BU SAYFA’DA OSMAN R.A. HAZRETLERİNİ ANLATAN 10 HADİS VE GENİŞ
İZAHAT VAR.!!!
7. OSMAN BİN AFFAN -EBU AMR EL-KURAŞİ- (R.A.)'IN MENKIBELERİ
وقال النبي
صلى الله عليه
وسلم: (من يحفر
بئر رومة فله
الجنة).
فحفرها
عثمان، وقال:
(من جهز جيش
العسرة فله
الجنة). فجهزه
عثمان.
Nebi (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur: "Kim Rume kuyusunu
açarsa ona cennet vardır." Bunun üzerine o kuyuyu Osman açtı.
Yine şöyle buyurmuştur: "Kim zorluk ordusunu donatırsa ona
cennet vardır." Onu Osman donattı.
حدثنا
سليمان بن
حرب: حدثنا
حماد، عن
أيوب، عن أبي
عثمان، عن أبي
موسى رضي الله
عنه: أن
النبي صلى
الله عليه
وسلم دخل
حائطا وأمرني
بحفظ باب
الحائط، فجاء
رجل يستأذن،
فقال: (ائذن له
وبشره بالجنة).
فإذا أبو بكر،
ثم جاء آخر
يستأذن، فقال:
(ائذن له
وبشره
بالجنة). فإذا
عمر، ثم جاء
آخر يستأذن،
فسكت هنيهة ثم
قال: (ائذن له
وبشره بالجنة،
على بلوى
ستصيبه). فإذا
عثمان بن عفان.قال
حماد: وحدثنا
عاصم الأحول،
وعلي بن الحكم،
سمعا أبا
عثمان يحدث،
عن أبي موسى
بنحوه، وزاد
فيه عاصم: أن
النبي صلى
الله عليه وسلم
كان قاعدا في
مكان فيه ماء،
قد انكشف عن ركبتيه،
أو ركبته،
فلما دخل
عثمان غطاها.
[-3695-] Ebu Musa r.a.'dan rivayete göre "Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir bahçeye girdi ve bana bahçenin kapısında
bekçilik yapmamı emretti. Bir adam geldi (içeri girmek üzere) izin istedi.
Allah Resulü: Ona izin ver ve onu cennetle müjdele, dedi. Gelen Ebu Bekir idi.
Daha sonra bir başkası gelip izin istedi. Ona izin ver ve onu cennetle müjdele,
dedi. Gelen Ömer'di.
Daha sonra bir diğeri gelip izin istedi. Bir süre sustuktan sonra
şöyle buyurdu: Ona izin ver ve kendisine isabet edecek bir bela ile birlikte
onu cennetle müjdele. Gelen Osman b. Affan idi."
Yine Ebu Musa'dan buna yakın rivayet gelmiş olup, o rivayette
(ravilerinden) Asım şunu eklemektedir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem
içinde su bulunan bir yerde diz kapaklarının -yahut diz kapağının- üzerlerini
açmış olduğu halde oturuyordu. Osman girince de onu örttü."
حدثني أحمد
بن شبيب بن
سعيد قال:
حدثني أبي، عن
يونس: قال ابن
شهاب: أخبرني
عروة: أن عبيد
الله بن عدي
بن الخيار
أخبره: أن
المسور بن
مخرمة وعبد الرحمن
بن الأسود بن
عبد يغوث قالا:
ما
يمنعك أن تكلم
عثمان لأخيه
الوليد، فقد
أكثر الناس
فيه، فقصدت
لعثمان حين
خرج إلى الصلاة،
قلت: إن لي
إليك حاجة،
وهي نصيحة لك،
قال: يا أيها
المرء منك -
قال معمر:
أراه قال:
أعوذ بالله
منك -
فانصرفت،
فرجعت إليهم
إذ جاء رسول عثمان
فأتيته، فقال:
ما نصيحتك؟
فقلت: إن الله سبحانه
بعث محمدا صلى
الله عليه
وسلم بالحق، وأنزل
عليه الكتاب،
وكنت ممن
استجاب لله
ولرسوله صلى
الله عليه
وسلم، فهاجرت
الهجرتين،
وصحبت رسول
الله صلى الله
عليه وسلم، ورأيت
هديه، وقد
أكثر الناس في
شأن الوليد.
قال: أدركت
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم؟ قلت: لا،
ولكن خلص إلي
من علمه ما
يخلص إلى
العذراء في
سترها، قال:
أما بعد، فإن
الله بعث
محمدا صلى
الله عليه
وسلم بالحق،
فكنت ممن استجاب
لله ولرسوله،
وآمنت بما بعث
به، وهاجرت الهجرتين
كما قلت،
وصحبت رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
وبايعته،
فوالله ما
عصيته ولا غششته
حتى توفاه
الله عز وجل،
ثم أبو بكر
مثله، ثم عمر
مثله، ثم
استخلفت،
أفليس لي من
الحق مثل الذي
لهم؟ قلت:
بلى، قال: فما
هذه الأحاديث
التي تبلغني
عنكم؟ أما ما
ذكرت من شأن
الوليد،
فسنأخذ فيه
بالحق إن شاء
الله. ثم دعا
عليا، فأمره
أن يجلده،
فجلده ثمانين.
[-3696-] (Ubeydullah b. Adiy b. el-Hiyar'ın ona -yani Urve'ye- haber
verdiğine göre) Misver b. Mahreme ile Abdurrahman b. Esved b. Abdi Yeğus,
(Ubeydullah'a) dediler ki: "Senin (Osman'ın anne bir) kardeşi Velid
hakkında Osman ile konuşmana engel olan nedir? Çünkü insanlar onun hakkında
çokça konuşmaya başladılar. Bunun üzerine ben de Osman'a gittim. Onun namaza
çıkmasını bekledim. Sana bir ihtiyacım var ve bu aynı zamanda senin için bir
nasihattir, dedim. O: Ey adam senden ... -Ma'mer dedi ki: Zannederim senden
Allah'a sığınırım,- dedi. Ben de geri dönüp ikisinin yanına gittim. Bu sırada
Osman'ın elçisi geldi. Bunun üzerine onun yanına gidince, nasihatin nedir diye
sordu.
Dedim ki: Şüphesiz şanı yüce Allah-Muhammed Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'i hak ile göndermiştir. Ona kitabı indirmiştir. Sen de Allah'ın ve
Resulünün davetini kabul edenlerden oldun, iki defa hicret ettin. Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'in ashabından oldun. Onun hidayet usulünü gördün. İnsanlar ise
Velid hakkında çokça konuşmaya başladılar.
Dedi ki: Sen Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e yetiştin mi?
Ben: Hayır, dedim fakat bana örtüleri arkasında bulunan bakire kız'a ulaştığı
kadar onun ilminden bir şeyler ulaştı, dedim.
Dedi ki: Şüphesiz Allah Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i hak
ile göndermiştir. Ben de Allah'ın ve Resulünün davetini kabul edenlerden oldum.
Onunla gönderilenlere iman ettim. Dediğin gibi iki defa hicret ettim,
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sohbetinde bulundum, ona bey'at
ettim. Allah'a yemin olsun ki ona isyan etmedim. Allah onun ruhunu kabzedinceye
kadar onu aldatmadım. Daha sonra Ebu Bekir'e karşı durumum da böyle idi. Sonra
Ömer'e karşı durumum da bu oldu. Bundan sonra ben halifeliğe getirildim.
Onların sahip oldukları hak kadar benim hakkım yok mu?
Ben: Elbette vardır dedim. Dedi ki: O halde sizden bana kadar gelen
bu konuşmalar ne oluyor? Velid ile ilgili söylediklerine gelince, inşallah bu
hususta hakka uygun ne ise onu yapacağız. Sonra Ali'yi çağırdı, celde vurmasını
emretti, o da ona seksen celde vurdu."
Tekrar: 3872 ve 3927
حدثنا موسى
بن إسماعيل:
حدثنا أبو
عوانة: حدثنا
عثمان، هو ابن
موهب، قال:
جاء
رجل من أهل
مصر وحج
البيت، فرأى
قوما جلوسا،
فقال: من
هؤلاء القوم؟
فقالوا: هؤلاء
قريش، قال:
فمن الشيخ
فيهم؟ قالوا:
عبد الله بن
عمر، قال يا
ابن عمر، إني
سائلك عن شيء
فحدثني، هل تعلم
أن عثمان فر
يوم أحد؟ قال:
نعم. فقال:
تعلم أنه تغيب
عن بدر ولم
يشهد؟ قال: نعم.
