باب:
العلم قبل
القول والعمل.
10. İlim Söz Ve Amelden Önce Gelir
11.bab ve 68 nolu hadis aşağıda.
-لقول
الله تعالى:
{فاعلم أنه لا
إله إلا الله}
/محمد: 19/. فبدأ
بالعلم .(وأن
العلماء هم
ورثة الأنبياء،
ورثوا العلم،
من أخذه بحظ
وافر، ومن سلك
طريقا يطلب به
علما سهل الله
له طريقا إلى
الجنة).
Allah Teala buyuruyorki "Bil ki: Allah'tan başka ilah
yoktur [Muhammed 19] âyetinde Yüce Allah ilim ile başlamıştır. Ayrıca âlimler
peygamberlerin mirasçılarıdır, onlar İlmi miras olarak alırlar. Kim ilmi alırsa
büyük bir pay almıştır. Kim ilim talebi için bir yola girerse Allah onun
cennete doğru yolunu kolaylaştırır.
وقال
جل ذكره: {إنما
يخشى الله من
عباده العلماء}
/فاطر: 28/. وقال:
{وما يعقلها
إلا العالمون}
/العنكبوت: 43/.
{وقالوا لو
كنا نسمع أو
نعقل ما كنا
في أصحاب
السعير}
/الملك: 10/. وقال:
{هل يستوي
الذين يعلمون
والذين لا
يعلمون}
/الزمر: 9/.
Allah Tebareke ve Teala: Allah'tan kulları içinde (hakkıyla)
ancak âlimler korkar [Fâtır 28]"(Bu örnekleri) yalnızca âlimler akıl
eder.[Ankebut, 43] (Kafirler dediler
ki): Eğer işitseydik veya aklımızı kullansaydık şimdi alevli cehennemin
halkından olmazdık.[Mülk, 10] De ki: Hiç
bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? [Zümer, 9] buyurmuştur.
وقال
النبي صلى
الله عليه
وسلم: (من يرد
الله به خيرا
يفقهه). [ر: 71]
و(إنما العلم
بالتعلم).
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de Allah kimin için hayır
dilerse onu dinde fakih l anlayış sahibi kılar" buyurmuştur. İlim ancak
taallümledir (Öğrenmeye çalışmakla elde edilir).
وقال
أبو ذر: لو وضعتم
الصمصامة على
هذه - وأشار
إلى قفاه - ثم
ظننت أني أنفذ
كلمة سمعتها
من النبي صلى
الله عليه
وسلم قبل أن
تجيزوا علي
لأنفذتها.
Ebu Zer şöyle demiştir: (Ensesini işaret ederek) "Şuraya
kılıcı koysanız, ben daha başımı kesmenizden önce Nebi s.a.v.'den duyduğum bir
hadisi ilete bileceğimi bilsem bunu yaparım."
وقال
ابن عباس:
{كونوا
ربانين} /آل
عمران: 79/: حلماء
فقهاء، ويقال:
الرباني الذي
يربي الناس
بصغار العلم
قبل كباره.
İbn Abbas şöyle demiştir: (Ayette yer alan) "Rabbaniler
olun [Ali İmran, 9] ifadesi "ha-kîm ve fakîh olun" anlamına gelir.
Büyüğünden önce küçük bilgi ile insanları terbiye eden kişiye
"Rabbani" denir.
AÇIKLAMA: Konu başlığı ile
ilgili olarak İbnü'l-Müneyyİr şöyle demiştir: Bununla Buhârî söz ve amelin
sahih olması için ilmin şart olduğunu kasdetmiştir. Söz ve amel ancak ilimle
muteber olur. Bu yüzden ilim ikisinden de önce gelir. Çünkü ilim, ameli sahih
hale getiren niyeti düzeltmektedir. "Amel olmadan İlmin yararı olmaz"
sözünden ilmin değerinin düşürüldüğü ve ilim taîebi konusunda hafiflik
gösterildiği anlaşılmasın diye Buhârî buna dikkat çekmiştir.
