MECMAU ZEVAİD |
NÜBÜVVET ALAMETLERİ |
ANA SAYFA
Kur’an Hadis Sözlük Biyografi
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in Sıfatı
14018. Abdullah b.
Mes'ud diyor ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Benim vasıflanm şunlardır: Tevekkül sahibi Ahmed ... Kaba ve sert
değildir. İyiliğe iyilikle karşılık verir, kötülüğe karşılık vermez. Doğum yeri
Mekke'dir, hicret ettiği yer Taybe'dir (Medine). Ümmeti, çok hamdeden
kimselerdir. BeZlerine izar giyerler, uzuvlarını (abdestle) parlatırlar. Onların
İncil'leri göğüslerindedir. Onlar savaş için saf aldıkları gibi namaz için
saf'a dururlar. Onların bana yaklaşmak için verdikleri kurbanları, kanlarıdır.
Geceleri rahiplerdir, gündüzleri aslanlardır. "
*Taberani rivayet etmiştir. Senedinde tanımadığım raviler
vardır.
14019. Yezid el-Farisi
anlatıyor: İbn Abbas'ın zamanında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'ı
rüyamda gördüm. Ravi dedi ki: Yezid, mushafları yazan bir kimse idi. İbn
Abbas'a: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'ı rüyamda gördüm"
deyince o bana şu karşılığı verdi: Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
şöyle derdi: "Doğrusu şeytan, benim kılığıma bürünerek rüyada kimseye
görünemez. Her kim beni rüyada görürse gerçek görmüştür." Şimdi sen bize
rüyada gördüğün kimsenin evsafını anlatabilir misin?" "Evet, dedim.
İki kişinin arasında bulunan bir adam gördüm. Bedeni ve eti esmer olup beyaza
yakın idi. Güzel bir gülümsemesi vardı. Gözleri sürmeli idi. Yüzünün yuvarlaklığı
güzeldi. Sakalı yüzünün iki tarafını doldurmuştu. Gerdanına kadar
uzanıyordu."
(Ravi) Avf dedi ki:
"O vasıflardan daha başka ne vardı, bilmiyorum." İbn Abbas: "Sen
Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) uyanık iken görmüş olsaydın, bundan
iyi anlatamazdın!" dedi.
*Hadisi Ahmed rivayet etmiştir. Ravileri güvenilir
kimselerdir.
14020. Yusuf b. Mazin
anlatıyor: Bir adam Hz. Ali'ye: "Ey Müminlerin emiri! Bize Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in vasıflarını anlat!" dedi. Hz. Ali de
şöyle anlattı: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) çok uzun değildi,
orta boyun da üstünde idi. Birlikte bulunduğu kimselerden yüksek te görünürdü.
Ten rengi beyaz ve parlaktı. Mübarek başı büyükçe idi. Güzel ve neşeliydi.
Kirpikleri uzun, avuç içleri ve ayakları büyüktü. Yürüdüğü zaman meyilli bir
yere süzülüyormuş gibi hareket ederdi. Yüzündeki ter inci tanelerini
andırıyordu. Anam babam kendisine feda olsun, ondan önce de, sonra da onun
gibisini görmedim (Sallallahu aleyhi ve Sellem)."
*Ben derim ki: Bu ravinin Tirmizl'nin Sünen'inde uzun bir
hadisi vardır. Burada da ilavesi yer alır. Hadisi Abdullah (b. Ahmed b. Hanbel)
iki isnadla rivayet etmiştir.
Onların birinde adı
verilmeyen bir ravi vardır. Diğeri de Yusuf b. Mazin'in Ali'den rivayetidir.
Sanırım Yusuf, Ali'ye yetişememiştir. En doğrusunu Allah bilir.
14021. Bu hadisi -kısa
metinle- Bezzar rivayet etmiş, "Saçının kıvrımları güzeldi" diye
eklemiştir.
14022. Yine Bezzar'ın
bir rivayeti: "Gözleri büyük idi."
14023. Enes dedi ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) esmer idi.
*Hadisi Ahmed, Ebu Ya'la ve Bezzar rivayet etmiştir. Ebu
Ya'la'nın ravileri, Sahih'in ravileridir.
14024. Hz. Aişe, babası
Ebü Bekir ölüm döşeğinde iken onun hakkında şu beyitleri okuyordu: "Ve
beyaz ... Yüzü suyu hürmetine yağmur istenen, öksüzlerin sığınağı, dulların
himayecisi."
