باب:
حلاوة
الإيمان.
9. ÎMAN’IN TADI
حدثنا
محمد بن
المثنى قال:
حدثنا عبد
الوهاب الثقفي
قال: حدثنا
أيوب، عن أبي
قلابة، عن
أنس، عن النبي
صلى الله عليه
وسلم قال:
(ثلاث من كن فيه
وجد حلاوة
الإيمان: أن يكون
الله ورسوله
أحب إليه مما
سواهما، وأن يحب
المرء لا يحبه
إلا لله، وأن
يكره أن يعود
في الكفر كما
يكره أن يقذف
في النار).
[-16-] Enes r.a. şöyle demiştir: Nebiyy-i Mükerrem
sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Kimde üç şey bulunursa halavet-i îmanı
tatmış olur.
Allah ile Resulullah kendisine başkalarından daha sevgili olmak;
bir kimseyi sevmek, fakat yalnız Allah için sevmek; (Allah, onu küfür’den
kurtardıktan sonra) yine küfre dönmekten ateşe atılacakmışcasına hoşlanmamak.
Tekrar: 21, 6041, 6941
Bu hadis farklı sened ile Enes r.a.’den bemzer metin ile 20 noda
sayfanın altında 14. bab olarak geçmektedir
Diğer tahric: Müslim, Tirmizi İman.
AÇIKLAMA: Îmanın Tadı
"İmanın tadı" ifadesi ile Buharî, imanın tadının imanın
neticelerinden olduğunu belirtmek istemiştir.
Önceki bölümde Hz. Peygamber'i sevmenin imandan olduğunu
belirttikten sonra, imanın tadına nasıl varılabileceğini ifade etmiştir.
"İmanın tadı" ifadesinde tahyîl-i
istihare (hayal yoluyla bir benzetme) vardır. Müminin imana olan rağbeti, tatlı
bir şeye benzetilmiş ve bu şeyin özelliklerinden olan tat ona izafe edilmiştir.
Bu benzetme hasta ve sağlam kişiye de işaret etmektir. Çünkü safra hastası,
balın tadını ekşi olarak algılar. Sağlam kişi ise balın tadını nasıl ise o
şekilde algılar. Sıhhat durumu ne ölçüde düşerse balın tadını alma da o ölçüde
azalır. Hadisteki bu benzetme, Buharî'nin ispatlamaya çalıştığı imanın artması
ve eksilmesini en açık şekilde güçlendiren bir delildir.
Şeyh Ebu Muhammed b. Ebu Cemre şöyle demiştir:
Hz. Peygamber'in "tad" kelimesini kullanmasının sebebi şudur;
"Görmedin mi Allah nasıl bir misal getirdi: Güzel bir sözü, kökü (yerde)
sabit, dallan gökte olan güzel bir ağaca (benzetti)" [İbrahim, 24]
ayetinde Allah imanı bir ağaca benzetmiştir. Bu ayette yer alan güzel söz,
ihlas kelimesidir. Ağaç, imanın köküdür. Dalları İse emre uymak, yasaktan
kaçınmaktır. Ağacın dalları, müminin önem verdiği hayırlardır. Meyvesi ise
taatleri işlemektir. Meyvenin tadı, onun toplanmasıdır. Son sınır meyvenin
olgunlaşması olup tadı da bununla ortaya çıkar.
Allah
ve Resulü'nü Her Şeyden Daha Çok Sevmek
Beyzavî şöyle demiştir: Buradaki sevgiden kasıt,
aklli selimin tercih etmeyi gerektirdiği şeyi, nefsin arzusuna aykırı olsa
bile, tercih etmek şeklindeki akiî sevgidir. Nitekim hasta, doğası gereği
ilaçtan hoşlanmaz, nefret eder. Ancak aklı gereği ilaca meyleder ve onu alır.
Kişi, kanun koyucu olan Allah'ın emrettiği ve yasakladığı şeyde kesin olarak
dünyada iyilik, ahirette kurtuluş olduğunu bildiğinde akıl bu yönü tercih
etmeyi gerektirir. Kişi O'nun emrine itaat eder, arzu ve isteklerini O'na tabî
kılar. Bundan aklî olarak lezzet duyar. Çünkü aklî lezzet duymak, olgunluk ve
iyiliği mahiyeti itibarıyla idrak etmektir. Hz. Peygamber bu duruma
"tat" adını vermiştir. Çünkü, somut lezzetlerin en güçlüsü budur.
