DEVAM: 1. VASİYETLER VE NEBİ S.A.V.'İN "KİŞİNİN VASİYETİ
BAŞUCUNDA YAZILIDIR" BUYRUĞU
حدثنا
خلاد بن يحيى:
حدثنا مالك،
هو ابن مغول: حدثنا
طلحة ابن مصرف
قال: سألت عبد
الله بن أبي
أوفى رضي الله
عنهما: هل كان
النبي صلى الله
عليه وسلم
أوصى؟ فقال:
لا، فقلت: كيف
كتب على الناس
الوصية، أو
أمروا
بالوصية؟ قال:
أوصى بكتاب
الله.
[-2740-] Talha İbn Musarrif'ten nakledilmiştir: Abdullah İbn Ebu Evfa
r.a.'a "Allah Resulü Sallallahu
aleyhi ve sellem vasiyet etmiş miydi?" diye sordum. "Hayır" dedi. "İnsanların
vasiyet etmeleri nasıl farz kılındı?" diye sordum. "Allah'ın Kitabını
vasiyet etti" dedi.
Tekrar: 4460, 5022
حدثنا
عمرو بن
زرارة: أخبرنا
إسماعيل، عن
عون، عن
إبراهيم، عن
الأسود قال: ذكروا
عند عائشة: أن
عليا - رضي الله
عنهما - كان
وصيا، فقالت:
متى أوصى
إليه، وقد كنت
مسندته إلى
صدري، أو
قالت: حجري،
فدعا بالطست،
فلقد انخنث في
حجري، فما
شعرت أنه قد مات،
فمتى أوصى
إليه؟.
[-2741-] Esved'den nakledilmiştir: Hz. Aişe r.anha'nın yanında Hz. Nebi'in
Hz. Ali'ye vasiyet ettiği konuşulmuştu. "Ne zaman vasiyet etmiş. Ben onu
göğsüme dayamıştım. Bir tas su istedi. Sonra kucağıma uzandı. Ben onun öldüğünü
bile sezmedim. Ne zaman vasiyet etmiş?" dedi.
AÇIKLAMA: İbn Hacer
Buharı’nin konu başlığında geçen "Kişinin vasiyeti başucunda
yazılıdır" buyruğu ile ilgili şöyle der: Ben aynen bu ifadeyle bir hadise
rastlamadım. Herhalde Buhari bunu manen rivayet etmiştir. .... lafzı,
"adam" demektir. Fakat bu, bir genellemedir. Yoksa vasiyet konusunda
kadınla erkek arasında fark yoktur. Müslüman olmak, reşit olmak, evlilik
geçirmiş olmak ve kocasının iznini almak da şart değildir. Vasiyetin geçerli
olması için vasiyet edecek kişinin aklı dengesi yerinde ve ergenlik çağına
girmiş olması şartı aranır. Mümeyyiz küçüğün vasiyetinin geçerliliği konusu ise
tartışmalıdır. Hanefiler ve sahih nakle göre Şafii bunu geçerli saymamıştır.
İmam Malik, imam Ahmed ve bir nakle göre İmam Şafii geçerli saymıştır.
İlgili ayette geçen "geriye mal bırakıyorsa" ifadesi,
mal bırakmadan ölecek kişinin mal vasiyet etmesinin farz olmadığını gösterir.
(Mal diye çevirdiğimiz) .... sözcüğü ile "çok mal" anlamının
kastedildiği görüşü de vardır. Buna göre az malı olan kişinin vasiyet etmesi
gerekmez.
İbn Abdilberr "Az miktarda malı olan kişinin vasiyet
etmesinin mendup olmadığı konusunda görüş birliği edildi" demiştir. Ancak
bu konuda görüş birliği olduğu doğru değildir. Çünkü Zührı'nin "Kişinin
malı az veya çok olsun Allah vasiyet etmekle yükümlü tuttu" dediği
nakledilmiştir. Şafii mezhebinde de, az ve çok mal arasında ayırım
yapılmaksızın vasiyetin mendup olduğu belirtilmiştir. Ancak Şafii fıkıh
bilginlerinden Ebü'l-ferec Serahsı "Malı az, aile fertleri kalabalıksa
malının tamamını onlara bırakması müstehaptır" demiştir.