قال: تعلم أنه
تغيب عن بيعة
الرضوان فلم يشهدها؟
قال: نعم. قال:
الله أكبر.
قال ابن عمر:
تعال أبين لك،
أما فراره يوم
أحد، فأشهد أن
الله عفا عنه
وغفر له، وأما
تغيبه عن بدر
فإنه كانت
تحته بنت رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
وكانت مريضة،
فقال له رسول
الله صلى الله
عليه وسلم: (إن
لك أجر رجل
ممن شهد بدر
وسهمه). وأما
تغيبه عن بيعة
الرضوان، فلو
كان أحد أعز
ببطن مكة من
عثمان لبعثه
مكانه، فبعث
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم عثمان،
وكانت بيعة الرضوان
بعد ما ذهب
عثمان إلى
مكة، فقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم بيده
اليمنى: (هذه
يد عثمان).
فضرب بها على
يده، فقال:
(هذه لعثمان).
فقال له ابن
عمر: اذهب بها
الآن معك.
[-3697-] Osman -ki İbn Mevheb'dir-'den dedi ki: "Mısır halkından bir
adam geldi ve Beyt'i haccetti. Oturmakta olan bir topluluk gördü. Bunlar
kimlerdir, diye sordu. Bunlar
Kureyş'tir, dediler. Aralarındaki bu yaşlı adam kimdir, diye sordu. Abdullah b.
Ömer'dir dediler.
Adam: Ey İbn Ömer dedi, ben sana bir hususa dair soru soracağım,
sen de bana onun hakkında (bildiklerini) anlat. Osman'ın Uhud günü kaçtığını
biliyor musun? İbn Ömer: Evet dedi. Peki, Bedir'de bulunmadığını ve Bedir'e
tanık olmadığını da biliyor musun? Evet, dedi. Adam: Peki, onun Rıdvan
bey'atinde de bulunmadığını, orada hazır olmadığını da biliyor musun, diye
sordu. İbn Ömer, evet dedi. Adam: Allahu ekber dedi.
İbn Ömer dedi ki: Gel de sana açıklayayım: Onun Uhud günü kaçışını
ele alalım. Şehadet ederim ki Allah onu affetmiş ve ona mağfiret etmiştir.
Bedir'de bulunmayışına gelince, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kızı
onun nikahı altında idi ve hastalanmıştı. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem ona: Senin için de Bedir'de fiilen bulunan kimsenin ecri ve (ganimetten)
payı vardır, diye buyurdu. Rıdvan bey'atinde bulunmayışına gelince, şayet Mekke
vadisinde Osman'dan daha aziz birisi bulunsaydı onun yerine onu gönderirdi.
Resulullah, Osman'ı gönderdi. Rıdvan bey'ati ise Osman'ın Mekke'ye gidişinden
sonra olmuştu. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sağ elini göstererek:
Bu Osman'ın elidir dedi ve onu diğer eline vurarak, bu (bey'at) da
Osman içindir, dedi. İbn Ömer adama: Şimdi bunları beraberinde al ve git,
dedi."
حدثني محمد
بن حاتم بن
بزيغ: حدثنا
شاذان: حدثنا
عبد العزيز
ابن أبي سلمة
الماجشون، عن
عبيد الله، عن
نافع، عن ابن
عمر رضي الله
عنهما قال:
كنا
في زمن النبي
صلى الله عليه
وسلم لا نعدل بأبي
بكر أحدا، ثم
عمر، ثم
عثمان، ثم
نترك أصحاب
النبي صلى
الله عليه
وسلم لا نفاضل
بينهم. تابعه
عبد الله، عن
عبد العزيز.
[-3698-] İbn Ömer r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem
zamanında kimseyi Ebu Bekir'e denk saymazdık. Ondan sonra Ömer, ondan sonra
Osman gelir, diyorduk." Sonra da Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in
ashabını aralarında fazilet farkı gözetmeksizin bırakırdık."
حدثنا مسدد:
حدثنا يحيى،
عن سعيد، عن
قتادة: أن
أنسا رضي الله
عنه حدثهم قال:
صعد
النبي صلى
الله عليه
وسلم أحدا،
ومعه أبو بكر
وعمر وعثمان،
فرجف، فقال:
(اسكن أحد -
أظنه: ضربه
برجله - فليس
عليك إلا نبي،
وصديق، وشهيدان).
[-3699-] Katade'den rivayete göre Enes r.a. onlara anlatarak dedi ki:
"Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem beraberinde Ebu Bekir, Ömer ve Osman
olduğu halde Uhud'a çıktı. Bu sırada dağ sarsıldı. Sakin ol Uhud, dedi.
-Zannederim ayağı ile de dağa vurdu.- Senin üzerinde bulunanlar bir nebi, bir
sıddik ve iki şehitten başkası değildir."
AÇIKLAMA: "Osman b.
Affan Ebu Amr el-Kuraşı'nin menkıbeleri." Nesebi Osman b. Affan b.
Ebi'l-As b. Umeyye b. Abdi Şems b. Abdi Menaf şeklindedir. Nebi (s.a.v.) ile
nesebi Abdi Menafta buluşmaktadır. Aralarındaki ataların sayısı ise farklıdır.
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ata sayısı bakımından Ömer için sözkonusu
olduğu şekilde Affan ile aynı derecededir. Künyesi (Ebu Am" r)'a gelince,
bu onun nihai olarak kabul edilen künyesidir. Yakub b. Süfyan'ın ez-Zühri'den
naklettiğine göre yüce Allah'ın ona Resulullah (s.a.v.)'in kızı Rukayye'den
bağışladığı oğlu Abdullah dolayısıyla Ebu Abdullah künyeli idi. Sözü geçen
Abdullah küçük yaşta vefat etmişti. Vefat ettiğinde altı yaşında idi. İbn Sa'd'
ın naklettiğine göre o, hicretin dördüncü yılında vefat etmişti. Annesi Rukayye
ise bundan önce Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Bedir gazvesinde iken hicri
iki yılında vefat etmişti. Onun Zunnureyn lakabı meşhur olmuştur.
"Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de: Kim Rume kuyusunu
açarsa ona cennet vardır diye buyurmuştur. Bu kuyuyu Osman açtı. Yine Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Zorluk ordusunu donatan kimseye
cennet vardır. Osman o orduyu donatmıştı."
Buhari'nin bu talikini kimlerin muttasıl olarak zikrettiğine
dair açıklamalar Vakıf bölümünün sonlarında zikredilmiş bulunmaktadır.(2778
nolu hadis) Orada da bu hususa dair geniş açıklamalar verilmiştir.
Zorluk ordusu (Ceyşu'l-usra)'den maksat ise ileride Meğazi
bölümünde geleceği üzere TEbuk ordusudur.
3695- "Bir süre sustu." Azıcık bir müddet sustu,
demektir.
"Asım bu rivayette şunu eklemektedir: Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem içinde su bulunan bir yerde oturmuş diz kapağının üzerini
açmıştı. Osman girince üzerini örttü." İbnu't-Tin der ki: ed-Davudi bu
rivayeti kabul etmeerek, bu fazlalık bu hadisten değildir, aksine bunu rivayet
edenler bir hadisin birini diğerine karıştırmışlardır. Sözü edilen hadis
şöyledir: Ebu Bekir, Nebi (s.a.v.)'in yanına -evinde bulunuyor iken- geldi. Bu
sırada uyluğu açılmıştı. Ebu Bekir oturdu. Daha sonra Ömer girdi, sonra da
Osman girince uyluğunu örttü.
Derim ki: O bununla Aişe r.anha'nın şu hadisine işaret
etmektedir: "Resulullah (s.a.v.) evinde uzanmış yatıyordu. Bu arada
uyluklarını ya da baldırlarını açmıştı. Ebu Bekir girmek üzere izin istedi. Ona
bu hali üZere izin verdi. .. '' Hadiste şu ifadeler de yer almaktadır:
"Daha sonra Osman girdi. Bu sefer oturdun ve elbiselerini düzelttin.
(Sebebi ne diye sorulunca) şöyle buyurdu:
Meleklerin kendisinden haya ettikleri bir adamdan utanmayayım
mı?"
