MECMAU ZEVAİD |
NÜBÜVVET ALAMETLERİ |
ANA SAYFA
Kur’an Hadis Sözlük Biyografi
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in Vedası
14251. İbn Mes'üd
anlatıyor: Peygamberimiz ve sevgilimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem), -babam
da, kendi canım da ona feda olsun- vefatından bir ay önce ölümünü bize haber
verdi. Ayrılık vakti yaklaşınca, hepimiz validemiz Aişe'nin odasında toplandık.
Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize baktı ve gözleri yaşardı. Sonra
şöyle dedi: "Size merhaba, Allah sizi yaşatsın. Allah sizi korusun. Allah
sizi barındırsın. Allah size yardım etsin. Allah size hidayet versin. Allah
size rızık versin. Allah sizi muvaffak kılsın. Allah size selamet versin. Allah
sizi kabul etsin. Size, Allah'a karşıgelmekten sakınmayı tavsiye ediyorum. Sizi
Allah'a emanet ediyorum. Benim yerime O'nu sizin üzerinize vekil bırakıyorum.
Doğrusu ben O'nun katından size gelmiş açık bir uyarıcıyım. Kullan ve beldeleri
hususunda Allah'a karşı üstünlük taslamayın. Çünkü Allah, bana ve size şöyle
buyurmuştur: ‘‘Bu ahiret yurdunu, yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu
istemeyen kimselere veririz. Sonuç, Allah'a karşı gelmekten sakınLanlarındır.’‘
(Kasas, 83)
‘‘Böbürlenenler için
Cehennem'de bir durak olmaz olur mu?'' (Zümer, 60). Sonra şöyle buyurdu:
"Elbette ecel yaklaştı. Dönüş Allah'a Sidretü'l-Münteha'ya,
Cennetü'l-Me'va'ya, kandırıcı bardağa ve en yüce dostadır." Zannedersem
ravi şöyle devam etti: Biz: "Ya Resulallah! Peki seni kim yıkayacak?"
diye sorduk, şöyle buyurdu: "Ailemden en yakın olan erkekler, sonra
sırasıyla en yakın erkekler." "Seni ne ile kefenleyelim?'' diye
sorduk; "-Dilerseniz- şu elbiselerime sarın veya Yemen yapımı bir beze
yahut Mısır'ın beyaz bezlerine sarın" buyurdu. "Ya Resulallah! Senin
üzerine kim namaz kılacak?" diye sorduk ve ağladık, Resulullah da ağladı.
Şöyle buyurdu: "Yavaş olun bakalım. Allah sizi bağışlasın. Ve
Peygamber'inizden dolayı sizi hayırla ödüllendirsin. Beni yıkayıp bu odamdaki
yatağımın üzerine, mezarımın kenarına bıraktığınızda bir müddet yanımdan
uzaklaşın. Çünkü üzerime ilk olarak dostum ve celfsim Cebrail namaz kılacaktır.
Sonra Mikail, sonra İsrafil namaz kılacaktır. Onlardan sonra da ordusuyla
birlikte ölüm meleği namaz kılacaktır. Sonra bütün melekler (Allah'ın salatı
onların üzerine olsun) namazımı kılacaktır. Sonra bölük bölük yanıma gelin.
Bana salat edin ve selam verin. Ağlayarak, bağırarak, vaveyla-kopararak bana
eziyet vermeyin. Önce Ehl-i beyt'imden erkekler namazımı kılsın, onlardan sonra
da siz kılın. Kendinize benden selam okuyun. Burada bulunmayan ashabıma da benim
selamımı ulaştırın. Sizinle beraber dininize giren ve dinimde bana tabi olan
herkese bu günden kıyamet gününe kadar selam verdiğime dair sizi şahit
tutuyorum." Dedik ki: "Ya Resulallah! seni kabrine kim koyacak?"
"Aile efradımdan sırasıyla en yakın olan kimseler beni mezara
koyacaklardır. Bunlar, sizi gören ama sizin kendilerini görmediğiniz birçok
melekle birlikte beni mezara yerleştirecekler" buyurdu.
*Hadisi Bezzar rivayet edip şöyle demiştir: Bu hadis, Murre
Abdullah kanalıyla bundan başka bir kanaldan da rivayet edilmiştir. Murre'den
gelen isnadlar birbirine yakındır. Abdurrahman ise bu hadisi Murre'den
işitmemiştir; yalnız hadis ona Murre'den nakledilmiştir. Bunu Murre dışında
Abdullah'tan rivayet eden kimse de bilmiyoruz.
Ben derim ki: Bu hadisin
ravileri, Muhammed b. ismail b. Semure el-Ahmesi hariç -ki o da güvenilirdir-,
Sahih ravileridir. Taberani de bunu" Bu olay, ölmeden bir ay önce
gerçekleşmiştir" ibaresiyle el-Mu'cemu'l-evsat'ta yakın metinle rivayet etmiştir.
Ancak rivayetin ravilerinden bazıları zayıftır ki bunlardan biri de, Ezdl'nin
"Onun hadisi sahih olamaz" dediği Eş'as b. Tabık onlardan biridir. En
doğrusunu Allah bilir.
************
Bir Bölüm
************
14252. Fadl b. Abbas
anlatıyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana geldi, çıkıp onu
karşıladım. Başını bağlamıştı, sancılı bir haldeydi. Bana:
"Elimi tut, ey
Fadl!" dedi. Elinden tuttum, minbere kadar gitti ve onun üstüne oturdu.
Sonra bana: "İnsanlara seslen!" dedi. Ben de insanlara seslendim.
İnsanlar geliptoplandılar. Allah'a hamdü sena ettikten sonra şöyle dedi:
"Ey insanlar! Artık aranızdan ayrılma vaktim yaklaştı. Bakın, ben kimin
sırtına kamçı vurmuş isem işte sırtım, gelip sırtıma vursun, misilleme yapsın.
Ben kimin haysiyetine sövmüş isem, işte haysiyetim gelip misilleme yapsın. (Ben
kimin malını almış isem, işte malım gelsin alsın.) Ayrıca hiç kimse,
‘‘Resulullah tarafından kınanmaktan, kin beslenmesinden korktuğum için
misilleme yapmadım’‘ demesin. Bilesiniz ki, kınamak, kin beslemek benim
şanımdan ve huyumdan değildir. Sizin aranızda en çok sevdiğim kişi, şayet bende
varsa gelip hakkını alan veya bana hakkını helal eden kimsedir. Ben hiç
kimsenin haksızlığı boynumda olarak Allah'ın huzuruna çıkmak istemiyorum. Gönül
rahatlığıyla onun huzuruna gitmek istiyorum. Görüyorum ki, bu (sözüm) içinizde
defalarca ayağa kalkana kadar fayda vermeyecek!" dedi, sonra da minberden
indi, öğle namazını kıldırdı.
Sonra yine minbere çıkıp
oturdu. Kınama veya diğer hususlarla ilgili önceki sözlerini tekrarladı. Sonra
şöyle dedi: "Ey insanlar! Kimin yanında bir emanet varsa, onu sahibine
iade etsin! Dünyada rüsva olurum demesin! Dikkat edin, dünya rüsvalığı, ahiret
rüsvalığından daha hafiftir!" buyurdu. Dinleyiciler arasından bir adam kalkıp:
"Ya Resulallah! Benim sende Üç dirhemim vardır, dedi. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ben söz sahibini hiç yalanlamam ve yemin
ettirmem. Ama niçin bende üç dirhemin var?" diye sordu. Adam şu cevabı
verdi: "Hatırlamıyor musun ya Resulallah! Hani bir dilenci sana gelmişti,
sen de bana emretmiştin. Ben o adama üç dirhem vermiştim." Bunun üzerine
Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Fadl! Bu adama onları
ver!" dedi.
