27. HIDIR ALEYHİSSELAM İLE MUSA ALEYHİSSELAM'IN BAŞINDAN
GEÇENLER
حدثنا عمرو
بن محمد:
حدثنا يعقوب
بن إبراهيم قال:
حدثني أبي، عن
صالح، عن ابن
شهاب: أن عبيد
الله بن عبد
الله أخبره،
عن ابن عباس:
أنه تمارى هو
والحر بن قيس
الفزاري في
صاحب موسى،
قال ابن عباس:
هو خضر، فمر
بهما أبي بن
كعب، فدعاه
ابن عباس فقال:
إني تماريت
أنا وصاحبي
هذا في صاحب
موسى، الذي
سأل السبيل
إلى لقيه، هل
سمعت رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
يذكر شأنه؟
قال: نعم، سمعت
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم يقول:
(بينما موسى
في ملأ من بني
إسرائيل جاءه
رجل فقال: هل
تعلم أحدا
أعلم منك؟
قال: لا،
فأوحى الله
إلى موسى:
بلى، عبدنا
خضر، فسأل
موسى السبيل
إليه، فجعل له
الحوت آية،
وقيل له: إذا
فقدت الحوت
فارجع فإنك
ستلقاه، فكان
يتبع أثر الحوت
في البحر،
فقال لموسى
فتاه: أرأيت
إذ أوينا إلى
الصخرة فإني
نسيت الحوت،
وما أنسانيه
إلا الشيطان
أن أذكره،
فقال موسى:
ذلك ما كنا
نبغ، فارتدا
على آثارهما
قصصا، فوجدا خضرا،
فكان من
شأنهما الذي
قص الله في
كتابه).
[-3400-] İbn Abbas'tan rivayete göre kendisi el-Hurr b. Kays el-Fezari ile
Musa'nın arkadaşı hakkında tartıştı. İbn Abbas: O, Hızır'dır dedi. Yanlarından
Ubeyy. b. Ka'b geçti. İbn Abbas (onu) çağırarak dedi ki: Ben ve bu arkadaşım
Musa'nın nasıl kendisi ile karşılaşabileceğini sorduğu arkadaşı hakkında
tartıştık. ResuluIlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i ona dair bir şey
zikrederken dinledin mi?
Ubey: "Evet, dedi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i
şöyle buyururken dinledim: Musa İsrailoğullarından ileri gelen bir grup kimse
ile birlikte bulunuyorken bir adam gelerek: Senden daha alim birisinin olduğunu
biliyor musun, diye sordu. O, hayır dedi. Bunun üzerine yüce Allah Musa'ya:
Aksine, kulumuz Hızır var, diye ona vahyetti. Musa onunla nasıl
görüşebileceğini sordu. Bu iş için ona alamet olarak balık verildi ve kendisine
şöyle denildi: Balığı kaybettiğin takdirde geri dön, onunla karşılaşacaksın.
Ondan dolayı denizde balığın peşini takip ediyordu. Beraberindeki genç
delikanlı Musa'ya dedi ki: Hani biz kayanın yanında dinlenmiştik ya! İşte ben
balığı (orada) unuttum, onu sana söylemeyi de şey tandan başkası bana
unutturmadı. Bunun üzerine Musa dedi ki: İşte bu bizim aradığımızdı. Böylelikle
izlerini takip ederek gerisin geri döndüler ve Hızır'ı buldular. Ondan sonra da
yüce Allah'ın Kitabında anlattıkları şeyler başlarından geçti."
