SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’S SEWM

<< 933 >>

باب: التنكيل لمن أكثر الوصال.

49- Çokça Visal Orucu Tutan Kişileri Sakındırmak

 

-رواه أنس، عن النبي صلى الله عليه وسلم.

Bunu Enes, Nebi s.a.v.'den rivayet etmiştir.

 

حدثنا أبو اليمان: أخبرنا شعيب، عن الزهري قال: حدثني أبو سلمة ابن عبد الرحمن: أن أبا هريرة رضي الله عنه قال:

 نهى رسول الله صلى الله عليه وسلم عن الوصال في الصوم، فقال له رجل من المسلمين: إنك تواصل يا رسول الله، قال: (وأيكم مثلي، إني أبيت يطعمني ربي ويسقين). فلما أبوا أن ينتهوا عن الوصال، واصل بهم يوما، ثم يوما، ثم رأوا الهلال، فقال: (لو تأخر لزدتكم). كالتنكيل لهم حين أبوا أن ينتهوا.

 

[-1965-] Ebu Hureyre r.a. şöyle dedi: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem visal orucu tutmayı yasakladı. Bunun üzerine Müslümanlardan bir adam: "Ey Allah'ın Resulü! Sen visal orucu tutuyorsun" dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Hanginiz benim gibi olabilir!  Ben gecemi, Rabbim'in beni yedirip içirmesiyle geçiriyorum" dedi.

 

Sahabe visal orucunu bırakmaktan kaçınınca Nebi onlara bir gün visal orucu tutturdu, ertesi gün de tutturdu. Sonra (şevvalin) hilal(i) görüldü. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Eğer hilal gecikseydi, size daha çok tutturacaktım".

 

Bunu onlar visal orucu tutmaktan vazgeçmedikleri için adeta ceza olarak söyledi.

 

Tekrar: 1966, 6851, 7242, 7299

 

 

حدثنا يحيى: حدثنا عبد الرزاق، عن معمر، عن همام: أنه سمع أبا هريرة رضي الله عنه،  عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: (إياكم والوصال). مرتين، قيل: إنك تواصل، قال: (إني أبيت يطعمني ربي ويسقين، فاكلفوا من العمل ما تطيقون).

 

[-1966-] Ebu Hureyre r.a. şöyle dedi: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem iki kere: "Visal orucu tutmaktan sakının" buyurdu. Kendisine; "Sen visal orucu tutuyorsun" denilince, "Ben gecemi Rabbim’in beni yedirip içirmesiyle geçiriyorum. Amellerden gücünüzün yeteceği şeyleri yapın" buyurdu.

 

 

AÇIKLAMA:     Konu başlığında "çokça" kaydı konulmasından, az visal orucu tutanın bun­dan sakındırılmadığı anlaşılabilir. Çünkü az visal orucu tutmak, daha az zorlukla karşılaşmak demektir. Ancak sakındırmanın olmaması, o şeyin caiz olmasını gerektirmez.

 

Hadisten anlaşıldığına göre Hz. Nebi (s.a.v.) ashabına iki gün visal orucu tutturmuştur.

 

Hz. Nebi'in "Eğer hilal gecikseydi..." ifadesi "eğer" sözcüğünün kulla­nılabileceğine delil olarak getirilmiştir. "Eğer" sözcüğünün kullanımı konusundaki yasak, şer'i konularla alakalı konuların dışında kullanıma yorulmuştur.

 

"Size daha çok oruç tutturacaktım" yani aciz kalıp da, terk etmek suretiyle hafifletme talep edinceye kadar oruç tutturacaktım demektir. Bu şuna benzer: Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ashabı ile istişare yapmış ve istişare sırasında Taifin kuşatmasının kaldırılması yönünde görüş belirtmişti. Sahabe bu görüşten hoşlanmadı. O zaman Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ertesi sabah erkenden savaşmayı emretti. Savaş sırasında pek çok sahabe yaralandı, zorlukla karşılaştı­lar. Bunun üzerine kuşatmadan dönmek istediler. Hz. Nebi de ertesi sa­bah onları geri çevirdi, bu onların hoşuna gitti. Bunun ayrıntısı Megazî konu­sunda gelecektir.[4325. hadis.]

 

Hz. Nebi'in Oruçlu İken Allah Tarafından Yedirilip İçirilmesinin Anlamı: "Ben gecemi Rabbim’in beni yedirip içirmesiyle geçiriyorum" ifadesinin ne anlama geldiği konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bir görüşe göre bu­nun hakiki anlamı kastedilmiştir. Ona oruç tuttuğu günlerde bir ikram olarak Allah katından yiyecek ve içecek getirilirdi.

 

İbn Battal ve onunla aynı görüşte olanlar bunu eleştirmişler ve şöyle demiş­lerdir: "Böyle olsaydı, Hz. Nebi visal orucu tutmamış olurdu. Yine hadiste yer alan "zaile" ifadesi bu yeme içmenin gündüz olduğunu gösterir. Şayet bu hakikat anlamında olmuş olsaydı o zaman Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem oruç tutmuş olmazdı."