Sonra bir adam kalkıp
şöyle dedi: "Ya Resulallah! Benim yanımda üç dirhem var. Ben bunları Allah
yolunda gazada iken ganimet malından aşırmışhm." Resul-i Ekrem (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Onları niçin aşırmıştın?" diye sordu. Adam:
"çünkü ben buna muhtaçtım" dedi. "Ey Fadl! O üç dirhemi
al!" buyurdu. Sonra şöyle dedi: "Ey insanlar! Sizden her kim kendi
nefsindeki bir şeyden çekinmişse kalkıp açıklasın ki, onun için Allah'a dua
edeyim." Adamın biri kalkıp şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resulü! Ben, çok
yalancı, münafık ve çok uykucu biriyim" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem): "Allahım! Ona doğru sözlülük ve iman nasib et ve dilerse,
uykuyu ondan gider!" diye dua etti. Ardından biri kalkıp şöyle dedi:
"Ya Resulallah! Doğrusu ben çok yalancı, çok münafık biriyim. Yapmadığım
kötülük kalmadı!" Bu sırada Ömer ona: "Kendini rezil ettin, be
adam!" diye çıkıştı. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem), Hz. Ömer'e şöyle dedi: "Bırak ey Hattab'ın oğlu! Dünyada rüsvay
olmak, ahirette rüsvay olmaktan çok daha hafiftir." Sonra Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), o adam için şöyle dua etti: "Allahım! Bu
adama doğruluk ve iman nasib et. İşlerini hayıra çevir!" Daha sonra Ömer
oradakilere bir söz söyledi, Resul-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de:
"Ömer benimledir, ben de Ömer'le beraberim. Benden sonra Ömer neredeyse,
Hak onunla birliktedir!" buyurdu.
*Hadisi M. el-Kebir ve el-Mu'cemu'l-evsat'ta Taberani rivayet
etmiştir. Hadisi yakın metinle Ebu Ya'la da rivayet etmiş, sonunda şu ilaveyi
yapmıştır: Sonra bir adam kalkıp:
"Ya Resulallah! Ben
korkak ve uykucu biriyim!" dedi. Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ona da dua etti. Fadl der ki: O adamı bir gazada görmüştüm; yanımızda ondan
daha atılgan ve daha az uyuyan kimse yoktu! Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) Aişe'nin odasına gitti. Erkeklere dediklerini kadınlara da söyledi.
Ardından: "Kime bir şey baskın gelmişse bizden istesin, ona dua
edelim!" buyurdu. Bir kadın dilini işaret etti, Resul-i Ekrem (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ona dua etti. Aişe der ki: Sanıyorum (önceleri) kadın bana
‘‘Ey Aişe! Namazını iyi kıl!’‘ demişti.
Ebu Ya'la'nın isnadında
Ata b. Müslim vardır ki ibn Hibban ve başkaları onu güvenilir sayarken bir
cemaat zayıf addetmiştir. Ebu Ya'la'nın diğer ravileri güvenilir kimselerdir.
Taberani'nin isnadında tanımadığım raviler vardır.
14253. Cabir ile İbn
Abbas, İza cae süresi hakkında şu hadisi anlatıyorlar: Muhammed (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'e İza cae suresi "Allah'ın yardımı ve zaferi geldiği ve
insanların bölük bölük Allah'ın dinine girmekte olduklarını gördüğün vakit,
Rabbine hamdederek O'nu tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tövbeleri
çok kabul edendir" (Nasr, 1-3) nazil olunca, Cebrail'e: "Ey Cebrail!
Bana öleceğim haber verildi!" buyurdu. Cebrail de: "Senin için ahiret
dünyadan daha hayırlıdır. Rabbin sana (istediğini) verecek, sen de razı
olacaksın" (Duha, 4-5) dedi.
Bunun üzerine Hz.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) müezzini Bilal-ı Habeşi'ye, insanları
cemaatle namaz kılmak üzere toplanmaları için çağırmasını emretti. Muhacirler
ve Ensar, Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Mescid'inde toplandı. Hz.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara namaz kıldırıp sonra minbere
çıktı. Yüce Allah'a hamdü sena ettikten sonra onlara bir hutbe okudu. Hz.
Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu hutbesi sırasında kalpler
ürperdi, gözler ağladı. Sonra şöyle sordu: "Ey insanlar! Sizin için ben
nasıl bir peygamber idim?" Onu dinleyenler: " Allah mükafatını versin
çok iyi bir peygamberdin. Sen bizim için merhametli bir baba gibi, samimi ve
şefkatli bir kardeş gibiydin. Yüce Allah'ın sana verdiği peygamberlik görevini
yerine getirdin O'nun vahyini bize ilettin, bizleri Rabbinin yoluna hikmetle ve
güzel öğütlerle davet ettin. Allah, ümmetlerine yaptıkları görev nedeni ile
peygamberlere vereceği mükafatın en güzelini sana versin" dediler. Bunun
üzerine Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Ey
Müslüman topluluğu! Allah adına ve üzerinizde bulunan hakkım adına söylüyorum,
sizden kime bir haksızlık yapmış isemı şimdi ayağa kalksın ve hakkını benden
alsın " dedi. Hiç kimse kalkmayınca Resülullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) Allah adına söz verip bunu iki defa tekrarladı. Üçüncü defa yine:
"Ey Müslüman topluluğu! Allah adına ve üzerinizde bulunan hakkım adına
söylüyorum, sizden kime bir haksızlık yapmış isem, şimdi ayağa kalksın ve
hakkını benden alsın. Kıyamet gününde kısas yapılmadan önce bunu yapsın!"
buyurdu.
Bunu söyledikten sonra
Müslümanlar arasında bulunan ve Ukkaşe adında yaşlı bir sahabi ayağa kalktı.
Müslümanları yararak ilerledi ve Resülullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
önünde durdu. Şöyle dedi: ''Anam babam sana feda olsun ey Allah'ın elçisi! Eğer
defalarca Allah adına ısrar etmeseydin senin karşına çıkıp bir şey
istemeyecektim. Bir gazada seninle beraberdim. Yüce Allah bize fetih nasib edip
Peygamberine (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yardım edince ayrılmak üzereyken
develerimiz yan yana geldi. Devemden indim ayağını öpmek için sana
yaklaştığımda değneğini kaldırdın ve sırtıma vurdun. Kasten bana mı vurdun,
yoksa deveye mi vurmak istemiştin bilmiyorum" deyince, Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Ukkaşe! Allah Resulü (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in sana kasten vurmasından seni Allah'ın celaline sığındırırım. Ey
Bilal, Fatıma'nın odasına git ve bana uzun bir değnek getirI" dedi. Bilal
ellerini başının üzerine koyarak Mescid'den çıktı. "Allah'ın Resulü
kendisine kısas yaptırıyor!'' diyerek Hz. Fatıma'nın yanına gitti, kapıyı çaldı
ve "Ey Resulullah'ın kızı! Bana uzun bir değnek ver!" deyince Hz.
Fatıma: "Ey Bilal! Babam değneği ne yapacak?! Bugün ne hac günü, ne de
savaş günü!" dedi. Bilal: "Ey Fatıma! Baban Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in içinde bulunduğu durumdan ne kadar habersizsin! O,
insanlara veda ediyor, dünyayı terk ediyor ve kendisine kısas yapılmasını
istiyor" dedi. Bunun üzerine Hz. Fatıma: "Ey Bilal! Allah'ın elçisine
kısas yapmaya gönlü razı olan kimdir? Ey Bilal, öyleyse Hasan ile Hüseyin'e
haber ver; o adamın (Ukkaşe'nin) yanına gitsinler de, almak istediği (hakkını)
onlardan alsın Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den almasına izin
vermesinler!" dedi. Bilal Mescid'e girip değneği Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'e verdi. O da değneği Ukkaşe'ye verdi. Hz. Ebu Bekir ile Ömer
bunu görünce ayağa kalktılar ve: "Ey Ukkaşe! İşte biz senin önündeyiz.
Hakkını bizden al. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den alma!"
deyince Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara: "Bırak ey Ebu
Bekir! Sen de bırak ey Ömer! Allah sizin değerinizi ve makamınızı biliyor"
dedi. Bunun üzerine Ali b. Ebi Talib ayağa kalktı ve: "Ey Ukkaşe! Ben
hayat bakımından Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in önündeyim. Hz.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e vurmana gönlüm razı olmaz! İşte
sırtım ve karnım, hakkını kendi elinle benden al ve bana (O'nun yerine) yüz
sopa vur. Ancak Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e kısas yapma!"
deyince Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Otur ey Ali! Allah
senin değerini ve niyetini biliyor!'' buyurdu. Sonra Hz. Hasan ile Hüseyin kalktılar
ve: "Ey Ukkaşe! Sen bilmiyor musun ki biz Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in torunlarıyız. Hakkını bizden alman Peygamber'den (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) alman gibidir" deyince Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Gözümün nuru torunlarım, siz de oturun! Allah sizi bu makamda
unutmamıştır (sizin de niyetinizi ve değerinizi bilmektedir)" buyurdu.
Sonra Peygamber
Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ukkaşe'ye: "Ey Ukkaşe! Vuracaksan
vur!" deyince, Ukkaşe: "Ya Resulallah! Bana vurduğunda benim karnım
açıktı" deyince Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sırtını açtı.