حدثنا علي بن
عبد الله:
حدثنا سفيان:
حدثنا عمرو بن
دينار قال:
أخبرني سعيد
بن جبير قال:
قلت لابن
عباس: إن نوفا
البكالي يزعم:
أن موسى صاحب
الخضر ليس هو
موسى بني
إسرائيل،
إنما هو موسى
آخر، فقال:
كذب عدو الله،
حدثنا أبي بن
كعب، عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم: (أن موسى
قام خطيبا في
بني إسرائيل،
فسئل أي الناس
أعلم؟ فقال:
أنا، فعتب
الله عليه، إذ
لم يرد العلم
إليه، فقال
له: بلى، لي
عبد بمجمع
البحرين هو
أعلم منك،
قال: أي رب ومن
لي به؟ وربما
قال سفيان، أي
رب، وكيف لي
به؟ قال: تأخذ
حوتا، فتجعله
في مكتل،
حيثما فقدت
الحوت فهو ثم،
وربما قال:
فهو ثمه، وأخذ
حوتا فجعله في
مكتل، ثم
انطلق هو
وفتاه يوسع بن
نون، حتى أتيا
الصخرة وضعا
رؤوسهما،
فرقد موسى
واضطرب الحوت
فخرج، فسقط في
البحر فاتخذ
سبيله في
البحر سربا، فأمسك
الله عن الحوت
جرية الماء،
فصار مثل الطاق،
فقال: هكذا
مثل الطاق،
فانطلقا
يمشيان بقية
ليلتهما
ويومهما، حتى
إذا كان من
الغد قال لفتاه:
آتنا غداءنا،
لقد لقينا من
سفرنا هذا نصبا،
ولم يجد موسى
النصب حتى
جاوز حيث أمره
الله، قال له
فتاه: أرأيت
إذ أوينا إلى
الصخرة، فإني
نسيت الحوت،
وما أنسانيه
إلا الشيطان
أن أذكره،
واتخذ سبيله
في البحر
عجبا، فكان
للحوت سربا
ولهما عجبا،
قال له موسى:
ذلك ما كنا
نبغي، فارتدا
على آثارهما
قصصا، رجعا يقصان
آثارهما، حتى
انتهينا إلى
الصخرة، فإذا
رجل مسجى
بثوب، فسلم
موسى فرد
عليه، فقال:
وأنى بأرضك
السلام؟ قال:
أنا موسى،
قال: موسى بني
إسرائيل؟ قال:
نعم، أتيتك
لتعلمني مما
علمت رشدا،
قال: يا موسى
إني على علم
من علم الله علمنيه
الله لا
تعلمه، وأنت
على علم من
علم الله
علمكه الله لا
أعلمه، قال:
هل أتبعك؟
قال: {إنك لن
تستطيع معي
صبرا. وكيف
تصبر على ما
لم تحط به
خبرا - إلى
قوله - إمرا}.
فانطلقا
يمشيان على
ساحل البحر،
فمرت بهما
سفينة كلموهم
أن يحملوهم،
فعرفوا الخضر
فحملوه بغير نول،
فلما ركبا في
السفينة جاء
عصفور، فوقع
على حرف
السفينة فنقر
في البحر نقرة
أو نقرتين، قال
له الخضر: يا
موسى ما نقص
علمي وعلمك من
علم الله إلا
مثل ما نقص
هذا العصفور
بمنقاره من
البحر، إذ أخذ
الفأس فنزع
لوحا، قال:
فلم يفجأ موسى
إلا وقد قلع
لوحا
بالقدوم، فقال
له موسى: ما
صنعت؟ قوم
حملونا بغير
نول عمدت إلى
سفينتهم
فخرقتها
لتغرق أهلها،
لقد جئت شيئا
إمرا، قال:
ألم أقل إنك
لن تستطيع معي
صبرا، قال: لا
تؤاخذني بما
نسيت
ولا ترهقني
من أمري عسرا،
فكانت الأولى
من موسى
نسيانا، فلما
خرجا من البحر
مروا بغلام يلعب
مع الصبيان،
فأخذ الخضر
برأسه فقلعه
بيده هكذا،
وأومأ سفيان
بأطراف
أصابعه كأنه
يقطف شيئا،
فقال له موسى:
أقتلت نفسا
زكية بغير نفس،
لقد جئت شيئا
نكرا. قال: ألم
أقل لك إنك لن
تستطيع معي
صبرا، قال: إن
سألتك عن شيء
بعدها فلا
تصاحبني قد
بلغت من لدني
عذرا، فانطلقا،
حتى إذا أتيا
أهل قرية
استطعما
أهلها، فأبوا
أن يضيفوهما،
فوجدا فيها
جدارا يريد أن
ينقض، مائلا،
أومأ بيده
هكذا، وأشار
سفيان كأنه يمسح
شيئا إلى فوق،
فلم أسمع
سفيان يذكر مائلا
إلا مرة، قال:
قوم أتيناهم
فلم يطعمونا ولم
يضيفونا،
عمدت إلى
حائطهم، لو
شئت لاتخذت
عليه أجرا.
