MECMAU ZEVAİD |
FİTNELER |
ANA SAYFA
Kur’an Hadis Sözlük Biyografi
(Abdullah)
ibnu'z-Zübeyr'in isyanı, Yezıd b. Muaviye ve Onun Babası Tarafından Halife
Atanması, Harre Olayları vs .
12078. Muhammed b. Sirin
anlatıyor: Muaviye, (oğlu) Yezid'i halife tayin etmek isteyince Medine valisine
"Bana dilediğin kimseyi elçi olarak gönder" diye haber saldı. Bunun
üzerine Amr b. Hazm el-Ensari elçi olarak geldi ve yanına girmek için izin
istedi. Sonra Muaviye'nin yaveril muhafızı gelerek izin istedi. "Amr b.
Hazm gelmiş (huzura girmek için) izin istiyor" dedi. Muaviye: "Benle
ne işleri varmış?" dedi. Yaveri: "Ey müminlerin emiri! Senden
ikramlihsan dilemek için gelmiş" deyince Muaviye de: "Eğer dediğin
doğruysa istediğini yaz ve istediğini ver. Ben yüzünü görmeyeyim" dedi.
Sonra yaver dışarı
çıkarak: "Ne ihtiyacın var? İstediğini yaz" deyince Amr:
"Sübhanallah! Ben müminlerin emirinin kapısına geliyorum ve benim yanına
girmem engelleniyor. Ben kendisiyle yüz yüze konuşmak istiyorum" dedi.
Bunun üzerine Muaviye:
"Şu güne randevu ver. Sabah namazını kıldıktan sonra gelsin" dedi.
Muaviye sabah namazını kılınca divanına bir minder atılmasını emretti. Sonra
halkı yanından çıkardı ve yanında kimse kalmadı. Yalnızca Amr için konulmuş bir
sandalye kaldı. Sonra Amr geldi, içeri girmek için izin istedi. Kendisine izin
verdi. Selam verip sandalyeye oturdu. Muaviye: "Ne istiyorsun?" dedi.
Amr, Allah'a hamdü senadan sonra şöyle dedi:
Hayatıma yemin ederim ki
Muaviye'nin oğlu, Kureyş içinde şerefli bir nesebe sahiptir. Mülke (hükümdarlığa)
ihtiyacı yoktur. Yalnızca hayrınlerdemin her türünden mahrumdur. Nitekim ben,
Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyururken işittim:
"Allah bir kulu bir tebaanın başına geçirirse, muhakkak kendisine onlara
nasıl muamele ettiğini soracaktır." Ben sana, ey Muaviye, Muhammed
ümmetinin başına halife tayin edeceğin kişi konusunda Allah'ı(n hesabını)
hatırlatırım.
Muaviye'nin nefesi
kesildi, adeta ayazlı bir sabahta nefes nefese kalmış gibi oldu. Üç kez
alnından terlerini sildi. Sonra kendine gelerek Allah'a hamdü sena etti. Sonra
şu yanıtı verdi: "Sen tavsiye eden bir insansın. Sonu nereye varırsa
varsın kendi görüşünü bildirdin. (Bu iş için) yalnız benim oğlum ve onların
oğulları kaldı ve (bu işe) benim oğlum, onların oğullarından daha layıktır.
Şimdi ihtiyacın neyse söyle." Amr da: "Benim bir ihtiyacım
yoktur" dedi.
Sonra kardeşi:
"Medine'den bineklerimizi nefes nefese sürerek sadece birkaç söz için mi
buraya kadar geldik?" diyerek onun bu tavrına tepki gösterdi. Fakat Amr:
"Evet. Ben yalnız birkaç söz için geldim" dedi.
Sonra Muaviye, gelen
heyete hediyelerinin verilmesini emretti. Amr da aynı muameleyi gördü.
*Bunu Ebu Ya'la rivayet etmiş olup ravileri, Sahih'in
ravileridirler.
12079. Heysem b. Adi anlatıyor:
Süleyman b. Surad 65 yılında öldü. Muhammed b. Ali -yani el-Medini- der ki:
Öğrendiğime göre Süleyman b. Surad el-Huza'i ve Müseyyeb b. Necebe el-Pezari,
Hüseyin b. Ali'nin intikamını almak amacıyla dört bin askerle yola çıkarak
Nehile mevkiinde kamp kurdu. Ordunun başında Süleyman b, Surad vardı ve tarih,
65 yılı Rebiyülahir ayının başını gösteriyordu, Sonra Ubeydullah b. Ziyad'ın
üzerine yürüdüler. Onun öncü birlikleriyle karşılaşıp çatışmaya girdiler. Bu
çatışmada Süleyman b. Surad ve Müseyyeb öldürüldüler. Tarih, Rebiyülahir ayının
sonunu gösteriyordu.
