DEVAM,2:
155. Namaz'dan Sonra Okunan Zikir
حدثنا
محمد بن يوسف
قال: حدثنا
سفيان، عن عبد
الله بن عمير،
عن وراد، كاتب
بن المغيرة بن
شعبة، قال:
أملى علي
المغيرة بن
شعبة، في كتاب
إلى معاوية: أن
النبي صلى
الله عليه
وسلم كان يقول
في دبر كل
صلاة مكتوبة: (لا
إله إلا الله
وحده لا شرك
له، له الملك،
وله الحمد،
وهو على كل
شيء قدير.
اللهم لا مانع
لما أعطيت،
ولا معطي لما
منعت، ولا
ينفع ذا الجد
منك الجد).وقال
شعبة، عن
الملك، بهذا،
عن الحكم، عن
القاسم بن
مخيمرة، عن
وراد، بهذا.
وقال الحسن:
الجد غنى.
[-844-] Muğire İbn Şu'be (r.a.)'in kâtibi Verrâd şöyle demiştir: "Bir
defasında Muğîre ibn Şu'be Muaviye'ye gönderilmek üzere bana yazdırdığı bir
mektupta şunları söylemişti: Resûîullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem her farz
namaz'ın ardından şöyle dua ederdi: La İlahe İllallahu vahdehu la şerike Lehu,
Lehul mulk ve Lehul hamd ve Huve ala kulli şey'in kadir Allahumme lâ mania limâ
e'tayte velâ mu'tlye limâ mena'te ve lâ yenfeu ze'l-Ceddi minke'l-Cedd
Meali: Tek olan Allah'tan başka İlah yoktur,
Onun ortağı yoktur, mülk hakimiyet Onundur, övgü Onadır. Onun her şeye gücü
yeter. Allah'ım, Senin verdiğine engel olacak hiçbir şey yoktur. Senin engel
olduğunu da verebilecek yoktur. Senin yanında zenginin zenginliği fayda vermez.
Zenginlik Senden gelir.
Tekrar: 1477, 2408, 5975, 6330, 6473, 6615 ve 7292
AÇIKLAMA: Abdullah İbn
Abbas'tan nakledilen rivayette geçen Resûlullah döneminde ifadesi namaz
sonlarında Cenâb-ı Hakk'ı cehri olarak zikretmenin caiz olduğunu göstermektedir.
İmam Nevevî şöyle demiştir: "İmam Şafiî bu hadisi ashâb-ı kiramın çok kısa
bir süre sesli olarak zikrettikleri şeklinde yorumlamıştır. Maksatları ise
zikrin nasıl yapılacağını göstermek ve bunu cemaate öğretmektir. Yoksa her
zaman zikre bu şekilde sesli olarak devam ettiklerini söyleyemeyiz.
Dolayısıyla tercih edilen görüş imamın ve cemaatin zikri gizli olarak
yapmalarıdır. Fakat zikri insanlara öğretmek maksadı taşınıyorsa sesli zikir
yapılabilir."
Abdullah İbn Abbas'ın sözü, zikir sesini duyunca ashabın namazı
bitirdiğini anladığını göstermektedir. Kâdî Iyâz şöyle demiştir: "Bu
ifadenin zahir anlamına baktığımızda İbn Abbâs'ın cemaate katılmadığı sonucu
çıkar. Çünkü İbn Abbâs-'ın yaşı o zamanlar küçüktür ve cemaate devam etmek
şeklinde bir görevi sorumluluğu yoktur. İşte bu yüzden namazın bittiğini
okunan zikirlerden anlamıştır."
Bir başka âlim de konu hakkında şu değerlendirmede bulunmuştur:
"Abdullah İbn Abbas'ın namazı son cemaat mahallinde en arkadaki saflarda
kılmış olması da ihtimal dahilindedir. Bu yüzden selâm verilerek namazdan
çıkıldığını fark edememiştir ve namazın bittiğini getirilen tekbirlerle
anlamaktadır."
İbn Dakiki’l-İyd'in değerlendirmeleri ise şöyledir:
"Buradan anlaşıldığı kadarıyla İbn Abbas namaz kıldığı sırada arkada saf
bağlayan cemaate sesi duyuracak gür sesli bir müezzin bulunmamaktadır."
"Getirilen tekbirlerden anlardım" ifadesinin geçtiği
rivayetin daha önce geçen ve İbn Cüreyc tarafından nakledilen rivayetten daha
sınırlı (hâss) bir kapsamı vardır. Zira zikir kelimesi tekbir kelimesinden
daha genel ve kapsamlı (âmm) bir anlama sahiptir. Fakat tekbir kelimesinin
zikir kelimesini açıkladığını da düşünebiliriz. Buna gö're "yüksek sesle
Allah'ı zikrederlerdi" ifadesi, yüksek sesle tekbir getirirlerdi anlamına
gelir. Bu durumda ashâb-ı kiramın namaz bittikten sonra otuz üçer defa tesbih
ve hamdele okumadan önce tekbir getirdikleri sonucu da çıkabilir.
Ebu Hureyre'den nakledilen rivayette geçen "yüksek
dereceler" ifadesi somut bîr anlam taşıyabileceği gibi manevî (soyut) bir
anlama da gelebilir. Buna göre ifadenin somut bir anlam taşıdığını düşünürsek
anlam "cennetteki yüksek makam ve dereceler" olur. İfadenin manevî
anlamı ise "Allah katında değeri ve kadri yüce olmaktır.