3696- "el-Velid" yani Ukbe'nin oğlu el-Velid. Ukbe de
İbn Ebi Muayt b. Ebi Amr b. Umeyye b. Abdi Şems'dir. el-Velid anne bir Osman'ın
kardeşi idi. Osman r.a. da Sa'd b. Ebi Vakkas'ı azlettikten sonra onu Kufe
valiliğine tayin etmişti. Osman r.a. halifeliğe gelince, Ömer'in -ileride
Ömer'in öldürülmesi kıssasında Osman'ın tercümesi (biyografisi)nin sonlarında
geleceği üzere- Sa'd b. Ebi Vakkas'ı Kufe'ye vali tayin etmiş, sonra Velid'i
onun yerine tayin ederek Sa'd'i azletmiş idi. Bu da (hicri) 25 yılında
gerçekleşmişti. Bunun sebebine gelince, Sa'd Kufe valisi iken Abdullah b.
Mes'ud da Beytu'l-Mal sorumlusu idi. Sa'd ondan bir miktar para borç aldı. İbn
Mes'ud borcunu ödemesini isteyince birbirleriyle tartıştılar. Durum Osman'a
ulaşınca ikisine de kızdı ve Sa'd'i azletti. O sırada el-Cezire'de bulunan ve
Aser denilen yerde amil olan el-Velid'i çağırtıp, onu Kufe'ye vali tayin etti.
"İnsanlar onun hakkında çok şeyler söylemeye başladı."
Yani el-Velid hakkında çok konuşuldu. Mamer'in naklettiği rivayette: İnsanlar
onun yaptıkları dolayısıyla çok şeyler söyledi, şeklindedir.
Kasıt, ona haddin uygulanmasının terk edilmesi ve Sa'd b. Ebi
Vakkas'ı azledip, yerine el-Velid'i tayin etmesi olmuştu. Oysa Sa'd cennetle
müjdelenen on kişiden birisi idi. Ömer r.a.'ın tayin ettiği şura üyelerinden
idi. O fazilet sahibi, sünneti bilen, ilim sahibi, dinine bağlı ve İslama erken
girmiş birisi idi. Onun sahip olduğu bu özelliklerin hiçbirisi el-Velid b.
Ukbe'de yoktu.
Bu hususta Osman'ın lehine söylen"ebilecek mazeret şudur:
Ömer daha önce namaz bahsinde geçtiği üzere Sa'd'i görevinden almış, bununla
birlikte kendisinden sonra halifeliğe gelecek olan kimseye de Sa'd'i tekrar
vali olarak görevlendirmesini tavsiye etmiş ve şunları söylemişti: "Çünkü
ben onu bir hainliğinden ya da acizliğinden ötürü azletmemiştim." Nitekim
biraz sonra bu Ömer r.a.'ın öldürülmesi ile ilgili hadiste gelecektir. Osman,
Ömer'in tavsiyesine uyarak Sa'd'i valiliğe getirdi. Daha sonra da az önce
kaydedilen sebep dolayısıyla onu görevinden aldı. Velid'in bu işe ehil olduğunu
görünce ve akrabalık bağını da gözetmek için vali tayin etti. fakat Velid'in
kötü uygulamasını da görünce onu göı revinden aldı. Ona had uygulamayı
geciktirmesinin sebebi ise bu hususta onun aleyhine şahitlik edenlerin durumunu
açığa çıkartmak istemesi idi. Durum onun için açıklık kazanınca ona haddin
uygulanması emrini verdi.
" ... bana da ulaştı." Bu sözleriyle İbn Adiy, Nebi
(s.a.v.)'in ilminin gizli olmadığını, özel de olmadığını aksine yaygın ve
bilinen bir şey olduğunu, hatta tesettürüne riayet edip, örtülere bürünen
bakire kıza varıncaya kadar ulaşmış olduğunu anlatmak istemiştir. Buna göre
onun bu işe olan tutkusu da olduğundan Nebiin bilgisinin ona da ulaşması
öncelikle sözkonusudur.
"Ona celde vurmasını emretti." el-Kuşmiheni'nin
rivayetinde: Ona onu celdetmesini emretti, şeklindedir.
"Ona seksen celde vurdu." Ma'mer'in rivayetinde:
"el-Velid'e kırk celde vurdu" şeklindedir. Bu rivayet Yunus'un
rivayetinden daha sahihtir. Ma'mer'in rivayetinin tercih edilmesine sebep de
Müslim'in, Ebu Sasan yoluyla naklettiği şu rivayettir: O dedi ki: "Ben
sabah namazını iki re kat kıldırdıktan sonra size daha fazlasını da kıldırayım
mı, demiş olan el-Velid'in Osman'ın huzuruna getirildiği ne tanık oldum. Biri
Humran (yani Osman'ın azadlısı) olmak üzere iki kişi de onun içki içmiş
olduğuna dair şahitlik ettiler. Osman, ey Ali kalk da ona celde vur, dedi. Ali:
Ey Hasan kalk da ona celde vur deyince, el-Hasen: Bunun soğuğunu kim üstlenmiş
ise sıcağını da ona görev olarak ver, dedi. Bundan dolayı sanki ona bir parça
içerledi. Bu sefer: Ey Cafer oğlu Abdullah, kalk ona celde vur, dedi. O da ona
celde vurdu. Ali de vurulan celdeleri sayıyordu. Kırka ulaşınca: Yeter dedi,
sonra şunları ekledi: Nebi (s.a.v.) kırk, Ebu Bekir kırk, Ömer ise seksen celde
vurdu ve bu bir sünnetti. Böylesini ise ben daha çok seviyorum."
3697 - "Sonra Resulullah s.a.v.'in ashabını bırakır,
aralarında kimin daha faziletli olduğuna dair bir şey söylemezdik."
Hattabi der ki: İbn Ömer'in, Ali'yi sözkonusu etmeyişinin
sebebi, onun Resulullah (s.a.v.)'in bir' önemli durum ile karşı karşıya kaldığı
vakit kendileriyle istişare etmiş olduğu yaşlı başlı kimseleri kastetmiş
olmasıydı. Ali ise Nebi (s.a.v.) döneminde henüz genç yaşta idi. Ayrıca İbn
Ömer onu küçümsemeyi düşünmediği gibi fazilet itibariyle de onu Osman'dan
sonraya bırakmak istememiştir. (Hattabi'nin açıklamaları burada sona
ermektedir.)
Hattabi'nin mazeret olarak gösterdiği yaşın küçüklüğü uzak bir
ihtimaldir. Sözü geçen fazilet sıralamasında bir etkisi yoktur. İlim adamları
ise İbn Ömer'in bu sözlerini yorumlamak sadedinde şu hususta ittifak
etmişlerdir: Ehl-i sünnetin tamamı Osman'dan sonra Ali'yi öncelemekte ittifak
etmişlerdir. Aşere-i mübeşşere'nin diğerlerini de onların dışında kalanlardan
öncelikli kabul etmişlerdir. Bedir'e katılanları, Bedir'e katılmayanlardan önce
kabul etmişlerdir ve buna benzer sıralamalar vardır. Göründüğü kadarıyla İbn
Ömer bu ifadesi ile onların fazilet sıralamasında ictihat ettiklerini anlatmak
istemektedir. Böylelikle bu üç şahsın faziletleri onlar için açıkça ortada
olduğundan bunu kesin olarak ifade ediyor ve henüz bu konuda kullanılan açık
ifadeleri bilmiyorlardı. Bunu da el-Bezzar'ın, İbn Mes'ud'dan diye naklettiği
şu rivayet desteklemektedir. O şöyle demiştir:
"Bizler kendi aramızda şöyle konuşurduk: Medinelilerin en
faziletlisi Ali b. Ebi Talib'dir." Bu rivayetin senedindeki ravilerin sika
oldukları belirtilmiştir. Ahmed, İbn Ömer'in bu hadisini fazilet sıralamasına
dair kabul ederek yorumlamış, Ali'nin dördüncü oluşuna dair de Sefine'nin merfu
olarak rivayet ettiği şu hadisi delil olarak göstermiştir: "Halifelik otuz
yıldır, sonra da bir mülk olacaktır." Bu hadisi Sünen sahipleri rivayet
etmiş olup İbn Hibban ve başkaları da sahih olduğunu belirtmişlerdir.