*Bunu Taberanı rivayet etmiş olup senedi munkatıdır.
12080. Muhammed b. Said
-yani, İbn Rummane- anlatıyor:
Muaviye, ölüm döşeğine
yatınca Yezid b. Muaviye'ye şunları söyledi:
Ülkeyi sana hazır hale
getirdim, insanları sana boyun eğdirdim. Sizin için yalnızca Hicaz halkından
endişe ediyorum. Şayet onlarda seni kuşkulandıracak bir hareket görürsen,
üzerlerine Müslim b. Ukbe elMurri'yi gönder. Zira ben onu bir kaç kez denedim,
itaat ve bağlılığı noktasında onun gibisini görmedim.
Sonra Yezid'e,
İbnü'z-Zübeyr'in başlattığı isyan ve onun kendisine biat çağrısını yaptığı
haberi ulaşınca Müslim b. Ukbe el-Murri'yi yanına çağırttı. Müslim felç
geçirmişti.
Yezid dedi ki:
"Müminlerin emiri (Muaviye) hastalığında bana şayet Hicaz halkında beni
kuşkulandıran bir hareketlilik olursa, onların üzerine seni göndermem
tavsiyesinde bulundu. Nitekim beni kuşkulandıran bir hareketlilik
olmuştur." Kendisini dinleyen Müslim:
"Ben, aynen
müminlerin emirinin düşündüğü gibi biriyim. Bütün orduyu benim emrime ver"
dedi.
Sonra Medine'ye geldi ve
orada üç gün kaldıktan sonra halkı Yezid'e biate davet etti. Herkesin Allah'a
itaatte de, isyanda da onu dinlemeleri gereken kulları olduklarını söyledi.
Medine halkı onun bu çağrısına icabet ettiler. Yalnızca Kureyş kabilesinden
annesi ümmü veled olan bir kişi biat etmedi. Müslim ona: "Yezid'e biat et.
Çünkü sen Allah'a itaatte de, isyanda da nihayet bir kulsun" dedi. Fakat
o: "Hayır. Sadece Allah'a itaatte kulum" deyip davetini reddetti. O
da onu öldürdü. Bunu öğrenen annesi eğer Allah fırsat verirse Müslim'i canlı ya
da ölü olarak ateşte yakacağına dair yemin etti. Sonra Müslim, Medine'den
çıktıktan sonra hastalığı arttı, çok geçmeden de öldü. Bunu duyan Kureyşlinin
annesi kölelerini de yanına alarak Müslim'in kabrine kadar gitti. Baş kısmından
kabrin kazılmasını söyledi. Köleleri cesedine ulaştıklarında, bir yılanın
cesedin boyun bölgesine dolanarak burnunun ucundan yakalamış, emdiğini gördüler
ve: "Hanım efendi! Haydi geri dön. Allah senin yerine onun cezasını
vermiş" diyerek ona gördüklerini anlattılar. Ama kadın: "Olmaz. Ben
mutlaka Allah'a verdiğim sözümü tutacağım" dedi ve "O zaman
ayakuçları tarafından kazın" dedi. Kazdıklarında yılanın kuyruğunu da
cesedin ayaklarına dolamış olduğunu gördüler.
Bunun üzerine kadın bir
kenara çekilip iki rekat namaz kıldı. Sonra "Allahım! Eğer benim Müslim b.
Ukbe'ye bu gün senin için öfke duyduğumu biliyorsan ona ulaşmamın önündeki
engeli kaldır" diye dua etti. Sonra bir dal alarak yılanın kuyruğuna
vurdu. Yılan da baş tarafından süzülüp mezardan çıktı. Kadın emir verdi, ceset
kabirden çıkarılarak ateşte yakıldı.
*Bunu Taberani rivayet etmiş olup ravilerinden Abdülmelik b.
Abdirrahman ezZimari'yi Ebu Zür'a zayıf görürken ibn Hibban ve başkaları
güvenilir kabul etmişlerdir. ibn Rummane'yi ise tanımıyorum.
12081. Ebu Harun el-Abdı
anlatıyor: Ebu Said el-Hudd'yi sakalları dökülmüş olarak gördüm ve
"Sakallarınla oynuyor musun?" dedim. "Hayır. Fakat bu, Şam
halkının zalimlerinden gördüğüm zulmün neticesidir. Harre zamanı evime girerek
içeride bulunan bütün eşyaları aldılar. Sonra da ‘‘İhtiyarı yatırın’‘ dediler.
