kapsayan bir nitelik oluşundan dolayıdır. Bundan dolayı onların
her biri, her bir nitelik belirtmelerinde bunu tekrarlamış bulunmaktadırlar.
Salih kişi, Allah'ın ve kulların yerine getirilmesi gereken haklarını yerine
getiren kimsedir. Bundan dolayı salih oluş, hayrın bütün manalarını kapsayan
geniş kapsamlı bir kelimedir.
Musa ile ilgili olay anlatılırken: "Ben yanından ayrılırken
ağladı, ona niçin ağlıyorsun denildi o, şunun için ağlıyorum, benden sonra
Nebilik verilen bir gencin ümmetinden cennete girecekler, benim ümmetimden daha
fazla olacaktır, dedi" sözleri hakkında ilim adamları şöyle demiştir:
Musa'nın bu ağlayışının sebebi -haşa- kıskançlık değildir. Çünkü
o alemde kıskançlık, mu'min şahıslardan bile alınmış bir özelliktir. Yüce
Allah'ın seçtiği kimseler hakkında nasıl düşünülebilir? Aksine onun ağlamasının
sebebi, derecesinin yükseltilmesi sonucunu veren elde edemediği ecre duyduğu
üzüntüdür. Çünkü onun ümmeti kendisinin ecrinin eksilmesi sonucunu verecek
şekilde ecirlerinin eksiltilmesini gerektiren çokça muhalif davranış ve
hareketlerde bulunmuşlardır. Çünkü her bir Nebie kendisine uyanların ecri gibi
de ecir verilir. Bundan ötürü onun ümmeti arasında ona uyanların sayısı bu
ümmete nispetle sürelerinin uzunluğu ile birlikte bizim Nebiimize uyanların
sayısından daha azdır.
"Genç (gulam)" ifadesi de onun değerini eksiltmek için
kullanılmış değildir. Yüce Allah'ın kudretine, kereminin büyüklüğüne dikkat
çekmek için kullanılmıştır. Çünkü bu yaşta olan bir kimseye kendisinden önce ve
yaşı ondan daha ileride olan hiçbir kimseye verilmemiş şeyleri yüce Allah ona
vermiştir.
Kurtubi der ki: Namaz hususunda Nebi (s.a.v.)'in Rabbine
dönmesini söyleyen kimsenin özellikle Musa aleyhisselam oluşundaki hikmetin
sebebi şu olabilir: Musa'nın ümmeti de diğer ümmetlerin mükellef kılınmadığı
farz namazlar ile mükellef tutulmuşlardı. Bu da onlara ağır gelmişti. Bundan
dolayı Musa aleyhisselam benzeri bir durumla karşılaşırlar diye Muhammed
ümmetine şefkat göstermiştir. Buna da onun: "Şüphesiz ben senden önce
insanları denedim" sözleri işaret etmektedir.
"Sonra bana Sidretu'l-Münteha ref' edildi." Maksat
onun oraya yükseltilmesi yahut onun üzerine çıkartılması ve
Sidretu'l-Münteha'nın ona görünmesi, gösterilmesidir.
Ona Sidretu'l-Münteha adının veriliş sebebi, Müslim'de yer alan
İbn Mes'ud'dan nakledilen hadiste beyan edilmiştir. Oradaki lafzıyla şöyledir:
"Resulullah sallAllahu aleyhi ve sellem İsra'ya götürülünce dedi ki: Sonra
ben Sidretu'l-Münteha'ya kadar götürüldüm. Bu altıncı semadadır. Yerden
yükselenler oraya kadar varır, ordan (yukarlara) alınır. Yukardan inenler de
oraya varır ve ordan (aşağıya) indirilir. "
"Bir de baktım ki onun meyveleri Hecer testilerini
andırıyor." Hattabı der ki:
Maksat onun meyvelerinin büyüklüklerinin testiler gibi olduğunu
ifade etmektir.
"Açıktaki iki nehir ise Nil ve Fırat'tır." Nevevi der
ki: Bu hadisten anlaşıldığına göre Nil'in ve Fırat'ın aslı cennettendir. Her
ikisi de Sidretu'l-Münteha'nın dibinden fışkırmaktadır. Sonra yüce Allah'ın
dilediği yerlerde yol alırlar, sonra da yere inerler. Arkasından yerde
yollarını takip ederler, daha sonra yerden bir daha çıkarlar. Akıl bunu
imkansız görmez. Haberin zahiri de buna tanıklık etmektedir. O halde dayanak
alınması gerekir.
Iyad'ın: Hadis, Sidretu'l-Münteha'nın kökünün yerde oluşuna
delildir, çünkü hadiste şöyle demiştir: Nil ile Fırat o ağacın kökünden çıkar. Bu
iki ırmak ise müşahede ile görüldüğü gibi yerden çıkmaktadır. O halde bu,
Sidretu'l-Münteha'nın kökünün yerde olmasını gerektirir, şeklindeki sözüne
gelince;
Onun bu görüşü tenkit edilmiştir. Çünkü onların yani bu iki
nehrin Sidretu'l-Münteha'nın kökünden çıkmalarından maksat, yerden ilk
çıktıkları kaynak değildir. Özetle söyleyecek olursak, bu ağacın kökü
cennettedir. Bu iki nehir de önce bu ağacın kökünden çıkarlar. Sonra yerde
yerlerini alıncaya kadar yol alırlar, ondan sonra yerde kaynaklarından fışkırırlar.
Buradaki ifadeler, Nil ile Fırat'ın asıl kaynakları cennetten olduğundan ötürü
sularının faziletli olduğuna delil gösterilmiştir. Seyhan ile Ceyhan nehirleri
de böyledir.