3698-"Osman'ın Uhud günü kaçtığını biliyor musun ... "
Hadisin anlatımından anlaşıldığına göre bu soruyu soran kişi, Osman'ın
aleyhinde taassub derecesinde bir takım kanaatlere sahip olan birisi idi. Bu üç
hususu sormakla kendisinin Osman hakkındaki kanaatinin doğruluğunu tespit
etmeye çalışmıştır.
"İbn Ömer dedi ki: Gel de sana açıklayayım." Sanki İbn
Ömer soru soranın tekbir getirmesi üzerine maksadını anlamıştı. Yoksa bu
maksadını ilk sorusundan itibaren anlamış olsaydı, o soru ile ilgili mazeretini
verdiği cevap ile birlikte zikrederdi.
Özetle, adam Osman'ı üç sebepten dolayı ayıplamış, kusurlu
görmüştü. İbn Ömer de bunların hepsindeki mazeretiniOna açıkçaanlatmıştı.
Uhud'dan kaçışın mazereti affedilmektir. Bedir'den geri kalışı Nebi'in emri ile
olmuştur. Ayrıca dünyevi sonuç olan ganimetten payalmak, uhrevi sonuç olan ecir
almak suretiyle Bedir'e katılanlar ne almışsa o da onların aldıklarını almış
birisi olarak maksadına erişmişti. Rıdvan bey'atine gelince, bu hususta da ona
izin verilmişti. Resulullah (s.a.v.)'in eli ise Osman için bizzat kendi elinden
daha hayırlıdır. '
"Şehad et ederim ki, Allah onu affetmiş ve ona mağfiret
etmiştir" sözleriyle yüce Allah'ın şu buyruğunu kastetmektedir: "İki
ordunun karşılaştığı gün içinizden yüz çevirenleri ancak yaptıkları bazı işler
yüzünden şeytan yoldan çıkarmak istemişti. Andolsun Allah da onları affetti.
Çünkü Allah günahları bağışlayandır, cezalandırmakta acele etmeyendir."
[Al-i İmran, 155]
"Bedir'de bulunmayışına gelince, Resulullah (s.a.v.)'in
kızı onun nikahı altında idi." Bu kızı da Rukayye (a.s.) idi.
"Nebi (s.a.v.) Osman'ı gönderdikten sonra Rıdvan bey'ati
olmuştu." Yani Osman'ı gönderdikten sonra Rıdvan bey'ati yapılmıştı. Buna
sebep de şudur: Nebi (s.a.v.) Osman'ı Kureyş'e savaşmak amacı ile değil, umre
yapmak amacı ile gönderdiğini anlatmak üzere göndermişti. Osman'ın bulunmadığı
sırada aralarında müşriklerin Müslümanlar ile savaşmaya kalkıştıklarına dair
haber yayıldı. Müslümanlar da savaş için hazırlandılar. Nebi (s.a.v.) de o vakit
onlarla ağacın altında kaçmamak üzere bey'atleşti. Bu da Osman'ın orada
olmadığı sırada olmuştu. Bir diğer görüşe göre Osman'ın öldürüldüğü ne dair
haber gelmişti. Bey'atin sebebi de bu olmuştu. Meğazi bölümünün Hudeybiye
umresi başlığında buna dair açıklamalar gelecektir.
"Resulullah (s.a.v.) sağ elini göstererek" işaret
ederek, demektir.
"İbn Ömer ona dedi ki: Şimdi bunları beraberinde al ve
git." Yani bu mazeretleri cevap olarak al. Böylelikle benim sana verdiğim bu
cevaplardan dolayı senin Osman'ın (bu yerlerde) bulunmaması ile ilgili
inandığın kanaatine dair bir delilin kalmasın, sana verdiğim cevapla
tutunabileceğin herhangi bir dalın kalmasın.
8. OSMAN (R.A.)'A BEY'AT OLAYI, OSMAN BİN AFFAN (R.A.)'IN
HALİFELİĞİ ÜZERINDE İTTİFAK EDİLMESİ VE ÖMER BİN EL-HATTAB (R.A.)'IN
ÖLDÜRÜLMESİ
حدثنا موسى
بن إسماعيل:
حدثنا أبو
عوانة، عن حصين،
عن عمرو بن
ميمون قال:
رأيت
عمر بن الخطاب
رضي الله عنه
قبل أن يصاب بأيام
المدينة، وقف
على حذيفة بن
اليمان وعثمان
بن حنيف قال:
كيف فعلتما،
أتخافان أن
تكونا قد
حملتما الأرض
ما لا تطيق؟
قالا: حملناها
أمرا هي له
مطيقة، ما فيها
كبير فضل. قال:
انظر أن تكونا
حملتما الأرض
ما لا تطيق،
قال: قالا: لا،
فقال عمر: لئن
سلمني الله،
لأدعن أرامل
أهل العراق لا
يحتجن إلى رجل
بعدي أبدا،
قال: فما أتت
عليه إلا
رابعة حتى
أصيب، قال:
إني لقائم ما
بيني وبينه
إلا عبد الله
بن عباس غداة
أصيب، وكان إذ
مر بين الصفين
قال: استووا،
حتى إذا لم ير
فيهم خللا
تقدم فكبر،
وربما قرأ
سورة يوسف أو
النحل أو نحو
ذلك في الركعة
الأولى حتى
يجتمع الناس،
فما هو إلا أن
كبر فسمعته
يقول: قتلني -
أو أكلني -
الكلب، حين
طعنه، فطار
العلج بسكين
ذات طرفين، لا
يمر على أحد
يمينا ولا شمالا
إلا طعنه، حتى
طعن ثلاثة عشر
رجلا، مات منهم
سبعة، فلما
رأى ذلك رجل
من المسلمين
طرح عليه
برنسا، فلما
ظن العلج أنه
مأخوذ نحر
نفسه، وتناول
عمر يد عبد
الرحمن بن عوف
فقدمه، فمن
يلي عمر فقد
رأى الذي أرى،
وأما نواحي
المسجد فإنهم
لا يدرون، غير
أنهم قد فقدوا
صوت عمر، وهم
يقولون: سبحان
الله سبحان
الله، فصلى
بهم عبد
الرحمن صلاة
خفيفة، فلما
انصرفوا قال:
يا ابن عباس،
انظر من
قتلني، فجال
ساعة ثم جاء،
فقال: غلام
المغيرة، قال:
الصنع؟ قال:
نعم، قال:
قاتله الله،
لقد أمرت به
معروفا،
الحمد لله
الذي لم يجعل
ميتتي بيد رجل
يدعي
الإسلام، قد
كنت أنت وأبوك
تحبان أن تكثر
العلوج
بالمدينة -
وكان العباس
أكثرهم رقيقا
- فقال: إن شئت
فعلت، أي: إن
شئت قتلنا؟
قال: كذبت،
بعد ما تكلموا
بلسانكم،
وصلوا قبلتكم،
وحجوا حجكم.
فاحتمل إلى
بيته،
فانطلقنا
معه، وكأن
الناس لم
تصبهم مصيبة
قبل يومئذ، فقائل
يقول: لا بأس،
وقائل يقول:
أخاف عليه، فأتي
بنبيذ فشربه، فخرج
من جوفه، ثم
أتي بلبن
فشربه، فخرج
من جرحه،
فعلموا أنه
ميت، فدخلنا
عليه، وجاء
الناس،
فجعلوا يثنون
عليه، وجاء
رجل شاب فقال:
أبشر يا أمير
المؤمنين
ببشرى الله
لك، من صحبة
رسول الله صلى
الله عليه وسلم،
وقدم في
الإسلام ما قد
علمت، ثم وليت
فعدلت، ثم
شهادة. قال:
وددت أن ذلك
كفاف لا علي
ولا لي، فلما
أدبر إذا
إزاره يمس
الأرض، قال:
ردوا علي
الغلام، قال:
ابن أخي ارفع
ثوبك، فإنه
أنقى لثوبك،
وأتقى لربك.