Yüce Allah ilimle başlamıştır": Yani âyette Yüce Allah önce
"Bil ki: Allah'tan başka ilah yoktur" demiş ardından da
"günahların için istiğfar et" buyurmuştur. Ayette Nebi s.a.v.'e hitap
edilmişse de bu, onun ümmetini de kapsar. Süfyan b. Uyeyne bu âyeti ilmin
faziletine delil getirmiştir. Nitekim Ebu Nuaym'ın el-Hilye adlı eserinde onun
hayat hikayesini anlattığı bölümde Rebi' b. Nâfi yoluyla aktardığına göre
Süfyan bu âyeti okumuş, sonra şöyle demiştir: "Görmez misin ki Yüce Allah
'bil ki1 diyerek ilimle başlamış, sonra da ameli emretmiştir?"
Kim ilim talebi için bir yola girerse": Dinî ilimleri
tahsile götüren az çok bütün yollar buna dahildir.
Allah cennete giden yolu ona kolaylaştırır": Bunu âhirette
yapar. Yahut dünyada insanı cennete götürecek ameller işlemeye muvaffak kılar.
Bu, ilim talep eden kişiye bunun kolaylaştırılacağını müjdelemektedir. Çünkü
ilim talep etmek, insanı cennete götüren yollardandır.
Allah'tan (hakkıyla) ancak âlimler korkaf: Allah'tan ancak onun
kudreti ve hakimiyetini bilenler yani âlimler hakkıyla korkar. Bu yorum İbn
Abbas'a aittir.
Eğer işitseydik veya aklımızı kullansaydık alevli cehennem
halkından olmazdık": "Kavrayan ve anlayan kişinin dinlemesi gibi dinleseydik,
temyiz eden kişinin akİetmesi gibi akletseydik böyle olmazdık". Bunlar
ilim ehlinin özellikleridir. Bu şu anlama gelir: "Eğer ilim ehlinden
olsaydık, bize gerekli olan şeyi bilir, ona uygun amel yapar ve kurtuluşa
ererdik".
"Allah kimin için hayır dilerse onu dinde anlayış sahibi
kılar": Hadisin aslında yer alan "fıkıh" kelimesi anlayış
demektir. Nitekim Yüce Allah "hiçbir sözü anlamıyorlar âyetinde de fıkıh
kelimesini bu anlamda kullanmıştır. Fıkıhtan kasıt, dini hükümleri bilmektir.
"İlim ancak taallümle (öğrenmeye çalışmakla) elde
edilir": Muteber olan ilim, yalnızca peygamberlerden ve onların
mirasçılarından öğrenme yolu ile elde edilen ilimdir.
Ebu Zer'in yukarıdaki sözü senedi ile birlikte Dârimî'nin
Sünen'i ve diğer kitaplarda yer almıştır. Evzâî'nin, Ebu Kesîr (Mâlik b.
Mersed)'den onun da babasından rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir: Ebu
Zer, Mina'da şeytan taşlama yerindeki orta Cemre'nin yanında otururken onun
yanına geldim. İnsanlar etrafında toplanmışlar kendisine fetva soruyorlardı.
Bir adam gelerek onun yanında durdu ve ona "Senin fetva vermen
yasaklanmadı mı?" diye sordu. Ebu Zer başını kaldırarak ona baktı ve
"Sen benim başımda gözetleyen misin?" diye sordu. Daha sonra da şöyle
dedi: Ensesini işaret ederek Şuraya kılıcı koysanız, ben başımı kesmenizden
önce Nebi s.a.v.den duyduğum bir hadisi iletebilece-ğimi bilsem bunu
yaparım". Bu hadis bu yolla rivayet edilmiştir. Orada belirtildiğine göre
Ebu Zer'le konuşan kişi Kureyş kabilesinden idi. Ebu Zer'in fetva vermesini yasaklayan
da Hz. Osman idi. Bunun sebebi şu olaydır: Ebu Zer, Şam'da iken Muaviye ile
"Altın ue gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte
onlan elem verici bir azapla müjdele [Tevbe, 34] âyeti hakkında görüş
ayrılığına düştüler. Muaviye bu âyetin yalnızca ehl-i kitap (Yahudi ve
Hristiyanlar) hakkında indirildiğini söylerken, Ebu Zer hem onlar hem de biz
Müslümanlar için indirildiğini söyledi. Muaviye bir mektupla durumu Hz. Osman'a
bildirdi, Hz. Osman, Ebu Zer'e bu konuda haber gönderdi. Aralarında Ebu Zer'in
Medine'den taşınmasını gerektirecek bir tartışma geçti. Ebu" Zer Rebeze'ye
yerleşerek vefat edinceye kadar burada kaldı. Bunu Nesâî rivayet etmiştir. Bu,
devlet başkanı fetva vermeyi yasakladığında Ebu Zer'in ona itaat etmeyi uygun
görmediğini göstermektedir. Çünkü o, yukarıda da geçtiği üzere Hz, Peygamber'in
tebliğ konusundaki emri gereğince bunun gerekli olduğunu kabul ediyordu. Yine
o'muhtemeldir ki bildiği bir konuda bilgiyi gizleyen kişi hakkında söz konusu
olan tehdit edici ifadeleri de biliyordu. Bu konu, Hz. Hz. Osman ile aralarında
geçen konuşma ile ilgili olarak daha sonra gelecektir. Ebu Zer'in yukarıdaki
sözü, ölüm kendisine yaklaşsa bile her halükârda bildiği şeyi başkalarına
nakledeceği ve bundan geri durmayacağı anlamına gelir. Bu, ilim öğrenmeye, bu
konuda zorluklara katlanmaya ve sevap elde etmek İçin sıkıntılara sabretmeye
teşvik etmektedir.