"Daha sonra birinde şarap, birinde süt, birinde bal bulunan
kaplar bana getirildi. Ben içinde süt bulunan kabı aldım. Bu, senin üzerinde
olduğun fıtrattır, dedi." Fıtrattan kasıt da İslam dinidir.
"Sonra bana namaz farz kılındı." Namazın özellikle
İsra gecesinde farz kılınmasındaki hikmet şudur: Nebi (s.a.v.) Mi'raca yükseltilince,
o gece meleklerin ibadetlerini gördü. Onların kiminin oturmaksızın ayakta,
kiminin secdeye varmaksızın rükuda, kiminin hiç oturmadan secdede olduklarını
gördü. Yüce Allah bütün bu ibadetleri kulun kıldığı her bir rekatte hem onun
için, hem de ümmeti için -tumainine ve ihlas gibi şartlarıyla birlikte- bir
arada toplamış oldu.
İbn Ebi Cemre bu hususa işaret etmiş ve şunları söylemiştir:
Namazın özellikle İsra gecesinde farz kılınması onun beyanının (öneminin)
büyüklüğüne bir işarettir.
"Ben orayı geçince bir münadi bana şöyle seslendi: Ben farz
kıldığımı yerine getirdim ve kullarımın yükünü hafiflettim." Bu, şanı yüce
Allah'ın İsra gecesinde herhangi bir vasıta bulunmaksızın Nebisi Muhammed
(s.a.v.) ile konuşmuş olduguna dair getirilen en guçlu delillerden birisidir.
Hadis-i şerifte işaret ettiklerimizden başka şu hususlara da
dikkat çekilmiş olmaktadır:
1- Semanın gerçek manada kapıları ve o kapılarda görevli
koruyucuları vardır.
2- İzin istemek ve izin isteyen kimsenin: Ben filan kişiyim diyerek
sadece benim dememesi gerekir. Çünkü böyle bir şey soru sormakla öğrenilmek
istenen ile bağdaşan bir durum değildir.
3- Yürüyen oturana selam verir. İsterse yürüyen kişi oturandan
daha faziletli olsun.
4- Fazilet ehli olan kimseleri sevinçle, merhabalaşarak, överek
ve dua ederek karşılamak müstehaptır.
5- Fitneye maruz kalmayacağından emin olunan bir kimsenin yüzüne
karşı methedilmesi caizdir.
6- Sırtını kıbleye ve başka yere vererek yaslanmak caizdir. Bu
hüküm İbrahim'in el-Beytu'l-Ma'mur'a yaslanmış olmasından çıkartılır.
el-Beytu'I-Ma’mur ise her bakımdan kıble olması yönüyle Ka'be gibidir.
7- Fiili olarak yapılmadan önce hükmün neshedilmesi caizdir.
Namaz bölümünün baş taraflarında buna dair gerekli araştırma yapılmış
bulunmaktadır.
8- Geceleyin yol almak, gündüzün yol almaktan faziletlidir.
Çünkü İsra geceleyin gerçekleşmiştir. Bundan dolayı Nebi sallAllahu aleyhi ve
sellem'in ibadeti de çoğunlukla gece idi. Yolculuklarını da çoğunlukla
geceleyin yapardı. Ayrıca şöyle buyurmuştur: "Geceleyin yol almaya
bakınız, çünkü yer geceleyin dürülür."
9- Tecrübe ve deney, çokça bilgiye göre istenilen maksadı elde
etmekte daha güçlü bir yoldur. Bu da Musa aleyhisselam'ın Nebi (s.a.v.)'e
söylediği kendisinden önce insanlarla uğraşmış ve onları denemiş olduğunu
söylemesinden anlaşılmaktadır.
10- Adetin hükmüne başvurulması ve daha üstte olanın vasıtası
ile daha altta olana dikkat çekilmesi de anlaşılmaktadır. Çünkü geçmiş olan
ümmetler beden itibariyle bu ümmetten daha güçlü idi. Musa aleyhisselam ise
bundan daha azını yerine getirmeleri için İsrailoğulları ile uğraşmış olduğunu
fakat onların kendisine muvafakat etmediklerini söylemiştir.
11- Bu hususa İbn Ebi Cemre işaret etmiş ve şunları söylemiştir:
Bundan anlaşıldığına göre Halillik makamı rıza ve teslimiyet makamıdır. Kelim
(Allah ile konuşmak) makamı ise nazlandırma ve hemhal olma makamıdır. Bundan
dolayı Hz. Musa, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den yükün hafifletilmesini
istemesini söylemiş, İbrahim aleyhisselam bunu söyleyen olmamıştır. Oysa Nebi
(s.a.v.)'in İbrahim aleyhisselam'a olan özel yakınlığı Musa aleyhisselam'a olan
yakınlığından fazladır. Çünkü onun ata oluş makamı vardır. Ayrıca mevkisi daha
yüksek ve onun dinine de tabi oluş sözkonusudur.
12- Şanı Yüce Allah'tan çokça istekte bulunup dua etmek ve
nezdinde çokça şefaati talep etmek müstehaptır. Çünkü Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem namaz yükünün hafifletilmesi hususunda Musa aleyhisselam'ın teklifini
kabul etmiştir.
13- Haya sahibi olmanın büyük bir fazileti vardır.
14- Nasihata ihtiyacı olan kimseye karşılıksız nasihatta
bulunmak (güzeldir).
İsterse bu hususta nasihat edecek olana danışılmamış olsun.