EK SAYFA – 1310-2
9. KADINLARIN EMAN VERMESİ VE ONLARI KORUMA ALTINA ALMASI
حدثنا
عبد الله بن
يوسف: أخبرنا
مالك، عن أبي النضر،
مولى عمر بن
عبيد الله: أن
أبا مرة مولى
أم هانئ بنت
أبي طالب
أخبره: أنه
سمع أم هانئ بنت
أبي طالب تقول: ذهبت
إلى رسول الله
صلى الله عليه
وسلم عام الفتح،
فوجدته
يغتسل،
وفاطمة ابنته
تستره، فسلمت
عليه، فقال:
(من هذه). فقلت:
أنا أم هانئ
بنت أبي طالب،
فقال: (مرحبا
بأم هانئ).
فلما فرغ من
غسله قام غصلى
ثماني ركعات،
ملتحفا في ثوب
واحد، فقلت:
يا رسول الله،
زعم ابن أمي،
علي، أنه قاتل
رجلا قد
أجرته، فلان
بن هبيرة.
فقال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم: (قد
أجرنا من أجرت
يا أم هانئ).
قالت أم هانئ: وذلك
ضحى.
[-3171-] Ebu Talib'in kızı Ümmü Hani' anlatıyor: "Mekke'nin
fethedildiği yıl idi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına gittim.
O sırada yıkanıyordu / boy abdesti alıyordu. Kızı Fatıma da görünmemesi için
etrafında bir örtü tutuyordu. İçeri girip Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'e selam verdim.
"Bu gelen kadın kimdir?" diye sordu. Ben de: "Ebu
Talib'in kızı Ümmü Hani" deyince "Hoş geldin Ümmü Hani, merhaba
sana!" dedi. Boy abdesti alınca kalktı ve tek parça bir elbiseye bürünerek
sekiz rekat namaz kıldı. Ben: "Ey Allah'ın Resulü, anamın oğlu Ali İbn Ebi
Talib, benim eman verip korumam altına aldığım Hübeyre'nin oğlu falancayı
öldüreceğini söylüyor!" dedim. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem şöyle buyurdu: "Senin eman verip koruman altına aldığın kimse bizim
de korumamız altındadır."
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e yaptığım bu ziyaret bir
kuşluk vaktinde olmuştu."
AÇIKLAMA: İbnü'l-Münzir şöyle
demiştir: "İlim ehli, kadının da eman verip (düşman tarafında yer alan bir
kimseyi) koruması altına alabileceği konusunda icma etmişlerdir. Bu konuda
sadece Malikilerden Abdülmelik İbn Macişun'un ileri sürdüğü farklı bir görüş
bulunmaktadır. Abdülmelik İbn Macişun'a göre eman verme yetkisi devlet
başkanına / imama aittir. Hatta Abdülmelik imamın yetkisi dışında eman
verilebileceğini gösteren rivayetleri kişiye özel hükümler (kadaya hasse)
kapsamında değerlendirir. Ancak Resulullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem:
"Müslümanların en alt derecede bulunan bir ferdinin verdiği bir güvence
onların tamamını bağlar" şeklindeki hadisi bu görüş sahibinin yanıldığını
göstermektedir."
10. MÜSLÜMANLARIN VERDİKLERİ KORUMA GÜVENCESİ VE EMAN TEKTİR, BU
BAKIMDAN EN ALT DERE CEDE BULUNAN BİR MÜSLÜMANIN VERDİĞİ EMAN HERKESİ BAĞLAR
حدثني
محمد: أخبرنا
وكيع، عن
الأعمش، عن
إبراهيم
التيمي، عن
أبيه قال:
خطبنا
علي فقال: ما
عندنا كتاب
نقرؤه إلا كتاب
الله وما في
هذه الصحيفة،
فقال: فيها
الجراحات
وأسنان الإبل:
(والمدينة حرم
ما بين عير إلى
كذا، فمن أحدث
فيها حدثا أو
آوى فيها محدثا،
فعليه لعنة
الله
والملائكة
والناس أجمعين،
لا يقبل منه
صرف ولا عدل،
ومن تولى غير
مواليه
فعليه مثل
ذلك، وذمة
المسلمين
واحدة، فمن
أخفر مسلما
فعليه مثل ذلك).