Beni yatırdılar ve her biri sakalımdan bir tutam kopardı" dedi.
*Bunu Taberani rivayet etmiş olup ravilerinden Ebu Harun metruktur.
12082. Eban b. el-Velid
anlatıyor: Abdullah b. ez-Zübeyr, kendisine biat etmesi için İbn Abbas'a bir
mektup yazdı. İbn Abbas ise ona biat etmeyi reddetti. Bunu haber alan Yezid b.
Muaviye, onun yanında yer aldığı için İbnü'z-Zübeyr'e biat etmekten kaçındığını
sandı ve İbn Abbas'a şu mektubu yazdı:
"İmdi. Bana ulaştı
ki dinsiz İbnü'z-Zübeyr, seni onun emrine giresin, böyle bir yanlışa destek ve
günaha ortak olasın diye kendisine biate davet etmiş. Sen ise ona biati
reddetmiş, bundan kaçınınışsın. çünkü Allah, biz Ehl-i beytin bu konudaki
hukukunu senin içine doğurmuş. Allah akrabalık ilişkilerini gözeten ve
sözlerini tutanlara vereceği en büyük mükafatla seni mükafatlandırsın. Ben her
şeyi unutsam bile senin iyiliğini, akrabalık ilişkilerini gözetmeni ve
mükafatını asla unutmayacağım. çünkü itaatinle, şerefinle ve Allah'ın Resülü'ne
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) olan yakınlığınla sen buna layıksın. Kavminden
senin yanında bulunanlar ve bölge halklarından İbnü'z-Zübeyr'in dili ve süslü
sözlerinin büyüsüne kapılıp sana gelenlerle ilgilen, onları İbnü'z-Zübeyr'den
uzaklaştır. Zira onlar sana daha çok itaat ederler; o dinsiz, fasık ve asiden
çok seni dinlerler. Selam."
İbn Abbas da ona cevaben
şöyle yazdı: İmdi. Mektubunu aldım. Mektubunda bana İbnü'z-Zübeyr'in bana olan
çağrısını hatırlatıyor, senin hakkını teslim sebebiyle benim bu çağrıya cevap
vermediğimi belirtiyorsun. Öyleyse (bil. ki) ben böyle davranmakla senin
iyiliğini umuyor değilim. Fakat asıl niyetimi Allah biliyor.
Mektubunda benden halkı
sana biat edip İbnü'z-Zübeyr'i terke teşvik etmemi istiyordun. Bu asla
olmayacaktır. Zira bu, ne sevinilecek, ne de kıvanç duyulacak bir durumdur.
Ağzın taşla toprakla dolsun (hiç boşuna umutlanma). Eğer nefsin seni bu konuda
umutlandırdıysa hakikaten sen ahmaksın. Sen gerçekten kaybedilmiş, mahvolmuş
birisin.
Mektubunda benden
gecikmeden akrabalık hukukunu yerine getirmemi istiyorsun. Behey insan, benden
uzak dur! Ben senin ihsanını da, akrabalık hukukunu da istemiyorum. Ben sana ne
sempati duyar, ne de sana destek olurum. Hayatım üzerine yemin ederim ki senin
sahip olduklarından bize verdiklerin pek azdır. Asıl büyük payı ise
saklamaktasın. Yetim kalasın. Senin Hüseyin'i, Abdülmuttalib oğullarının
yiğitlerini, karanlık gecelerin kandillerini, yıldız şahsiyetleri öldürmeni
unuttuğumu mu sanıyorsun. Senin emrinle atlıların onları arkadan vurdu, hepsi
aynı yerde öldürüldüler. Kanlar içinde kaldılar. Meydanda soyuldular. Ne
kefenleri giydirildi, ne de başları altına yastık kondu. Rüzgar onların
üzerlerini kumla örtüyor, cesetleri kurtların saldırısına uğruyor, çakal
sürüleri üzerlerine üşüşüyordu. Derken Allah, onlara kanlarına ortak olmayan
bir topluluğu rast getirdi de onları kefenleyip gömdüler. Vallahi gerek onlar,
gerekse benim sayemde Allah sana gerçek bir lütuf ta bulundu da sen şu anda
oturduğun yerde oturuyorsun. Her şeyi unutsam bile, senin o piç oğlu piçi; o
zaniyeden, o fahişeden olma bize yabancı alçağı onlar üzerine salmanı asla
unutmam. Ki senin baban, onu kendine evlat edinmekle dünya ve ahirette ar,
günah, zillet ve rezilliğe duçar olmuştur. Zira Allah'ın Resulü (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) buyurmuştu ki: "Çocuk, doğduğu yatağa aittir. Zani için
ise mahrumiyet vardır." Fakat senin baban, çocuğun doğduğu yataktan başka
yere ait olduğunu, bunun zaruyeye bir zarar vermeyeceğini, aksine reşit olan
veledi zinanın nesebine katıldığı gibi bu durumda da çocuğun onun nesebine
katılacağını iddia etmektedir. Senin baban, bir taraftan cehaletinden dolayı
sünneti öldürürken, diğer taraftan bile bile saptırıcı bidatleri ihya etti.