Rabbânîlik Kavramı. İbn
Abbas "Rabbânî" sözcüğünü hakîm ve fakîh şeklinde tefsir etmiştir.
İbn Mssud da bu konuda ona katılmıştır.
Özetle söylemek gerekirse bu sözcükteki nisbetin Rabb'e mi,
terbiyeye mi yapıldığı konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Buna göre
terbiye, ilim öğretmek; Buharî'nin aktardığına göre İse bunu öğrenmektir.
"İlmin küçüğü"nden maksat, ilmî konulardan açık olanlar,
"büyüğü"nden maksat ise ilmin incelikleridir. Bir görüşe göre bundan
maksat "Rabbani, İnsanlara ilmin temel meselelerinden önce cüziyyatını
öğretir" veya "köklerinden önce dallarını öğretir", "makatlarından
önce mukaddimelerini öğretir" demektir. İbnü'l-A'rabî şöyle demiştir: 'Bir
kimse; bilen, öğreten ve uygulayan olmadıkça ona rabbânî denmez".
باب:
ما كان النبي
صلى الله عليه
وسلم يتخولهم
بالموعظة
والعلم كي لا
ينفروا.
11. İnsanlar Nefret Etmesinler (Usanmasınlar) Diye Nebi s.a.v.
in Ashabına Vaaz Vermek Ve İlim Öğretmek İçin (Onların İstekli Olduğu) Uygun
Zamanları Kollaması
حدثنا
محمد بن يوسف
قال: أخبرنا
سفيان، عن الأعمش،
عن أبي وائل،
عن ابن مسعود
قال:
كان
النبي صلى الله
عليه وسلم
يتخولنا
بالموعظة في
الأيام كراهة
السآمة علينا.
[-68-] İbn-i Mes’ud r.a. şöyle dedi: Nebiyy-i Muhterem (sallallahu aleyhi
ve sellem) va`z (ve nasîhat) husûsunda bize bıkkınlık gelmesin diye halimize
bakıp (ona göre) gün ve (saat) kollardı.
Tekrar: 70, 6411.
Diğer tahric: Tirmizi edeb; Müslim, Sıfat-ıl Kıyame
AÇIKLAMA: "Kollardı":
Bize hatırlatmada bulunmak için uygun vakitleri gözetirdi, bizim sıkılmamamız
için bunu her gün yapmazdı.
Hadisten Çıkan
Sonuçlar
Salih amellerden bir müddet sonra usanma korkusu sebebiyle salih
amele ara vermek müstehaptır. Amelde devamlılık aslında dince güzel görülen bir
şey olmakla birlikte bu iki kısımdır:
a) Herhangi bir zorlanma olmaksızın her gün yapmak,
b) Gün aşırı veya haftada bir yaparak ameli işleme gününde daha
dinç olabilmek için ara verilen günde dinlenmek. Bu, durumlara ve kişilere göre
değişir. Bu konuda ölçü, kişinin dinç olmasının da dikkate alınması ile
birlikte amele duyulan ihtiyaçtır. Bazı âlimler bu konudaki hadisten, belirli
bir vakitte sürekli nafile kılarak bunu revatip (düzenli) nafilelere
benzetmenin mekruh olduğu sonucunu çıkarmışlardır. İmam Mâlik'ten bu konuda
benzer ifadeler gelmiştir.