Bunu dinleyen Ebü Bekir:
"Asıla dediğin, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
kendisidir!" dedi.
*Hadisi Ahmed ve Bezzar rivayet etmiştir. Ravileri güvenilir
kimselerdir.
14025. Bel'adeviyye'li
bir adam naklediyor: Dedem bana şöyle anlattı:
Medine'ye gittim ve
vadinin yanına konakladım. Orada iki adama rastladım. Aralarında pazarlık
yaptıkları bir keçi vardı. Müşteri satıcıya:
"Benimle olan
alışverişinde iyilik yap!" dedi. .. Ben kendi kendime: "Bu, insanları
saptıran Haşim olsa gerektir. Elbette bu, odur" dedim ve ona iyice baktım.
Güzel yapılı, alnı genişı burnu ince, kaşları ince ve saçları siyah idi. Boğaz
çukurundan göbeğine kadar siyah bir çizgi gibi iz vardı ...
*Hadisi Ebu Ya'la rivayet etmiştir. Bel'adeviyye'li adamı
tanımıyorum. Diğer ravileri güvenilir görülmüştür .
14026. Hz. Hasan b. Ali
anlatıyor: Evsaf bildiren dayım Hind b. Ebi Hile et-Temımi'ye -ki o insanları
iyi vasfeden biriydi- Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in evsafını
sordum. Gönlüme ve kafama yerleşecek bir vasfını anlatmasını çok arzuluyordum.
Bana şöyle anlattı:
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), fehametli bir kimse olup muazzam bir görünüşü vardı. Dolunay
gecesindeki Ay gibi yüzü parlardı. orta boydan biraz uzun, çok uzun boydan
biraz kısa idi. Başı iri olup saçları kıvırcık idi. Örülü saçlarını birbirinden
ayırırsa ayırır, sarkıttığı zaman da uzunluğu kulak yumuşağını geçmezdi. Parlak
renkli olup alnı geniş, kaşları uzunca ve kıvrımlı idi, bitişik değildi.
Kaşları arasında bir damar vardı. Öfkelendiğinde bu damar kabarırdı. Çekme
burunlu idi. Üzerinde bir nur vardı. Onu ilk gören, burnuna dikkatli bakmadıkça
onu düz ve ince burunlu zannederdi. Fakat burnu öyle değildi. Sakalı gür ve sık
idi. Yanakları yüksek ve yumru olmayıp düzdü. Ağzı biraz büyükçeydi. Mübarek ön
dişleri, seyrek ve keskin idi. Göğsünden göbeğine kadar kıldan ince bir hat
vardı. Boynu, saf mermerden meydana gelen heykellerin boynu gibi gümüş
berraklığında idi. Bütün azaları mütenasip, birbirine uygun, güzel ve sevimli
idi. Biraz irice vücutlu, sık etli; ama ne şişman, ne de zayıftı. Göğüs ve
karnı aynı hizadaydı. Göğsü genişti. Omuzlarının arası genişçe olup,
kemiklerinin mafsal kısmı iriceydi. Bedeninin görünen yerleri parlaktı.
Göğsünün üst kısmından göbeğine kadar olan çizgi gibi kıldan hat, bitişik idi.
Göğsü ve karnı bu ~söylenenlerden başka niteliklerden uzaktı. Kolları, omuzları
ve göğsünün üst kısmı kıllı idi. İki bilek kemikleri uzunca idi. El ayaları
genişçeydi. Kol ve bacak kemikleri uzunca idi. Avuçları ve ayakları kalınca
idi. Ayak tabanlarında çukur yoktu, kavisli değildi; üzerine su döküldüğü zaman
her tarafa yayılırdı. Yürürken ayaklarını yerden kuvvetlice kaldırır ve hafifçe
öne doğru meylederdi. Adımları genişti. Yürürken vakarla yürür, yokuş aşağı
iniyormuşçasına giderdi. Bir şeye bakmak istediğinde, yalnız başıyla değil
bütün vücudu ile dönüp bakardı. Hep önüne bakar, yere bakışları göğe
bakışlarından daha fazla olurdu. Bakışlarının çoğu mülahaza idi. Ashabını sevk
ve idare ederdi. Karşılaştığı adama ilkin kendisi selam verirdi."