Vasiyet, mal dışında bir şeye yönelik de olabilir. Örneğin
çocuklarının bakımını üstlenecek birini belirleyebilir veya çocuklarına, din ve
dünyada kendileri için yararlı olacak bazı şeyler yapmalarını vasiyet edebilir.
Hiç kimse bunun mendup olduğuna karşı çıkmaz.
Vasiyet konusunda malın çokluğunun ölçüsünün ne olduğu konusu da
tartışmalıdır. Hz. Ali'den yedi yüz (dirhemin), bir rivayete göre ise sekiz yüz
(dirhemin) az olduğu nakledilmiştir. İbn Abbas'tan da bunun aynısı
nakledilmiştir. Hz. Aişe'nin ise "Kalabalık bir aile bırakan için üç bin
(dirhem) çok değildir" dediği nakledilmiştir. Özetle bu, kişiden kişiye,
durumdan duruma değişen göreceli bir husustur.
Nebi s.a.v.'in vasiyet edecek kişiyi Müslüman vasfı ile
nitelemesi bir genelleme olup, Müslüman olmayanın vasiyet etmesinin
gerekmediğini göstermez. Ya da vasiyet etmeyen kişinin Müslümanlığının
kalktığını sezdiren bir ifade kullanarak vasiyet emrini ivedilikle yerine
getirmelerini teşvik etmek istemiştir. Yoksa gayrimüslimin yaptığı vasiyet de,
ayrıntıları bir yana koyarsak geçerlidir. İbnü'l-Münzir bu konuda görüş birliği
olduğunu nakletmiştir.
Sübkı bunu biraz irdeleyerek vasiyetin kişinin iyi işlerini
artırmak amacıyla meşru kılındığını, gayrimüslimin ise ölümünden sonra hayırlı
bir amelinin olamayacağını belirtmiş, sonra da alimlerin, vasiyeti azat etme
gibi gördüklerini söyleyerek cevap vermiştir. Zimmet vatandaşlarının ve harp
ülkesi vatandaşlarının ise kölelerini azat etmeleri geçerlidir.
Buhari, bu hadisle ayetin ilk bakışta anlaşılan (zahir) anlamını
destekleyerek bunları vasiyetin farz olduğuna delil getirmiştir. Zühri'nin, İbn
Miclez'in, Ata'nın ve Talha İbn Musarrif'in görüşleri de budur. Beyhakı
Şafii'nin eski görüşünün de (kavl-i kadim) böyle olduğunu nakleder. İshak İbn
Rahuye ve Davud ez-Zahirı'nin görüşleri de böyledir. Ebu Avane el-İsferaını,
İbn Cerır (et-Taberı) ve diğer bazı fakihler de bu görüşü tercih etmişlerdir.
İbn Abdilberr ise, şazz kalan bir iki kişi dışında, vasiyetin
farz olmadığı konusunda icma edildiğini nakletmiş ve bunu şu aklı delille
desteklemiştir: Çünkü kişi vasiyet etmese bütün malı icma ile mirasçıları
arasında paylaştırılır. Vasiyet farz olsaydı malından vasiyet yerine geçecek
bir pay da ayrılırdı.
Vasiyetin farz olduğunu savunanların çoğu vasiyetin genelolarak
farz kılınmış olduğunu söylerken, Tavus, Katade, Hasen-i Basri ve Cabir İbn
Zeyd gibi bazı alimler mirastan özel bir payalamayan yakınlara vasiyet etmenin
farz olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre kişi, yakını olmayan kişilere vasiyet
etmişse bu vasiyet geçerli olmaz ve malının üçte birinin tamamı yakınlarına
verilir.