Her şeyi unutsam bile,
senin Hüseyin'i Allah'ın Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Harem'inden
(Medine'den) kaldırıp Allah'ın Harem'ine (Mekke'ye) göndermeni asla unutmam.
Sonra ona adamlar göndenneni ve fırsatını bulduklarında onu öldürmelerini
tembihlemeni asla unutmam. Bu planlarını sürdürdün. Sonunda onu Mekke'den
çıkartıp Kufe topraklarına getirttin. Atlıların, askerlerin onun karşısında
aslan kükremesi gibi kükrüyordu. Bu, senin Allah'a, Resulü'ne ve onun Ehl-i
beyt'ine olan düşmanlığının bir sonucuydu. Sonra da İbn Mercane'ye onu
süvarilerle, piyadelerle, mızraklarla ve kılıçlarla karşılaması için mektup
yazıyordun. Sonra oracıkta işini bitirmesini ve bu konuda tereddüt etmemesini
yazıyordun. Böylece sen onu ve onunla beraber bulunan Abdulmuttalib oğullarının
yiğitlerini; Allah'ın manevi kirlerden arındırıp tertemiz kıldığı Ehl-i beyti
öldürttün. Biz bunlarız. Senin eşek ciğerli gaddar ataların gibi değiliz. Sen de
biliyorsun ki o, geçmişte de şimdi de Batha'da, Batha halkın en şereflisi idi.
Adamların iki Harem'i de kirlettiler. Orada savaşı helal gördüler. Fakat o
(Hüseyin), Allah'ın Harem'inin, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Harem'inin ve Beytullah'ın kutsiyetini çiğneyenin kendisi olmasını istemedi.
Hüseyin sizinle anlaşma yapmak istedi, geri dönmesine müsaade etmenizi istedi.
Ama siz yanındakilerin azlığını fırsat bilerek Ehl-i beyt'in kökünü kazımak
istediniz. Sanki Türklerden veya Kabil halkından bir aileyi öldürüyordunuz.
Buna rağmen benim sana
sempati duyduğumu nasıl düşünür, desteğimi istersin!? Sen benim atamın
çocuklarını öldürdün. Kılıcından hala benim kanım damlarken sen benim
intikamımı almaktan bahsediyorsun. İnşallah, ne kanım yerde kalacak, ne de
intikamımı almak size kalacaktır. Eğer intikamımı bizden önce sen alırsan (bil
ki) bizden önce de nice peygamberler ve peygamber aileleri öldürülmüşlerdi. Ama
bir gün muhakkak o akıtılan kanların hesabı sorulacaktır. Randevu yeri Allah'ın
huzurudur. Mazlumların yardımcısı ve zalimlerden intikam alıcı olarak Allah
yeter.
Asıl şaşılacak olan
şudur ki: Yaşadığın müddetçe zaman sana hayret verici şeyler gösterecektir.
Abdülmuttalib oğullarının kızları seni (karnında) taşıdı. Seni onların küçük
uşakları kucağında taşıdılar. Ama sen Şam'da insanlara onları sindirdiğini, zel
il kıldığını anlatıyorsun. Vallahi gerek onlar, gerekse benim sayemde Allah
sana ve esaret altında bulunan ana babana lütuf ta bulundu. Allah'a yemin
ederim ki sen benim oklarımdan emin biçimde sabaha çıkıyor, akşama eriyorsun.
Sen benim dilimden, elimden, tenkit ve eleştirilerimden çok çekeceksin. Sakın
korkup tartışmaya girme. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) torununu
öldürmenden sonra Allah sana pek az mühlet verecektir. Sonra acı bir ölümle
canını alacak, seni dünyadan günahkar ve melun biri olarak çıkaracaktır. Ey
yetim kalasıca, sen dilediğin kadar yaşa. Bu zamana kadar işlediklerin seni
Allah katında yerin dibine geçirmiştir bile!
Yezid mektubu okuyunca
"İbn Abbas başıma bela oldu" dedi .
