11.
Bâb
حدثنا
أبو اليمان
قال: أخبرنا
شعيب، عن
الزهري قال:
أخبرني أبو
إدريس عائذ
الله بن عبد
الله: أن
عبادة بن
الصامت رضي
الله عنه،
وكان شهد بدرا،
وهو أحد
النقباء ليلة
العقبة: أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال،
وحوله عصابة
من أصحابه: (بايعوني
على أن لا
تشركوا بالله
شيئا، ولا تسرقوا،
ولا تزنوا،
ولا تقتلوا
أولادكم، ولا
تأتوا ببهتان
تفترونه بين
أيديكم
وأرجلكم، ولا
تعصوا في
معروف، فمن
وفى منكم
فأجره على الله،
ومن أصاب من
ذلك شيئا
فعوقب في
الدنيا فهو كفارة
له، ومن أصاب
من ذلك شيئا
ثم ستره الله
فهو إلى الله،
إن شاء عفا
عنه وإن شاء
عاقبه).
فبايعناه على
ذلك.
[-18-] Ebu İdris Aizullah bin Abdullah'dan rivayet edildiğine göre, Bedir
savaşına katılan ve Akabe bey'ati sırasında seçilen temsilcilerden biri olan
Ubâde b. Sâmit şöyle demiştir: Allah Resulü etrafında sahabeden bir grup varken
şöyle buyurdu:
Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek,
çocuklarınızı öldürmemek, el ve ayaklarınız arasından (kendiliğinizden)
uyduracağınız bir yalanla bühtan etmemek, hiçbir iyi işte isyan etmemek üzere
bana beyat ediniz. Kim sözünde durursa onun mükafatını vermek Allah'a aittir.
Kim de bu günahlardan birini işler de dünyada iken cezalandırılırsa, bu ceza
kendisi için keffaret olur. Kim bu günahlardan birini işler de, Allah onun
durumunu örterse (suç işlediği insanlar arasında bu durum ortaya çıkmazsa) onun
durumu Allah'a kalmıştır; dilerse ona azap eder, dilerse onu affeder".
Biz de bu şart üzere Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'e bey'at
ettik.
Tekrar: 3892, 3893, 3999, 4894, 6784, 6801, 6873, 7055, 7199,
7213, 7468.
Diğer tahric: Tirmizî, Hudud; Müslim, Hudud
AÇIKLAMA: Bedir savaşı Hz.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in müşriklerle yaptığı İlk savaştı.
Hz. Peygamber'in "çocuklarınızı öldürmemek" sözü
hakkında Muhammed b. İsmail et-Teymî ve diğer âlimler şöyle demişlerdir: Hz.
Peygamber yalnızca çocukların öldürülmesinden bahsetmiştir. Çünkü bunda hem cana
kıyma, hem de akrabalık bağını koparma vardır. Bu yüzden onu yasaklamaya daha
çok özen gösterilmesi gerekir. Ayrıca çocukları Öldürmek, Araplar arasında
yaygındı. Bu, kız çocuklarını diri diri toprağa gömmek ve rızık endîşesiyle
erkek çocuklarını öldürmek suretiyle yapılırdı. Diğer bir İhtimale göre; çocuklar
kendini savunamayacak durumda olduğu için onlardan bahsedilmiştir.
"Bühtan" dinleyeni şaşırtan yalandır. Hadiste
iftiradan bahsedilirken organlar içinden yalnızca el ve ayaklar
zikredilmiştir. Çünkü fiillerin çoğunluğu bunlarla yapılır. Zira dokunmak ve
yürümek işini yapan onlardır. Yine Araplar sanatkârlara "eyâdî"
demişlerdir.
Hz.
Peygamber'in Bey'at Alırken Sadece Yasaklardan Bahsetmesi
Şu sorulabilir: "Hz. Peygamber burada niçin yalnızca yasakları saymıştır da
emirlerden bahsetmemiştir?"
Bu soruya şu şekilde cevap verilir: Hz. Peygamber emirleri de
ihmal etmiş değildir. Bunları "isyan etmemek" sözünün içinde özet olarak
zikretmiştir. Çünkü isyan emre aykırı davranmak demektir. Yasakların pek çoğundan
bahsetmekle birlikte emirlerden bahsetmemenin hikmeti şudur: Bir şeyi terk
etmek, yapmaktan daha kolaydır. Çünkü kötülüklerden kaçınmak, yararları elde
etmekten önce gelir. Çirkinliklerden temizlenmek, faziletlerle bezenmekten
öncedir.
Şirk
Affedilmez
Nevevî şöyle demiştir: Bu hadisin genel ifadesi, 'Allah
kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz.[Nisâ, 48] âyetindeki özel ifade
ile tahsis edilmiştir (sınırlandırılmıştır). Dinden dönen kişi bu fiili
sebebiyle öldürüldüğünde, öldürülmesi suçuna keffaret olmaz.
Ben (Ibn Hacer) derim ki: Bu, "kim bu günahlardan birini
işler. şeklindeki ifadenin, yukarıda geçenlerin tümünü kapsadığını düşündüğümüz
zaman geçerlidir. Ki ilk anda anlaşılan da budur.
Tîybî şöyle demiştir: "Doğrusu bu hadiste kasdedilen şirk,
küçük şirk olan riyadır. Hadisteki şirk kelimesinin belirsiz olarak
kullanılması da bunu göstermektedir." Ancak şirk kelimesi dindeki
kullanımda tevhidin zıddını ifade ettiğinden bu görüş eleştirilmiştir.
İşlenen
Suçlara Dindeki Cezaların Uygulanması, Günahın Kefareti Olur Mu?
