DEVAM: 50. İSRAİL OĞULLARINA DAİR ANLATILANLAR
حدثني محمد
قال: حدثني
حجاج: حدثنا
جرير، عن الحسن:
حدثنا جندب بن
عبد الله في
هذا المسجد، وما
نسينا منذ
حدثنا، وما
نخشى أن يكون
جندب كذب على
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم، قال: قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (كان
فيمن كان
قبلكم رجل به
جرح، فجزع،
فأخذ سكينا
فحز بها يده،
فما رقأ الدم
حتى مات، قال
الله تعالى: بادرني
عبدي بنفسه،
حرمت عليه
الجنة).
[-3463-] el-Hasen'den dedi ki: "Bize Cündeb b. Abdullah bu mescidde
anlattı. Onun bize (bunu) anlattığından bu yana biz (anlatılanları) unutmadık.
Cündeb'in, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e yalan söylüyor diye bir korkumuz
da yok. O dedi ki: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Sizden
öncekiler arasında yaralı bir adam vardı. Acıya tahammül edemediği için bir
bıçak alıp onunla elini kesti. Ölene kadar da kanı durmadı. Yüce Allah: Kulum
canını almakta benden önce davranmak istedi. Ben de ona cenneti haram ettim,
buyurdu."
AÇIKLAMA: "İsrailoğullarına
dair anlatılanlar" İsrailoğulları, İbrahim oğlu İshak'ın oğlu Yakub'un
soyundan gelenlerdir. İsrail, Yakub'un lakabıdır.
Başlık, onların döneminde meydana gelmiş hayret verici şeylere
dair, anlamındadır.
"Deccal çıkacağında onunla birlikte ... " Deccal'e
dair yeterli açıklamalar ileride Fiten (Fitneler) bölümünde gelecektir.
(bkz.7130 nolu hadis)
"Nebiler onları idare ediyordu." Yani İsrailoğulları
arasında fesat baş gösterdi mi Yüce Allah onlara işlerini yoluna koymak ve
değiştirdikleri Tevrat hükümlerinin değişikliklerini sona erdirmek üzere bir
nebi gönderirdi.
Hadiste raiyye'nin (toplumun) işlerini düzene koyacak, güzel
yolu izlemelerini sağlayacak, zalimden mazlumun hakkını alacak bir kimsenin
varlığının kaçınılmaz olduğuna işaret edilmektedir.
"Şu kadar var ki benden sonra" onların yaptıklarını
yapmak üzere gelecek "bir nebi olmayacaktır."
"Fakat" benden sonra "halifeler olacaktır."
" ... beyatine bağlı kalınız, vefa gösteriniz." Yani
eğer bir halifeden sonra bir başka halifeye bey'at edilecek olursa birincisine
yapılan bey'at sahihtir. Ona bağlı kalmak icap eder. İkincisinin bey'ati ise
batıldır. Nevevi der ki: İkincisine bey'at edenler, birincisine bey'at
edildiğini bilsinler ya da bilmesinler fark etmez. Aynı şehirde olsunlar yahut
birden çok şehirde bunu yapsınlar yine fark etmez. Görevden ayrılan imamın
şehrinde bulunsunlar ya da bulunmasınlar yine fark etmez. İşte cumhurun kabul
ettiği doğru görüş budur.
Kurtubi der ki: Bu hadiste birincisine yapılan bey'atin hükmü ve
bu bey'ate bağlı kalmanın icap ettiği belirtilmekle birlikte, ikincisine
bey'ate dair bir şey söylememektedir. Ancak Müslimlin Sahih'inde yer alan
Arfece'nin rivayet ettiği hadis bunu açıkça ifade etmiş bulunmaktadır. Orada:
"Diğerinin ise boynunu vurun" diye buyurulmuştur.
"Onlara haklarını verin" yani onlara itaat edin,
emirlerini dinleyerek itaat ederek onlarla ilişkilerinizi sürdürün. Şüphesiz
Allah onların size yapacakları uygulama dolayısıyla kendilerini hesaba
çekecektir.