يا عبد الله بن
عمر، انظر ما
علي من الدين،
فحسبوه
فوجدوه ستة
وثمانين ألفا
أو نحوه، قال:
إن وفى له مال آل
عمر فأده من
أموالهم،
وإلا فسل في
بني عدي بن
كعب، فإن لم
تف أموالهم
فسل في قريش،
ولا تعدهم إلى
غيرهم، فأد
عني هذا
المال. انطلق
إلى عائشة أم
المؤمنين،
فقل: يقرأ
عليك عمر
السلام، ولا
تقل أمير
المؤمنين،
فإني لست
اليوم
للمؤمنين
أميرا، وقل:
يستأذن عمر بن
الخطاب أن
يدفن مع
صاحبيه. فسلم
واستأذن، ثم
دخل عليها،
فوجدها قاعدة
تبكي، فقال:
يقرأ عليك عمر
ابن الخطاب
السلام،
ويستأذن أن
يدفن مع
صاحبيه.
فقالت: كنت
أريده لنفسي،
ولأوثرن به
اليوم على
نفسي، فلما
أقبل، قيل:
هذا عبد الله
بن عمر قد
جاء، قال:
ارفعوني،
فأسنده رجل إليه،
فقال: ما
لديك؟ قال:
الذي تحب يا
أمير المؤمنين
أذنت، قال:
الحمد لله، ما
كان من شيء أهم
إلي من ذلك،
فإذا أنا قضيت
فاحملوني، ثم
سلم، فقل:
يستأذن عمر بن
الخطاب، فإن أذنت
لي فادخلوني،
وإن ردتني
ردوني إلى
مقابر المسلمين.
وجاءت أم
المؤمنين
حفصة والنساء
تسير معها،
فلما رأيناها
قمنا، فولجت
عليه، فبكت
عنده ساعة،
واستأذن
الرجال،
فولجت داخلا
لهم، فسمعنا
بكاءها من
الداخل،
فقالوا: أوص يا
أمير
المؤمنين
استخلف، قال:
ما أجد أحدا
أحق بهذا
الأمر من
هؤلاء النفر،
أو الرهط،
الذين توفي
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم وهو عنهم
راض، فسمى
عليا وعثمان
والزبير
وطلحة وسعدا وعبد
الرحمن، وقال:
يشهدكم عبد
الله بن عمر،
وليس له من
الأمر شيء -
كهيئة
التعزية له -
فإن أصابت
الإمرة سعدا
فهو ذاك، وإلا
فليستعن به
أيكم ما أمر،
فإني لم أعزله
عن عجز ولا خيانة.
وقال: أوصي
الخليفة من
بعدي،
بالمهاجرين
الأولين، أن
يعرف لهم
حقهم، ويحفظ
لهم حرمتهم، وأوصيه
بالأنصار
خيرا، الذين
تبوؤوا الدار
والإيمان من
قبلهم، أن
يقبل من
محسنهم، وأن
يعفى عن
مسيئهم،
وأوصيه بأهل
الأمصار خيرا،
فإنهم ردء
الإسلام،
وجباة المال،
وغيظ العدو،
وأن لا
يؤخذ منهم إلا
فضلهم عن
رضاهم. وأوصيه
بالأعراب
خيرا، فإنهم
أصل العرب،
ومادة
الإسلام، أن
يؤخذ من حواشي
أموالهم،
ويرد على
فقرائهم،
وأصيه بذمة
الله تعالى،
وذمة رسوله
صلى الله عليه
وسلم أن يوفى
لهم بعهدهم، وأن
يقاتل من
ورائهم، ولا
يكلفوا إلا
طاقتهم.
فلما قبض
خرجنا به،
فانطلقنا
نمشي، فسلم
عبد الله بن
عمر قال:
يستأذن عمر بن
الخطاب، قالت:
أدخلوه،
فأدخل، فوضع
هنالك مع
صاحبيه، فلما فرغ
من دفنه اجتمع
هؤلاء الرهط،
فقال عبد
الرحمن:
اجعلوا أمركم
إلى ثلاثة
منكم، فقال الزبير:
قد جعلت أمري
إلى علي، فقال
طلحة: قد جعلت
أمري إلى
عثمان، وقال
سعد: قد جعلت
أمري إلى عبد
الرحمن بن
عوف. فقال عبد
الرحمن: أيكما
تبرأ من هذا
الأمر،
فنجعله إليه
والله عليه والإسلام،
لينظرن
أفضلهم في
نفسه؟ فأسكت
الشيخان،
فقال عبد
الرحمن:
أفتجعلونه
إلى الله علي
أن لا آلو عن
أفضلكم؟ قالا:
نعم، فأخذ بيد
أحدهما فقال:
لك قرابة من
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم والقدم
في الإسلام ما
قد علمت، فالله
عليك لئن
أمرتك لتعدلن
ولئن أمرت
عثمان لتسمعن
ولتطيعن، ثم
خلا بالآخر
فقال له مثل
ذلك، فلما أخذ
الميثاق قال:
ارفع يدك يا
عثمان،
فبايعه،
فبايع له علي،
وولج أهل الدار
فبايعوه.
[-3700-] Amr b. Meymun dedi ki: Ömer r.a.'i öldürülmeden birkaç gün önce
Medine'de gördüm. Huzeyfe b. el-Yeman ile Osman b. Huneyf ile birlikte ayakta
durmuş şöyle diyordu: Ne yaptınız, araziye kaldıramayacağı kadar yük yüklemiş
olmaktan korkuyor musunuz yoksa?
Onlar: Biz ona kaldırabileceği kadar yük yükledik. Ona
yüklediğimizde fazla büyük bir şey yok, dediler. Onlara dedi ki: İyi düşünün,
sizler o araziye gücünün yetmeyeceği şeyi yüklemiş olmayasınız. Onlar yine:
Hayır dediler ..
Bunun üzerine Ömer dedi ki: Eğer Allah bana esenlik verecek olursa
Irklıların dul kadınlarını benden sonra birisine ebediyen muhtaç
bırakmayacağım.
(Amr) dedi ki: Üzerinden tam dört gün geçti ki, isabet aldı.
(Devamla) dedi ki: Ona suikast yapıldığı sabah ben ayakta iken benimle onun
arasında sadece Abdullah b. Abbas vardı. -O iki saf arasından geçti mi,
saflarınızı düzgün tutunuz, derdi. Nihayet onların safları arasında bir boşluk
görmeyince öne geçer ve tekbir alırdı. Bazen Yusuf ya da Nahl suresini yahut da
ona yakın bir sureyi birinci rekatte okurdu, ki (geç kalan) cemaat
toplanabilsin (namaza yetişebilsin).- Ancak tekbir alır almaz onun:
O köpek beni Öldürdü -yahut beni yedi" dediğini işittim. Ona
hançeri sapladığı zaman bunu söylemişti. O kefere iki tarafı kesen bir bıçak
ile kaçıp gitti. Sağında ve solunda kimin yanından geçtiyse mutlaka hançeri ona
saplıyordu ve nihayet hançerini onüç kişiye sapladı. Bunların yedisi öldü.
Müslümanlardan bir adam onun bu halini görünce üzerine başlığı bulunan bir
cübbesini (bornoz) bıraktı. Kafir yakalanacağını anlayınca intihar etti.
Ömer, Abdurrahman b. Avfın elinden tutarak onu öne geçirdi.
Ömer'in arkasında duranlar da onları gördüler. Mescidin kenarındakiler ise
Ömer'in sesini işitmemenin dışında hiçbir şeyin farkına varmamışlardı. Bu
arada: Subhanallah deyip duruyorlardı. Abdurrahman onlara kısa bir namaz
kıldırdı. Namazı bitirdiklerinde (Ömer): Ey İbn Abbas bir bak beni kim öldürdü,
dedi. Bir süre dolaştıktan sonra geri geldi ve: Muğire'nin kölesi, dedi. O: O
eli iş tutan, sanatkar kölesi mi, diye sordu, İbn Abbas: Evet deyince, Ömer:
Allah kahretsin onu, ben onun hakkında iyilik emretmiş idim. Ölümümü
MüsIümanlığı iddia eden bir adam eliyle kılmayan Allah'a hamdoIsun. Sen ve
baban Medine'de bu gavurların çoğaImasını çok seviyordunuz. --Abbas da
aralarında köleleri en çok olan bir kişi idi.-- Bunun üzerine İbn Abbas:
Arzu edersen yaparım --yani (onları) öIdürürüz-- dedi. Ömer: Doğru
söylemiyorsun. Onlar sizin dininizi konuşmaya başladıktan, sizin kıblenize
yönelerek namaz kıldıktan, sizin gibi haccettikten sonra mı (bu işi yapmaya
kaIkacaksınız)?
Daha sonra Ömer evine götürüIdü. Biz de onunla birlikte gittik.
