SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-MENAKİB

<< 1434 >>

DEVAM: 17. BAB

 

حدثنا علي بن عبد الله: حدثنا سفيان، عن أبي الزناد، عن الأعرج، عن أبي هريرة رضي الله عنه قال:

 قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (ألا تعجبون كيف يصرف الله عني شتم قريش ولعنهم، يشتمون مذمما ويلعنون مذمما، وأنا محمد).

 

[-3533-] Ebu Hureyre r.a. dedi ki: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Sizler, Kureyş'in sövmelerini, lanetlerini Allah'ın benden nasıl geri çevirdiğine hayret etmez misiniz? Onlar Müzemmem dediklerine sövüyorlar, Müzemmem dediklerine lanet okuyorlar. Ben ise Muhammed'im."

 

 

AÇIKLAMA:     "Rsulullah (s.a.v.)'in isimleri hakkında gelen rivayetler ve Yüce Allah'ın: "Muhammed Allah'ın Resulüdür. Onunla birlikte olanlar ise kafirlere karşı sert ve katıdır" buyruğu ile "benden sonra gelecek adı Ahmed olan ... " buyrukları." Bu başlık ile sanki bu iki ismin onun isimlerinin en meşhurları olduğuna. işaret etmek istemektedir. Bu ikisinin de daha meşhur olanı Muhammed'dir. Kur'an-ı Kerim'de birkaç defa tekrarlanmıştır. Ahmed adı İsa (a.s.)'ın söylediği nakledilen sözler arasında geçmektedir. "Muhammed" mubalağa ifade etmek üzere tefil babında bir kelimedir. "Ahmed" ise tafdil babındandır. Ona "Ahmed'' adının veriliş sebebi, sıfattan aktarılmış bir özel isim olduğundan dolayıdır, diye de açıklanmıştır. Bu ise üstünlük (ism-i tafdil) bildiren "efalu" (vezninde) sıfatı Anlamı ise hamdedenlerin en ahmedi demektir. Buna sebep ise sahihte sabit olduğu üzere Makam-ı Mahmud'da Tüce Allah'ın ona kendisinden önce hiç kimseye ilham etmediği hamd dolu ifadeleri ilham edeceğidir. Bütün nebiler hammad (çok hamdedici)dirler, o da onların en Ahmedi (en çok hamdedenleri) de denilmiştir. Yani aralarında en çok hamdeden yahut da hamd vasfı en büyük olanları demektir.

 

"Muhammed" ise yine "hamd" sıfatından aktarılmıştır. O da Mahmud (Övülen) anlamındadır ve mübalağa manasını ihtiva eder. "Muhammed" kendisi:-..: çokça hamdedilen (övülen) demektir. Mümeddeh (çokça medhedilen)e benzemektedir.

 

(Kadı) Iyad der ki: Resulullah (s.a.v.), varlık aleminde vücud olduğu gibi, Muhammed olmadan önce Ahmed idi. Çünkü onun Ahmed diye adlandırılması önceki kitaplarda gerçekleşmiştir. Muhammed ile adlandırılması ise Kur'an-ı Azimu'ş-Şan'dadır. Buna sebep ise insanlar tarafından hamdedilmeden (övülmeden) önce kendisinin Rabbine hamdetmiş olmasıdır. Ahirette de aynı şekilde o Rabbine hamdedecek, Rabbi onu şefaatçi kılacak, bu sebeple insanlar da ona hamdedecekler (onu övecekler)dir. Ayrıca özelolarak ona (el-Hamd) suresi ve Livau'l-hamd ile Makam-ı Mahmud da verilmiştir. Yemekten içmekten sonra, duadan sonra, yolculuktan döndükten sonra hamdetmek ona meşru' kılınmıştır. Onun ümmetine "el-Hammadun: hamdedenler" adı verilmiştir. Böylelikle hamdin ihtiva ettiği bütün anlamlar ve çeşitler onun için bir araya getirilmiş olmaktadır.