*Bunu Taberani rivayet etmiş olup senedi ne tanımadığım bir
grup ravi yer almıştır.
12083. Urve b. ez-Zübeyr
anlatıyor: Muaviye ölünce Abdullah b. ezZübeyr, Yezid b. Muaviye'ye bağlılık
için ağırdan aldı ve onu açıktan tahkir etti. Bu haber Yezid'in kulağına
ulaşınca o da, İbnü'z-Zübeyr'in ancak prangaya vurulmuş olarak onun huzuruna
getirileceğine dair yemin etti. Değilse üzerine (ordu) göndereceğini söyledi.
Bunun üzerine İbnü'z-Zübeyr'e: "Senin için gümüş prangalar yapalım da
üzerine elbise giyersin. Böylece onun yeminini yerine getirmiş olursun. Barış
senin için daha hayırlıdır" denildi. Fakat İbnü'z-Zübeyr: " Allah,
ona yeminini yerine getirme fırsatı vermesin" deyip şu beyti okudu:
Ben haktan başkası
karşısında boyun eğip yalvarmam Meğerki öğütücü azı dişi altında kaya yumuşaya.
Sonra şöyle devam etti:
"Vallahi zillet içinde kırbaç darbeleri yemektense şerefimle kılıç darbesi
almayı yeğlerim." Sonra kendisine biat çağrısını yaparak Yezid b.
Muaviye'ye açıktan isyan bayrağı çekti. Yezid b. Muaviye de üzerine Müslim b.
Ukbe el-Murri komutasında Şam ordusunu gönderdi ve Müslim'e Medine halkıyla
savaşması, onların işini bitirince Mekke üzerine yürümesi emrini verdi.
Müslim b. Ukbe,
Medine'ye girince Allah'ın Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabından
hayatta olanları ondan kaçtılar. Müslim de Medine'de terör estirdi, pervasızca
katliam yaptı. Sonra Medine'den çıktı. Bir süre ilerledikten sonra yolda öldü.
(Ölmeden önce) kendi yerine komutan olarak Husayn b. Numeyr el-Kindi'yi tayin
ederek şu tavsiyede bulunmuştu: "Ey Eşek çulunun oğlu (İbn
Berdea'l-Himar), Kureyş'in entrikalarına karşı dikkatli ol. Onları önce mızrak
aletiyle doğrult, olmazsa kılıçla hizaya getir."
Husayn ilerleyerek
Mekke'ye girdi. Orada İbnü'z-Zübeyr'le günlerce savaştı. İbnü'z-Zübeyr,
Mescid'e bir çadır kurdurdu. Mescid'de kadınlar yaralılara su verip onları
tedavi ediyorlar, açları doyuruyorlardı. Yaralıları aralarında saklıyorlardı.
Bu durumu fark eden
Husayn dedi ki: "Şu çadırdan sürekli bir aslan, ininden çıkarcasına çıkıp
üzerimize saldırmaktadır. Benim için o çadırı kim imha eder?" Şamlılardan
bir adam: "Ben" dedi. Sonra gece karanlığı çökünce mızrağının ucuna
biraz mum koydu. Sonra atını mahmuzlayıp mızrağı çadıra sapladı. Çadır tutuştu.
O zaman Kabe'nin alt kısmı hasırla, üst kısmı ise çizgili Yemen kumaşıyla
örtülüydü. Sonra rüzgarın etkisiyle alev Kabe'yi sardı ve Kabe tamamen yandı. O
gün (Kabe'nin) içinde bulunan ve İshak'ın kurban ettiği koçun boynuzları da
yanmıştı.
Bu sırada Husayn b.
