DEVAM: 17. BAB
حدثنا علي بن
عبد الله:
حدثنا سفيان،
عن أبي الزناد،
عن الأعرج، عن
أبي هريرة رضي
الله عنه قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (ألا
تعجبون كيف
يصرف الله عني
شتم قريش ولعنهم،
يشتمون مذمما
ويلعنون
مذمما، وأنا
محمد).
[-3533-] Ebu Hureyre r.a. dedi ki: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
şöyle buyurdu: "Sizler, Kureyş'in sövmelerini, lanetlerini Allah'ın benden
nasıl geri çevirdiğine hayret etmez misiniz? Onlar Müzemmem dediklerine
sövüyorlar, Müzemmem dediklerine lanet okuyorlar. Ben ise Muhammed'im."
AÇIKLAMA: "Rsulullah
(s.a.v.)'in isimleri hakkında gelen rivayetler ve Yüce Allah'ın: "Muhammed
Allah'ın Resulüdür. Onunla birlikte olanlar ise kafirlere karşı sert ve
katıdır" buyruğu ile "benden sonra gelecek adı Ahmed olan ... "
buyrukları." Bu başlık ile sanki bu iki ismin onun isimlerinin en
meşhurları olduğuna. işaret etmek istemektedir. Bu ikisinin de daha meşhur
olanı Muhammed'dir. Kur'an-ı Kerim'de birkaç defa tekrarlanmıştır. Ahmed adı
İsa (a.s.)'ın söylediği nakledilen sözler arasında geçmektedir.
"Muhammed" mubalağa ifade etmek üzere tefil babında bir kelimedir.
"Ahmed" ise tafdil babındandır. Ona "Ahmed'' adının veriliş
sebebi, sıfattan aktarılmış bir özel isim olduğundan dolayıdır, diye de
açıklanmıştır. Bu ise üstünlük (ism-i tafdil) bildiren "efalu"
(vezninde) sıfatı Anlamı ise hamdedenlerin en ahmedi demektir. Buna sebep ise
sahihte sabit olduğu üzere Makam-ı Mahmud'da Tüce Allah'ın ona kendisinden önce
hiç kimseye ilham etmediği hamd dolu ifadeleri ilham edeceğidir. Bütün nebiler
hammad (çok hamdedici)dirler, o da onların en Ahmedi (en çok hamdedenleri) de
denilmiştir. Yani aralarında en çok hamdeden yahut da hamd vasfı en büyük
olanları demektir.
"Muhammed" ise yine "hamd" sıfatından
aktarılmıştır. O da Mahmud (Övülen) anlamındadır ve mübalağa manasını ihtiva
eder. "Muhammed" kendisi:-..: çokça hamdedilen (övülen) demektir.
Mümeddeh (çokça medhedilen)e benzemektedir.
(Kadı) Iyad der ki: Resulullah (s.a.v.), varlık aleminde vücud
olduğu gibi, Muhammed olmadan önce Ahmed idi. Çünkü onun Ahmed diye
adlandırılması önceki kitaplarda gerçekleşmiştir. Muhammed ile adlandırılması
ise Kur'an-ı Azimu'ş-Şan'dadır. Buna sebep ise insanlar tarafından
hamdedilmeden (övülmeden) önce kendisinin Rabbine hamdetmiş olmasıdır. Ahirette
de aynı şekilde o Rabbine hamdedecek, Rabbi onu şefaatçi kılacak, bu sebeple
insanlar da ona hamdedecekler (onu övecekler)dir. Ayrıca özelolarak ona
(el-Hamd) suresi ve Livau'l-hamd ile Makam-ı Mahmud da verilmiştir. Yemekten
içmekten sonra, duadan sonra, yolculuktan döndükten sonra hamdetmek ona meşru'
kılınmıştır. Onun ümmetine "el-Hammadun: hamdedenler" adı verilmiştir.
Böylelikle hamdin ihtiva ettiği bütün anlamlar ve çeşitler onun için bir araya
getirilmiş olmaktadır.
