باب: الساعة
التي في يوم
الجمعة.
37. Cum'a Gününe Gizlenmiş Olan Çok Değerli Vakit
حدثنا
عبد الله بن
مسلمة، عن
مالك، عن أبي
الزناد، عن
الأعرج، عن
أبي هريرة: أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم ذكر يوم
الجمعة، فقال:
(فيه
ساعة، لا
يوافقها عبد
مسلم، وهو
قائم يصلي،
يسأل الله
تعالى شيئا،
إلا أعطاه
إياه). وأشار
بيده يقللها.
[-935-] Ebu Hureyre (r.a.) Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Cum'a
gününü kasdederek şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "İşte bu günde kısacık
bir an vardır ki, Müslüman bir kul o an'a rast gelecek şekilde namaz kılmaya ve
dua etmeye muvaffak olur da Allah'tan bir şey dilerse Allah o'na dilediği her
şeyi bahşeder."
Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu zaman'ın çok kısa
olduğunu ifade etmek üzere eliyle işaret buyurmuştu.
Tekrar: 5294 ve 6400
AÇIKLAMA: İmam Buhârî'nin
kullandığı bu konu başlığı söz konusu vakitte duaların kabul olunduğunu
anlatmaktadır.
Hadiste geçen "rast gelecek şekilde" ifadesi bilinçli
ve niyetli yapılan eylemlerden daha kapsamlı bir anlama sahiptir. Bu bakımdan
o anı arama çabasında olmadan yakalamak ve o anda dua ederek Allah'ın lütfuna
ermek mümkün olur.
Allah'tan dilenecek şeylerin Müslümana yakışır istekler olması
gerekir. Bu yüzden dua ederken ve Allah'tan isterken sadece meşru taleplerde
bulunulmalıdır.
Resulullah
(s.a.v.)'in Bu Vaktin Çok Kısa Olduğunu Açıklaması
Resul-i Ekrem bu vaktin çok kısa sürdüğünü eliyle işaret ederek
açıklamıştır. Bu an gün ortası ile gün sonu arasında yer değiştiren çok değerli
bir vakittir.
Zeyn İbnü'l-Müneyyir şöyle demiştir: "Resulullah'ın bu
vaktin çok kısa olduğuna işaret etmesi Müslümanları bu vakti bulmaya teşvik
etmek ve o gün boyunca uyanık olmaya özendirmek amacı taşır. Çünkü bu vakit çok
kısa sürmesine rağmen fazileti çok yücedir. Sahabe, tâbiun ve etbau't-tabiîn
âlimleri arasında bu konuda görüş ayrılıkları vardır. Görüş ayrılıklarının
yaşandığı ana noktalar şunlardır:
1. Bu değerli vakit sadece Resulullah döneminde var olan bir an
mıdır yoksa hala bakî midir?
2. Eğer hala bakî ise her Cuma günü bu an yaşanmakta mıdır yoksa
senede sadece bir Cuma günü için mi böyle bir özellik söz konusudur?
3. Şayet her Cuma günü
yaşanan bir an iser gün içinde belli bir vakit midir yoksa bu an gizlenmiş
midir?
4. Eğer bu değerli vakit belirlenmişse söz konusu vaktin
tamamını kapsamakta mıdır, yoksa o vakit içinde gizlenmiş küçük bir zaman
dilimi midir?
5. Şayet gizlenmişse bu vaktin başlangıcı ile sonu nedir?
6. Bu değerli an her
seferinde gün içindeki tek bir vakitte mi yaşanmaktadır yoksa güne yayılan ve
dönüşümlü olan bîr yapı mı arz eder?
7. Eğer dönüşümlü ise günün tamamını mı kapsar yoksa bir kısmını
mı?
İşte ben burada her bir konuyla ilgili olarak bana ulaşan
görüşleri delilleriyle birlikte zikredeceğim ve daha sonra bu görüşlerin ortak
noktasını bulmaya ve söz konusu görüşler arasında tercihte bulunmaya
çalışacağım:
1. Bu değerli vakit
sadece Resul-i Ekrem döneminde vardı ve daha sonra kaldırıldı. İbn Abdilberr,
bu görüşü bir topluluktan nakletmiş fakat yanlış olduğunu ifade etmiştir. Kâdî
Iyâz da: "Selef bu görüş sahiplerine itibar etmemiştir" demektedir.