Müslümanlar yüksek sesle ağlıyorlar ve: "Acaba Ukkaşe, Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e vuracak mı?!" diyorlardı. Ukkaşe,
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beyaz karnına baktı; karnı sanki
Mısır'da dokunan ince ve beyaz keten kumaşı andırıyordu. Fazla ilgilenip zaman
kaybetmeden üzerine kapandı ve karnını öptü. O sırada şöyle diyordu: "Anam
babam sana feda olsun ey Allah'ın elçisi! Sana kısas yapmaya kim cür'et
edebilir?" Bunun üzerine Hz. Peygamber. (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Ya hakkını alman için gerekeni yap, ya da affet!" deyince, Hz.
Ukkaşe: "Kıyamet gününde Allah'ın beni affedeceğini umarak seni affettim,
ya Resulallah!" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Kim cennetteki arkadaşımı görmek isterse bu ihtiyara
baksın!" buyurdu. Sonra orada bulunan bütün Müslümanlar ayağa kalkıp
Ukkaşe'nin alnından öpmeye başladılar. Bu sırada şöyle diyorlardı: "Müjdeler
olsun sana! Müjdeler olsun sana! Çok büyük dereceler ile Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in arkadaşlığını elde ettin."
O gün Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) hastalandı. Hastalığı on sekiz gün sürdü.
Hastalığı sırasında insanlar onu ziyaret ediyordu. Efendimiz (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) Pazartesi günü doğdu, Pazartesi günü peygamber oldu ve Pazartesi
günü vefat etti. Pazar günü geldiğinde hastalığı ağırlaştı. Bilal önce ezan
okudu, ardından kapıda durup şöyle seslendi:
"Allah'ın selamı ve
rahmeti üzerine olsun ey Allah'ın Resulü! Namaz için ezan okundu."
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Bilal'in sesini işimişti; ancak
Fatıma: "Ey Bilal! Doğrusu Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bugün
kendisiyle meşgul!" dedi. Bilal Mescid'e girdi. Sabah ışıkları iyice
ortalığı aydınlatınca Bilal kendi kendine: "Vallahi, Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Efendimden izin isteyinceye kadar namazı
kılmayacağım!" dedi ve çıkıp kapıya vardı ve şöyle seslendi:
"Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketleri üzerine olsun ey Allah'ın Resulü!
Allah sana merhamet etsin, namaz vakti!" Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) Bilal'in sesini işitti ve: "Ey Bilal! İçeri gir. Doğrusu Allah'ın
ResUlü bugün kendisiyle meşgul! Ebu Bekir'e söyle de cemaate namazı
kıldırsın!" buyurdu. Bilal elini başının üstüne koymuş bir halde çıktı, o
sırada şöyle diyordu: "Ümidi kesilmiş ve büyük felakete uğramış kimseye
yardım edin! Keşke anam beni doğurmasaydı! Doğurduysa da Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in bugünkü haline tanık olmasaydım!"
Sonra şöyle dedi:
"Ey Ebu Bekir! Dikkat et! Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) senin
cemaate namaz kıldırmanı emretti." Ebu Bekir öne geçip cemaate namaz
kıldırdı. Ebu Bekir yufka yürekli bir insandı. Namaz kıldırdığı yerde
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in olmadığını görünce kendisine hakim
olamadı ve bayılarak yere yığıldı. Bu arada Müslümanlar da ağlaştılar.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) cemaatin bu gürültüsünü işitti ve:
"Bu gürültü de nedir?" diye sordu. ''Ya Resulallah! Bu, senin
yokluğundan dolayı Müslümanların çıkardığı gürültüdür'' dediler. Bunun üzerine
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ali b. Ebi Talib ile İbn Abbas'ı
çağırttı ve onlara dayanarak Mescid'e çıktı. Cemaate iki rekat hafif bir namaz
kıldırdı. Sonra tatlı yüzünü onlara çevirerek şöyle dedi: "Ey Müslümanlar
topluluğu! Sizi Allah'a emanet ediyorum. Siz artık Allah'ın recasında ve
emanetindesiniz. Sizin üzerinize bıraktığım vekilim Allah'tır. Ey Müslümanlar
topluluğu! Size, benden sonra Allah'tan sakınmayı, ruıy. ona itaati korumayı
tavsiye ediyorum. Zira ben dünyadan ayrılmaktayım Bugün, ahiret günlerinin ilk
günü, dünya günlerinin de son günüdür."
Pazartesi günü olunca
durumu ağırlaştı. Yüce Allah, ölüm meleğine şöyle emretti: "Habibim ve saf
kulum, Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e en güzel bir surette git ve
onun ruhunu kabzetmekte yumuşak davran!'' Bunun üzerine ölüm meleği iniverdi ve
bir bedeviye benzer bir kılıkta gelip kapıda durdu. Sonra şöyle dedi: "Ey
peygamberlik evinin, risalet madeninin ve meleklerin gidip geldiği yerin halkı!
Gireyim mi?" Bu sırada Aişe, Hz. Fatıma'ya: "Adamı buyur et!"
dedi. Fatıma da: "Ey Allah'ın kulu! Geldiğin için Allah mükafatını versin;
ancak Resulullah kendisiyle meşgul!" dedi. Adam ikinci defa seslendi. Aişe
yine: "Ey Fatıma! Adamı buyur et!" dedi. Fatıma ise: "Ey
Allah'ın kulu! Geldiğin için Allah mükafatını versin; ancak Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendisiyle meşgul!" dedi. Adam üçüncü defa
yine şöyle seslendi: "Ey peygamberlik evinin, risalet madeninin ve
meleklerin gidip geldiği yerİn halkı! Gireyim mi? Mutlaka girmem
gerekiyor!" Bu sırada Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ölüm
meleğinin sesini işitti ve: "Ey Fatıma! Kapıdaki kim?" diye sordu. O
da: "Ya Resulallah! Kapıda bir adam girmek için izin istiyor. Birkaç defa
ona cevap verdik; ancak üçüncü öyle bir seslendi ki, sesinden tüylerim ürperdi
ve ayaklarım titredi" dedi ..
Bunun üzerine Hz.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona şöyle dedi:
"Ey Fatıma! Bu
kapıdaki kim biliyor musun? Bu, lezzetleri kesen, toplulukları dağıtan,
kadınları dul bırakan ve çocukları yetim bırakandır. Bu, evleri harap eden ve
kabirleri mamur edendir. Bu, öLüm meleğidir. Ey ölüm meleği, Allah sana
merhamet etsin, içeri gir!" Böylece ölüm meleği Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in huzuruna girdi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Ziyaretçi olarak mı geldin, can alıcı olarak mı?" diye
sordu. O da dedi ki: "Hem ziyaretçi, hem de can alıcı olarak geldim. Yüce
Allah bana, senin iznin olmadan huzuruna girmememi ve iznn olmadan canını
almamamı emretti. İzin verirsen bunu yaparım, yoksa Yüce Rabbime dönerim."
Bu arada Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey ölüm meleği!
Habibim Cebrail'i nerede bıraktın?" diye sordu. O da: "Onu dünya
semasında bıraktım. Melekler senin hakkında ona taziyelerini arz
ediyorlar!" karşılığını verdi. Bu sırada hemen Cebrail geldi ve
Efendimiz'in başucuna oturdu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dedi ki:
"Dünyadan göç var. Öyleyse bana Allah katındaneler var, müjdele
bakalım!" O da şöyle müjdeledi: "Ey Allah'ın habibi! Sana
müjdeliyorum ki, ben gök kapılarını açık bir halde bıraktım. Melekler de ayağa
kalkmış, saf saf dizilmiş, selam ve reyhan ile senin ruhunu selamlıyorlar, ey
Muhammed." Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Rabbimin
rızasından dolayı hamd olsun! Bana müjde ver, ey Cebrail!" dedi. Cebrail
dedi ki: "Sana müjdeliyorum ki ey Muhammed, senin gelişinin şerefine
cennetin kapıları açıldı, nehirleri aktıkça aktı, ağaçları sarktı ve hurileri
süslendi." Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Rabbimin
rızasından dolayı hamd olsun! Bana müjde vermeye devam et, ey Cebrail!"
dedi. Cebrall: "Sen kıyamet günü ilk şefaat edecek ve şefaati kabul
edilecek kimsesin!" dedi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Rabbimin rızasından dolayı hamd olsun!" buyurdu. Cebrall: "Ey
habibim! Bana neyi soruyorsun?" deyince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) şöyle dedi: "Ben sana üzüntümü ve derdimi soruyorum. Benden sonra
Kur'an'ı okuyacaklara kim bakacak? Benden sonra Ramazan ayı orucunu tutacaklara
kim nezaret edecek? Benden sonra Beytullahi'l-Haram'ı haccedeceklere kim
vekalet edecek? Benden sonra seçilmiş ümmetimi kim yönetecek?" Cebrail
dedi ki: "Ey Allah'ın habibi! Sana müjdeler olsun! Zira Yüce Allah
buyuruyor ki: ‘‘Sen ve ümmetin girinceye kadar Cennet'i bütün peygamberlere ve
ümmetlere haram kıldım.’‘" Bunun üzerine Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi
ve Sellem): "İşte şimdi gönlüm razı oldu. Ey ölüm meleği, yaklaş ve
emrolunduğun şeyi yerine getirmeye bak!" buyurdu.