Kadı Iyaz şöyle demiştir: Alimlerin çoğunluğu, had (Kur'an ve
sünnette belirtilen) cezalarının uygulanması bu suçların keffâreti olur görüşünü
bu hadise dayanarak kabul etmişlerdir. Âlimlerin bir bölümü ise Ebu Hureyre'nin
rivayet ettiği "Had cezalarının bu suçları işleyenler için keffaret olup
olmadığını bilmiyorum" ifadesi sebebiyle bu konuda görüş belirtmekten
kaçınmıştır. Ancak Ubâde hadisi senet açısından daha sahihtir. İki hadisin
arasını bulmak için şu söylenebilir: Ebu Hureyre hadisi, Allah'ın konuyu Hz.
Peygamber'e bildirmesinden önce söylenmiştir. Daha sonra Allah bu konuyla
ilgili durumu Hz. Peygamber'e bildirmiştir.
Peygamberimizin hadisinde yer alan "cezalandırılırsa"
ifadesi hakkında İbnü't-Tîn şöyle demiştir: "Hz. Peygamber bununla
hırsızlık suçunda el kesme cezasını, zina suçunda sopa vurulmasını veya recmi
kastetmiştir." Kadı İsmail ve diğer âlimlerden nakledildiğine göre»
katilin (kısas yoluyla) öldürülmesi, başkasını bu suçu işlemekten caydırmak
içindir. Âhirette ise öldürülen kişinin hak talebi mevcuttur. Çünkü o, katilin
öldürülmesi ile hakkını almamıştır. Ben (İbn Hacer) ise derim ki: Öldürülen
kişi, katilin (kısas yoluyla) öldürülmesi ile hakkını en güzel şekilde almış
olur. Çünkü haksız yere öldürülen kişinin günahları bağışlanır. Zira bu konuda
İbn Hibban ve diğer âlimlerin sahih kabul ettiği şu hadis bulunmaktadır:
"Kılıç (yani haksız yere öldürülmek), günahları siler". İbn Mesud'un
rivayetine göre "(Bir müslumanın başına)
Öldürülme gelince, bütün
günahları siler". Bezzâr
da Hz. Aişe'den merfu olarak şunu
rivayet etmiştir: "Öldürülme, rastladığı bütün günahları siler".
Şayet öldürülmüş olmasaydı, günahları silinmeyecekti. Kişiye bundan daha büyük
hangi hak ulaşabilir? Öldürülme cezası yalnızca başkalarını caydırmak için
konulmuş olsaydı, öldürülenin velilerinin katili affetmesi hükmü konulmazdı.
Yukarıda zikredilen cezalara acılar, hastalıklar vb. dünyevî
musibetler girer mi? Bu konu tartışmalıdır, "Kim bu günahlardan birini
işler de Allah onun durumunu örterse" ifadesi, bunların zikredilen
cezalara girmediğini gösterir. Çünkü bu musibetler, günahların örtülmesi ile
çelişmez. Ancak başka pek çok hadis, karşılaşılan musibetlerin günahlara
keffaret olacağını ifade etmektedir. Bunlarda, had cezasını gerektirmeyen
günahların affı kasdedilmiş olabilir. Doğrusunu Allah bilir.
Günahların bağışlanması için (sadece cezanın uygulanmasının
yeterli olmadığı, bunun yanında) tevbenin şart olduğu söylenmiştir. Tabiînden
bazıları da kesin olarak bu görüşü kabul etmişlerdir.
"Durumu Allah'a kalmıştır" ifadesi hakkında el-Mâzinî
şöyle demiştir: Bu ifade, büyük günah işleyeni kâfir kabul eden Haricîlere ve
tevbe etmeden ölen fâsığın cezalandırılmasını gerekli gören Mutezile'ye bir
reddir. Çünkü Hz. Peygamber bu kişinin durumunun Allah'ın dilemesine bağlı olduğunu
söylemiş, kesin olarak cezalandırılacağını söylememiştir."
Tîybî şöyle demiştir: "Bu, hakkında bizzat nass (ayet-hadis)
bulunanlar hariç, kimse hakkında 'cehennemliktir' veya 'cennetliktir' şeklinde
şahitlik yapmamaya İşaret etmektedir." Ben (İbn Hacer) derim ki: Bir
insanın cehennemlik olduğu hakkında şahitlik yapılmaması konusu açıktır, ikinci
kısım ise ancak hadisi, ilk anda anlaşılanın dışında yorumlamakla anlaşılır, ki
bu şekilde anlamak zorunludur.
"Dilerse ona azap eder, dilerse onu affeder" ifadesi,
günahından tevbe'edeni de etmeyeni de kapsamaktadır. Bunu bir grup alim
söylemiştir. Çoğunluğa göre ise tevbe eden kişi üzerinde sorumluluk kalmaz.
Bununla birlikte kişi Allah'ın azabından da emin olamaz. Çünkü tevbesinin
kabul edilip edilmediğini bilemez. Bir görüşe göre ise, had cezası olan günah
ile had cezası olmayan günah birbirinden farklıdır.
Şu konuda görüş ayrılığı söz konusu olmuştur: Bir görüşe göre
had cezasını gerektiren bir suç işleyen kimsenin gizlice tevbe etmesi caizdir
ve bu yeterli olur. Diğer görüşe göre ise, tıpkı Hz.Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) devrindeki (zina eden ve zina ettiklerini itiraf eden) Mâiz
ve el-Gâmidiyye'nin durumunda olduğu gibi, en faziletlisi devlet başkanına
giderek suçunu itiraf etmek, kendisine had cezasının uygulanmasını istemektir.
Bazı âlimler ise şöyle bir ayırım yapmıştır: Kişi günah işlemekle tanınan bir
kimse ise, tevbe ettiğini insanlara duyurması müstehaptır, aksi takdirde
değildir.