İnsanlar bugünden önce adeta hiçbir musibetle karşılaşmamış gibi idiler.
Kimisi: Bir zararı oImaz diyordu, kimisi öleceğinden korkuyorum diyordu. Ona
bir nebiz getirildi, onu içti. Fakat karnından çıktı. Sonra ona süt getirildi,
onu da içti, yine yarasından dışarı çıktı. Artık öleceğini anladılar. Yanına
girdik. İnsanlar da yanına girip ondan övgüyle söz etmeye koyuldular. Genç bir
adam gelerek dedi ki: Müjdeler oIsun ey mu'minlerin emiri, Allah'ın sana
müjdesi var. Çünkü sen Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sohbetinde
bulundun ve bildiğin şekilde erken bir zamanda MüsIüman oIdun. Sonra halifeliğe getirildin ve adalet
yaptın, sonra da şehid oIdun.
Ömer dedi ki: Bunun ne lehime, ne aleyhime çıkmayarak başa baş
çıkmasını çok arzu ederim. Geri dönüp gittiğinde elbisesi yere değiyordu. Ömer:
Bu delikanlıyı bana geri çağırınız, dedi. Kardeşimin oğlu dedi. Elbiseni yukarı
kaldır. Çünkü böylesi elbisenin ömrünü uzatır, Rabbine karşı da senin daha
takvalı oImana sebep olur. Ey Abdullah b. Ömer üzerimdeki borçlara bir bak! Borçlarını
hesap ettiler, seksen aItıbin ya da ona yakın oIduğunu gördüler.
Dedi ki: Şayet Ömer'in ailesinin malı bu borcu karşılarsa sen de
bu borcumu onların malından karşıla. Aksi takdirde Adiy b. Ka'b oğullarından
iste, onların malları buna yetmezse Kureyş'ten iste, fakat Kureyş'ten sonra
başkalarından kimse bir şey isteme ve benim adıma bu borcu öde. mu'minlerin
annesi Aişe'ye git ve: Ömer'in sana
selamı var, de -fakat mu'minlerin emiri deme, çünkü artık ben bugün mu'minlerin
bir emiri değilim- ve şunları ekle: Ömer bin el-Hattab, iki kardeşinin yanında
defnedilmek için izin istiyor.
İbn Ömer (gitti) selam verdi ve içeri girmek için izin istedi.
Sonra Aişe'nin huzuruna girdi. Oturmuş ağladığını gördü. Ona dedi ki: Ömer b.
el-Hattab'ın sana selamı var. İki arkadaşı ile birlikte defnedilmek için izin
istiyor.
Aişe dedi ki: Ben orayı kendim için arzu ediyordum. Fakat bugün
burasının Ömer'e ayrılmasını kabul ederek onu kendime tercih edeceğim.
İbn Ömer geri dönünce, işte Abdullah b. Ömer de geldi, dediler.
Beni kaldırınız dedi. Bir adam ona destek vererek kaldırdı. Ne haber getirdin,
diye sordu. İbn Ömer: Sevdiğin haber, ey mu'minlerin emiri dedi, izin verdi.
Ömer: Allah'a hamdolsun. Benim için bundan önemli bir şey yoktu.
Nihayet benim işim bittikten sonra beni taşıyın. Sonra selam ver ve Ömer b.
el-Hattab izin istiyor, de. Eğer bana izin verirse beni içeriye sokunuz. Eğer
beni geri çevirecek olursa siz de beni Müslümanların kabristanına geri
götürünüz, dedi.
Mu'minlerin annesi Hafsa ile başka kadınlar onunla birlikte
geldiler. Biz onu görünce ayağa kalktık. Yanına girdi ve bir süre onun için
ağladı. Erkekler izin istedi, Hafsa da onlar dolayısıyla içerideki bir yere
girdi. İçerden onun ağlamasını duyduk.
Yanındakiler: Ey mu'minlerin emiri vasiyet et, halife tayin et,
dediler. Ömer dedi ki: Ben bu işe Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in
kendilerinden razı olarak vefat etmiş olduğu şu kimselerden daha bir hak sahibi
olanı bulamıyorum deyip Ali, Osman, Zubeyr, Talha, Sa'd ve Abdurrahman'ın adını
verdi ve şunları ekledi: Abdullah b. Ömer de yanınızda hazır bulunacak, fakat
bu işte onun hiçbir dahli olmayacaktır. -Ömer bu sözlerini ona bir çeşit
taziyede bulunmak (teselli etmek) için söylemişti.- Eğer emirlik Sa'd'a isabet
ederse o bu işe ehildir. Aksi takdirde kim emir olarak görevlendirilirse ondan
yardım istesin. Ben onu acizliğinden dolayı da, hainliğinden dolayı da azletmiş
değilim.
Şunları da ekledi:
Benden sonraki halifeye ilk muhacirlerin haklarını bilip vermesini,
onların saygıdeğer hallerini korumasını tavsiye ederim. Muhacirler'den önce
Medine'yi yurt edinen ve imana bağlanan Ensa-r hakkında da ona hayır tavsiyede
bulunurum. Onların iyilik yapanlarının iyiliklerini kabul etsin, kötülük
yapanlarının kötülüklerini affetsin. Diğer ülkelerdeki insanlar hakkında da ona
hayır tavsiye ederim. Çünkü onlar İslamın destekleyicisidir. Malın (ve,
servetin) toplayıcıları, düşmanların kalbine öfke salanlardı. Onlardan ancak
ihtiyaçlarından arta kalanı ve razı oldukları şeyleri alsın. Ona bedevi
Araplara da hayırla davranmasını tavsiye ederim. Çünkü onlar Araplar'ın aslı,
İslam'ın temel unsurlarıdır. Onların mallarından orta yollu olanlarını alsın ve
bu aldığını araları.ndaki fakirlere geri.versin. Ayrıca ona Allah'ın zimmeti
ile Resulünün sallallahu aleyhi ves•ellem zimmetini de tavsiye ederim. Onlara
karşı akitlerini eksiksiz yerine getirsin ve onları korumak için savaşsın. Güç
yetirdiklerinden fazlası onlara yükletilmesin.
Ömer ruhunu teslim ettikten sonra onu dışarı çıkarttık ve yürümeye
koyulduk. Abdullah b. Ömer selam vererek dedi ki: Ömer b. el-Hattab izin
istiyor. Aişe: Onu içeri alınız, dedi. Ömer içeri alındı ve orada iki arkadaşı
ile birlikte konuldu.
Defn işi bitirilince bu kişiler bir araya gelip toplandı.
Abdurrahman (b. Avf) dedi ki: Sizler işlerinizi aranızdan üç kişiye havale
edin. (Herkes kendi hakkından başkasılehine feragat etsin.) Zubeyr: Ben kendi
işimi (hakkımı) Ali'ye verdim, dedi. Talha: Ben de işimi (hakkımı) Osman'a
verdim dedi. Sa'd: Ben de işimi (hakkımı) Abdurrahman b. Avf'a devrettim, dedi.
Abdurrahman (Ali ile Osman'a): İkinizden bu işten kim vazgeçerse o işi
(halifeyi seçme işini) ona bırakalım. Allah da, Müslümanlar da kendisine göre
en faziletlilerini seçeceği hususunda ona şahitlik ederler dedi.
Her ikisi de susunca Abdurrahman: Peki bu işi bana havale eder
misiniz, dedi. Allah'a yemin ederim, aranızdan en faziletli olanı seçmek
hususunda elimden geleni yapacağım. İkisi de: Evet dedi. Onlardan birisinin
elini tutarak şunları söyledi:
Senin Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile akrabalığın
vardır. Bildiğin üzere de İslamda belli bir geçmişin vardır. Allah'a yemin
ederim ki, eğer seni emir tayin edersem şüphesiz adaletle davranacaksın ve eğer
Osman'ı emir tayin edersem şüphesiz onu dinleyip ona itaat edeceksin.
Sonra diğeriyle baş başa kalarak aynı şeyi ona da söyledi. Bu ahdi
aldıktan sonra: Ey Osman elini kaldır dedi, ona bey'at etti, Ali de ona bey'at
etti. Sonra o evde bulunan diğerleri de ona bey'at ettiler."