قال: هذا فراق
بيني وبينك،
سأنبئك
بتأويل ما لم
تستطع عليه
صبرا. قال
النبي صلى
الله عليه
وسلم: وددنا
أن موسى كا
نصبر فقص الله
علينا من
خبرهما، قال
سفيان: قال
النبي صلى
الله عليه
وسلم: يرحم
الله موسى، لو
كان صبر لقص
علينا من
أمرهما).
وقرأ ابن
عباس: "أمامهم
ملك يأخذ كل
سفينة صالحة
غصبا". "وأما
الغلام فكان
كافرا وكان
أبواه مؤمنين".
ثم قال سفيان:
سمعته منه
مرتين،
وحفظته منه، قيل
لسفيان: حفظته
قبل أن تسمعه
من عمرو، أو
تحفظه من
إنسان؟ فقال:
ممن أتحفظه؟
ورواه أحد عن
عمرو غيري،
سمعته منه
مرتين، أو
ثلاثا، وحفظته
منه.
[-3401-] Said b. Cubeyr dedi ki: "İbn Abbas'a dedim ki: Nevf
el-Bikali, Hızır ile arkadaşlığı olan Musa'nın, İsrailoğullarına gönderilen
Musa olmadığını, onun bir başka Musa olduğunu ileri sürmektedir.
İbn Abbas: Allah'ın düşmanı yalan söylemiştir, dedi. Bize Ubeyy b.
Ka'ab'ın, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den naklen anlattığına göre Musa
İsrailoğullarına bir hutbe irad etmek üzere ayağa kalktı. En bilgili insan
hangisidir, diye soruldu. O: Benim dedi.
Yüce Allah ona ilmi kendisine havale etmediği için sitem etti ve:
Hayır, buyurdu. Benim iki denizin birleştiği yerde bir kulum var. O senden daha
alimdir.
Musa: Rabbim onunla beni kim görüştürebilir, dedi.
Süfyan bazen de: Rabbim onunla nasıl görüşebilirim, dedi, diye
rivayet etti. (Yüce Allah) buyurdu ki: Bir balık al, onu bir zenbile koy.
Balığı nerede kaybedersen o, oradadır. Musa bir balık alıp, onu bir zenbile
koydu. Sonra kendisi ve genç birisi olan Yuşa' b. Nun ile birlikte yola
koyuldu. Nihayet o kayanın yanına vardıklarında başlarını koyup yattılar. Musa
uyudu. Balık çırpındı, (zenbilden) çıktı ve denize düştü. Denizde bir serap
halinde yolunu alıp gitti. Allah suyun balığın üzerinde akıntısını tuttu ve su
bir takı andırdı. -Bir tak gibi bu şekilde oldu, dedi.- Fakat yollarına
koyuldular, gece ve gündüzlerinin geri kalan kısmını yürüyerek devam ettiler.
Ertesi gün olunca (Musa) yanındaki delikanlıya: Bize yemeğimizi getir.
Gerçekten biz bu yolculuğumuzdan ötürü çokça yorulduk, dedi.
Musa yüce Allah'ın kendisine em rettiği yeri aşıncaya kadar
yorgunluk hissetmemişti. Yanındaki genç ona dedi ki: Gördün mü? Biz kayanın yanında
dinlendiğimizde ben sana balığın denize koyulup gittiğini söylemeyi unuttum.
Bunu sana söylememi de şeytandan başkası unutturmadı. Balık hayret verici bir
şekilde denizde yol alıp gitti.