Bu görüştekilere karşı ileri sürülecek en güçlü delil, Şafii'nin
delil getirdiği İmran İbn Husayn hadisidir. Şöyle ki birisi, ölümüne yakın,
altı kölesini azat etmişti, başka malı da yoktu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem O köleleri çağırdı ve onları altı paya ayırarak iki payı azat etti, dört
payın ise köle olarak kaldığına hükmetti. Şafii diyor ki: "Hz. Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu kişinin hastalığında gerçekleştirdiği bu azadı
vasiyet saydı."
Konunun ilk hadisi, Abdullah İbn Ömer'in, Hz. Nebi'in sözlerine
uymak için gayret ettiğini ve bu hususta devamlılığı olduğunu gösterir.
Yine bu hadis, ölüme hazırlık yapmanın mendup olduğunu ve fırsat
elden kaçmadan değerlendirmek gerektiğini gösterir. Çünkü kişi kendisine ölümün
ne zaman geleceğini bilemez. Zira her yaşta çok sayıda insanın öldüğü malumdur.
Her bir kişinin içinde bulunduğu anda ölmesi mümkündür. Dolayısıyla buna
hazırlıklı olması gerekir. Bu sebeple vasiyetini yazılı bulundurur. Vasiyetinde
kendisine sevap getirecek, Allah haklarından ve kul haklarından kurtulmasını
sağlayacak şeylere yer verir.
Abdullah İbn Ebi Evfa "Hz. Nebi vasiyet etmiş miydi?"
sorusuna sadece "Hayır" diye cevap vermiştir. Çünkü sorunun özel bir
vasiyetle ilgili olduğunu anlamıştır. Yoksa Hz. Nebi'in hiçbir vasiyetinin
bulunmadığı anlamında genel bir cevap vermiş değildir. Çünkü daha sonra
"Hz. Nebi Allah'ın Kitabını vasiyet etti" demiştir.
Nebi s.a.v.'in yapmadığı bir şey, Müslümanlara nasıl farz
kılınır? Nevevı der ki: "Bu hadiste İbn Ebu Evfa'nın söylemek istediği
herhalde şudur: Hz. Nebi malının üçte birini vasiyet etmedi. Çünkü mal
bırakmadı.
Sahip olduğu toprakları hayatta iken Allah yoluna bağışlamıştı.
Silah, katır vb. birkaç malının ise miras olamayacağını, bıraktığı her şeyin
sadaka olduğunu haber verdi. Dolayısıyla geriye malolarak vasiyet edilecek bir
şey kalmadı. İbn Ebu Svfa, "Hayır" derken bunun dışındaki
vasiyetlerinin olmadığını kastetmedi."
Burada kastedilen, Hz. Nebi'in Ali'ye halifelikle ilgili bir
vasiyetinin olmadığını açıklamak da olabilir. Nitekim bir sonraki Aişe
hadisinde bu açıkça belirtilmiştir.
İbn Ebu Evfa'nın "O, Allah'ın Kitabını vasiyet etti"
sözü Allah'ın Kitabına tutunmayı ve onu uygulamayı vasiyet etti, anlamındadır.
Herhalde o, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in "Size, kendisine
tutunduğunuzda asla yoldan çıkmayacağınız bir şeyi bırakıyorum: Allah'ın
Kitabı" buyruğuna işaret etmiştir. Sahih-i Müs/im ve diğer hadis
literatüründe nakledilen "Nebi s.a.v. vefat edeceği sırada üç şeyi vasiyet
etti: Arap Yarımadasında iki din kalmasın -bir diğer rivayette "Yahudileri
Arap Yarımadasından çıkartın"-; gelen heyetlere benim izin verdiğim gibi
izin verin". Hadisin ravisi üçüncü vasiyetini söylememiştir. Nesai'de de
"Hz. Nebi'in son konuştuğu şey namaz ve köleler olmuştu" diye
nakledilir. Bunun dışında hadisler de vardır. Görünüşe göre İbn Ebu Evfa
bunların olmadığını söylemek istemiş olmayıp, büyük ihtimalle en büyük ve en
önemli vasiyet olması itibarıyla Allah'ın Kitabını vasiyet ettiğini söylemekle
yetinmiştir. Ayrıca Kuran-ı Kerim'den açıkça veya ictihad yoluyla her şeye dair
bilgi elde edilir. İnsanlar Kitaptakileri araştırdıklarında Hz. Nebi'in bütün
emirleriyle de amel ederler. Çünkü Kuran-ı Kerim'de "Nebi size ne verirse
onu alın" buyrulmuştur.