Hz. Ali: "Ya
Resulallah! Ruhun kabzedilince seni kim yıkayacak? Seni neye kefenleyeceğiz?
Namazını kim kılacak? Seni kabre kim koyacak?" diye sordu. Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle cevap verdi: "Ey Ali! Yıkamaya
gelince; beni Abbas'ın oğlu Fadl ile birlikte sen yıka! O sana su döksün.
Üçüncünüz de Cebrail olacak. Beni yıkama işini bitirince beni üç yeni örtü
içinde kefenleyin. Cebrail de bana cennetten hanut getirecek. Beni döşeğin
üzerine koyduğunuzda beni Mescid'e bırakıp oradan çıkın; çünkü benim üzerime
ilk salavat edecek olan, Arş'ının üstünde Yüce Rabb'dır. Sonra Cebrail, sonra
Mikail, sonra İsrafil -her ikisine de selam olsun-, sonra grup grup
meleklerdir. Sonra siz girin ve saflar halinde durun. Benim önüme kimse
geçmesin (imam olmasın)."
Bu sırada Fatıma dedi
ki: "Bugün ayrılık günü demek ki! Peki, sana ne zaman kavuşacağım?"
Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de şöyle buyurdu: "Ey
kızcağızım! Bana kıyamet günü havuzun yanında kavuşursun. Ben o sırada
ümmetimden havuza gelecek olanlara su vereceğim." Fatıma: "Peki ya
Resulallah! Seninle orada buluşamazsam?" diye sordu. Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "O takdirde bana sıratta
kavuşursun. Ben orada ‘‘Rabbim, ümmetimi ateşten uzak eyle!’‘ diye nida
edeceğim." Bunları konuştuktan sonra ölüm meleği Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in ruhunun kabzedilişini kontrol etmek üzere yaklaştı. Ruh
iki dizine ulaşınca Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) "Ah!"
dedi. Ruh göbeğe ulaşınca Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Vah
vah! Ne acı!" diye seslendi. Fatıma da: "Ey babacığım! Senin acına
benim acım feda olsun!" dedi. Ruh göğsüne ulaşınca Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Ey Cebrail, ölüm ne kadar da acı!" dedi. Bu
sırada Cebrail yüzünü Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den öte tarafa
çevirdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de: "Ey Cebrail! Bana
bakmaktan hoşlanmadın mı?" diye sordu. Cebrail ise: "Ey Habibim! Sen
ölüm sekeratını çekerken sana bakmaya kimin gücü yeter?!'' dedi.
Böylece Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ruhu kabzedildi. Onu Ali b. Ebi Talib yıkadı.
Abbas'ın oğlu da ona su döküyordu. CebraH de bu ikisiyle beraberdi. Yıkanınca
üç parça yeni örtüyle kefenlendi. Döşek üzerinde taşınıp Mescid'e götürdüler ve
oraya koydular. İnsanlar yanından çıktı. Üzerine ilk salavat eden, Arş'ının
üstünde Yüce Rab oldu. Sonra Cebrail, sonra MikaiL, sonra İsrafil, sonra grup
grup melekler namazını kıldı.
Hz. Ali dedi ki: Kimseyi
görmediğimiz halde Mescid'de bir mırıldanma duyduk Gizli bir sesin şöyle
dediğini işittik: "Allah size merhamet etsin, siz girin ve Peygamberiniz
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) üzerine namaz kılın." Biz de hemen içeri girdik
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bize emrettiği gibi saflar halinde
durduk, Cebrail'in tekbiriyle: birlikte tekbir getirdik İçimizden kimse
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in önüne geçme di. Kabrine de Ebu
Bekir es-Sıddık, Ali b. Ebi Talib ve İbn Abbas girdi ve Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) defnedildi. İnsanlar defin işinden dönünce Fatıma, Hz. Ali'ye
dedi ki: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in üzerine toprak
saçmaya gönlünüz nasıl razı oldu?
İçinizde Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e karşı hiç mi merhamet yoktu7! O, hayrın
muallimi değil miydi?"
Hz. Ali de ona şöyle
karşılık verdi: "Haklısın ey Fatıma. Ancak biz Allah'ın vazgeçilemez olan
emrini yerine getirdik" Bunun üzerine Fatıma ağlamaya, yas tutmaya ve şöyle
demeye başladı: "Ey babacığım Şimdi Cebrail'in gelmesi de kesildi. CebraH
bize semadan vahiy getiriyordu."
*Taberani rivayet etmiştir. Senedinde Abdülmun'im b. idris
vardır ki çok yalancı ve çok hadis uyduran biridir.
14254. Yezid b. Babenus
anlatıyor: Ben bir arkadaşımla beraber Hz. Aişe'nin yanına gittim. Yanına
girmek için izin istedik. O bize minder verdi ve aramıza perde çekti. Arkadaşım
ona adetli kadına dokunmak hakkında sordu. O da cevap verdikten sonra şunları
anlattı: Resululla! (Sallallahu aleyhi ve Sellem), benim kapıma uğradığı zaman
Allah'ın bana fayda vereceği (hoşuma gidecek) bir kelimeyi söylerdi. Bir gün
yine bana uğradı. Bir şey demedi. Sonra yine uğradı. Yine bir şey demedi. Bu
durumu iki ya da üç kez tekradadı. Ben de cariyeme şu emri verdim:
"Ey cariye! Benim
için kapının önüne bir yastık bırak!" Yastığı bıraktı. Gidip oraya
uzandım. Başıma da bir bez sardım. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
yanıma uğradı ve: "Ey Aişe! neyin var?" diye sordu. Ben de:
"Başım ağrıyor!"
dedim. Bunun üzerine o: "Benim de başım ağrıyarı vay başım!" dedi.
Çıkıp gitti. Çok geçmeden kendisini bir beze sarmış olarak yanıma getirdiler.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)ı hanımlarına şöyle haber gönderdi:
"Ben, rahatsızım. Sizin odalarınızı dolaşamıyorum. Şayet dilersenizı bana
müsaade edersenizı Aişe'nin odasında kalayım." Onlar da izin verdiler. Ona
ben bakıyordum. Daha önce kimseye hastabakıcılık yapmamıştım. Bir gün omuzumun
üzerinde olan başı benim başıma doğru eğildi. Zannettim ki, başımdan bir sorunu
var. Ağzından soğuk bir su damlası çıktı. O damla, göğsümün üzerine düştü.
Tüylerim ürperdi. Bayıldığını zannettim. Üzerine bir örtü örttüm. O esnada Ömer
ile Muğire b. Şu'be geldiler. İçeri girmek için izin istediler. Örtündükten sonra
içeri girmelerine izin verdim. Ömerı ona bakarak: "Yah vah! Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellemnn ne kadar da kötü bayılmış!'' dedi. Sonra kalkıp
çıkmak istediler. Kapıya yaklaştıklarında Muğire, Ömer'e: "Resulullah
vefat etmiş!'' dedi. Ömer de: "Yalan söylüyorsun. Senı kendisine fitne
karışan bir adamsın! Allah münafıkları helak etmeden Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) vefat etmeyecektir" dedi. Sonra Hz. Ebu Bekir geldi.
Örtüyü kaldırdı, ona baktı ve: "İrma lillahi ve inna ileyhi raciun (= Şüphesiz
biz Allah'a aidiz ve elbette ona döneceğiz.) Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) vefat etmiş!'' dedi. Sonra baş tarafından ona yaklaşarak ağzını eğip
onun alnını öptü. Sonra şöyle dedi: liYahı Peygamberim!" Sonra onun başını
kaldırdı, ağzını eğdi ve alnını öptü. Sonra: "Yahı seçkin dostum!'1 dedi.
