DEVAM-3: 86. Kabir Azabı
حدثنا
يحيى بن
سليمان: حدثنا
ابن وهب قال:
أخبرني يونس،
عن ابن شهاب:
أخبرني عروة
بن الزبير: أنه
سمع أسماء بنت
أبي بكر رضي
الله عنهما
تقول: قام
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم خطيبا،
فذكر فتنة
القبر التي
يفتتن فيها
المرء، فلما
ذكر ذلك ضج
المسلمون ضجة.
زاد غندر: عذاب
القبر حق.
[-1373-] Urve İbn Zübeyir, annesi ve aynı zamanda Ebu Bekir r.a.'in kızı
Esma'nın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
hutbe okumak üzere kalktı ve kişinin kabrinde mübtela olacağı kabir azabından
bahsetti. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunu zikredince Müslümanlar bundan
dolayı endişe duydular.
حدثنا
عياش بن
الوليد: حدثنا
عبد الأعلى:
حدثنا سعيد،
عن قتادة، عن
أنس بن مالك
رضي الله عنه
أنه حدثهم: أن
رسول صلى الله
عليه وسلم
قال: (إن العبد
إذا وضع في
قبره، وتولى
عنه أصحابه،
وإنه ليسمع قرع
نعالهم، أتاه
ملكان،
فيقعدانه
فيقولان: ما
كنت تقول في
الرجل، لمحمد
صلى الله عليه
وسلم، فأما
المؤمن فيقول:
أشهد أنه عبد
الله ورسوله،
فيقال له:
انظر إلى
مقعدك من
النار، قد
أبدلك الله به
مقعدا من
الجنة،
فيراهما
جميعا).
قال
قتادة وذكر
لنا: أنه يفسح
في قبره، ثم
رجع إلى حديث
أنس، قال:
(وأما المنافق
والكافر فيقال
له: ما كنت
تقول في هذا
الرجل؟ فيقول:
لا أدري، كنت
أقول ما يقول
الناس، فيقال:
لا دريت ولا
تليت، ويضرب
بمطارق من
حديث ضربة، فيصيح
صيحة، يسمعها
من يليه غير
الثقلين).
[-1374-] Enes ibn Malik r.a. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in
şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Kul kabre konulup da arkadaş ve
yakını geri dönüp gittiklerinde -ki ölü, bunlar yürürken ayakkabılarının
seslerini işitir- ona iki melek gelerek onu oturturlar.
Melekler: 'Şu Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) denilen kimse
hakkında ne dersin?' derler.
Adam: 'Ben onun Allah'ın kulu ve Resulü olduğuna şahitlik ederim'
der.
Melekler: Ateşteki (cehennemdeki) yerine bak. Allah onun yerine
sana cemnetten bir makam verdi' derler. Kişi her iki makamı da görür."
(Hadisin burasında Katade şöyle dedi: Bize aktarıldığına göre
mu'min kişinin kabri genişletilir. Katade daha sonra Enes'in hadisinin devamını
şu şekilde aktardı): "Kafire -yahut münafığa- gelince o: 'Bilmiyorum, ben
insanların dediği gibi dedim' der. Ona: "Anlamaz ol! Okuduğun veya
dinlediğinden yararlanamayasın.'" derler. Sonra demirden bir topuzla iki
kulağı arasına vurulur. Öyle bir bağırır ki onun bu feryadını insan ve cinden
başka o ölüye yakın olan her şey işitir.
AÇIKLAMA: Buharî konu
başlığında kabir azabının yalnızca ruha mı, yoksa ruh ile birlikte bedene mi
yapılacağına temas etmemiştir. Bu konuda kelamcilar arasında meşhur bir görüş
ayrılığı bulunmaktadır. Buharî, kabul ettiği deliller bu ikisinden birini kesin
olarak belirtmediği için görüş belirtmemiş, bu konuda hüküm vermeye
kalkışmamış, yalnızca kabir azabının varlığını belirtmekle yetinmiştir.
"Zalimleri, ölümün sıkıntıları içinde, meleklerin ellerini
uzatarak: Ruhlarınızı çıkarın. Bugün zillet azabıyla cezalandırılacaksınız...
derken bir görsen": Bu ayette söz edilen durum Ölüm sırasında yaşanacaktır.