Numeyr, Yezid b. Muaviye'nin ölüm haberini aldı ve kaçtı. Yezid b. Muaviye
ölünce yerine Mervan b. el-Hakem geçerek kendisine biat çağrısı yaptı. Humus,
Ürdün ve Filistin halkları çağrısına icabet ettiler. Bunun üzerine
İbnü'z-Zübeyr, onun üzerine 100000 kişilik bir ordu ile Dahhak b. Kays
el-Pihri'yi gönderdi ve iki ordu Merc-i Rahit'de karşılaştı. O zaman Mervan'ın
Ümeyye oğulları ve mevlaları ile Şam halkından kendilerine tabi olanlardan
müteşekkil 5000 kişilik bir ordusu vardı. Kinde isimli bir azatlısına:
"İstediğin kanat üzerine hücum et" diye emir verdi. Azatlısı:
"Bu kadar kalabalık bir ordu üzerine nasıl hücum ederim?" deyip
çekinince Mervan: "Onlar ya zorla getirilmiş ya da kiralık (paralı)
askerlerden müteşekkildirler. Hay öksüz kalasın! Üzerlerine hücum! Parlak bir
mızrak onları dağıtmaya yeter. Onlar zaten kendi kendilerine yeterler, sana
ihtiyaç kalmaz. Onlar sadece dinar ve dirhemin kulu olan insanlardır"
dedi. SonraKinde üzerlerine saldırdı ve hepsini hezimete uğrattı. Bu çatışmada
Dahhak b. Kays öldürüldü, ordusu dağıldı. Bu olayla ilgili olarak Züfer şu
beyitleri söylemiştir:
Hayatım üzerine yemin
ederim ki Rahit vakası bizim aramızda, Memleketlerinden uzaklarda Mervdn 'ın
ölü askerlerini bıraktı, Hay yetim kalasm! Sen benim silah gücümü nasıl
unutursun? Ben savaşın henüz bitmediğini, aksine daha da klZlşacağınl
düşünüyorum.
Unutma ki mera, toprak
üzerine ahlan gübreyle yeniden yeşerir, Ve kalplerdeki öfke ve nefret olduğu
gibi kalır.
Yine Züfer aynı olayla
ilgili şunları söylemiştir: Bahdel ve İbn Bahdel hak uğruna yaşarken,
İbnü'z-Zübeyr öldürülecek öyle mi? Yalan söylüyorsunuz. Beytullalı 'a yemin
olsun ki Siz onu öldüremeyeceksiniz. Henüz ışıl ışıl parlayan bir gün doğmadı.
Henüz Meşrefiyye
kılıçları, batmak üzere olan güneşin kıpkızıl ışığı gibi üzerinizde (kanla)
parlamadı.
Mervan ölünce bu defa
Abdülmelik kendisine biat çağrısı yaptı.
Onun çağrısına da yine
Şam halkı icabet etti. Sonra Abdülmelik kalkıp minbere çıktı ve: "Sizden
kim İbnü'z-Zübeyr'in işini bitirir?" dedi. Hemen Haccac ayağa kalkarak:
"Ben ey Müminlerin emiri!" dedi. Fakat Abdülmelik onu susturdu. Sonra
tekrar ortaya çıktı. Abdülmelik yine susturdu. Sonra üçüncüsünde Haccac dedi
ki: "Ben bu işi yaparım ey müminlerin emiri! Çünkü ben rüyamda onun cübbesini
çekip alarak üzerime giyindiğimi gördüm."
Bunun üzerine
Abdülmelik, onu bir ordunun başında Mekke üzerine gönderdi. Haccac, Mekke'ye
kadar ilerledi ve orada İbnü'z-Zübeyr ile savaştı. İbnü'z-Zübeyr, Mekke
halkına: "Şu iki dağı koruyun; zira onlar bu iki dağı ele geçirmedikçe
sizler güvenlikte olur, şerefinizle yaşarsınız" dedi. Fakat çok geçmeden
Haccac beraberindekilerle birlikte Ebu Kubeys dağına çıktı ve dağın tepesine
mancınık kurarak Mescid-i Haram'da bulunan İbnü'z-Zübeyr ve beraberindekilere
taş fırlatmaya başladı.
İbnü'z-Zübeyr,
öldürüldüğü günün sabahında annesi Esma binti Ebi Bekir'in yanına girmişti.
Annesi o gün yüz yaşında idi ve daha ne tek bir dişi düşmüş, ne de görme
duyusunu yitirmişti. Oğluna "Abdullah, ordunu ne yaptın?" diye sordu.
O da: "Şu şu bölgelere ulaştılar" dedi. Sonra İbnü'z-Zübeyr gülerek
"Ölümde huzur vardır" dedi. Annesi:
"Oğlum! Herhalde
ölümü benim için temenni ediyorsundur? Ama ben, senin için şu iki sondan birini
görmeden ölmek istemiyorum. Ya galip gelirsin ve böylece gözüm arkada kalmaz.
Ya da öldürülürsün, sevabını (Allah'tan) beklerim" dedi. Sonra
İbnü'z-Zübeyr annesiyle vedalaştı. Annesi de: "Oğlum! Sakın ölüm
korkusuyla dininden taviz verme" dedi.