Sonra onun başını kaldırdı, ağzını eğdi, alnını öptü ve "Yah, dostum!
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat etmiş!'' dedi. Mescid'e çıktı.
O sırada Hz. Ömer
insanlara şöyle hitap ediyordu: "Allah münafıkları helak etmeden
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat etmeyecektir!'' diyordu. Bu
sırada Hz. Ebu Bekir söz aldı. Allah'a hamdü sena etti ve şunları söyledi:
"Şüphesiz Yüce Allah şöyle buyuruyor: ‘‘Kuşkusuz sen de öleceksinı onlar da
ölecek .... " (Zümer, 30)" Bunu söyleyip ayeti sonuna kadar okudu.
Devamla şu anlamdaki ayetleri okudu "Muhammed sadece bir elçidir. Ondan
önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse siz
ökçelerinizin üzerinde geriye mi döneceksiniz? .. " (AI-i İmran, 144) Kim
Allah'a tapıyor idiyse bilsin ki Allah muhakkak diridirı ölmez. Kim de
Muhammed'e tapıyor idiyse bilsin ki Muhammed muhakkak ölmüştür.''
Ömer dedi ki:
"Şüphesiz bu ayet Allah'ın Kitab'ında mevcuttur. Ben o sırada bu ayetin Yüce
Allah'ın Kitab'ında olduğunu fark edemedim." Daha sonraları Hz. Ömer:
"Ey insanlar! Bu, Ebu Bekir'dir! O, Müslümanların yaşlılarından ve ileri
gelenlerindendir. Haydi, ona bia edin!" dedi.
*Ben derim ki: Bu
hadisin bir bölümü Sahlh'te ve başka eserlerde mevcuttur.
Bu hadisi Ahmed ve yakın
metinle Ebu Ya'la rivayet etmiştir) Ebu Ya'la şu ilave vermiştir:
Bu arada içeri Ebu Bekir
girdi. "Durumu nasıl?" diye sordu. Ben: "Bayıldı!" dedim.
Ona doğru yaklaşıp
yüzünü açtı ve şöyle dedi: "Ne bayılması! Ben bunun bayılma olduğunu
sanmıyorum." Sonra yüzünü iyice açtı ve öldüğünü anladı. "inna
lillahi ve inna ileyhi raciun (= Şüphesiz biz Allah'a aidiz ve elbette ona
döneceğiz)" dedi ve ardından ağladı. Ben de dedim ki: "Bu, Allah
yolundaki vahyin ve Cebrail'in evime gelişinin kesilmesi demektir." Ebu
Bekir, elini şakaklarına, ağzını da alnına koydu ve öyle ağladı ki, gözyaşları
Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yüzüne aktı. Sonra yüzünü örttü
ve ağlayarak insanların yanına çıktı.
Dedi ki: "Ey
Müslümanlar topluluğu! Resulullah'ın vefatı hususunda söylediği bir şeyi
bileniniz varsa bize söylesin!" Onlar da "Hayır" dediler. Sonra
Ömer'e dönüp: "Ey Ömer! Senin bu hususta bilgin var mı?" diye sordu.
O da "Hayır!" diye cevap verince şöyle dedi: "Kendisinden başka
ilah bulunmayan zMa yemin ederim ki, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ölümün tadını tatmıştır! O, onlara şöyle demişti: ‘‘Şüphesiz ben de öleceğim,
siz de öleceksiniz.’‘" Bunun üzerine insanlar gürültü kopardılar ve hüngür
hüngür ağladılar.
Sonra Ehl-i beyt'ine
müsaade ettiler, onu Ali b. Ebi Talib yıkadı, Usame b. Zeyd de üzerine su
döküyordu. Hz. Ali dedi ki: "Yıkamamış olduğum yerlerden hiç birini
unutmadan aklımda tuttum, o yerler sanki görmediğim birisi tarafından çevrildi,
ben de yıkadım. Sonunda yıkamayı bitirdim." Sonra onu, o ikisinden temin
edilen Yemen işi kırmızı bir bez ile iki örtüyle kefenlediler. Sonra döşeğe
yatırıldı, sonra halka haber verildi, onun üzerine imamsız olarak namaz kılmak
üzere grup grup içeri girdiler. Sonunda Medine'de onun cenaze namazını kılmayan
ne bir hür, ne de bir köle kaldı. Sonra onu defnetme konusunda tartıştılar.
Nereye gömülecekti? Bazıları dediler ki:
"Elinde tutmakta
olduğu asasının yanına ve minberinin altına gömelim." Bazıları da dedi ki:
"Onun ölülerini gömdüğü Baki'ye gömelim." Ancak sonunda dediler ki:
"Bun asla yapamayız! Çünkü bakarsın birinizin kölesine veya evladına
efendisi kızar da o da gelip Efendimiz'in kabrine sığınır. Bu da adet
olur." Sonunda onu odasına, yatağının altına, ruhunun kabzedildiği yere
gömmeğe karar verdiler.
Ebu Bekir vefat edince o
da onun yanına gömüldü. Ömer b. el-Hattab'a ölüm gelip çatınca o da orayı
vasiyet ederek şöyle dedi: "Ben öldüğümde beni Aişe'nin kapısına götürün
ve ona deyin ki: ‘‘Bu, Ömer b. el-Hattab'dır, sana selam söylüyor ve diyor ki:
"Gireyim mi,
çıkayım mı?"‘‘ Ravi dedi ki: Hz. Aişe bir süre sustuktan sonra: "Onu
içeri alın ve onun yanına gömün. Sağında Ebu Bekir, solunda Ömer olsun!"
dedi. Hz. Aişe demiştir ki: "Ömer oraya defnedilince (oraya girerken)
çarşaf alıp onunla örtündüm." Ona" Çarşaf neyine gerekti?" diye
sorduklarında şöyle cevap verdi: "Bu kocam, şu da babamdı. Oraya Ömer
gömülünce örtündüm."
*Ahmed'in ravileri güvenilir kimselerdir. Ebu Ya'la'nın
isnadında Uveyd b. Ebi imran vardır ki ibn Hibban onu güvenilir görmüş,
çoğunluk ise zayıf addetmiştir. Bazıları da hakkında" O metruk bir
ravidir" demiştir.
14255. Esma binti Umeys
anlatıyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ilk rahatsızlığı
Meymune'nin odasında gerçekleşti. Hastalığı iyice şiddetlenince bayıldı. Bu
arada hanımları ağzından ilaç verme hususunda istişare ettiler ve ağzından ona
ilaç verdiler. Resulullah ayılınca: "Bu nedir?" diye sordu. Biz de
dedik ki: Bu, şuradan gelen kadınların yaptığı şeydir. Bu arada Habeşistan'a
doğru işaret etti. Esma binti Umeys o kadınlardan biriydi. Dediler ki: "Ya
Resulallah! Senin zatülcenb hastalığına yakalandığını sanıyoruz."
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ise şöyle buyurdu: "Bu öyle bir
hastalıktır ki, Yüce Allah bu hastalığı benim üzerime salmayacaktır.
ResUlullah'ın amcası dışında, evde ağzına ilaç dökülmeyen kimse
kalmayacak!" Amcasından kasıt, Abbas idi.
Esma dedi ki: Bunun
üzerine, oruçlu olan Meymune dahiL, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
kesin emrinden dolayı evdekilerin hepsinin ağzına ilaç akıtıldı.
*Hadisi Ahmed rivayet etmiştir. Ravileri Sahih ravileridir.
Ben derim ki: Hilafet bölümünde Abbas hadisi geçmişti.
14256. Cabir bildiriyor:
Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ölümü esnasında bir kağıt istedi ki
üstüne bir yazı yazdırsın da ondan sonra (ümmeti) asla sapmasınlar. Ancak Ömer
b. el-Hattab bu konuda oradakilere muhalefet edince Resul-i Ehem (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) de bundan vazgeçti.
*Hadisi Ahmed rivayet etmiştir. Senedinde ibn Lehia vardır.
Onun hakkında ihtilaf mevcuttur.