Hadiste yer alan üç özelliğin İmanın
olgunlaşma belirtileri sayılmasının sebebi şudur: Kişi gerçek nimet verenin
Allah olduğunu, O'nun dışında ne veren ne de engelleyen bulunduğunu, O'nun
dışındakilerin sadece aracı olduğunu, Peygamber'in Rabbin muradını kendisine
açıklayan kişi olduğunu anladığında bu durum, bütün varlığıyla O'na yönelmesini
gerektirir. Artık O'nun sevdiğinden başkasını sevmez, sevdiği kişiyi de ancak
O'nun için sever. Allah'ın vaad ve tehdid ettiği şeylerin tümü kesin gerçektir.
Bu kişiye, vaad edilenlerin tümü gerçekleşmiş gibi gelir. Zikir meclislerini
cennet bahçeleri, inkarcılığa dönmeyi İse ateşe atılmak gibi görür.
Bu
hadisin Kur'an'dan şahidi de şu ayettir:
"De ki; "Eğer babalarınız,
oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz (soy ve sopunuz), elinize
geçirdiğiniz mallar, durgunluğa uğramasından korktuğunuz ticaret ve hoşunuza
giden meskenler size Allah'tan, Resulü'nden ve O'nun yolundaki cihaddan daha
sevimli ise, o halde Allah'ın emri gelinceye kadar bekle-yedurun. Allah
fasiklar topluluğunu hidayete erdirmez.[Tevbe, 24]
Hadisten
Çıkan Sonuçlar
Bu hadis faziletlerle donanmaya, kötülüklerden
kurtulmaya işaret etmektedir. Hadiste sayılan üç özelliğin ilki faziletlerle
donanmayı, sonuncusu da kötülüklerden kurtulmayı ifade etmektedir.
Allah sevgisi farz ve mendup olmak üzere iki
kısımdır.
a. Farz olan sevgi, Allah'ın emirlerine
uymaya, yasaklarından sakınmaya, kaderine razı olmaya yönlendiren sevgidir.
Haram kılınmış bir fiili yapmak veya bir farzı terk etmek suretiyle günah
işleyen kişi, kendi arzusunu öne aldığı için Allah sevgisindeki kusuru
sebebiyle günah işlemiştir. Kusurlu davranış, kimi zaman da mubahları fazlaca
işlemekle olur. Bu, insanın Allah'ın rahmetine çokça güvenerek günah İşlemesine
sebep olacak gerektirecek şekilde gafleti doğurur, yahut da gaflet devam ede
ede sonunda kişi günaha düşer. Bu ikinci kişi pişmanlıkla günahı terk etme
konusunda acele eder. "Zina eden kişi, zina ettiği sırada mümin olarak
zina etmez" hadisi buna işaret etmektedir.
b. Mendup olan sevgi, kişinin nafilelere devam
etmesini ve şüpheli şeylerden kaçınmasını gerektiren sevgidir. Bu sıfata genel
olarak sahip olan kişi çok nadirdir.
Peygamber sevgisi de aynı şekilde iki
kısımdır. Şunlar da peygamber sevgisine dahildir: Emir ve yasakları onun
ışığından almak, yalnızca onun yolunu tutmak, onun koyduğu kurallara rıza göstermek,
verdiği hükümden dolayı içinde hiçbir sıkıntı duymamak, cömertlik - başkasmı
tercih etme ağırbaşlıhk – alçak gönüllülük ve benzeri sıfatlarda onun ahlakını
örnek almak. Kim bu konularda nefsi ile cihad ederse imanın tadını bulur.
Müminlerin derecesi bu cihada göre değişir.
Şeyh Muhyiddin şöyle demiştir: "Bu büyük
bir hadistir, dinin temellerinden biridir. İmanın tadından kasdedilen,
ibadetlerden lezzet almak ve din uğruna zorluklara katlanmaktır. Bunu, dünya
menfaatlerine tercih etmektir. Kulun Allah'ı sevmesi, ona itaat etmek ve ona
muhalefeti terk ile gerçekleşir. Peygamber sevgisi de böyledir."
Hadiste "herkesten" değil "her
şeyden çok sevmek" ifadesi kullanılmıştır. Bu, hem insanları hem diğer
varlıkları içeren bir ifadedir.
"Kişiyi yalnızca Allah için sevmek"
hakkında Yahya b. Muaz şöyle demiştir: "Allah için sevmenin hakikati,
sevginin sevilen kişinin iyiliğinden dolayı artmaması, kötülüğünden dolayı da
azalmamasıdır."