 

"Ben Allah'ın benimle küfrü mahvettiği "el-Mahi'yim" buyruğu ile kastedilenin, küfrün Arap yarımadasından izale edilmesi olduğu söylenmiştir. Ancak bu tartışılır. Çünkü Akil ve Ma'mer yoluyla gelen rivayette: "Allah'ın benimle kafirleri mahvettiği" denilmektedir.

 

Şöyle cevap verilebilir: Maksat kafirlerin izalesi ile küfrün izale edilmesidir.

 

Arap yarımadası kaydının sözkonusu edilmesi ise küfrün (henüz) bütün diyarlardan silinmemiş olmasıdır. Bunun çoğunlukla görülen duruma göre yorumlanacağı yahut da Meryem oğlu İsa döneminde küfür bütünüyle ortadan kalkıncaya kadar ilk olarak onun sebebiyle silinmiş olduğu şeklinde de yorumlanacağı söylenmiştir. Çünkü Meryem oğlu İsa cizyeyi kaldıracak ve Müslüman olmanın dışında bir şey kabul etmeyecektir. Buna karşılık şöyle cevap verilmiştir: Kıyamet ancak kötü insanların başına kopacaktır. Buna da ancak şöyle cevap verilebilir:

 

İsa aleyhisselam'ın ölümünden sonra bazılarının irtidad etmesi mümkündür. Diğer taraftan gönderilecek bir rüzgar, erkek-kadın her müminin ruhunu kabzedecektir. İşte o vakit şerli, kötü kimselerden başkası da kalmamış olacaktır.

 

"İnsanların ayağım üzerinde haşredileceği "el-Haşir"im. Yani insanlar benim izim üzere haşredilecektir. Bu da onun insanlardan önce haşredileceği anlamına gelir. Ancak böyle bir açıklama onun (adının Haşir değil de) "mahşur" olmasını gerektirir. O halde bu açıklama ile ism-i fail olan "Haşir: haşredici" ismi nasıl açıklanabilir? Buna şu şekilde cevap verilmiştir: Fiilin faile isnadı türünden bir izafettir. İzafet ise en basit bir sebep dolayısıyla dahi yapılması doğrudur. Onun ümmetinden sonra ümmet yoktur. Çünkü ondan sonra da bir nebi gelmeyecektir. Bundan dolayı haşr (edicilik) ona nispet edilmiştir. Çünkü haşr ondan sonra onun akabinde gerçekleşecektir.

 

"Onlar Müzemmem (çokça yerilen) birisine sövüyorlar." Kureyş kafirleri Nebi (s.a.v.)'den aşırı derecede nefret ettiklerinden, ötürü onun övülmeye delalet eden adı ile onu anmıyorlar, bunu bırakıp onun zıt anlamını ihtiva eden "müzemmem (çokça yerilen)" diyorlardı. Ondan kötü bir şekilde söz ettikleri vakit de: Allah müzemmeme şunu yaptı, derlerdi. Müzemmem, onun adı olmadığı gibi bununla da tanınmış değildir. Dolayısıyla bu hususta onların ileri geri konuşmaları ona değil, başkasına yöneltilmiş oluyordu.

 

İbnu't-Tin der ki: Tarizli ifadelerle kazf haddinin sözkonusu olamayacağını kabul edenler -ki bu görüştekiler İmam Malik'e muhalif olup, çoğunluğu teşkil ederler- bu hadisi delil gösterirler. İbnu't-Tin buna şu şekilde cevap vermektedir:

 

Hadis-i şerifte bu hususta bundan dolayı onların bir sorumluluklarının olmayacağı ifade edilmemektedir. Aksine onlar bundan dolayı öldürülmek ve başka şeylerle cezalandırılmış oldular. İbnu't-Tin'in ifadeleri burada sona ermektedir.

 

Fakat tahkikin sonucu şu ki, bu hususta ne olumlu, ne de olumsuz olarak delil olacak bir ifade bulunmamaktadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

 

SONRAKİ