14257. Ömer b. el-Hattab
anlatıyor: Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hastalandığında:
"Bana kalem ve kdğıt getirin de, size bir yaz yazayım, benden sonra hiçbir
zaman dalalete düşmeyesiniz" buyurdu. Biz ise bunu çok nahoş gördük. Sonra
yine: "Bana kağıt getirin de, size bir yazı yazayım, bundan sonra asla
dalalete düşmeyesiniz" buyurdu. Bu arada perde arkasındaki kadınlar:
"Onlar Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in dediğini duymuyorlar
mı?" diye söylendiler. Ben de: "Doğrusu siz, Yusuf'un
sahibelerisiniz! Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hastalandığı zaman
gözlerinizi sıkarak yaş çıkarırsınız; sağlıklı olduğu zaman ise boynuna
binersiniz (boğazını sıkarsınız)!'' dedim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ise: "Onları rahat bırakın! Zira onlar sizden hayırlıdır"
buyurdu.
*Bu hadisi el-Mu'cemu'l-evsat'ta Taberani rivayet etmiştir.
Senedinde Muhammed b.
Cafer b. ibrahım
el-Caferı vardır ki Ukayli onun hakkında: "Onun hadisleri
incelenmeli" demiştir. Diğer ravileri güvenilir görülmüştür; ancak
bazılarında ihtilaf vardır.
14258. Abdullah -İbn
Mes'ud- der ki: "And olsun ki Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
bir şekilde öldürüldüğüne dokuz kere yemin etmem, onun öldürülmediğine bir defa
yemin etmemden benim için daha yeğdir. Çünkü Yüce Allah onu peygamber yapmış ve
şehit edinmiştir."
(Ravi) A'meş ekledi:
"Bunu İbrahim'e anlattım; bana: Onu Yahudilerin zehirlediğini
düşünüyorlardı" dedi.
*Hadisi Ahmed rivayet etmiştir. Ravileri Sahıh ravileridir.
14259. Hz. Aişe dedi ki:
"Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zatülcenb hastalığı dışında
başka bir hastalıktan ölmedi."
*Bunu el-Mu'cemu'l-evsat'ta Taberani rivayet etmiştir. Ebu
Ya'la da benzer şekilde rivayet etmiştir. Senedinde ibn Lehia vardır ki onda
zayıflık vardır. Diğer ravileri güvenilir kimselerdir.
14260. Ümmü'l-Fadl
binti'l-Haris -ki bu hanım, Abbas'ın ümmü veledi'dirı Meymfme'nin
kızkardeşidir- diyor ki: Hastalığı esnasında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in yanına gittim ve ağlamaya başladım. Başını kaldırıp: "Seni
ağlatan nedir?" diye sordu. O da şöyle dedi: "Sellir. hakkında
endişelendik. Senden sonra da insanlardan neler göreceğiz bilmiyoruz ey
Allah'ın Resulü!" O ise: "Sizler benden sonra mustaz'af (zayıf
düşürülmüş) kimselersiniz!" buyurdu.
*Hadisi Ahmed rivayet etmiştir. Senedinde Yezıd b, Ebi Ziyad
vardır ki bir toplul onu zayıf görmüştür.
14261. Ali b. Hüseyin
bildiriyor: Babamın şöyle dediğini duydum:
Resulullah'ın vefatından
önce Cebrail gelip şöyle dedi: "Ey Muhammed! Doğrusu Yüce Allah, sana
ikramda bulunmak, seni onurlandırmak için özelolarak beni sana gönderdi ki, O'nun
senden daha iyi bildiği bir şeyi sana sorayım. Kendini nasıl
hissediyorsun?" Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey
Cebrail! Kendimi kederli görÜyorum. Ey Cebrail! Kendimi sıkıntılı
görÜyorum" karşılığını verdi.
Üçüncü gün olunca
Cebrail, yanında ölüm meleği olduğu halde iniverdi. Yanlarında başka bir melek
daha vardı. O melek, havayı mesken edinmiş, kendisine İsmail denen bir melekti.
Yetmiş bin meleğin başında görevliydi. Hermeleğin emrinde de yetmiş bin melek
vardı. Cebrail onlardan önce davramp şöyle dedi: "Ey Muhammed! Doğrusu
Allah sana ikramda bulunmak, seni onurlandırmak için özelolarak beni sana
gönderdi ki, O'nun senden daha iyi bildiği bir şeyi sana sorayım. Kendini nasıl
hissediyorsun?" Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey
Cebrail! Kendimi üzüntülü görüyorum. Ey Cebrail! Kendimi sıkıntılı
görÜyorum" dedi. Sonra kapıdaki ölüm meleği, yanına girmek için izin
istedi. Cebrail dedi ki: "Ey Muhammed! Bu ölüm meleğidir. Yanına gelmek
için izin istiyor. Oysa senden önce hiçbir Ademoğlundan izin istemiş değildir.
Senden sonra da hiçbir Ademoğlundan izin isteyecek değildir." Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Öyleyse ona izin ver!" buyurunca
Cebrail ona izin verdi. Ölüm meleği gelip Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) önünde durdu ve dedi ki: "Allah beni sana gönderdi, Ey Muhammed!
Bana, emrettiğin hususlarda sana itaat etmemi emretti.
Eğer ruhunu teslim
almamı emredersen teslim alınm; yok bunu hoş görmezsen, bırakınm."
Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bunu yapar mısın, ey ölüm
meleği?" dedi. O da: "Evet, zaten ben bununla emrolundum. Bana
emrettiğin hususlarda sana itaat etme emri aldım'' dedi. Bu sırada Cebrail ona:
"Doğrusu Yüce Allah sana kavuşmayı özlemiştir!" dedi. Bunun üzerine Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellemi:
"Emrolunduğun şeyi
yerine getir!" buyurdu. Bu arada Cebnlil de ona dedi ki: "Bu,
yeryüzüne son ayak basışımdır! Dünyadaki hacetim, sadece sen idin!"
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) vefat edince oradakilerin kendisini göremedikleri bir şahsın
şöyle seslendiğini duydular: "Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketleri
üzerinize olsun! Her nefis ölümü tadacaktır. Doğrusu her musibete karşı
Allah'ta teselli vardır. Şüphesiz yok olan her şeyin karşılığını verecek olan,
O'dur! Elden giden her şeyin yerini dolduracak O'dur. Öyleyse Allah'a güvenin.
O'ndan umun! Asıl musibete uğrayan kişi, sevaptan mahrum olan kişidir. Allah'ın
selamı ve rahmeti üzerinize olsun!"
*Taberani rivayet etmiştir. Senedinde Abdullah b. Meymun
el-Kaddah vardır ki metruk biridir.
14262. İbn Abbas
bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Yahudi kadının zehirlemiş
olduğu etten vefat etti. Sene başında yediği zehirden dolayı aort damarı koptu.
Diyordu ki: "Hala ondan bir tat buluyorum."
*Taberani rivayet etmiştir. isnadı hasendir.
14263. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bana: "Ey Aişe! Tan yeri ağardı mı?"
dediği geceye benzer bir gece geçirmedim. Ben de ona "Hayır!"
diyordum. Nihayet Bilal tanyeri ağarınca ezanı okudu ve ardından çıkageldi.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ne var?" diyesorunca ben:
"Bilall" dedim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ebu
Bekir'e söyle; cemaate namazı kıldırsın!" buyurdu.
*Hadisi Bezzar rivayet etmiştir. Ravileri Sahih ravileridir.
14264. Hz. Aişe dedi ki:
Vefat anı geldiği zaman Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) elini uzatarak
"Ey Cebrail, neredesin?" diyordu. Sonra elini yumup açıyordu. Bunu
defalarca yaptı. O esnada şöyle diyordu: "Ey Cebrail! Rabbimin katında
bana şefaat ediver de ölümü bana kolaylaştırsın." Ebu Hureyre de Hz.
Aişe'nin şöyle dediğini duyduğunu söylemiştir: "And olsun ki ben,
Cebrail'den hiçbir kulağın işitmediği şeyi işittim. O şöyle diyordu: Buyur!
Emrine amadeyim!"
*Taberani bunu el-Mu'cemu'l-evsat'ta rivayet etmiştir.
Senedinde Hüseyin b. Abdullah b. Dumeyra (veya Damıra) vardır ki hadis uyduran
biridir.
14265. İbn Abbas
anlatıyor: Ölüm meleği, ruhunun kabzedildiği hastalığında Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına geldi ve izin İristedi. O sırada başı
Hz. Ali'nin kucağındaydı. Ölüm meleği gelip: "Allah'ın selamı, rahmeti ve
bereketleri üzerinize olsun!" diye selam verdi. Ali ise ona: "Geri
dön! Zira biz seninle ilgilenemeyecek kadar meşgulüz!" dedi. Bunun üzerine
Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bunun kim olduğunu biliyor
musun, ey Ebu'l-Hasan?" diye sordu. Sonra"Bu ölüm melegidir. Yol
gösterici olarak gir!" dedi. Ölüm meleği içeri girince: "Rabbin sana
selam söylüyor!" dedi. Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Cebrail nerede?" diye sordu. "O bana yakın değil Ancak şimdi
gelir!" karşılığını verdi. Bunu dedikten sonra ölüm meleği dışarı çıktı.