Ravi sözüne devamla
şöyle diyor: Ona dedim ki: "Bana, Resulullah'ın konuşmasını anlat, o nasıl
konuşurdu?" Şu karşılığı verdi: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
sürekli hüzünlü idi, devamlı düşünceliydi. Rahatı yoktu. Gereksiz yere
konuşmazdı. Sessizliği uzun sürerdi. Söze avurtlarını hareket ettirerek başlar,
yine aynı şekilde sona erdirirdi. Vecize niteliğinde sözler söylerdi. Açık
seçik konuşur, ama fazla konuşmaz, sözü eksik de bırakmazdı. Yumuşak huyluydu.
Kaba ve aşağılayıcı biri değildi. Nimeti tazim eder, saygı gösterirdi. Önemsiz
de olsa ondan hiçbir şeyi kötülemezdi, nimeti horlamaz, boşuna da methetmezdi.
Dünyevi meseleler onu öfkelendirmezdi. Hakka saldırıldığı zaman o kadar
öfkelenirdi ki, hiç kimse onu tanıyamazdı. Hakkın gereği yerine getirilinceye
kadar öfkesi dinmezdi. Kendi nefsi hesabına öfkelenmez ve nefsinin hakkını
almaya çalışmazdı. İşaret ederken avuç içinin tamamı ile işaret ederdi. Bir
şeye hayret edip şaştığında avucunu ters çevirirdi. Konuşurken, sol elinin
başparmağının iç kısmını, sağ avucuna vururdu. Öfkelenince yüzünü çevirirdi.
Güldüğünde gözünü kırpar ve kısardı. Gülmesinin çoğu tebessüm şeklinde idi,
gülümserken dişleri dolu tanesi gibi görünürdü."
Hasan dedi ki: Bu
anlattıkları bir müddet Hüseyin'den gizli kaldı.
Sonra ona bunları
anlattım ve baktım ki bu konuda o beni geçmiş. Babasına Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in girişi ve çıkışını, oturuşunu ve kalkışını ve şekli
şemailini sormuş. Onunla ilgili eksik bir şey bırakmamış."
Hüseyin şunları anlattı:
Babama (Hz. Ali'ye), Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in evine nasıl
girdiğini sordum. Bana şöyle cevap verdi: "O, evine istirahat için
girerdi. Buna da hakkı vardı. Bu hususta kendisine izin verilmişti. Evine
girdiğinde, zamanını üç kısma ayırırdı: Birini Allah'a, birini ailesine, birini
de kendi nefsine ayırırdı. Kendi nefsine ayırdığı kısmı da kendisiyle insanlar
arasında bölerdi. Genel ve özel herkese cevap verir, onlardan hiçbir şeyi
saklamazdı. Ümmetine ayırdığı kısımda tutumu şöyleydi: Fazilet ehli kimseleri
tercih ederdi. Bu vakti insanlara, dindeki faziletleri nisbetinde taksim
ederdi. İnsanlardan kiminin bir ihtiyacı, kiminin iki ihtiyacı, kiminin birçok
ihtiyaçları vardı. Onlarla ilgilenir, onların ve ümmetin yararına olan şeylerle
meşgul olurdu. Onlara gerekeni anlatınca da ‘‘Burada hazır bulunanlar, hazır
bulunmayanlara bunu tebliğ etsinler!’‘ derdi. Ayrıca ‘‘İhtiyacını bana
iletemeyen kimselerin ihtiyacını da siz iletin. Çünkü Yüce Allah, ihtiyacını
iletemeyen kimsenin ihtiyacını sultana ileten kimsenin ayaklarına kıyamet gunu
sebat verir’‘ derdi. Onun yanında ancak bunlar söylenirdi. Ziyaretçiler taleple
yanına gelirler, yanından neşeli ve zevkli bir şekilde ayrılırlar, ona boyun
eğerek çıkarlardı."
Hz. Hasan diyor ki: Ona
Resulullah'ın evden çıktıktan sonra nasıl hareket ettiğini sordum. Bana şöyle
cevap verdi: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), sadece cemaati
ilgilendiren, onların kalplerini birbirine ısındıran konularda konuşurdu.