Deniz, balık için bir serap (bir çeşit tünel), onlar için de
hayret edilecek bir husus olmuştu.
Musa ona: İşte bizim aradığımız bu idi deyip, her ikisi de
izlerini takip ederek gerisin geri döndüler. Nihayet o kayanın yanına vardılar.
Bir elbise ile üzerini örtmüş bir adam ile karşılaştılar. Musa selam verdi, o da
selamını alarak: Senin bulunduğun yerde selam ne gezer, dedi. Ben Musa'yım,
dedi. Adam: İsrailoğullarının Musa'sı mı? diye sordu. Evet. Sana öğretilen
doğru bilgilerden bana da öğretmen için yanına geldim, dedi.
Ona dedi ki: Ey Musa, ben Allah tarafından gelmiş ve Allah'ın bana
öğrettiği, senin ise bilmediğin bir ilme sahibim. Sen de Allah'ın sana öğretmiş
olduğu, benim bilmediğim, Allah tarafından sana verilmiş bir ilme sahipsin.
Musa: Sana tabi olayım mı? diye sordu. Hızır: Sen benimle kalmaya
sabır gösteremezsin, hem hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olmadığın bir şeye
karşı nasılsabredebilirsin, dedi. (Yüce Allah'ın): "Büyük bir iş
yaptın."[Kehf, 71] buyruğuna kadar (geçenleri anlattı). Deniz kıyısında
yürümeye koyuldular. Bulundukları yerden bir gemi geçti. Yeni sahipleri ile
kendilerini taşımaları hususunda konuştular (kendilerini gemiye bindirmelerini
istediler). Gemidekiler Hızır'ı tanıdılar ve onu herhangi bir ücret almadan
taşıdılar. Gemiye bindikten sonra bir kuş gelip, geminin kıyısında bir yere
kondu. Denize bir veya iki defa gagasını daldırıp çıkardı. Hızır ona dedi ki:
Ey Musa! Benim ilmim ile senin ilmin, Allah'ın ilmine göre ancak bu kuşun
gagasıyla denizde eksilttiği miktara benzer.
Derken Hızır, baltayı alıp bir tahtayı söktü. Musa kaşla göz
arasında Hızır'ın elindeki keser ile bir tahtayı sökmüş olduğunu görünce ona
dedi ki: Sen ne yaptın? Bunlar bizi ücretsiz taşıdılar, sen kalkıp onların
gemilerini içindekiler suda boğulsun diye deldin. Gerçekten görülmedik bir iş
yaptın.
Hızır dedi ki: Ben sana benimle birlikte kalmaya sabır
gösteremezsin dememiş miydim? Musa dedi ki: Unuttuğumdan ötürü beni mesul
tutma, bu işimde de bana zorluk çıkarma.
Musa'nın bu ilk itirazı unutmaktan ötürü idi. Denizden (gemiden)
çıkınca başka çocuklarla oynamakta olan bir çocuğun yanından geçtiler. Hızır
onun başını yakalayıp, eliyle şu şekilde kafasını kopardı. -Süfyan parmak
uçlarıyla bir şey koparırcasına işaret etti.- Musa ona dedi ki: Sen tertemiz
bir nefsi, başka bir cana karşılık olmadan nasıl öldürdün? Sen gerçekten kabul
edilemeyecek bir iş yaptın.
Hızır dedi ki: Ben sana, benimle birlikte bulunmaya tahammül
gösteremezsin dememiş miydim?
Musa dedi ki: Artık bundan sonra sana herhangi bir şeye dair soru
soracak olursam benimle arkadaşlık etme. O takdirde tarafımdan da mazur
görüleceksin.
Yollarına koyuldular. Nihayet bir kasaba halkının yanına vardılar.