Abdürrezzâk Muâviye'nin kölesi Abdullah İbn Abs'tan
nakletmiştir: "Abdullah İbn Abs şöyle demiştir: Ebu Hüreyre'ye, 'Bazı
kimseler Cuma gününde duaların kabul edildiği anın sadece Nebi s.a.v. dönemine
has olduğunu ve daha sonra kaldırıldığını iddia ediyorlar', dedim. Şu cevabı
verdi: Bunu söyleyenler yalan söylüyorlar.' Ben 'Peki bu an her Cuma günü
tekrarlanmakta mıdır?' diye sorunca bana evet diye cevap verdi." Bu
rivayetin senedi kavi’dir (sağlamdır)
2. Bu vakit halen bakî’dir, fakat her sene sadece bir Cuma günü
içinde gizlidir. Ka'b el-Ahbâr bu görüşte olduğunu Ebu Hüreyre'ye söylemiş,
fakat Ebu Hüreyre bu görüşün yanlış olduğunu ona anlatınca vazgeçmiştir
3. Kadir gecesinin Ramazan'ın son on gecesinde gizlenmiş olması
gibi Cuma günü içindeki bu değerli vakit de günün tamamına gizlenmiştir. İbn
Huzeyme ile Hakim Said İbnu'l-Haris yoluyla Ebu Seleme'nin şöyle dediğini
nakletmişlerdir: "Ebu Saîd'e Cuma günündeki değerli zaman dilimini sorduğumda
bana şöyle cevap verdi: Ben de bu vakti Resulullah'a sormuştum. Bana: "Bu
vakit tıpkı kadir gecesinin bildirilip unutturulması gibi bana bildirilmişti,
fakat sonra geri unutturuldu" diye cevap vermişti."
Abdürrezzâk'ın naklettiğine göre Ma'mer bu zaman dilimini İbn
Şihâb ez-Zührî'ye sormuş ve ondan şu cevabı almıştır: bu konu hakkında hiçbir
şey duymadım. Fakat Ka'b şöyle derdi: "Bir kimse Cuma günlerini belli
dilimlere ayırsa bu anı kesinlikle yakalar." İbinü'l-Münzir bu görüşle
ilgili olarak şu açıklamada bulunur: "Ka'b'ın bu sözü şu anlama gelir: Bir
kimse herhangi bir Cuma günü gün başlar başlamaz dua etmeye başlar ve belli bir
zamana kadar devam eder. Sonraki Cuma da kaldığı yerden dua etmeye başlar ve
yine belli bir zamanda bırakır. Günün sonuna ulaşana kadar da bu şekilde
hareket eder."
Buna karşılık İbn Ömer'e göre Cuma günü duaların kabul edildiği
anı yakalamak için kulun devamlı olarak dua etmesi gerekir."
İbn Ömer'in bu görüşü böyle bir uygulamaya gücü yeten kimseler
hakkında geçerli olabilir fakat Ka'b'ın görüşü herkesin rahatlıkla
uygulayabileceği bir yapıdadır.
Bununla birlikte her iki sahâbînin görüşünün ortak noktası bu vaktin
belirlenmemiş olmasıdır. Ayrıca Râfiî ile el-Muğnî müellifi gibi âlimlerin
sözlerinden anlaşılan da budur, onlara göre, duaların kabul edildiği ana rast
geleceğini umarak Cuma günleri çokça dua etmek müstehaptır. Bu görüşü savunan
âlimler buradaki olayı kadir gecesi ile Allah Teâlâ'nın güzel isimleri arasına
gizlenmiş olan İsm-i a'zam'a benzetmişlerdir.
Bu hükmün hikmeti: Kulları Allah'tan bol bol isteme çabasına
teşvik etmek ve vaktin tamamının ibadetle geçirilmesini sağlamaktır.
4. Bu değerli zaman dilimi Cuma günü içinde dönüşümlü olarak
yayılmıştır. Dolayısıyla açık ya da gizli bir şekilde sınırları belirlenmiş bir
vakit yoktur. Muhib et-Taberî'ye göre en açık ve doğruya en yakın görüş budur.
5. Müezzinin sabah namazı (ğadât) için ezan okuduğu vakittir.
Hocalarımızdan Hafız Ebü'l-Fadl Şerhu't-TirmizTde ve Sirâcüddîn
İbnü'l-Mülakkin Şerhu'l-Buhâri'de bu görüşü zikretmişlerdir.
22. İmamın hutbeye çıkışından namazın bittiği ana kadar geçen
süredir. îbn Cerir İsmâîl İbn Salim yoluyla Şa'bî'den ve Muâviye İbn Kura'dan
Ebu Bürde yoluyla Ebu Musa'dan böyle bir görüş nakletmiştir. Ayrıca İbn Ömer'in
bu görüşü doğruladığına dair bir rivayet nakletmiştir.