Onları nefret ettiren hususlardan bahsetmezdi. Bu hususta dilini tutardı. Her
kavmin büyüğüne ikramda bulunur, onlara gerekli tazimi gösterirdi. Bu gibi
kimseleri kavimlerinin başına idareci tayin ederdi. İnsanların kötü davranıştan
uzak durmalarını tenbihlerdi. Ashabının durumunu araştırır, insanlar arasında
neler olup bittiğini sorardı. İyi davranışı iyi diyerek destekler; kötü
davranışı kötüler, onu aşağılardı. Mutedil hareket ederdi. ilımlıydı. İhtilaf
çıkarmazdı. İnsanların gafil olup haktan meyledecekleri korkusundan kendisi
devamlı tetikte durur, dikkatli davranırdı. Her hale karşı hazırlığı vardı.
Hakta kusur etmez, hakkın emri dışına çıkmazdı. İnsanların seçkin kimseleri ve
iyileri, onunla dost olurlardı. Onun nezdinde insanların en faziletlisi,
samimiyeti (nasihatı) en çok olandı. Başkalarına iyilik edip destek veren
kimselerin mertebesi onun yanında büyüktü."
Hasan diyor ki: Ona
Resulullah'ın oturup kalkmasını, meclisini sordum. Bana şöyle cevap verdi:
"Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), meclise zikrederek gelip
oturur, zikrederek kalkıp giderdi. Kendine yer edinmez, bundan da men ederdi.
Bir topluluğun yanına vardığı zaman nerede boşluk bulursa oraya otururdu.
Başkalarının da böyle yapmalarını emrederdi. Meclisinde oturan herkese konuşma
fırsatı verirdi. Yanında oturanlardan herhangi bir kimse, ona göre başkalarının
kendisinden daha kıymetli olacağı düşüncesine asla kapılmazdı. Bir ihtiyaç için
yanına gelip oturan veya yolda durdurup kendisiyle konuşan kimselere karşı
tahammüllü idi. Kendisinden bir ihtiyaç için dilekte bulunan kimseyi reddetmez,
mutlaka dileğini yerine getirir veya ona güzel bir cevap verirdi. Bütün
imkanlarını halk için seferber ederdi. İnsanlar için baba gibi idi. Hepsi hak hukuk
hususunda ona göre eşit durumda idiler. Onun meclisi hilim, haya, sabır ve
emanet meclisi idi. Meclisinde sesler yükseltilmez ve haramlar övünülerek
anlatılmazdı. Düşük laflar edilmezdi. Meclisinde oturanlar ılımlı, faziletli
kimseler olup ancak takva hususunda birbirlerine üstün olurlardı. Tevazu
sahipleriydiler. Büyüklere saygı, küçüklere de merhamet gösterirlerdi, ihtiyaç
sahiplerini kendilerinden önde tutarlardı. Garip kimselerin hakkını korur,
onları gözetirlerdi."
Hasan diyor ki: Ona
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) meclisinde oturan kimselere nasıl
davrandığını sordum. Bana cevaben şöyle dedi:
"Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), devamlı güler yüzlü, yumuşak huylu ve güzel
ahlaklı idi. Kaba ve katı değildi. Sokaklarda bağırıp çağırmaz, kötü söz
söylemez, başkalarını ayıplamaz, meddahlık yapmazdı. Nahoş bir hareketle
karşılaştığında, onu görmezlikten gelirdi ve ona sıcak bakmazdı. Kendisinden
birşey uman kimsenin ümidi kırılmaz ve o kimse zarara ugramazdı. Kendisi için
üç şeyi terk etmişti: Riyakarlığı, büyüklenmeyi ve kendisini ilgilendirmeyen
işlere karışmayı... Yine şu üç şeyi de yapmazdı: Kimseyi yermez, ayıplamaz ve
gizlilikleri araştırmazdı. Ancak sevabını ümid ettiği hususlarda konuşurdu.
Konuşurken meclisinde bulunan kimseler, sanki başlarının üzerinde kuş varmış
gibi başlarını önlerine eğip dinlerlerdi. Susunca da meclisindeki insanlar
konuşmaya başlardı. Ama onun yanında birbirleriyle çekişip tartışmazlardı.
Konuşanı sözünü bitirinceye kadar dinlerlerdi. Meclisindeki kimselerin
güldükleri şeye güler, onların şaşırdıkları şeye şaşırırdı. Yabancı kimsenin
konuşmasındaki ve talebindeki hatalara sabrederdi. Ashabı garip kimseleri bulup
getirdiklerinde şöyle buyururdu: ‘‘Bir ihtiyaç sahibi gördüğünüzde ona yol
gösterin!’‘ Haddinden fazla övgüyü kabul etmezdi. Hiç kimsenin sözünü kesmezdi.