[-3172-] İbrahim et-Teymi babasının şöyle dediğini nakletmiştir: "Hz.
Ali bir gün bize hutbe irad ederek şunları söyledi: "Bizim elimizde
Allah'ın kitabından ve işte şu yazılı sahifeden başka bir şey yoktur. Bu
belgede ise yaralama suçlarına verilecek ceza, zekat alınacak develerin yaşları
ve Ayir (Air) Dağı ile şurası arasında kadar Medine'nin haram bölge olduğu
kayıtlıdır. Kim bu konuda aslı olmayan yeni bir şey türetirse veya asılsız
yenilikler türetenlere baş vurursa Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların
laneti onun üzerine olsun. Böyle bir kimsenin ne tevbesi ne de fidyesi kabul
edilir. Efendisinden başka birisine ait olduğunu / kendisini azat eden kişinin
başka birisi olduğunu iddia eden köle de aynı lanete uğrasın! Müslümanların
verdiği koruma güvencesi ve eman tektir; bu bakımdan en alt derecede bulunan
bir Müslümanın verdiği koruma güvencesi herkesi bağlar. Kim bir Müslümana
verdiği söze ihanet edip ahdini bozarsa o da aynı lanete uğrasın!"
Ayrıntılı açıklama için bkz. Kitabü fedaili'l-Medıne, Bab, 1;
Kitabü'l-feraiz, Bab, 21
AÇIKLAMA: çocuğun eman vermesi
hakkında farklı görüşler ileri sürülmüştür. Konuyla ilgili olarak İbnü'l-Münzir
şunları söylemiştir: "İlim ehli çocuğun verdiği emanın geçerli olmadığı
konusunda icma etmişlerdir."
Ancak İbnü'l-Münzir dışındaki alimlerin açıklamaları ergenlik
çağına yaklaşmış (mürahik) küçük ile diğerleri arasında ve yine iyiyi kötüden
ayırt edebilen mümeyyiz küçük ile diğerleri arasında ayırım yapılması
gerektiğini ihsas etmektedir.
Akılsızın (mecnunun) verdiği eman kafirin verdiği eman gibi
kesinlikle geçerli değildir. Ancak bu konuyla ilgili olarak Evzai şöyle bir
görüş ileri sürmÜştür: "İslam ülkesi vatandaşı bir gayri müslim (zimmı)
Müslümanlarla birlikte savaşa katılır ve düşman tarafından birisine eman
verirse devlet başkanı / imam verilen bu emanı onaylayabileceği gibi geri iade
de edebilir."
İbnü'l-Münzir, Sevri'nin şöyle dediğini nakletmiştir: "Düşman
ülkesinde esir olan bir Müslüman bu hür erkekler kapsamının dışındadır. Bu
bakımdan böyle birisinin verdiği eman geçerli değildir. Aynı şekilde ücret
karşılığında savaşa katılmış bir işçinin de verdiği eman geçerli değildir.
11. DÜŞMAN TARAFIN SAVAŞ SIRASINDA MÜSLÜMAN OLDUĞUNU KENDİ DİLİ
İLE İFADE ETMESİ
وقال ابن عمر:
فجعل خالد
يقتل، فقال
النبي صلى
الله عليه
وسلم: (اللهم
إني أبرأ إليك
مما صنع خالد).
İbn Ömer şöyle demiştir: "Halid buna rağmen onları
öldürmeye başladı. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem da onun yaptıklarını
öğrenince: "Allahım, Halid'in yaptıklarından beri olduğumu sana
bildiriyorum!
وقال عمر: إذا
قال مترس فقد
آمنه، إن الله
يعلم الألسنة
كلها. وقال: لا
بأس.
Ömer dediki: "Bir kimse (muhatabına Farsça'da korkma
anlamına gelen مترس demişse ona eman ve güvence vermiş demektir. Zira Allah (c.c)
bütün dilleri bilir."