Kasaba halkından kendilerine yemek yedirmelerini istediler. Fakat kasaba halkı
onları misafir etmek istemedi. Musa ile Hızır kasabada yıkılmaya yüz tutmuş,
yan yatmış bir duvar buldular. -Bu şekilde eliyle işaret etti. Süfyan da
aşağıdan yukarıya doğru bir şeyi sıvazlarcasına işaret etti. Onun
"eğilmiş" olduğunu yalnızca bir defa söylediğini dinledim, dedi.-
Musa dedi ki: Biz bunların yanına geldik, onlar bize yemek
vermediler, bizi misafir de etmediler. Sen kalktın, onların duvarlarını
düzelttin. İsteseydin buna karşılık onlardan bir ücret alırdın.
Hızır dedi ki: İşte bu hadiseden sonra ben ve sen ayrılıyoruz.
Fakat senin sabır ve tahammül gösteremediğin şeylerin açıklamasını sana
bildireceğim.
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu ki: Keşke Musa
sabretseydi. Yüce Allah'ın bize onların başından geçenlere dair haberleri
anlatmasını çok arzu ederdik.
Süfyan dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
Allah Musa'ya rahmetini ihsan eylesin. Eğer sabretmiş olsaydı, yüce Allah
onların başlarından geçenleri de anlatırdı.
İbn Abbas da: "Çünkü arkalarında her gemiyi zorla gasbeden
bir hükümdar vardı. "[Kehf, 79] buyruğundaki "arkalarında"
anlamındaki lafzı "önlerinde" anlamına gelecek şekilde
"emamehum" diye okumuştur.
Çocuk ise kafir idi, anne-babası da mümin idi. Sonra Süfyan bana
dedi ki: Ben bu hadisi ondan iki defa dinledim ve bu hadisi ondan belledim.
Süfyan'a: Sen bunu Amr'dan işitmeden önce mi bellemiştin yoksa onu bir başka
kimseden mi bellemiştin? Bu sefer: Ben bunu kimden belleyebilirim ki, diye
sordu. Ayrıca bunu benden başkası Amr'dan rivayet etmiş midir ki? Ben bu hadisi
ondan iki ya da üç defa dinledim ve bunu ondan hıfzettim."
حدثنا محمد
بن سعيد
الأصبهاني:
أخبرنا ابن المبارك،
عن معمر، عن
همام بن منبه،
عن أبي هريرة
رضي الله عنه، عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال:
(إنما سمي الخضر
أنه جلس على
فروة بيضاء،
فإذا هي تهتز
من خلفه خضراء).
[-3402-] Ebu Hureyre r.a.'dan rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem şöyle buyurdu: "Hızır'a bu ismin veriliş sebebi, onun ot bitmeyen
bir yere oturmuş olmasından sonra o yerin yeşil (hadra) olarak
sarsılıvermesidir."
el-Hamevi dedi ki: Muhammed b. Yusuf b. Matar el-firebri dedi ki:
Bize Ali b. Haşrem, Süfyan'dan bu hadisi bu şekilde uzun uzadıya nakletti.
Diğer tahric eden: Tirmizi Tefsirul Kur’an
AÇIKLAMA: "Hızır
aleyhisselam ile, Musa aleyhisselam'ın başından geçenler" Buhari bu başlık
altında, İbn Abbas'ın, Ubeyy b. Ka'b yoluyla rivayet ettiği hadisi iki ayrı
rivayet yolundan zikretmiş bulunmaktadır. Bu iki rivayetin birincisi ileride
Kehf Suresinin tefsirinde daha eksiksiz bir şekilde gelecektir. (bkz.4726.hadis) Yeterli şekliyle
şerhini de orada yapacağız.
el-Harbi dedi ki: (Hadiste geçen) "el-Ferve (tercümede ot
bitmeyen kuru yer)" kuru ot bulunan bir yer parçası demektir.
İbnu'I-A'rabi'den rivayete göre "el-ferve", üzerinde bitki yeşermemiş
kuru yer anlamındadır. el-Hattabı ve ona tabi olanlar da bunu böylece kat'i
olarak ifade etmişlerdir.