Ancak şeriata aykırı bir husus söylenirse, o zaman ya bundan men eder, ya da
kalkıp giderdi."
Hasan diyor ki: Ona:
"Süktitu nasıldı?" diye sordum. Bana şöyle cevap verdi:
"Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in süktitu dört şekildeydi:
Ya yumuşak huyluluğundan
ötürü, ya tehlikeli bir durumdan sakındığı, ya bir şeyi takdir edip beğendiği
için, ya da tefekkür halinde olduğu için susardı. Birşeyi takdir etmesi
durumunda, insanların o şeyi duyup işitmeleri için susar ve konuşmazdı.
Tezekkürü veya tefekkürü, baki kalacak olan ya da fani olacak şeyler hakkında
olurdu. Allah, onun sabrında yumuşak huyluluğu toplamıştı. Hiç birşeyonu
kışkırtıp öfkelendirmezdi. Dört şeyden çekinir, o şeylere karşı tedbirli
olurdu. Uyulsun diye en güzel şeyi alır, uzak durulsun diye kötü olanı terk
ederdi. Ümmetinin dünya ve ahiretini düzeltecek ve onlara faydalı olacak
şeylerde düşüncesini zorlar ve o düşüncelerini uygulamaya geçirirdi."
Ebu Ubeyd (Kasım b. Selam)
dedi ki: Ebu Hale, Hz. Hatice'nin Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den
önceki eşidir. Onun adı Nebbaş'tır. Oğlu da Hind b. Nebbaş'tır. Useyd b. Amr b.
Temım oğullarındandır.
*Taberani rivayet etmiştir. Senedinde adını vermediği bir ravi
vardır.
14027. Ümmü Seleme diyor
ki: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kızdığı zaman yüzü
kızarırdı."
*Taberani rivayet etmiştir. Senedinde ismail b. Amr el-Beceli
vardır ki ibn Hibban ve başkaları onu güvenilir görürken Darekutnı ve başkaları
zayıf addetmiştir. Diğer ravileri, Sahih ravileridir.
14028. İbn Mes'ud dedi
ki: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kızdığı zaman yanakları
kızarırdı."
*Taberani rivayet etmiştir. Senedinde İsmail b. ibrahım Ebu
Yahya et-Teymı vardır ki zayıf bir ravidir.
14029. Hakim b. Hizam
anlatıyor: Yemen'e gitmiştim, Zi-Yezen elbisesi alıp getirdim. Kureyş ile
aralarındaki hadiseler geçtiği sıralar o elbiseyi Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'e hediye ettim. Ancak o: "Ben müşrik birinin hediyesini kabul
etmem!" diyerek onu bana iade etti. Ben de onu sattım. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), onu satın alıp giydi. Sonra ashabının arasına o
elbiseyle çıktı. O elbise kadar onun üzerinde güzel bir şey görmedim, kendimi
tutamayıp şöyle dedim:
"Bir şeyin
güzelliği ve alımlılığı apaçık göründükten sonra devlet reisleri nimetlere
bakıp aldırış etmezler,
Onu şerefle mukayese
ettikleri zaman ihsanlarını artırırlar. Tıpkı dolu kovalal'la suyu bol bol
döken kimse gibi. .. "
Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), böyle dediğimi işitince bana dönüp gülümsedi. Sonra evine
girdi.
*Taberani rivayet etmiştir. Senedinde Ya'kub b. Muhammed
ez-Zührı vardır ki güvenilir görüldüğü halde çoğunluk onu zayıf bulmuştur.
Ben derim ki: Hediye
bölümünde hadisin bundan daha uzun metinli bir tariki geçmişti.