Meleklerin ellerini uzatması demek, ölen kişilerin yüzlerine ve sırtlarına
vurmalarıdır. Kıtal (Muhammed) suresindeki şu ayetler de buna şahitlik
etmektedir:
"Melekler onların yüzlerine ve arkalarına (kıçlarına)
vurarak canlarını aldığında onların hali nasıl olacak!. [Muhammed 27] Ayette
sözü edilen azap her ne kadar defin öncesinde meleklerin can alması sırasında
olsa bile bu, kıyamet öncesinde gerçekleşecek azap kapsamındadır. Bu azabın
çoğunluğu kabirde gerçekleştiği için buna "kabir azabı" denilmiştir.
Ayrıca ölüler çoğunlukla kabre konulur. Kafirler ve Allah'ın azap etmeyi
dilediği isyankar kimseler kabre gömülmemiş olsalar da Allah onlara azap eder.
Ancak bu azap Allah'ın diledikleri dışındakilerden gizlenmiştir.
"Onlara iki kere azap edeceğiz. Sonra onlar büyük bir azaba
döndürülecekler [Tevbe 101] ayetine gelince; Taberî, İbn Ebî Hatim ve Evsat
adlı eserinde Taberanî, Suddî, Ebu Malik, İbn Abbas yolu ile şunu rivayet
etmişlerdir: "Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir Cuma günü hutbede:
'Ey falanca dışarı çık. Sen münafıksın' buyurdu...
Allah münafıkları rezil etti." Bu ilk azaptır, ikinci azap
ise kabir azabıdır.
"Firavun hanedanını kötü bir azap kuşattı. Ateştir o. Onlar
sabah akşam ona arz olunurlar. Kıyametin kopacağı günde: Firavun hanedanını
azabın en şiddetlisine sokun (denilecek).[Mu'min 45-46] Kurtubî şöyle der:
Çoğunluk bu ateşe arz edilmenin berzahta (kabirde) olacağı görüşünü kabul
etmiştir. Bu, kabir azabını isbat konusunda bir delildir. Diğer bazıları şöyle
demiştir: Bu ayette her iki dünyaya ait azap açık bir şekilde belirtilmiştir.
Ancak bu ayet kabir azabını yalnızca kafirlere özgü görenler aleyhinde değil,
kabir azabını mutlak olarak inkar edenler aleyhinde bir delildir. Bu hadis,
ruhların cesetleri terk etmelerinden sonra da baki olduğuna delil
getirilmiştir. Ehl-i sünnetin görüşü budur.
İik ayet ruh ile cesedin aynı şey olduğuna delil getirilmiştir.
Çünkü ayette "Nefislerinizi çıkarın" denilmiştir, bundan kasıt
ruhlardır. Bu, meşhur bir mesele olup bu konuda pek çok görüş bulunmaktadır.
"Sana ruh hakkında soruyorlar [İsra 85] ayetinin tefsirinde bu konuya
işaret edilecektir.[4721. hadis.]
Hadisin ikinci rivayetinde "Allah iman edenleri o sabit söz
üzerinde daim kılar" ayeti kabir azabı hakkında indirilmiştir
denilmektedir. Bunu Zazan Ebu Ömer, Bera'dan uzun bir metinle ve açık bir
şekilde rivayet etmiştir. Sünen yazarları bunu rivayet etmişler, Ebu Avane ve
diğer hadis bilginleri bunun sahih olduğunu söylemişlerdir. Bu hadisin tamamı
şöyledir:
Resulullah (s.a.v.) ile birlikte ensardan bir adamın cenazesine
katıldık. Kabre geldik. Cenaze lahde konulduğunda Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem oturdu, biz de etrafına oturduk. Başımızın üzerinde kuş varmış gibi
(sessizce) oturuyorduk. Hz. Nebi'in elinde bir asa vardı, bununla toprağı
eşeliyordu. Hz. Nebi başını kaldırarak şöyle buyurdu: "Kabir azabından
Allah'a sığının (Bunu iki yahut üç kere tekrarladı). Ölünün yakınları kabirden
ayrılırken ölü onların ayakkabılarının seslerini işitir. Bu sırada İki melek gelerek
onu oturturlar ve ona: 'Rabbin kim?' diye sorarlar. O 'Rabbim Allah'tır' der.