41. İkindiden sonraki günün son anıdır. Ebu Dâvud, Nesâî ve
Hâkim bu görüşü hasen bir senedle Ebu Seleme - Câbir senediyle merfu olarak
nakletmiştir. İmam Mâlik, Sünen sahipleri, İbn Hüzeyme ve İbn Hibbân gibi
hadisçiler bu görüşü Muhammed İbn İbrâhîm - Ebu Seleme - Ebu Hüreyre - Abdullah
İbn Selâm senediyle nakletmişlerdir.
Şüphesiz bu görüşler içerisinde tercihe şayan olan rivayet Ebu
Musâ ile Abdullah Ibn Selâm hadisleridir. Zaten Muhib et-Taberî de: "Bu
hadisler içerisinde en sahih olanı Ebu Musa'dan nakledilen hadistir, söz konusu
görüşlerin en meşhuru ise Abdullah İbn Selam'ın görüşüdür" demiştir. Bu
iki görüş dışında kalan görüş ve rivayetler için şunları söyleyebiliriz: Diğer
rivayetlerin; a. Bir kısmı içerik itibariyle bu iki rivayete uygundur, b. Bir
kısmı bu iki rivayetten sadece birisine uygundur, c. Bir kısmının senedi
zayıftır, d. Bir kısmı da mevkuftur; bu görüşü arz edenler Resulullah'tan gelen
herhangi bir hadise dayanmaksızın kendi ictihadlarına göre söz konusu vakti
belirlemeye çalışmışlardır.
Selef-i sâlihîn, bu iki görüşten hangisinin tercih edilmesi
gerektiği konusunda görüş ayrılığına düşmüştür. Beyhakî, Ebü'1-Fadl Ahmed İbn
Seleme en-Nîsâburî yoluyla İmam Müslim'in şöyle dediğini nakletmiştir:
"Ebu Musâ hadisi bu konudaki rivayetler içerisinde en sağlam ve sahih
olanıdır." Zaten Beyhakî ve İbnü'l-Arabî gibi pek çok âlim de bu
görüştedir. Hatta Kurtubî: "Bu rivayet görüş ayrılıklarının olduğu bu
konuda bir nass teşkil eder, dolayısıyla başka görüş ve rivayetlere itibar
edilmemelidir" demektedir. İmam Nevevî'nin bu konu hakkındaki
değerlendirmesi ise şöyledir: "Bu görüş konuyla ilgili en doğru ve
isabetli görüştür." İmam Nevevî'nin bu görüşü kabul etmesinde söz konusu
rivayetin Sahîhaynden birinde geçmesi ve merfu olması da etkili olmuştur.
Diğer bir grup Âlim ise Abdullah İbn Selâm'ın görüşünü kabul
etmiştir. Tirmizî, Ahmed'in "Hadislerin çoğu bu görüşü
desteklemektedir" dediğini nakletmiştir. İbn Abdilberr ise: "Bu
konudaki sabit olduğu bilinen en sağlam rivayet budur" demiştir. Saîd İbn
Mansur, Ebu Seleme İbn Abbdurrahman'a kadar ulaşan sahih bir senedle Ebu
Seleme'nin şöyle dediğini nakletmiştir: "Ashâb-ı kiramın bir kısmı Cuma
günündeki bu değerli vaktin ne zaman olduğunu aralarında müzâkere ettiler ve
sonra ayrıldılar: Bu vaktin Cuma günündeki gün bitimi anı olduğu konusunda
hiçbiri görüş ayrılığına düşmemişti." Ahmed İbn Hanbel, İshâk İbn Râhuye
ile Mâlikîlerden Tartuşî de bu görüşü tercih etmiştir.
Îbnü'l-Müneyyir: "Bu vaktin ve kadir gecesinin tam olarak
belirlenmemesin-deki hikmet dua ile meşgul olan kimsenin elinden geldiği kadar
bol miktarda namaz kılmasını ve dua etmesini sağlamaktır. Eğer bu an
belirlenmiş olsaydı insanlar tembelliğe düşerler ve sadece söz konusu vakitte
ibadet edip diğer vakitlerde hayırlı ameller işlemezlerdi. İşte bu yüzden
Resulullah'ın sözünü ettiği bu değerli vaktin sınırlarını tespit etmeye
çalışanların bu tutumu şaşılacak bir iştir."
Hadisten
Çıkarılan Sonuçlar
1. Duaların kabul edildiği vakti içerdiği için Cuma günü çok
faziletli bir gündür. Hatta İmam Müslim'in naklettiği bir rivayete göre, Cuma
günü üzerine güneşin doğduğu en hayırlı gündür.
2. Dua çok faziletli bir ameldir ve çokça dua etmek güzel bir
davranıştır (müstehap).