Hz. Ali’nin Halife Olarak Tayin Edilip Edilmediği Tartışması
Kurtubi der ki: Şia, Hz. Nebi'in Hz. Ali'yi halife olarak atadığına dair bazı
hadisler uydurmuşlardı. Sahabeden ve onlardan sonra gelenlerden bir grup bu
hadisleri reddetti. Hz. Aişe'nin bu sözü de onlardan biridir. Bunu destekleyen
bir diğer delil, Hz. Ali'nin halife olduktan sonra bile, kendi adına böyle bir
iddiada bulunmamış olmasıdır. İnsanların halife seçimi için bir araya
geldikleri Sakife gününde orada bulunan sahabeden hiçbiri de böyle bir konuya
temas etmemiştir. Şia fırkası, bunu yaparak Hz. Ali'yi yüceltmek isterken
aslında onu küçük düşürmektedir. Çünkü -büyük yiğitlik ve sağlam bir dini inanç
sahibi olduğu halde- onun yağcılık ve takiye yaptığını, gücü olmasına rağmen
kendi hakkını istemekten yüz çevirdiğini söylerler.
Ahmed İbn Hanbel ve İbn Mace sağlam bir senetle, İbn Abbas'ın da
sahih gördüğü şu hadisi naklederler: Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem
hastalığında Ebu Bekir'e insanlara namazı kıldırmasını emretmişti ... Bu
hadisin sonunda şu ifade yer alır: "Hz. Nebi s.a.v. hiçbir şey vasiyet
etmeden vefat etti." Hz. Nebi'in vefatı ile ilgili Hz. Ömer'in "Allah
Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem halife tayin etmeden vefat etti"
dediğine dair rivayet de ileride gelecektir.
Halifelik dışındaki konularla ilgili vasiyetlere dair hadisler
ise vardır. Örneğin Ahmed İbn Hanbel'in Hz. Aişe'den rivayet ettiği bir hadise
göre Hz. Nebi s.a.v. vefat ettiği hastalığında "Küçük altın parçasını ne
yaptın" diye sormuş, "yanımda duruyor" cevabını almasının
üzerine "onu birisine sadaka olarak ver" buyurmuştu.
İbn İshak'ın el-Meğazfsinde Ubeydullah İbn Abdullah İbn Utbe'nin
şöyle dediği nakledilir: Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefatına
yakın, şu üç şeyden başka bir şeyi vasiyet etmemiştir: "Darı, Rehavı ve
Eşarı kabilelerinden her birine Hayber'den yüzer ve sk hurma verilsin. Arap
Yarımadasında iki din kalmasın. Üsame ordusu hazırlanıp gönderilsin."
Müslim'in, İbn Abbas'tan rivayet ettiği hadisteki ifade,
"Gelen heyetlere benim izin verdiğim gibi siz de izin verin"
şeklindedir.
Bundan bir önce geçen İbn Ebu Evfa hadisinde ise "Hz. Nebi
s.a.v. Allah'ın Kitabını vasiyet etti" ifadesi yer alır.
Nesai'nin, Ahmed İbn Hanbel'in ve İbn Sa'd'ın rivayet ettiği bir
hadiste ise -ki ifade bu sonuncusuna aittir- "Hz. Nebi'in vefatına yakın
vasiyet ettiği şeyler, namaz ve kölelerdi" ifadesi yer alır.