Melekler:' Dinin ne?' diye sorarlar, Ölü 'Dinim İslam'dır' der.
Melekler: 'İçinizden gönderilen şu adam kimdir?1 diye
sorarlar. Ölü: 'O, Allah'ın Resulüdür'
der.
Melekler: 'Nereden biliyorsun?' diye sorarlar. Ölü: 'Allah'ın kitabını okudum, ona iman
ettim ve tasdik ettim' der.
İşte bu Allah Teala'nın "Allah iman edenleri o sabit söz
üzerinde daim kılar" ayetidir.
Kafirin ruhu da cesedine iade edilir. Kendisine iki melek gelip
onu oturturlar ve ona: Rabbin kim?' diye sorarlar. O: 'Ha, ha, bilmiyorum'
der.. [Ebu
Davud, Sünne, 27.]
Hz. Aişe'nin "Nebi (s.a.v.) Bedir'de öldürülenler hakkında
yalnızca 'Onlar şu anda benim daha önce söylediklerimin hak olduklarını
biliyorlar' demiştir" sözü, İbn Ömer'den aktarılan rivayete yönelik bir
reddir. Çoğunluk ise, İbn Ömer'in rivayetine uygun olan diğer rivayetler
sebebiyle Hz. Aişe'nin görüşüne muhalefet edip İbn Ömer'in rivayetini kabul
etmişlerdir. Hz. Aişe'nin "Sen ölülere işittiremezsin [Neml 80] ayetini
delil getirmesi hakkında da şöyle demişlerdir: Ayetin anlamı "Onlara fayda
verecek şekilde işittiremezsin" veya "Allah dilemedikçe
işittiremezsin" demektir. Çoğunluğun görüşüne uygun olan sahih hadisler de
vardır. Bunlardan biri şudur: "Kabre konulan kişi kabirden ayrılan
yakınlarının ayak seslerini işitir", "Kabrin kendisini sıkmasından
dolayı kaburgaları birbirine geçer", "Kabirdekine demirden topuzla
vurulduğunda onun sesi işitilir", "Kabirdekinin iki kulağı arasına
vurulur", "Melekler onu oturtur"...Bu hadislerin tümü bedene ait
özelliklerden bahsetmektedir.
Uyarı: Buharî'nin İbn
Ömer hadisini ve onunla çelişen Hz. Aişe hadisini "kabir azabı"
başlığı altında vermesinin sebebi şudur: Bedir kuyusuna atılan müşrik
cesedlerinin Nebi (s.a.v.)'in sesini duydukları ve Nebi (s.a.v.)'in onları
kınadığı sabit olduğuna göre, onların söylenen sözü işitme duyuları ile idrak
edip, diğer duyular ile azabın elemini hissetmelerinin de mümkün olduğunu
gösterir. Hatta bunu bizzat hissederler.
Bu iki hadis ve diğer hadislerin uzlaştığı nokta ile iîgili
olarak Buharî şuna işaret etmektedir: İbn Ömer hadisinde yer alan Hz. Nebi'in
Bedir kuyusundaki müşrik cesetleri ile konuşması, onların sorguya çekildiği
sırada olmuştur. Bu sırada ruh cesede iade edilmiştir. Diğer hadislerden ise
sorguya çekilen kafirin azap göreceği anlaşılmaktadır. Hz. Aişe'nin ölülerin
konuşmayı duyduğunu inkar etmesi ise, sorguya çekilme zamanı dışında onlarla
yapılan konuşmayı duymayacaklarındandır. Böylece (görünüşte çelişik) iki haber
uzlaştırılmış olur. Bu açıklamadan, İbn Ömer hadisinin niçin bu konu başlığı
altına konulmuş olduğu da anlaşılmaktadır.
Yahudi bir kadın'ın Aişe'nin yanına gelip kabir azabından
korunması için dua etmesi ile ilgili daha açık bir rivayet, İmam Ahmed bin
Hanbel'in Buhari'nin şartlarına da uyan Said bin Amr bin Saîd el-Ümevi
aracılığıyla Aişe'den rivayet ettiği şu hadistir:
Yahudi bir kadın Aişe'ye hizmet ediyordu. Aişe kadın’a ne zaman
bir iyilik yapsa Yahudi kadın "Allah seni kabir azabından korusun"
derdi. (Aişe): Nebi (s.a.v.)'e dedim ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Kabir azabı
varmıdır?