14030. Muhammed b.
Selman b. Selit, babası kanalıyla dedesinden şunu naklediyor: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ebu Bekir ve onun azadlısı Amir b. Füheyre ile
birlikte Abdullah b. Uraykit kılavuzluğunda Mekke'den Medine'ye hicret etmek
için yola çıktığında Ümmü Ma'bed el-Huzaiyye'nin yanına uğradılar. Ümmü Ma'bed,
Hz. Peygamber'i (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tanımıyordu. Ona: "Ey Ümmü
Ma'bed, yanında süt var mı?" diye sordu. Ümmü Ma'bed: "Vallahi
koyunlar kısır!" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Şu
evin köşesindeki şu koyun da neyin nesi?" diye sordu. Ümmü Ma'bed:
"Bitkinlik ve zayıflıktan dolayı sürüye katılamadı, geride kaldı"
karşılığını verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onu sağmama
izin verir misin?" buyurunca; "Vallahi sen bilirsin, ona asla bir
erkek hayvan dokunmamışlır" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem), koyunun sırlını ve memesini sıvazladı, sonra oradakilere yetecek kadar
bir kap istedi ve kabın içine sağdı. Kap doldu. Arkadaşlarına verince önce
yudum yudum, sonra da kana kana içirdi. Sonra yine sağmaya devam etti ve Ümmü
Ma'bed'in yanındaki kabı doldurdu. Sonra oradan ayrıldı. Akşam olup kocası
gelince, Ümmü Ma'bed'e: "Ey Ümmü Ma'bed! Evde sağmal bir hayvan yokken,
üstelik koyun da kısır iken şu süt sana nereden geldi?" diye sordu. Ümmü
Ma'bed şu cevabı verdi:
"Hayır. Vallahi
bize mübarek bir adam uğradı; rengi açık, yüzü çok tatlı idi. Kirpikleri uzunca
idi. Gözlerinde siyahlık vardı. Sesinde biraz kısıklık vardı. İki dal
arasındaki bir dal gibiydi. Boyunun uzunluğunu hiçbir göz, aşırı ve fazla
görmez di. Boyunun kısalığını da, hiçbir göz kusurlu görmezdi. Karnı büyük,
göbeği sarkık biri değildi. Başı küçük değildi. Boynu gümüş ibrik gibiydi. Ona
baktığında üzerinde baha vardı, sustuğu zaman üzerinde ağırbaşlılık vardı.
Sözleri inci dizileri gibiydi. Arkadaşları arasında en güzel görünüşlü olan ve
en tatlı yüzlü olan o idi. Sözü dinlenen ve kendisine hizmet edilen biriydi. Ne
dediğini bilmez biri değildi. Arkadaşları etrafını çeviriyorlardı. Konuşunca,
sözünü dinliyorlar, emir verince emrini hemen yerine getiriyorlardı. Bir şeyden
men edince ondan uzak duruyorlardı."
Kocası bunları duyunca
dedi ki: "Vallahi bu, Kureyşlilerin aramakta olduğu adamdır. Eğer
kendisini görürsem hemen ona tabi olacağım. Bunu yapmak için gayret
sarfedeceğim."
Mekkeliler Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ne tarafa gittiğini bilemediler. Nihayet Ebu
Kubeys dağının üzerinden gelen şöyle bir ses duydular:
"İnsanların Rabbı
olan Allah, Ümmü Ma'bed'in çadırına konuk olup orada öğle uykusu uyuyan iki
arkadaşa en hayırlı mükafatı versin.
Onlar, iyilikle konuk
oldular. Oradan aynı halde ayrıldılar. Muhammed'in arkadaşı olan kimse felaha
erişti.
Hiçbir deve,
Muhammed'den daha iyi ve sözüne daha bağlı birini üzerinde taşımamıştır.
O, bayağı hale gelmeden
elbiseyi başkasına giydiren, çıplak olana en güzelini verendir.
Ka'b oğulları, onların
iplerinin olduğu yerde horlansın.
Onların ikamet ettiği
yer, mü 'minler için bir gözetleme yeri olsun. "
*Taberani rivayet etmiştir. Senedinde Abdulazız b. Yahya
el-Medını vardır ki Buharı ve başkaları onu hadis uydurmakla suçlamışlardır.
Hakim ise şöyle demiştir: ''O, saduk biridir. Fakat rivayetteki sorun ondan
kaynaklanmaktadır. Diğer taraftan isnadında durumu meçhul raviler de
vardır." Bu hadis, Meğazi kitabında Medine'ye hicret bahsinde bundan başka
bir kanalla verilmişti.
14031. İbn Abbas dedi
ki: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) konuştuğu zaman sanki
dişleri arasından nur gibi bir şeyin çıktığı görülürdü."
*Taberani bunu el-Mu'cemu'l-evsat'ta rivayet etmiştir.
Senedinde Abdulazız b. Ebi Sabit vardır ki zayıf bir ravidir.