"Her namazın ardından" ifadesi hakkında şu
değerlendirmeler yapılmıştır: Bu hadîsin bir gereği olarak rivayette söz konusu
olan zikrin namaz bittikten sonra okunduğu anlaşılır. Fakat namaz bittikten
sonra bu zikrin, zikirden yüz çevirmek anlamına gelmeyecek şekilde kısa bir
süre geciktirilmesi, unutulması veya namazdan sonra okunabileceğine dair
rivayetler bulunan ayete'l-kürsî gibi başka zikirlerin okunması herhangi bir
problem teşkil etmez.
Bu ifadenin zahirine bakılırsa farz ve nafile namazların tamamını
kapsamına aldığı görülür. Fakat âlimlerin çoğunluğu burada kasdedilen namazın
farz namazlar olduğunu söylemişlerdir. Zaten İmam Müslim'in Ka'b İbn Acre'den
naklettiği bir rivayette, bu ifade "farz namazlar" kaydıyla
zikredilmiştir.
İbn Battal, Mihleb'in: "Bu hadise göre zenginlik bir
üstünlük ve fazilettir. Hem de bu, yoruma (te'vîl) dayalı bir hüküm olmayıp
hadisin nassından elde edilen bir hükümdür. Aslında zenginler ile fakirler
kendilerine farz kılınan amelleri yapmak konusunda birbirleriyle eşit olsalar
bile, sadaka vermek gibi fakirlerin yapma imkanı olmayan diğer iyilikleri
gerçekleştiren zenginler yine daha üstün olacaktır" şeklindeki görüşünü
naklettikten sonra şunları söylemiştir: "Ben, bu rivayette zikredilen ve
namaz sonrasındaki zikirlerin okunması ile hasıl olan istünlüğün sadece
fakirlere has olduğunu söyleyen bazı kelamcılarla karşılaştım. Fakat bu
kelamcıların hadîs-i şerîfte geçen "Fakat bunun aynısını yapanlar olursa
onlar da size yetişip sizin gibi hayırlı insanlar zümresine dahil olurlar"
ifadesine hiç dikkat etmedikleri anlaşılıyor. Buna göre Resûlullah (s.a.v.)'in
söylemiş olduğu zikirleri okuyan herkes aynı üstünlüğü elde edecektir."
Bu konu Kitâbü'l-et'ime'nin 56. babında zikredilen
"Şükreden ve insanları doyuran bir kimse oruç tutup sabreden kişi
gibidir" hadisi ile birlikte tekrar ele alınacaktır.
Hadisten
Çıkarılan Sonuçlar
1. Bir âlim birbirinden farklı konularla ilgili olarak kendisine
yöneltilen soruları cevaplandırırken, derecesi İtibariyle daha alt seviyede
bulunan amelleri laha üstün ve faziletli olan amellerin derecesine yükseltecek
çözümler sunmalıdır. İnsanların zihinlerinin karışmaması ve görüş
ayrılıklarının çıkmaması için doğrudan
daha faziletli ameli açıklama yoluna gitmemelidir. İbn Battâl'ın
zikrettiği bu görüş Resûlullah (s.a.v.)'in: ‘‘Ben size öyle bir şey
söyleyeceğim ki, bunları sağlam bir şekilde yaptığınız takdirde sizi geçen bu
kişilerin derecesine ve sevabına yetişirsiniz" şeklindeki buyruğundan
alınmıştır. Zira Resûlullah kendisine gelen fakirlere "Evet, o zenginler
sizlerden daha üstündür" diye cevap vermeyip yukarıdaki gibi yol
göstermiştir.
2. Kitâbü'l-ilim'in 5. babında da açıklandığı gibi burada
müslümanların hayırlı insanlara gıpta etmeleri gerektiğine vurgu yapılmaktadır.
Bu açıdan gıpta ile Resulullah (s.a.v.)'in hadislerinde yerilen hased
birbirinden çok farklı iki özelliktir.
3. Yüksek derecelerin elde edilmesini sağlayan salih ameller
konusunda insanlar aceleci olmalı ve hatta birbirleriyle yarışmalıdır. Nitekim
namaz sonrasındaki bu zikirlerin kulu çok yüksek derecelere erdirdiğini öğrenen
zenginler bu tesbihata hemen başlamışlardır. Hatta Resulullah (s.a.v.) onların
bu tavrını yadırgamamiştır.
4. Hadisteki "Fakat bunun aynısını yapanlar olursa onlar da
size yetişip sizin gibi hayırlı insanlar zümresine dahil olurlar" ifadesi
bu hükmün hem zenginleri hem de yoksulları kapsamına aldığını (âmm bir hüküm
olduğunu) göstermektedir.
5. Bir kimse çok kolay ve azımsanacak kadar hafif görülen bir
amele devam etmek suretiyle çok zor ve meşakkatli ameller yaparak yüksek
derecelere ulaşan kimselerin derecesine ulaşabilir.
6. Namazlardan sonra Allah'ı zikretmek çok faziletli bir
ameldir.
Muğire İbn Şu'be'den nakledilen rivayete göre bu rivayette geçen
duayı namazlardan sonra okumak müstehaptır. Çünkü bu dua tevhidle ilgili
ifadeler taşımakta, vermek engellemek / vermemek ve her şeye gücü yetmek gibi
fiiller Allah'a nispet edilmektedir.
Ayrıca bu rivayet sünnetlere sıkı sıkıya sarılmanın ve bunları
halka yaymanın gerekliliğini de göstermektedir.