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Yahudiler yalan
söylemişler. Kıyamet gününden önce azap yoktur" buyurdu.
Sonra Allah'ın dilediği kadar bir süre geçti. Birgün Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem evinden, oldukça yüksek bir sesle şu şekilde
bağırarak çıktı: 'Ey İnsanlar! Kabir azabından Allah'a sığının. Çünkü kabir
azabı haktır.'"
Tüm bunlardan, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kabir
azabının hükmünü Medine devrinin sonlarına doğru öğrendiği anlaşılmaktadır.[1043. hadis.]
Kabir azabı ile ilgili olduğu söylenilen "Allah iman
edenleri o sabit söz üzerinde daim kılar [İbrahim 27] ayeti ile "Ateş,
ona sabah akşam arz olunurlar [Ğafir (Mu'min) 46] ayetlerinin Mekke'de
indirilmiş olması bu görüş açısından bir problem gibi görülse de bunun cevabı
şudur: Birinci ayetten mümin olmayanların kabir azabına uğrayacakları mefhum-i
muhalefet yolu ile anlaşılır. Diğer ayetten ise Firavun hanedanı hakkında
-kafirler de aynı hükme tabî olsalar bile- azabın varlığı ayetin ifadesinden
doğrudan anlaşılır. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in başlangıçta reddettiği
ise Allah'ın birliğini kabul edenlerin kabirde azap görmeleriydi. Daha sonra
müminler içinden Allah'ın dilediği kişiler hakkında kabir azabının olacağını
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem
öğrendi, buna kesin olarak inandı, bundan sakındırdı ve ümmetine
öğretmek ve yol göstermek için kabir azabından oldukça fazla Allah'a sığındı.
Aradaki çelişki de bu şekilde ortadan kalkmış oldu.
''Ateşteki yerine bak" ifadesi Ebu Davud'un rivayetinde şu
şekildedir: "(Kabirde sorulan sorulara cevap veren mümine şöyle denilir):
'Bu senin cehennemdeki evin idi. Ancak Allah (c.c.) seni korudu, merhamet etti
ve onu cennetten bir ev ile değiştirdi.' Bunu duyan ölü: 'Bırakın da aileme
gidip müjde vereyim der.' Ona, 'sus' denilir."
Ahmed İbn Hanbel'in Ebu Said'den rivayet ettiği hadiste ise
"Rabbini inkar etseydin, cehennemde gideceğin ev bu idi" denilir.
Yukarıda zikrettiğimiz Bera hadisinin devamında şöyle
denilmektedir: Semadan bir münadî şöyle bağırır: 'Kulum doğru söyledi. Ona
cennetten bir halı döşeyin, cennetten bir kapı açın, cennetten bir elbise
giydirin.' Ona cennetin rüzgarından ve kokusundan gelir. Kabri, göz
alabildiğine genişletilir."
İbn Hıbban, Ebu Hureyre'den diğer bir rivayette fazladan şunları
rivayet etmiştir: "Onun gıpta ve mutluluğu artar. Derisi ilk haline geri
döner, ruhu cennet ağacında duran bir kuş olur.
Kafirin kabirde sorguya çekileceğini ifade eden hadisler, pek çok
sahih yoldan rivayet edildiği gibi aynı zamanda merfu olduğu için kabul
edilmeye daha layıktır.
Mümeyyiz olmayan küçüğün sorguya çekilip çekilmeyeceği konusunda
farklı görüşler bulunmaktadır. Kurtubî et-Tezkire adlı eserinde onun da sorguya
çekileceğini belirtmiştir. Hanefîler'den nakledilen görüş de budur.
Şafiîler'den pek çoğu ise küçüğün sorguya çekilmeyeceğini söylemiştir. Bu
yüzden onlar "Çocuğa telkinde bulunulması müstehap değildir"
demişlerdir. Peygamber'in sorguya çekilip çekilmemesi konusunda da ihtilaf
edilmiştir. Meleğe gelince bu konuda bir şey zikredilip edilmediğini
bilmiyorum. Öyle görünüyor ki melekler sorguya çekilmez. Çünkü sorguya çekilme,
İmtihana tabî olanlar hakkında geçerlidir.