14032. Ebu Kırsafe dedi
ki: Ben, annem ve teyzem Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e biat edip
onun yanından döndüğümüzde annem ve teyzem bana dediler ki: "Yavrum! Bu
adamdan yüzü daha güzel, kıyafeti daha temiz ve sözü daha yumuşak birini
görmedik! Onun ağzından adeta nur çıktığını gördük."
*Taberani rivayet etmiştir. Senedinde tanımadığım raviler
vardır.
14033. Cübeyr -yani İbn
Mut'ım- diyor ki: "Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Huneyn
savaşı dönüşünde Erake tepesinde (ganimetlerden) bize verdiğinde Ay parçası
gibi yüzüyle dönüp bize baktı."
*Taberani rivayet etmiştir. Senedinde tanımadığım raviler
vardır.
14034. Ebu Ubeyde b.
Muhammed b. Ammar b. Yasir dedi ki: Rubeyyi' binti Muavviz b. Afra'ya:
"Bize Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i tavsif et!" dedim; o
da: "Onu görseydin, güneş doğuyor derdin!"
*Taberani el-Mu'cemu'l-kebir ve el-Mu'cemu'l-evsat'ta rivayet
etmiştir. Ravileri güvenilir görülmüştür.
14035. Ebu't-Tufeyl dedi
ki: Mekke'nin fethedildiği gün Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i
gördüm; saçları simsiyah iken yüzünün beyazlağını hiç unutmam. Doğrusu ondan
uzun kimseler de vardı, kısa kimseler de. o yürüyor, etrafındakiler de
yürüyordu. Anneme: "Bu kimdir?" diye sordum; "Bu, Resülullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'dir" dedi.
*Ben derim ki: Onun Sahih'te bundan başka bir hadisi daha
vardır.
Bu hadisi Taberani
rivayet etmiştir. Senedinde Cabir el-Cu'fi vardır ki zayıf bir ravidir. Ayrıca
Bezzar da -kısa metinle- hadisi rivayet etmiştir. Ravileri Sahih ravileridir.
14036. Ümmü Hani dedi
ki: "Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in karnına baktığımda üst
üste yığılmış kağıtları hatırlardım,"
*Bu hadisi Taberani rivayet etmiştir. Senedinde Cabir
el-Cu'fi vardır ki zayıf bir ravidir.
14037. Cabir b. Semure
dedi ki: "Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in parmağı dışa
vurmuş bir şekildeydi."
*Abdullah (b. Ahmed b. Hanbel) rivayet etmiştir, Senedinde
Seleme b, Hafs vardır ki zayıf bir ravidir.
14038. Meymune binti
Kerdem dedi ki: "Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i gördüm;
başparmağının yanındaki parmak, baş parmağından daha uzun idi. -Ayak
parmaklarını kastediyor-".
*Hadisi Bezzar rivayet etmiştir. Ravileri güvenilir
görülmüştür.
14040. Ebu Said
el-Hudri'ye Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in kürek kemikleri
arasındaki nübüvvet mührü sorulunca işaret parmağıyla "İşte böyleydi"
diye gösterip onu şöyle niteledi: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in iki kürek kemiği arasındaki hatem (mühür), kabarık bir et
parçasıydı."
*Hadisi Ahmed rivayet etmiştir. Senedinde Abdullah b. Meysere
vardır ki ibn Hibban onu güvenilir görürken çoğunluk zayıf addetmiştir. Diğer
ravileri güvenilir kimselerdir.
14041. Ebu Zeyd -yani
Amr b. Ahtab- anlatıyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana:
"Ey Ebu Zeyd! Bana yaklaş ve sırtımı sıvazlı!" dedi ve sırtını açti.
Ben de sırtını sıvazladım ve mührü iki parmağımın arasına alıp onu
yokladım." Ona: "Mühür ne?" diye sordular; "Bir araya
toplanmış tüyler" diye cevap verdi.
*Bunu Ahmed, Ebu Ya'la ve Taberani rivayet etmiştir.
Taberani'nin rivayetinde şu lave vardır: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in sırtında mührü gördüm mühürleniyormuş gibi sırtında işte böyle
duruyordu."
isnadlarından birinin
ravileri Sahıh ravileridir.
14042. Abbad bin Amr,
Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e hizmet ederdi. Bir ara ona bir
Yahudi rastlamıştı. O esnada cübbesi omuzundan düştü. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) mührün görülmesinden hoşlanmazdı. Ben hemen cübbesini
düzelttim. "Bunu kim yaptı?" diye sordu. "Ben!" dedim.