İbnü'z-Zübeyr annesinin
yanından çıkarak Mescid'e girdi, kollarını açıp mancınık atışlarından isabet
almasın diye Hacer-i Evsed'in üzerine kapanarak onu korumaya başladı. Sonra
Hacer-i Esved'in yanında otururken İbnü'z-Zübeyr'e biri gelerek: "Senin
için Kabe'nin kapısını açalım da içine çık" dedi. Abdullah o zatın yüzüne
bakarak ona şöyle söyledi: "Sen kardeşini her şeyden koruyabilirsin. Ama
kendisinden yani ecelinden- koruyamazsın. Sanki Kabe'nin bu mekanın sahip
olmadığı bir kudsiyeti mi var. Vallahi onlar sizi Kabe'nin örtülerine yapışmış
halde bile bulsalar, yine öldürürler."
Kendisine: "Onlarla
barış görüşmesi yapsan?" denince de şunları söyledi: "Zaman barış
yapma zamanı mıdır? Vallahi onlar sizi Kabe'de bile bulsalar hepinizi
boğazlarlar."
Sonra şu beyideri okudu:
Zillete karşılık hayatı
satın alacak değilim. ÖlÜm korkusuyla hiçbir merdiveni de çıkmam. Gelen her oka
karşı dururum, beni geçemez.
Hangi yerime isabet
ederse etsin, ölümle yüzleşirim.
Sonra İbnü'z-Zübeyr
kendi aile fertlerinin (erkeklerinin) yanına giderek onlara şu nasihatte
bulundu: "Her biriniz yüzünü sakladığı gibi kılıcını da saklasın. Sonra
kırılır ve kendisini, bir kadın gibi eliyle savunmak zorunda kalır. Vallahi ben
bugüne kadar her orduyu ilk bölüktelilk safta karşıladım. Hiçbir yaranın
acısını hissetmedim. Sadece ilacın acısını hissettim."
Onlar bu haldeyken,
aralarında Esved'in de bulunduğu bir birlik Cumeh oğulları kapısından içeri
girdi. Zübeyr: "Kim bunlar?" diye sordu. "Humus halkı"
dediler. İki kılıçla üzerlerine saldırdı. İlk karşılaştığı Esved oldu ve
kılıcıyla bir darbe indirerek onun ayağını kesti. Esved: "Ah! Zaniyenin
oğlu?" diye (acıyla) bağırdı. İbnü'z-Zübeyr:
"Kes sesini Ham'ın
oğlu! Esma zaniye mi?" diye onu tersledi. Sonra hepsini Mescid'in dışına
püskürtüp oradan ayrıldı. Derken başka bir grup Sehm oğulları kapısından içeri
girdiler. İbnü'z-Zübeyr "Kim bunlar?" diye sordu. "Ürdün
halkı" dediler. Aşağıdaki beyideri okuyarak üzerlerine hamle yaptı:
"Ben böyle saldırı
yaşamadım; sel misali, Gece karanlığı çökünceye dek tozu dumanı kalkmadı.
"
Sonra onları da Mescid'in
dışına çıkardı. Derken başka bir grup Mahzum oğulları kapısından içeri girdi.
Onlara da şu beyti okuyarak hücum etti: "Eğer boynuzum tek olsaydı, onun
işini bitirmeye yeterdim. " İbnü'z-Zübeyr'in Mescid'in tepesine yerleşmiş
bulunan yardımcıları da düşman askerleri üzerine kerpiç ve benzeri maddeler
atıyorlardı. Derken içeri giren askerlerin üzerine hamle yaptığı bir esnada
başına bir kerpiç isabet etti ve başı yarıldı. O anda durdu ve şu beyitleri
okudu:
Yaralarımız topuklarımız
üzerine kanıyar değildir, Fakat ayaklarımızın üzerine kanlar damlamaktadır.
Sonra yere yığıldı.
Hemen iki azatlısı seğirterek üzerine kapandılar.
Aynı zamanda da şu
beyitleri söylüyorlardı:
"Köle efendisini
korumakta, (onunla} lıimaye bulmaktadır."
Sonra İbnü'z-Zübeyr'in
yanına bir asker gönderildi ve onun kafasını kesti.
*Bunu Taberanı rivayet etmiş olup ravilerinden Abdülmelik b.
Abdirrahman ezZimarı'yi ibn Hibban ve başkaları güvenilir kabul ederlerken Ebu
Zür'a ve başkaları zayıf görmüşlerdir.
12084. İbn Sirin anlatıyor:
İbnü'z-Zübeyr der ki: "Ka'b bize ne anlatmışsa, söylediklerinin hepsi
gerçek oldu. Yalnızca Sakifli bir gencin beni öldüreceği yönündeki sözü
gerçekleşmedi. İşte şu anda o gencin başı önümde durmaktadır. - Muhtar'ı
kastetmektedir-
İbn Sirin ekledi:
(İbnü'z-Zübeyr bunu söylerken) Ebu Muhammed'in -yani Haccac'ın -onu öldürmek
için pusuda beklediğinin farkında değildi.