İbn Abdilberr ilk görüşe (yani kafirlerin kabirde sorguya
çekilmeyeceği görüşüne) meylederek şöyle demiştir: Haberler, kabir sorgusunun
ehl-i kıble hakkında geçerli olacağını göstermektedir. İnkar eden kafire
gelince ona dini sorulmaz.
İbnü'l-Kayyim Kitabu'r-ruh adlı eserinde bunu eleştirerek şöyle demiştir:
Kitap ve sünnette, kabir sorgusunun hem kafir hem de Müslüman hakkında olacağına
dair delil bulunmaktadır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Allah iman
edenleri, dünya hayatında ve ahirette o sabit söz üzerinde daim kılar. Allah
zalimleri se saptırır.[İbrahim 27]
Mühelleb şöyle demiştir: "Ölüye yakın olanlar işitir"
ifadesinde kasdedilenler ilüyü sorgulamayı üstlenen meleklerdir.
Bunu meleklere özgü kılmasının bir delili yoktur. Çünkü
hayvanların da buıu işiteceği sahih olarak rivayet edilmiştir. Bera'nın
hadisinde "Doğu ile batı ırasındakiler bunu işitir" denilmiştir.
Ahmed İbn Hanbel'in eserinde yer alan Ebu Said hadisinde "İnsan ve cinler
dışında Allah'ın bütün mahlukatı bunu işitir." şeklinde ifade edilmiştir.
Buna hayvan ve cansızlarda dahildir. Ancak cansızların bu kapsamdan çıkarılması
mümkündür. Bezzaz'da yer alan Ebu Hureyre'nin şu adisi bunu desteklemektedir:
'İnsan ve cin dışında bütün canlılar işitir." İnsan e cine birlikte
"sekaleyn" denilmektedir. Bunun sebebi onların yeryüzü üzerinde
gıdıklarının olması sebebiyledir.
Mühelleb şöyle demiştir: Allah'ın cinlere ölünün "Beni
kabre bir an önce götürün" sözünü İşittirdiği halde, ona azap edildiği
sırada çıkardığı sesi işittirmemesin İn sebebi şudur: Ölünün defnedilmeden
önceki sesi dünya hükümlerine, kabirde azap gördüğü sırada çıkardığı ses ise
ahiret hükümlerine ilişkindir. Allah ahirete ilişkin durumları mükelleflerden,
onları hayatta bırakma maksadıyla gizlemiştir.
Hadislerden Çıkan Bazı
Sonuçlar
Konuya ilişkin hadislerden çıkan sonuçlardan bir kısmı şöyledir:
1- Kabir azabı vardır.
2- Bu azap hem kafirler hakkında hem de Allah'ın birliğini kabul
edenlerden Allah'ın dilediği kimseler hakkında söz konusu olacaktır.
3- Kabir sorgusu herkese mi uygulanacak? Bu konu daha önce
geçmişti.
Kabir sorgusu bu ümmete mi özgüdür, yoksa önceki ümmetlere de
uygulanacakmıdır? Hadislerden ilk anda kabir sorgusunun yalnızca bu ümmet
hakkında geçerli olduğu anlaşılmaktadır. Hakîm et-Tirmizî de bunu kabul ederek
şöyle demiştir: Önceki ümmetlere peygamberler gelir, peygamberlere itaat
ederlerse kurtuluşa ererler, itaat etmezlerse peygamberler onları terk eder,
onlara derhal azap edilirdi. Allah Hz. Muhammed (s.a.v.)'i alemlere rahmet
olarak gönderdiğinde insanlardan (dünyada) azabı kaldırdı. İçinde inkarcılığı
gizlese bile dışından Müslüman olduğunu söyleyen kişinin Müslümanlığını
(dünyada) kail etti. Onlar öldüklerinde Allah onları sorguya çekmek için
kabirde iki melek görevlendirdi. Böylece iç yüzleri dışa çıkmakta, kötü iyiden
ayrılmakta, Allah iman edenleri kelime-i tevhid üzerinde sabit kılmakta,
zalimleri ise saptırmaktadır.
Zeyd İbn Sabit'ten rivayet edilen şu merfu hadis de bunu
desteklemektedir: "Bu ümmet, kabrinde imtihan edilecektir" Bu hadisi
Müslim rivayet etmiştir.