Hz. Ömer (Tüster şehri kuşatılınca kaleden inen Hürmüzan'a):
"Konuş, çekinilecek bir durum yok!" demiştir.
AÇIKLAMA: Bu başlık altında
Arapça olarak Müslüman olduğunu ifade edemeyip kendi dilleriyle İslam'ı kabul
ettiklerini ve teslim olduklarını söyleyen kimselere karşı savaşılıp
savaşılamayacağı konusu işlenmektedir. İbnü'l-Müneyyir şöyle demiştir:
"İmam Buhari bu başlığı kullanarak şuna işaret etmiştir: Önemli olan
maksattır ve maksadı gösteren bütün deliller (işaretler) dikkate alınır. Bu
bakımdan delilin sözlü veya sözsüz olması arasında bir fark bulunmadığı gibi
yabancı bir dille söylenmiş olması da söz konusu delilin dikkate alınacağı
hükmünü değiştirmez."
Abdullah İbn Ömer tarafından nakledilen Halid İbnü'l-Velid kıssası
aslında daha uzundur. Zaten İmam Buhari bu rivayet i Kitabü'l-meğazı'de tam
olarak nakletmiştir. Konuyla ilgili ayrıntılı açıklamaları söz konusu bölüme
bırakarak özetle şunları söyleyebiliriz: "Halid İbnü'l-Velid, Resulullah'ın
sallallahu aleyhi ve sellem emri ile bir topluluk üzerine savaşa çıkmıştı.
Bunlar kendi dilleriyle teslim olduklarını ifade etmek üzere -sebana- dediler.
Fakat Halid onların bu sözünü kabul etmedi ve savaşa devam ederek bir kısmını
öldürdü. Resul-i Ekrem (s.a.v.) onun yaptıklarını öğrenince bunu kabul
etmediğini beyan etti."
İşte bu rivayet her toplumun kendi dili ile teslim / Müslüman
olduğunu ifade etmesi halinde bunun dikkate alınacağını ve yeterli olacağını
göstermektedir. Zaten bu yüzden Hz. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, Halid
İbnü'l-Velid'i kınamış ve içtihadının yanlış olduğunu söylemiştir.
İbn Battal şöyle der: "Bir hakim adil olmayan veya ilim
ehlinin beyan ettiği görüşe aykırı bir karar verirse bu karar kesinlikle kabul
edilmez; reddedilir. Ancak böyle bir karar verilmişse bakılır; Söz konusu karar
bir içtihada dayanıyorsa hakimin herhangi bir günahı olmaz. Zira içtihat sonucu
yanlış karar verilse bile günah söz konusu değildir. Bununla birlikte alimlerin
çoğunluğuna göre böyle bir karar sonucunda doğan zararın tazmin edilmesi
yükümlülüğü vardır. Sevrı, Ahmed İbn Hanbel, İshak İbn Rahuye ve Re'y ehline
göre: "Hatalı karar sonucu ölüm veya yaralamaya varan bir zarar söz konusu
olmuşsa bunun devlet hazinesinden tazmin edilmesi gerekir." Evzaı, İmam
Şafii, Ebu Yusuf ve İmam Muhammed ise şöyle demişlerdir: "Bu durumda
tazmin yükümlüsü akiledir." Konuyla ilgili ayrıntılı açıklama
Kitabü'l-ahkam'da gelecektir.
Hz. Ömer'in Hürmüzan'a söylediği yukarıdaki söz hakkında İbn Ebu
Şeybe ve Tarih'inde Yakub İbn Süfyan sahih bir senedIe Enes İbn Malik'in şöyle
dediğini nakletmişlerdir: "Biz Tüster'i kuşattık. Hürmüzan da kuşatma
sonunda Hz. Ömer'in vereceği hükme razı olarak kaleden indi. Geldiğinde kendi
diliyle konuşmaya başladı. Hz. Ömer de ona: "Konuş, bu konuda senin için
çekinilmesi gereken bir durum yok!" dedi. Bu Hz. Ömer'in ona güvence ve
eman vermesi anlamına geliyordu."