 

Bu itiraza şu şekilde cevap verilmiştir: Rivayetlerde geçen tercihe şayan ke­lime "ezailü" değil "ebîtu" kelimesidir. Üstelik "ezallu" kelimesi geçmiş olsa bile, yeme içmeyi mecaz anlamına yormak, "ezallu" kelimesini mecaza yormaktan daha öncelikli değildir. Üstelik karşı tarafın söylediği kabul edilse bile bu zarar vermez. Çünkü Hz. Nebi'e keramet olarak cennet yiyecek ve İçeceğinden verilmesinde mükelleflere ait hükümler cereyan etmez. Nitekim onun göğsü altından bir kapta yıkanmıştır, oysa dünyadaki altından kapları kullanmak ha­ramdır.

 

İbnül-Müneyyir el-Haşiye isimli eserinde şöyle demiştir: Dinen kişinin oru­cunu bozan, insanlar tarafından bilinen normal yiyecektir. Olağanüstü bir yolla örneğin cennetten gelen bir yiyecek ise bu özellikte değildir. Onu yemek, tıpkı cennet halkının yemesinde olduğu gibi ameller cinsinden değil amellerin sevabı cinsinden bir şeydir. Keramet ibadeti iptal etmez.

 

Diğer bazıları şöyle demiştir: Yemek ve içeceği hakikat anlamına almayı en­gelleyen bir durum yoktur. Bu durumda yukarıdaki itirazlara da gerek kalmaz. Sahih rivayet "gecelerim" şeklinde olduğuna göre, cennetten getirilen şeyi gece­leyin yemek ve içmek Hz. Nebi'e özgü olmak üzere onun visal orucunu bozmaz. Bunu şöyle anlamak gerekir: Hz. Nebi'e "sen visal orucu tutuyorsun" denildiğinde adeta o şöyle demiştir: "Ben bu konuda sizin durumunuzda değilim. Çünkü sizden biri yiyip İçtiğinde onun visal orucu bozulur. Oysa Rab-bim beni yedirir ve İçirir, bununla benim visal orucum bozulmaz. Benim yiyecek ve içeceğim hem şekil hem de mahiyet bakımından sizinkinden farklıdır".

 

Çoğunluk şöyle demiştir: "Beni rabbim yedirir ve içirir" sözü mecaz olup, yeme ve içmenin sağladığı kuvvet anlamına gelir. Yani bu ifade "Rabbim beni yiyen ve içen kişinin sahip olduğu kuvvete sahip kılar. Bana yiyecek ve içecek yerine geçecek şeyi verir. Kuvvetimde bir zayıflama ve duyularda bir usanma olmaksızın türlü taatleri yapmama imkan verir" anlamına gelir. Yahut da bunun anlamı, Allah'ın onda, yemek ve suya ihtiyaç bırakmayacak bir doygunluk ve suya kanma hali yaratması, bu sayede onun açlık ve susuzluk hissetmemesidir. Bununla önceki arasındaki fark şudur: Birincide açlık ve susuzluk bulunmakla birlikte tokluk ve suya kanma durumu olmaksızın Allah'ın ona kuvvet vermesi ifade edilmekte, ikincide ise kuvvetle birlikte tokluk ve suya kanma hissi de ve­rilmektedir. İkincisi oruç tutan kimsenin durumuna aykırı ve visal orucunun amacını ortadan kaldırdığı gerekçesiyle birinci görüş tercih edilmiştir. Çünkü orucun ruhu açlıktır.

 

Bu ifadenin anlamı "Rabbim, kendi azameti hakkında tefekkür etmek, ken­disini müşahede ile doldurmak, marifeti ile gıdalandırmak, muhabbetini, münacaatına dalmayı ve ona yönelmeyi göz aydınlığım kılmak suretiyle beni yemek ve içmekle meşgul olmaktan uzak kılmıştır" şeklinde olabilir. İbnü'l-Kayyim bu ma­naya meylederek şöyle demiştir: Bu gıda, bedenlerin aldığı gıdalardan daha yüce olabilir. En ufak bir zevke ve tecrübeye sahip olan kişi, bedenin kalp ve ruh gıdası sayesinde pek çok bedenî gıdaya ihtiyaç duymadığını bilir, özellikle de talep ettiği şeyi elde etmekten dolayı sevinçli ve mutlu olan, sevdiği sebebiyle gözü aydın olan kişinin böyle olduğunu bilir.

 

 

باب: الوصال إلى السحر.

50- Seher Vaktine Kadar Visal Orucu Tutmak

 

حدثنا إبراهيم بن حمزة: حدثني ابن أبي حازم، عن يزيد، عن عبد الله بن خباب، عن أبي سعيد الخدري رضي الله عنه: أنه سمع رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول: (لا تواصلوا، فأيكم أراد أن يواصل فليواصل حتى السحر). قالوا: فإنك تواصل يا رسول الله، قال: (لست كهيئتكم، إني أبيت لي مطعم يطعمني وساق يسقين).

 

[-1967-] Ebu Said el-Hudrî r.a., Resulullah'ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dediğini duymuştur: "Visal orucu tutmayın. Biriniz visal orucu tutmak istediğinde seher vaktine kadar tutsun".

 

Sahabe: "Sen visal orucu tutuyorsun ey Allah'ın Resulü" dediler. Bunun üzerine Nebi: "Ben sizin durumunuzda değilim. Ben, beni doyurucu beni doyurduğu halde ve bir su veren bana su verdiği halde gecelerim" buyurdu.

 

 

SONRAKİ