Ta ki Cebrail indi. Ölüm meleği kapıda dururken Cebrail ona: "Ey ölüm
meleği! Seni dışarı çıkaran husus nedir?" diye sordu. O da dedi ki:
"Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) seni aradı!" İkisi oraya
oturunca Cebrail: "Ey Ebu'l-Kasım! Bu, benim seninle, senin de benimle
vedalaşmamızdır" dedi.
Bana ulaştığına göre
ölüm meleği daha önce hiçbir hane halkına selam vermemiş, ondan sonra da selam
vermeyecektir."
*Taberani rivayet etmiştir. Senedinde Muhtar b. Nafi' vardır
ki zayıf bir ravidir.
14266. İbn Abbas
bildiriyor: Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), yanında Aişe ile Hafsa
varken ağırlaştı. Bu sırada Hz. Ali içeri girdi. Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) onu görünce başını kaldırdı ve: "Yaklaş bana! Yaklaş
bana!" dedi. Yaklaşınca onu kendisine yasladı ve vefat edinceye kadar Ali
onun yanında kaldı. Ruhunu teslim edince Ali kalkıp kapıyı kapattı. Yanına
Abdulmuttalib oğullarıyla Abbas geldi ve bunlar kapıda durdular. Bu sırada Ali
şöyle demeye başladı: "Babam sana feda olsun! Sen hayatta iken de hoş ve
temizdin, ölü iken de temizsin!" Bu arada etrafa öyle hoş bir koku yayıldı
ki daha önce bir benzerini görmemişlerdi. (O dedi ki: Haydi kadın gibi inlemeyi
bırakın da arkadaşınıza yardıma gelin!) Ali: "Yamma içeriye Fadl bin
Abbas'ı alın'' deyince Ensar şöyle dedi: "Allah aşkına bizim de Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den payımızı verin!" Böylece Ali'nin yanına
Ensar'dan da Evs b. Havli adındaki bir kişiyi aldılar. O elinde ateş koru
taşıyordu. Bu arada evin içinde şöyle bir ses duydular: "Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in elbisesini çıkarmayın, onu gömleği
üzerindeyken yıkayın!" Bu ses üzerine Hz. Ali gömleğinin altından elini
sokarak onu yıkadı, Fadl elbisesini tuttu, Ensar'dan olan sahabi de su taşıdı.
Bu sırada Ali'nin elinde bir bez vardı. Elindeki bezi gömleğinin altından
kullanıyordu.
*Ben derim ki: ibn Mace bunun bir kısmını rivayet etmiştir.
Bunu el-Mu'cemu'l-evsat
ve M. el-Kebır'de Taberani rivayet etmiştir. Senedinde Yezid b. Ebi Ziyad
vardır ki zayıflığına rağmen o, hadisi hasen olan biridir. Diğer ravileri
güvenilir kimselerdir.
14267. Hz. Ali şöyle
dedi: Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana, kendisini benden başka
kimsenin yıkamamasını vasiyet ederek şöyle buyurdu: "Çünkü benim edeb
yerimi gören kişinin mutlaka gözlerinin feri gider."
Hz. Ali ekledi:
"Abbas ve Usame perde arkasından bana su veriyordu."
*Hadisi Bezzar rivayet etmiştir. Senedinde Yezıd b. Bilal
vardır ki Buhari onun hakkında "Durumu araştırılmalı'' demiştir. Diğer
ravileri güvenilir görülmüştür; ancak onların hakkında ihtilaf vardır.
14268. Hz. Aişe dedi ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle derdi: "Muhakkak ki bir
peygamberin önce canı alınır, sonra sevabı görür, sonra da canı geri çevrilir
ve canının kendisine çevrilmesi ile ona kavuşması arasında muhayyer bırakılır."
Ben bu sözü ondan ezberlemiştim. Vefat ettiğinde onu göğsüme yaslamış bir
haldeyken baktım ki boynu aşağı büküldü. Kendi kendime: "Belli ki ruhu
alındı" dedim. İşte tam bu sırada onun dediği şeyi anladım. Baktım ki,
başını yukarı kaldırıp bakıyor. Kendi kendime: "Öyleyse bizi tercih
etmeyecek dedim." Bu sırada şöyle dedi:
"Cennette en yüce
dostla beraber olmaya ... Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamber ve
sıdıklarla beraber olmaya ... " (Nisa, 69) Bunu söyleyerek ayeti sonuna
kadar okudu.
14269. Bir rivayette şu
ifade yer alır: "En yüce ve en mesut dostla beraber olmaya ... "
*Bunu Ahmed ve el-Mu'cemu'l-evsat'ta Taberani rivayet
etmiştir. Ancak Taberani, Hz. Aişe'nin şu sözünü nakletmiştir: "Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) göğsümle boğazım arasında can verdi." Hz.
Aişe ekledi: Allah'ın, onun ruhunu geri çevireceğini zannettim.
Peygamberlere böyle
yapılır. O sırada hareket edince ben de dedim ki: "Sen bugün muhayyer
bırakılsan, asla bizi tercih etmeyeceksin!"
Ahmed'in iki isnadından
birinin ravileri, Sahih ravileridir.
14270. Hz. Aişe dedi ki:
"Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat etti.
Can verdiğinde etrafa
öyle bir koku yayıldı ki, asla ondan daha hoş bir koku duymamışımdır!"
*Hadisi Bezzar rivayet etmiştir. Ravileri Sahih ravileridir.
14271. Hz. Aişe
anlatıyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hastalığı sırasında bir
perde ve bir kapı açtı ve Ebu Bekir'in arkasında namaz kılarken insanları
seyretti. Bu manzaraya sevinerek şöyle buyurdu:
"Elhamdulillah,
ümmetinden bir kişi onlara imam olmadan doğrusu bir peygamber ölmedi."
Sonra insanlara dönüp şöyle dedi: "Ey insanlar! Benden sonra kim bir
musibete uğrarsa, uğradığı musibetten dolayı benim başıma gelen musibeti
hatırlayıp teselli bulsun. Zira benden sonra ümmetimden hiç kimse benim başıma
gelen musibetin bir benzerine asla maruz kalmayacaktır.''
*Bunu el-Mu'cemu'l-evsat'ta Taberani rivayet etmiştir.
Senedinde Ali b. elMedını'nin babası Abdullah b. Cafer vardır ki zayıf bir
ravidir.
14272. Ebu Musa dedi ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) A-işe'nin kucağındayken bayıldı.
Derken uyanınca (A-işe) onun göğsünü ovalayarak şifa bulması için O'na dua
ediyordu. Ancak o şöyle buyurdu: "Hayır, lakin ben en yüce ve en mesud
dost Allah'ı, Cebrail'i, Mikail'i ve İsrafil'i istiyorum."
*Taberani rivayet etmiştir. Senedinde Muhammed b. Selam
el-Cumahı vardır ki güvenilir bir ravidir; ancak kendisinde zayıflık vardır.
Diğer ravileri güvenilir kimselerdir.
14273. Ebu Asıb veya Ebu
Asım bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in üzerine cenaze
namazı kılmak için insanlar toplanınca: "Onun namazını nasıl
kılacağız?" diye birbirlerine sordular. Ali de: "Grup grup içeri
girin" dedi.
(Ravi) Behz'in
rivayetinde: Şu kapıdan girip, cenaze namazını kılıyorlar ve diğer kapıdan
çıkıyorlardı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) (mezarında) lahdine
konulunca Muğıre: ''Ayak tarafında düzlenmemiş bir yer kaldı" dedi. Ashab
da: "Sen gir ve onu düzle!" dediler. O da kabre girdi. Elini içeri
sokup, Efendimizin ayaklarına elini sürdü ve sonra "Üzerine toprak
atın!" dedi. Oradakiler de ayaklarının yarısına gelene kadar üzerine
toprak attılar. Muğıre daha sonra dışarı çıktı. O şöyle derdi: "Ben
içinizde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e en son dokunan
kimseyim."
*Hadisi Ahmed rivayet etmiştir. Ravileri Sahih ravileridir.