"Yaklaş bana!" dedi. Ben de önüne oturdum. Elini başıma koyup yüzümde
ve göğsümde gezdirdi. Ardından: "Bize bir şey (ganimet vs.) gelince hemen
bana gel!" buyurdu. Ben de daha sonra yanına gittim. Bana bir dişi deve
verdi. Hatem-i Nübüvvet (mührü), Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
sol kürek kemiğinin uç tarafında, keçi dizine benzeyen bir şeydi. "
*Taberani rivayet etmiştir. Senedinde tanımadığım bir ravi
vardır.
14043. Cabir b. Semure
dedi ki: "Mührün yerine bakmak için Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in arkasından yanaştım; beni görünce cübbesini ya da gömleğini sıyırdı,
ona baktım."
*Ben derim ki: Onun Sahih'te bundan başka mühürle ilgili bir
hadisi vardır.
Bu hadisi Taberani
rivayet etmiştir. Senedinde tanımadığım bir ravi vardır.
14044. Enes b. Malik
diyor ki: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in başında dört örgü
vardL"
*Taberani bunu M. es-Sağır'de rivayet etmiştir. Ravileri güvenilir
kimselerdir.
14045. Yine ondan:
"Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in omuzuna kadar uzanan
kıvırcık bir saçı vardi"
*Hadisi Bezzar rivayet etmiştir. Senedinde Muhammed b.
el-Kasım el-Esedı vardır ki zayıf bir ravidir.
14046. Fadale b.
Ubeyd'in bildirdiğine göre kendisi, Hz. Aişe'nin yanına gittiğinde Aişe ona
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in saçlarından bazı teller çıkarıp
göstermiş; saçlar, kırmızı ve boyanmış bir halde imiş...
*Taberani rivayet etmiştir. Senedinde tanımadığım raviler
vardır.
14047. Cehdam b.
ed-Dahhak dedi ki: Reci veya Nercih adlı yerden geçiyordum; orada bir ihtiyar
gördüm. "Bu, Adda b. Halid b. Hevze'dir!" dediler. O bana: "Ben
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i gördüm!" dedi. Ben de:
"Öyleyse onu bana anlat!" dedim. Şöyle anlattı: "O, sakalı
(sebelesi) çok güzel biriydi." Araplar sakala" sebele" derdi.
*Taberani rivayet etmiştir. Senedinde tanımadığım raviler
vardır.
14048. İbn Abbas'ın
bildirdiğine göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yürüdüğü zaman
(bütün uzuvlarıyla) toplu (canlı) bir vaziyette yürürdü; yürüyüşünde tembellik
olmazdı.
*Hadisi Ahmed ve Bezzar rivayet etmiştir. Bezzar şu ibareyi
vermiştir: ''Onun yürüyüşünde tembellik ve gevşeklik olmazdı." Ahmed'in
ravileri, Sahıh ravileridir; ancak tabiı ravinin adı verilmemiştir. Bezzar ise
adını vermiştir. O, ikrime'dir ve aynı şekilde o da Sahıh ravilerindendir.
14049. Ebu lnebe dedi
ki: Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yürüdüğü zaman kayayı
sökecekmiş bir şekilde (canlı) yürürdü.
*Hadisi Bezzar rivayet etmiştir. Senedinde Ebu Mehdi Said b.
Sinan vardır. Onun zayıf bir ravi olduğu kesindir.
14050. Şeddad dedi ki:
"Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına vardım ve elini tuttum;
eli ipekten daha yumuşak ve kardan daha serindi."
*Bunu M. el-Kebir ve el-Mu'cemu'l-evsat'ta Taberani rivayet
etmiştir. M. el-Kebır'deki ravileri, güvenilir bir ravi olan Musa b. Eyyub
en-Nusaybı dışında, Sahih ravileridir.
14051. Büreyde dedi ki:
Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) güldüğü zaman çoğu kez azıdişleri
görünürdü veya belli olurdu.
*Bunu el-Mu'cemu'l-evsat'ta Taberani rivayet etmiştir.
Ravileri Sahih ravileridir.
14052. Enes bildiriyor:
''Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ümmü Süleym'in yanına gelir ve
onun yatağında uyurdu. O, uykusu ağır biriydi.'
*Hadisi Ebu Ya'la rivayet etmiştir. Ravileri Sahih
ravileridir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Sıfatı ve (Vücudunun) Hoş Kokus