"Ben Allah'ın benimle küfrü mahvettiği
"el-Mahi'yim" buyruğu ile kastedilenin, küfrün Arap yarımadasından
izale edilmesi olduğu söylenmiştir. Ancak bu tartışılır. Çünkü Akil ve Ma'mer
yoluyla gelen rivayette: "Allah'ın benimle kafirleri mahvettiği"
denilmektedir.
Şöyle cevap verilebilir: Maksat kafirlerin izalesi ile küfrün
izale edilmesidir.
Arap yarımadası kaydının sözkonusu edilmesi ise küfrün (henüz)
bütün diyarlardan silinmemiş olmasıdır. Bunun çoğunlukla görülen duruma göre
yorumlanacağı yahut da Meryem oğlu İsa döneminde küfür bütünüyle ortadan
kalkıncaya kadar ilk olarak onun sebebiyle silinmiş olduğu şeklinde de
yorumlanacağı söylenmiştir. Çünkü Meryem oğlu İsa cizyeyi kaldıracak ve
Müslüman olmanın dışında bir şey kabul etmeyecektir. Buna karşılık şöyle cevap
verilmiştir: Kıyamet ancak kötü insanların başına kopacaktır. Buna da ancak
şöyle cevap verilebilir:
İsa aleyhisselam'ın ölümünden sonra bazılarının irtidad etmesi
mümkündür. Diğer taraftan gönderilecek bir rüzgar, erkek-kadın her müminin
ruhunu kabzedecektir. İşte o vakit şerli, kötü kimselerden başkası da kalmamış
olacaktır.
"İnsanların ayağım üzerinde haşredileceği
"el-Haşir"im. Yani insanlar benim izim üzere haşredilecektir. Bu da
onun insanlardan önce haşredileceği anlamına gelir. Ancak böyle bir açıklama
onun (adının Haşir değil de) "mahşur" olmasını gerektirir. O halde bu
açıklama ile ism-i fail olan "Haşir: haşredici" ismi nasıl
açıklanabilir? Buna şu şekilde cevap verilmiştir: Fiilin faile isnadı türünden
bir izafettir. İzafet ise en basit bir sebep dolayısıyla dahi yapılması
doğrudur. Onun ümmetinden sonra ümmet yoktur. Çünkü ondan sonra da bir nebi
gelmeyecektir. Bundan dolayı haşr (edicilik) ona nispet edilmiştir. Çünkü haşr
ondan sonra onun akabinde gerçekleşecektir.
"Onlar Müzemmem (çokça yerilen) birisine sövüyorlar."
Kureyş kafirleri Nebi (s.a.v.)'den aşırı derecede nefret ettiklerinden, ötürü
onun övülmeye delalet eden adı ile onu anmıyorlar, bunu bırakıp onun zıt
anlamını ihtiva eden "müzemmem (çokça yerilen)" diyorlardı. Ondan
kötü bir şekilde söz ettikleri vakit de: Allah müzemmeme şunu yaptı, derlerdi.
Müzemmem, onun adı olmadığı gibi bununla da tanınmış değildir. Dolayısıyla bu
hususta onların ileri geri konuşmaları ona değil, başkasına yöneltilmiş
oluyordu.
İbnu't-Tin der ki: Tarizli ifadelerle kazf haddinin sözkonusu
olamayacağını kabul edenler -ki bu görüştekiler İmam Malik'e muhalif olup,
çoğunluğu teşkil ederler- bu hadisi delil gösterirler. İbnu't-Tin buna şu
şekilde cevap vermektedir:
Hadis-i şerifte bu hususta bundan dolayı onların bir
sorumluluklarının olmayacağı ifade edilmemektedir. Aksine onlar bundan dolayı
öldürülmek ve başka şeylerle cezalandırılmış oldular. İbnu't-Tin'in ifadeleri
burada sona ermektedir.
Fakat tahkikin sonucu şu ki, bu hususta ne olumlu, ne de olumsuz
olarak delil olacak bir ifade bulunmamaktadır. Doğrusunu en iyi bilen
Allah'tır.