Fiten bölümünün baş taraflarında bu hususa dair tamamlayıcı
bilgiler gelecektir. (bkz. 7052 nolu hadis)
"Çünkü Allah onları yönetimlerine verdiği kimselerden
sorgulayacaktır." Hadisten anlaşıldığına göre dünya ile ilgili hususlara
öncelik verilmelidir. Çünkü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellemlin yöneticinin
hakkını yerine getirmeyi emretmesinin sebebi, bu yolla dinin şanının
yükseltileceği, fitne ve şerrin önleneceği dolayısı iledir. Kişinin
(yönetilenin) hakkını istemesini sonraya bırakması, o hakkı ortadan kaldırmaz.
Çünkü Yüce Allah ahiret yurdunda dahi olsa, ona hakkını eksiksiz olarak
vereceğini vaat etmiştir.
"Nebi s.a.v.: Başka kim olabilir ki, dedi." Yani
onlardan başkası kastedilmemiştir.
"İsrailoğullarından nakledebilirsiniz, bunda bir sakınca yoktur."
Yani onlardan nakletmekte sizin için darlık sözkonusu değildir. Çünkü daha önce
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlardan bilgi edinmeyi, onların kitaplarını
okumayı yasaklamış idi. Daha sonra bu hususta bir genişlik hasıl oldu. Sanki bu
yasak İslamı ahkam ve dini kaideler iyice yerleşmeden önce fitne çıkar endişesi
ile konulmuş idi. Daha sonra da bu sakınca ortadan kalkınca bu hususta izin
verildi. Çünkü onların zamanlarında meydana gelmiş olan haberleri dinlemekle
alınacak ibretlerin varlığı sözkonusudur. İsrailoğulları'ndan maksadın bizzat
İsrail'in yani Yakub'un çocukları olduğu da söylenmiştir. Malik der ki:
Onlardan sözetmenin caiz -olmasından kastedilen iyi olan hususlarla alakalı
olanlardır. Yalan olduğu bilinen şeyler hakkında bu sözkonusu değildir.
Şafii der ki: Bilindiği gibi Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem
yalan şeyleri anlatmayı caiz görmemiştir. O halde anlam şudur:
İsrailoğullarından yalan olduğunu bilmediğiniz sözleri nakledip
anlatabilirsiniz. Sizce caiz gördüğünüz şeylere gelince, onlardan nakletmenizde
sizin için bir vebal yoktur. Bu da Nebi efendimizin şu hadisini
hatırlatmaktadır: "Kitap ehli size bir şeyanlattıklarında onları tasdik de
etmeyiniz, yalanlamayınız da." Doğru olduğu kesinlikle bilinen hususları
anlatmaya gelince, bu hususta ne izin varid olmuştur, ne de yasak.
"Kim benim aleyhime kasten yalan uydurursa ... " Buna
dair yeterli açıklamalar İlim bölümünde geçmişti. (bkz.110 nolu hadis) İlim
adamları Resulullah s.a.v. hakkında yalan uydurmanın pek büyük bir iş ve büyük
günahlardan olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Hatta Şeyh Ebu Muhammed
el-Cuveynı bu hususta 'şi ileriye götürerek böyle hir şeyi yapanın kafir
olduğuna hüküm vermiştir. Kadı Ebu Bekir İbnu'l-Arabi'nin açıklamaları da buna
yakındır.