AÇIKLAMA: Ömer'den sonra "(Osman'a) bey'at
"olayı"
"Ömer b. el-Hattab r.a.'ı isabet almadan" yani
öldürülmeden "birkaç gün" ileride geleceği üzere dört gün "önce
gördüm."
"Medine'de" yani hacdan döndükten sonra Medine'de
gördüm. Bu da ittifakla 23 h. yılında olmuştur.
"Huzeyfe b. el-Yeman ile Osman b. Huneyf'in başında durup
onlara: Ne yaptınız? Araziye kaldıramayacağı bir yük yüklemiş olmayasınız.
dedi."
Sözkonusu arazi, Sevad arazisidir. Ömer onları arazinin haracını
ve oradaki ahali için de cizye vergisini tespit etmek üzere göndermişti. Bu
açıklamayı Ebu Ubeyd, Kitabu'I-Emval adlı eserinde yapmıştır.
"Ben" safta durup cemaatle birlikte sabah namazını
"bekliyorken."
"Benimle onun" yani Ömer'in "arasında Abdullah b.
Abbas'tan başkası yoktu."
"Ömer iki saf arasından geçti mi, saflarınızı düzeltiniz,
der, nihayet onlar da" yani saflarda bulunan şahıslarda "bir boşluk
görmeyince öne geçer ve tekbir getirirdi."
Ebu'l-İshak'ın, Amr b. Meymun'dan naklettiği rivayette şöyle
denilmektedir: "Hançerlendiği gün Ömer'i görmüştüm. Birinci safta namaza
durmaktan beni alıkoyan tek sebep onun heybeti idi. Heybetli bir adamdı. Ben
onun arkasındaki safta idim. Ömer öndeki safa yüzünü dönmedikçe tekbir
getirmezdi. Eğer safta bir kişinin öne çıktığını ya da bir diğerinin arkada
durduğunu görürse elindeki kamçı ile onu (hafifçe vurur) düzeltirdi. İşte beni
hemen arkasında durmaktan alıkoyan da bu olmuştu."
"Onu hançerleyince, o köpek beni öldürdü -ya da yedi-
dedi." Cerir'in naklettiği rivayette şöyle denilmektedir: "Öne geçti.
Henüz tekbir alır almaz Ebu Lu'lue onu hançerleyince, o köpek beni öldürdü
dedi."
Sözü geçen Ebu İshak yoluyla gelen rivayette de şöyle
denilmektedir: "elMuğire b. Şu'be'nin kölesi olan Ebu Lu'lue karşısına
çıktı. Ömer onu henüz fazla geride bırakmamışken hançeriyle ona üç darbe
indirdi. Ömer'in eliyle şöyle yaparak şunları söylediğini gördüm: "O
köpeği yakalayınız, beni öldürdü."
Ebu Lu'lue'nin adı ileride geleceği üzere Feyruz'dur. İbn Sa'd,
Zühri'ye kadar ulaşan sahih bir sened ile şöyle dediğini nakletmektedir:
"Ömer ergenlik yaşına gelmiş bir esirin Medine'ye girmesine izin vermezdi.
Nihayet el-Muğire b. Şu'be Kufe valisi iken ona bir mektup yazdı. Ona yanında
sanatkar bir köle olduğundan sözediyor, Medine'ye onu sokmak için izin istiyor
ve şunları söylüyordu: Bunun diğer insanlara faydalı olacak işleri de vardır. O
demirci, nakkaş ve marangoz birisidir. Bunun üzerine Ömer ona izin verdi.
Muğire her ay onu yüz (dirhem) getirmekle yükümlü tutmuştu. Köle, Ömer'e
üzerindeki ödeme yükünün ağır olduğundan şikayet etti. Ömer kendisine: Yaptığın
işlere göre ödemek zorunda olduğun bu miktar fazla değildir. Ancak köle
öfkelenerek geri dönmüştü. Ömer birkaç gün geçtikten sonra yine köle onun
yanından geçti. Ömer ona: Bana ulaşan haberlere göre sen: İstersen rüzgar ile
buğday öğütecek bir değirmen yapabilirim demişsin doğru mu?
Köle yüzünü ekşiterek ona döndü ve dedi ki: Sana insanların
dillerinden düşürmeyecekleri bir değirmen yapacağım. Ömer yanındakilere
yönelerek: Bu köle beni tehdit etti, dedi. Birkaç gün geçtikten sonra iki uçlu,
kabzası ortada bir hançeri elbisesinin arasına sakladı. Sabah karanlığında
mescidin köşelerinden bir köşede gizlendi. Nihayet Ömer çıkıp insanları,
'namaza namaza!' diyerek uyandırdı. Ömer'in bu işi yapmak adet i idi. Ömer ona
yaklaşınca köle üzerine atılarak ona birisi göbeğin altında olmak üzere üç
hançer darbesi indirdi. Göbeğin altındaki darbe aynı zamanda bağırsakları tutan
iç deriyi (peritoneumu) de delmişti. Onun için asıl öldürücü darbe de o
olmuştu."
Müslim de Ma'dan b. Ebi Talha yoluyla gelen rivayette de şöyle
denilmektedir: "Ömer verdiği bir hutbede dedi ki: Bir horozun beni üç defa
gagaladığını gördüm. Gördüğüm kadarıyla bunun tek anlamı, ecelimin çok
yaklaşmış olduğudur."
"Onlardan yedisi öldü." Yani diğerleri de yaşadı.
Ömer, Abdurrahman b. Avfın elini tutarak "insanlara namaz
kıldırmak üzere öne geçirdi."
"Abdurrahman onlara kısa bir namaz kıldırdı." Sözü
geçen İbn Şihab rivayetinde şu fazlalık vardır: "Daha sonra Ömer'in
kanaması arttı ve nihayet baygın düştü. Birkaç kişi ile birlikte onu taşıdık ve
evine koyduk. Sabah aydınlanıncaya kadar hala baygınlığı devam ediyordu.
Yüzlerimize bakıp: İnsanlar namaz kıldı mı, diye sordu. Ben, evet dedim. O da:
Namazı terk eden kimsenin İslam'ı yoktur, dedi. Daha sonra abdest alıp namaz
kıldı"
"Etrafındakiler dağılınca: Ey İbn Abbas bir bak, beni kim
öldürdü, dedi." Ebu İshak yoluyla gelen rivayette şöyle denilmektedir:
Ömer: Ey Abdullah b. Abbas çık da insanlar arasında bu iş sizin bilginiz altında
mı oldu diye seslen. Herkes bundan Allah'a sığınırız. Biz böyle bir şeyi
bilmedik, haberimiz olmadı dedi."
Mübarek b. Fedale de şu fazlalığı zikretmektedir: "Ömer
insanlara bilmeden bir kötülük yapmış olduğunu zannetti. Bu sebeple İbn Abbas'ı
çağırdı. -Onu sever ve kendisine yakın tutardı.- Ben bu işin insanların bilgisi
ile olup olmadığını öğrenmek istiyorum, dedi. İbn Abbas dışarı çıkınca
yanlarından geçtiği her topluluğun ağladıklarını gördü. Sanki ilk evlatlarını
kaybetmiş gibi idiler. İbn Abbas dedi ki: Bundan dolayı sevindiğini yüzünden
anladım.
"Müslümanlık iddiasında bulunan ... " İbn Şihab
yoluyla gelen rivayette şöyle denilmektedir: "Benim katilimi, Allah'ın
nezdinde bana karşı delilolarak getireceği tek bir secdesi dahi bulunmayan bir
kişi kılan Allah'a hamd olsun, dedi."
Mubarek b. Fedale'nin rivayetinde de: 'La ilahe illallah diyen
ve bana karşı delil getiren" şeklindedir. Bundan anlaşıldığına göre,
Müslüman bir kimse kasten birisini öldürecek olursa ebediyen ona mağfiret
olunmaz diyenlerin kanaatlerinin aksine mağfirete nail olması ümit edilir.
İleride buna dair geniş açıklamalar Nisa suresinin tefsirinde gelecektir.(4590
numaralı hadis)
"Dilersem yaparım." İbnu't-Tin der ki: Onun bunu
söylemesinin sebebi Ömer'in onların öldürülmesini emretmeyeceğini bilmiş
olmasıdır.
"Yalan söyledin."
Bu Ömer'in dini hususlardaki alışılagelmiş salabetinin gereği
olan bir üslupdur. Çünkü o İbn Abbas'ın: "Dilersen bunu yaparız"
şeklindeki sözlerinden, dilersen onları öldüreceğiz demek istediğini anlamıştı.