14274. Hz. Aişe derki:
Ben, içinde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ve babamın bulunduğu
(mezarının olduğu) odama girer, örtümü kaldırır ve şöyle derdim: "Bu
kocamdır, bu ise babam!" Ancak ne zaman ki Ömer onların yanına gömüldü,
Vallahi ben Ömer'den haya ederek örtümü bağlamışımdır.
*Hadisi Ahmed rivayet etmiştir. Ravileri Sahih ravileridir.
14275. İbn Abbas der ki:
"Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kabrine Abbas, Ali ve Fadl
girdiler. Onun lahdini Ensar'dan bir adam açtı. O sahabi, Uhud günü şehidlerin
kabirlerini açan kimsedir."
*Ben derim ki: ibn Mace bu hadisi, buradakinden daha uzun bir
şekilde rivayet etmiştir. Onun rivayetinde Abbas'ın adı ile Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in lahdini yapan kimsenin bahsi yoktur,
'*Bu hadisi, hocası
Eyyub b. Mansur'dan Bezzar rivayet etmiştir. Ebu Davud'un ona ait verdiği bir
hadiste yanılgıya düşmüştür, Diğer ravileri, güvenilir kimselerdir,
14276. İbn Ömer
anlatıyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat ettiğinde Ebu Bekir
Medine'nin bir bölgesindeydi. Ebu Bekir gelince Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in yanına girdi. Ağzını Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
alnına koydu ve şöyle diyerek öpmeye başladı: "Anam babam sana feda olsun.
Sen diri iken de, ölü iken de temizsin!'' Ebu Bekir dışarı çıktığında, Ömer'e
rastladı. Ömer şöyle diyordu: "Vallahi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ölmedi, münafıkları öldürünceye kadar da ölmeyecek!"
Münafıklar Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ölümünden dolayı sevinmişler ve başlarını
yukarı kaldırmışlardı. Bu sırada Ömer'e Ebu Bekir rastladı ve şöyle dedi:
"Eyadam, kendine gel! Çünkü şu bir gerçek ki Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) öldü! Sen Yüce Allah'ın şöyle dediğini duymadın mı: "Sen de
öleceksin, onlar da ölecek" (Zümer, 30) "Biz senden önce hiçbir
beşere ebedilik vermedik. Sen ölürsen, onlar ebedi mi kalacaklar?"
(Enbiya, 34)
Ravi anlatmaya devam
ediyor: Hz. Ebu Bekir, minbere çıktı. Allah'a hamdü sena etti. Sonra şunları
söyledi: "Ey insanlar! Eğer Muhammed sizin taptığınız ilahınız idiyse
bilin ki ilahınız ölmüştür; yok eğer ilahınız yüce Allah ise bilin ki Allah
diridir, ölmez." Devamla şu anlamdaki ayeti okudu "Muhammed sadece
bir elçidir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya
öldürülürse siz ökçelerinizin üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim ökçesi
üzerinde geriye dönerse, Allah'a hiç bir ziyan veremez. Allah, şükredenleri
mükatatlandıracaktır." (Al-i İmran, 144)
Sonra aşağı indi.
Müminler bundan çok memnun oldular ve birbirlerini müjdelediler. Münafıkları
ise sıkıntı bastı.
Abdullah b. Ömer dedi
ki: "Nefsimi elinde tutan zata and olsun ki adeta yüzlerimizde örtüler
vardı, bu konuşma sayesinde açıldı."
*Hadisi Bezzar rivayet etmiştir. Ravileri, güvenilir bir ravi
olan Ali b. el-Münzir hariç, Sahih ravileridir.
14277. Sehl b. Sa'd
naklediyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Benden sonra insanlar, bir peygamberin taziyesi olarak birbirlerini
taziye edecekler." O zaman insanlar: "Bu ne ola ki?" diyerek bu
sözü anlamadılar. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat ettiğinde,
insanlar onun vefatı dolayısıyla birbirlerine başsağlığı diliyorlardı.
*Taberani ve Ebu Ya'la rivayet etmiştir. Her ikisinin
ravileri, Musa b. Ya'kub ez-Zemei hariç, Sahlh ravileridir. Bir grup onu
güvenilir görmüştür.
14278. Ebu Said dedi ki:
"Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i toprağa verdikten sonra
kalplerimizi yadırgadık; sanki onları tanımaz olmuştuk."
*Bezzar rivayet etmiştir. Ravileri Sahih ravileridir,
14279. Hz. Aişe
anlatıyor: Rüyamda üç tane ayın kucağıma düştüğünü gördüm. Bu rüya üzerine Ebu
Bekir dedi ki: "Rüyan doğru ıse senın adana yeryüzündekilerin hayırlıları
olan üç kişi demedilecektir." Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
vefat edince Ebu Bekir ona: "Ey Aişe! Bu, senin aylarının en hayırlısıdır!"
dedi. Nitekim Ebu Bekir ve Ömer de onun odasına gömüldü.
*Bunu el-Mu'cemu'l-kebir'de Taberani rivayet etmiştir.
Anlatım ona aittir. Bu hadis
M. el-evsat'ta da
vardır. el-Mu'cemu'l-kebir'deki ravileri, Sahıh ravileridir.
Daha önce rüya tabiri
bölümünde merfu olarak geçmişti ki; o bunu Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'e anlatmış, Resul-i Ekrem de rüyasını bu şekilde tabir etmiş. O hadisin
isnadında zayıf bir ravi vardır.
14280. Urve dedi ki:
Abdulmuttalib'in kızı Safiye, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
ardından şu mersiyeyi okudu: "Vah başıma gelenlere. Gasba uğramış kimse
gibi geceyi geçiriyorum. Savaşa giren kimse gibi uykusuzluk çekiyorum.
Bana eşlik eden
kederlerden ve hasretten dolayı ...
Keşke bana, Şeub'da o
(ölüm) içirilseydi.
"Kaderdeki ölüm,
akşam Peygamber'e gelip çattı" dediklerinde ... Muhammed'in ailesine
gittiğimizde, kafamın ardındaki saçlarım ağardı. Onun odalarını ıssız ve
kimsesiz gördüğümüzde,
Bu sahne, kalbime uzun
bir hüzün yerleştirdi.
Karışık duygular getirdi
kalbe. Artık şimdi o, korkak ve ürkektir. " Yine o şöyle demiştir:
"By Allah'ın
Resulü! Sen bizim bolluğumuz ve bereketimizdin. Bize çok iyi davranırdın, katı
değildin.
Çok şefkatli, pek
merhametli peygamberimizdin. Ağlayan kimse bugün senin için gözyaşı döksün!
Ömrüne yemin olsun ki
ben, Peygamber öldü diye ağlamıyorum. Ancak, senden sonra meydana gelecek
karışıklığa ağlıyorum.
Muhammed'i kaybetmekten
dolayı sanki kalbimin üzerinde ondan sonra dağlayıcılar var.
Ey Fatıma! Yesrib 'de
(Medine 'de) akşam vakti kazılan kabr(in sahibin) e Muhammed'in Rabbi salat
etsin!
Görüyorum ki Hasan'ı
yetim bıraktın ve onu terk ettin. Bugün o ağlıyor ve uzaktan dedesini
çağırıyor.
Feda olsun Resalullah'a
annem, teyzem, amcam ve kendi nefsim ... Onun sarayı ve ailesi ...
Sen sabrettin ve
doğrulukla mesajını ilettin. Parlak ve berrak din bayrağını yerine diktin.
Eğer insanların Rabbi,
seni aramızda bıraksaydı, mutlu olurduk. Ancak onun emri geçerli oldu.
*Taberani rivayet etmiştir. isnadı hasendir.
14281. Muhammed b. Ali
b. el-Hüseyin dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ruhu
kabzedildiği zaman Safiyye şalını göstererek şöyle diyordu:
"Doğrusu senden
sonra birtakım haberler ve sıkıntılı şeyler oldu demektir. Eğer sen onların
şahidi olsaydın karışıklık çok olmazdı."
*Taberani rivayet etmiştir. Ravileri Sahih ravileridir. Ancak
ravi Muhammed, Safiyye'ye yetişmemiştir.
14282. Guneym b. Kays
dedi ki: Ben, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat ettiği zaman
babamın onun için söylediği şu şiiri hatırlıyorum: "Muhammed'i
kaybetmekten ötürü vah bana, yazık bana! O hayatta iken ben gözetleme
yerindeydim. Ertesi güne kadar gecemi uyuyarak geçirirdim.''
*Bezzar rivayet etmiştir. Bişr b. Adem hariç, ravileri Sahih
ravileridir. O da güvenilirdir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
Onu (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Görmeyi Arzu Etmek