"Şüphesiz Yahudilerle Hıristiyanlar (ağaran saçlarını)
boyamazlar. Siz onlara muhalefet ediniz." Bu ifadeler (ağaran saçları)
boyamanın meşru olmasını gerektirmektedir. Bundan kasıt da saç ve sakalın
ağaran kısmının boyanmasıdır. Ağaran saçları izale etmeyi yasaklamaya dair
varid olmuş buyruklar bu ifadelerle çatışmamaktadır. Çünkü boyama izale etmeyi
gerektirmemektedir. Diğer taraftan izin verilen boya siyah olmamak kaydına
bağlıdır. Çünkü Müslim'in rivayet ettiği Cabir yoluyla gelen hadise göre Nebi
efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Ağaran saçlarını değiştiriniz, fakat siyaha boyamaktan da
uzak durunuz." Cihad edenin bundan müstesna olduğu ittifakla kabul
edilmiştir. İleride Giyim bahsinde Yüce Allah'ın izniyle buna dair geniş
açıklamalar gelecektir. (bkz. 5899 numaralı hadis)
"Aziz ve Celil olan Allah: Kulum benden önce canını almak
istedi." Bu tabir sözü geçen kimsenin acilen ölmek istediğini anlatan
kinayeli bir ifadedir. Buyruk, onun çoğunlukla faydalı bir tedavi maksadı ile
değil, ölmek isteği ile elini kestiğini göstermektedir.
Nebi efendimizin: "Canını benden önce almak istedi"
buyruğu ile: "Cenneti ona haram ettim" buyruğunun birlikte izahı zor
görülmüştür. Çünkü birinci ifade ölen kimsenin ecelinden önce ölmüş olduğu
izlenimini vermektedir. ÇÜnkü hadisin anlatımından şayet kendisini öldürmemiş
olsaydı bu vakitten sonraya kalıp yaşayabileceği izlenimi çıkmaktadır. Fakat o
acele edince ölüm de daha çabuk geldi. İkinci ifade ise muvahhid bir kimsenin
cehennem ateşinde ebediyen kalmasını gerektirmektedir.
Birincisine cevap: "Acele etmek" bu işe sebep teşkil
etmek, onu kastetmek ve onu iradesiyle tercih etmek cihetiyle sözkonusu
edilmiştir. Ona "acele etme" denilmesi, şeklen bunun böyle oluşundan
dolayıdır. Cezalandırılmayı hak etmesi ise Yüce Allah'ın onu ecelinin bittiğine
muttali kılmamış olmasından dolayıdır. O buna rağmen kendisini öldürmeyi tercih
ettiğinden asi olmuş ve bundan dolayı da cezalandırılmayı hak etmiştir.
Açıklanması zor görülen ikinci hususun cevabı da birkaç türlü
verilebilir:
1- O böyle bir davranışı helal gördüğünden ötürü kafir olmuştur.
2- O esasen kafir idi. Bu masiyeti dolayısı ile de küfründen
ayrı, fazladan bir ceza ile cezalandırıldı.
3- Cennetin ona haram edilmesinden maksat, es-Sabikun (ileri
geçenler) zümresinin cennete gireceği bir vakit yahut da muvahhidlerin
cehennemde azap edilecekleri, sonra da çıkartılacakları bir vakit kadar cennete
girmesinin ona haram edilmesidir.
4- Kastedilen cennet mesela Firdevs gibi belirli bir cennet
olabilir.
5- Bu, azabın ağırlığını anlatmak ve korkutmak amacıyla
kullanılmış bir ifadedir. Onun zahiri kastedilmiş değildir.
6- İfadenin takdiri şöyledir: Cennete girmesi (çok uzun bir
süre) ona haram kılınmıştır. Öyle ki sen bunu sürekli olarak dahi kabul
edebilirsin.
7 - Nevevi der ki: Muhtemelen bizden öncekilerin şeriatinde
hüküm böyle olabilir. Yani büyük günah sahipleri büyük günahı işlemekle kafir
oluyorlardı.
Hadisten Çıkan Sonuçlar
1- Cana kıymak haramdır. İster kişinin kendi canına, ister
başkasının canına olsun fark etmez.
2- Allah'ın haklarının sınırlarını aşmamak gerekir; O'nun
yarattıklarına merhameti çok engindir. Çünkü onlara kendilerini öldürmeyi haram
kılmıştır.
3- Can (nefis), Allah'ın mülküdür.
4- Geçmiş ümmetlerin durumları anlatılabilir.
5- Belaya sabretmek fazilettir ve daha zor bir sonuca
götürmemesi için de acılara karşı tahammülsüz bir hali terk etmelidir.
6- Ölüm ile sonuçlanabilecek işleri yapmak haram kılınmıştır.