İbn Atiyye el-Beğav! ilim ehlinin bir çoğundan onun nebi
olduğunu nakIetmiş bulunmaktadır. Daha sonra ilim adamları Resulolup olmadığı
hususunda ihtilaf etmişlerdir. Kurtubi der ki: O cumhura göre nebidir, ayet de
bu hususa tanıklık etmektedir. Çünkü nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem mertebe
itibariyle kendisinden daha aşağıda olandan ilim öğrenmez. Diğer taraftan
batıla dair hüküm vermeye nebiler dışında •kimse muttali olmaz.
İbnu's-Salah dedi ki: Hızır, ulemanın çoğunluğuna göre
hayattadır. Avam da bu hususta onlarla birliktedir. sadece bazı muhaddisler
onun hayatta olduğunu kabul etmeyerek istisna teşkil etmişlerdir. Nevevi de bu
hususta ona uymuş ve ayrıca bunun mutasawıflar ile salah ehli kimseler arasında
ittifakla kabul edilmiş bir kanaat olduğunu eklemiştir. Onun görüldüğü ne dair
hikayeleri, onunla bir araya gelmeye dair anlatılanlar sayılamayacak kadar
çoktur, (demiştir).
Hızır'ın şu anda hayatta olmadığını kat'i olarak söyleyen kimseler
arasında Buharı, İbrahim el-Harbı, Ebu Cafer b. el-Munada, Ebu Ya'lş. b.
el-Ferre., Ebu Tahir el-Abbadı, Ebu Bekir İbnu'l-Arabi ve bir takım
kimselerdir. Onların bu husustaki dayanakları ise İbn Ömer'den, Cabir'den ve
diğerlerinden nakledilmiş bulunan şu meşhur hadistir:
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellemhayatının sonlarına doğru şöyle
buyurdu: "Yüz sene sonra bugün yeryüzünde bulunanlardan hiç kimse
kalmayacaktır." İbn Ömer dedi ki: O bununla kendi karn'ının (çağında
hayatta olanların) ölmüş olacağını kastetmiştir.
Hızır'ın hayatta olduğunu kabul edenler ise buna: O sırada Hızır
arzın üzerinde değil, denizin üzerinde idi, diye cevap vermişlerdir. Yahut da
İblis'in ittifakla bu hadisin dışında kaldığı kabul edilerek tahsis edildiği
gibi, Hızır ('ın hayatta olduğu kabul edilerek) da tahsis edilmiş olduğunu
söylerler.
Bu kanaati kabul etmeyenlerin ileri sürdükleri delillerden
birisi de yüce Allah'ın: "Senden önce hiçbir beşere ebedilik vermedik.
"[Enbiya, 34] buyruğudur
İbn Abbas'ın rivayet ettiği şu hadisi de delil gösterirler:
"Allah ne kadar nebi gönderdiyse mutlaka ondan: Kendisi hayatta iken eğer
Muhammed'i Nebi olarak gönderirse mutlaka ona iman edeceğine ve ona yardım
edeceğine dair ahid ve söz almıştı." Bu hadisi Buhari rivayet etmiştir.
Fakat Hızır'ın, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına
geldiğine, onunla birlikte savaştığına dair sahih hiçbir haber gelmiş değildir.
Ayrıca Nebi (s.a.v.) Bedir günü şöyle buyurmuştu: "Allah'ım, eğer bu küçük
topluluğu helak edecek olursan yeryüzünde sana ibadet edilmeyecektir."
Eğer Hızır hayatta olmuş olsaydı, böyle olumsuz bir ifadeyi
kı,ıllanmak doğru olmazdı.
Yine Allah Resulü şöyle buyurmuştur: "Allah Musa'ya
rahmetini ihsan etsin.
Biz sabretsin de (Allah) bize onların başlarından geçenlere dair
haberleri bize anlatsın, diye arzu ederdik."
Eğer Hızır var olmuş olsaydı, böyle bir temenni güzelolmazdı ve
Allah onun Nebiin huzuruna gelmesini, ona hayret verici şeyler göstermesini
sağlardı. Böyle bir şey kafirlerin, özellikle de kitap ehlinin iman etmesi için
daha önemli bir sebep olurdu.