O da bundan dolayı bu şekilde ona cevap verdi. Hicazlılar da: Yanılıyorsun
diyecek yerde "yalan söylüyorsun" derler. Ona "onlar namaz
kıldıktan sonra mı" demesinin sebebi müslümanın öldürülmesinin helal
olmadığını bilmesidir. Muhtemelen İbn Abbas aralarından Müslüman olmamış
kimselerin öldürülmesini de kastetmiş olabilir.
"Ona bir nebiz getirildi. O da onu içti." Ebu Rafi'
yoluyla nakledilen hadiste: "Yarasının miktarını görmek için"
fazlalığı vardır. Ebu İshak rivayetinde de şöyle denilmektedir: "Sabah
olunca doktor yanına geldi. En sevdiğin içecek hangisidir, diye sordu. O da:
Nebiz dedi. Bir nebiz getirilmesini istedi, içti yarasından dışarıya çıktı. Bu
irindir, siz bana süt getirin dedi. Ona süt getirildi, onu da içti. O süt de
yarasından dışarıya çıkınca, doktor: Vasiyetini yap, dedi. Zannederim bugün ya
da yarın ömrün nihayete erer."
Bir Uyarı
Burada sözü geçen "nebiz"den kasıt, suda bir miktar
ıslatılmış birkaç hurma demektir. O dönemde suyu tatlandırmak için böyle
yapıyorlardı. İleride geniş açıklamalar Eşribe (içecekler) bölümünde
gelecektir.
"Erken dönemde Müslüman oldun" (anlamını verdiğimiz)
... kelimesi "kaf, dal ve mim" harflerinden olup, kaf harfi üstün
okunursa fazilet, kesreli okunursa erken Müslüman olmak anlamlarına gelir.
"Ey Abdullah b. Ömer, üzerimde ne borç olduğuna bir bak.
Borcunu hesap ettiler. Seksen altı bin yahut ona yakın olarak buldular."
Cabir yoluyla gelen hadiste şöyle denilmektedir: "Sonra: Ey Abdullah dedi.
Allah'ın hakkı ve Ömer'in senin üzerindeki hakkı için sana ant veriyorum.
Öldüğüm takdirde beni gömdükten sonra Ömer'in ailesine ait mallardan seksenbin
değerindeki bir şeyleri satacak ve o miktarı Müslümanların Beytu'l-Mal'ine
koyacaksın. Abdurrahman b. Avf ona (sebebini) sorunca: Ben bu parayı yaptığım
bir hac ve zaman zaman karşılaştığım bir takım zorluklar sebebiyle harcamıştım
diye cevap verdi." Böylelikle Ömer'in borç sebebi de bilinmiş oldu.
İbnu't-Tin der ki: Ömer böyle bir tazminat ödemekle yükümlü olmadığını
biliyordu. Ancak o herhangi bir amelinin karşılığını dünyada peşinen almak
istemedi.
"Çünkü ben bugün mu'minlerin emiri değilim."
İbnu't-TIn der ki: O bu sözlerini kesin olarak öleceğini anlayınca söylemişti.
Böylelikle mu'minlerin emiridir, diye Aişe'nin ona bu hususta bir iltimas göstermemesi
gerektiğine de işaret etmiş oldu. İleride Ahkam bölümünde bunun zahirine
muhalif ifadeler gelecektir. Bu olumsuz ifade İbnu't-Tin'in işaret ettiği
ihtimale göre yorumlanır, Abdullah'a söylediği bu sözleriyle de Aişe r.a.a'dan
bu isteğinin bir emir değil, bir talep olduğunu anlatmak istemişti.
"Ali, Osman ... 'ın isimlerini verdi." Ömer'in
cennetle müjdelenen on kişiden altı kişiyi sözkonusu etmekle yetinmesinde,
kendisi de onlardan olduğu için anlaşılmayacak bir durum yoktur. Ebu Bekir ve
Ebu Ubeyde de onlar arasındadır. Ebu Ubeyde de bundan önce ölmüştü. Said b.
Zeyd ise Ömer'in amcasının oğludur. Onun adını aralarında zikretmemesi bu işten
uzak kalmak hususundaki aşırı hassasiyetinden dolayıdır. el-Medini rivayetinde
kaydettiği senedler ile Ömer'in Said b. Zeyd'i Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in kendilerinden razı olarak vefat ettiği kimseler arasında saydığını
açıkça ifade etmiş bulunmaktadır. Ancak onu şura ehlinden (halifeyi seçecek
olan danışma kurulundan) istisna edip dışarıda tutması ona olan akrabalığından
dolayıdır.
"Onlardan ancak kendi rızalarıyla ve ihtiyaçlarından
fazlasını almasını. .. " Onlardan ihtiyaçlarından artanın dışında bir
şeyalmamasını söyledi, demektir.
"Mallarının orta hallilerinden" iyilerinden olmayan
mallarından. Allah'ın zimmeti"nden kasıt, zimmet ehlidir. "Onların
arkasından savaşmak" kasıt ise düşmanın onlara saldırmasına karşı
savaşmaktır.
Ömer r.a., vasiyetinde bütün kesimleri zikretmiş bulunmaktadır.
Çünkü insanlar ya Müslüman ya da kafirdir. Kafir ise ya hakkında tavsiyede
bulunulmayan bir harbidir ya da bir zımmidir, onları da zikretmiş
bulunmaktadır. Müslüman kimse ise ya Muhacirdir, ya Ensardandır ya da onların
dışında birisidir. Hepsi hakkında sözkonusu olmak üzere ya bedevidir ya da
yerleşik bir hayat sürmektedir. Bütün bunlara dair açıklamada bulunmuş oldu.
"Onlara" cizye olarak "takatlerinden fazlası
yükletilmesin."
"Abdurrahman dedi ki: ... " Kasıt Abdurrahman b.
Avf'dır.
"İşinizi" yani anlaşmazlığın azalması için seçmek ile
ilgili işinizi "üç kişiye havale ediniz."
"İki yaşlı sustu." Kasıt Ali ve Osman'dır.
"Onlardan birisinin elinden tuttu." Bu kişi Ali
r.a.'dır. Sözün geri kalan bölümleri zaten buna delil teşkil etmektedir.
el-Medayinı ek olarak şunları da ona söylediğini zikretmektedir: "Ne
dersin, eğer bu görev sana verilmeyecek olursa buradaki kimseler arasında senin
görüşüne göre bu işi en çok hak eden kişi kimdir? O, Osman'dır dedi."
"Daha sonra diğeriyle başbaşa kaldı ve ona da bunun gibi
söyledi." el-Medini şunları ilave etmektedir: "Ona da Ali'ye
söyledikleri gibi söyledi. Ali dedi ki -deyip şunları da eklemektedir-: Sa'd
kendisine Ömer'i işaret etti. Osman bütün o geceler boyunca ashab-ı kiram'ı,
insanların eşrafından Medine'ye gelenleri hep dolaştı. Bunlardan kiminle başbaşa
kaldıysa mutlaka ona Osman'ın seçilmesini söylemişti.
Ömer r.a.'ın Bu Kıssasından Çıkarılan Sonuçlar
1- Müslümanlara karşı şefkati ve onların iyiliğini samimi olarak
istemesi,
2- Ailesinde sünneti dosdoğru uygulaması,
3- Rabbinden ileri derecede korkması,
4- Din işine bizzat kendi nefsini önemsediğinden daha çok önem
vermesi.
5- Bir kimseyi yüzüne karşı övmenin oldukça aşırıya gidilmesi ya
da açıkça bir yalan ihtiva etmesi hallerinde özelolarak sözkonusu olabileceği. İşte
bundan dolayı Ömer elbisesini çekmesini emretmiş olmakla birlikte, o gencin
kendisini övmesine de karşı çıkmamıştır.
6- Borcun ödenmesini vasiyet etmek,
7- Hayırlı kimselere yakın defnedilmeye önem vermek,
8- İmam (halife) tayini hususunda istişare etmek ve daha
faziletli olanı öne geçirmek (öngörülmüştür).
9- İmamet akdi, bey'at ile gerçekleşir.
Ayrıca üzerinde biraz düşünülerek açıkça görülecek daha başka
birtakım hususlar da vardır. Başarıyı veren Allah'tır.