*Bunu Taberanı rivayet etmiş olup ravileri Sahıh'in
ravileridirler.
12085. İshak b. Ebi
İshak anlatıyor: Ben İbnü'z-Zübeyr Mescid-i Haram'da öldürüldüğü gün onun
öldürülmesine tanık oldum. Ordular Mescid'in kapısından içeri girmeğe
başladılar. Her bir birlik içeri girdiğinde İbnü'z-Zübeyr tek başına üzerlerine
hücum ediyor, onları Mescid'in dışına kadar çıkarıyordu. O bu minval üzere
hareket ederken birden Mescid'in şerefelerinden bir şerefe gelip başına düştü
ve onu yere yıktı. O ise şu beyitleri okuyordu: "Esma'ya der ki: Bana
ağlama, Artık soyluluğum ve dinimden başka bir şeyim kalmadı. Keskin bir kılıç
sağ kolumu büktü. "
*Bunu Taberanı rivayet etmiş olup ravileri arasında
tanımadıklarım vardır vardır.
12086. Ebu Nevfel b. Ebi
Akrab el-Arend anlatıyor: Haccac(-ı Zalim), İbnü'z-Zübeyr'i Kureyşlilere ibret
olsun diye Medine Akabe'sinde (direğe) astı. İnsanlar dağıldıktan sonra onun
yanından geçiyorlar, başında kimse durmuyordu. Fakat Abdullah b. Ömer onun
yanından geçerken başında durup: Üç kere "Selam olsun sana Ebu
Hubeyb" diye seslendi. Sonra yine üç kere "Ben seni bundan
menetmiştim" dedi ve ekledi: "Sen çokça oruç tutar, çokça ibadet eder
ve akrabalık hukukunu gözetirdin." Abdullah b. Ömer'in İbnü'zZübeyr'in
başında durduğu haberi Haccac'ın kulağına gidince birini göndererek cesedi
asılı olduğu yerden indirtip Yahudi kabristanına attırdı. Sonra Esma binti Ebi
Bekr'e bir adam göndererek yanına gelmesini söyledi. Esma görme duyusunu
kaybetmişti ve Haccac'ın yanına gitmeyi reddetti. Sonra başka biriyle: "Ya
kendin geleceksin ya da sana birini gönderirim, seni saç örgülerinden tutup
sürükleyerek getirir" diye haber yolladı. Esma: "Asla. Vallahi yanına
gelmeyeceğim. İstersen birini gönder beni saç örgülerimden tutup sürükleyerek
sana getirsin" diye cevap verdi. Elçisi Haccac'a gelip durumu bildirince
Haccac: "Uşak, bana çarıklarımı ver" dedi. O da verdi. Kalkıp yola
düştü. Öfkeden köpürüyordu. Nihayet Esma'nın yanına geldi ve ona:
"Gördün mü
Allah'ın, Allah düşmanına (oğluna) yaptığını?" dedi. Esma da ona şöyle
cevap verdi: "Gördüm. Sen onun dünyasını mahvettin. O ise senin ahiretini
mahvetti. Sen onu iki kuşaklı kadın sebebiyle ayıplamıyor muydun? Doğru, benim
iki kuşağım vardı. Bir kuşağımla Allah'ın Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) yiyeceklerini sarıyor, onu karıncalardan koruyordum. Diğer kuşak ise
kadınlar için zaruri bir şeydi. Nitekim ben Allah'ın Resulü'nü (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): ‘‘Saki! kabilesinden bir yıkıcı j katil, bir de yalancı
çıkacaktır’‘ buyururken işittim. Yalancının kim olduğunu (Muhtar'ı) gördük.
Yıkıcı ise senden başkası değildir. "
Bunu duyan Haccac çıkıp
gitti.
*Bunu Taberanı rivayet etmiş olup ravileri Sahih'in
ravileridirler.
12087. Ebu'l-Muhayyat,
babasından nakletmiştir: İbnü'z-Zübeyr'in asılmasından -veya öldürülmesinden-
üç gün sonra Mekke'ye geldim. Annesi Esma binti Ebi Bekir, Haccac ile konuştu
ve "Artık şu süvarinin (İbnü'z-Zübeyr'in asıldığı yerden) inme vakti
gelmedi mi?" diye sordu. Haccac: "Münafığın mı?" deyince Esma:
"Hayır. Vallahi o münafık değildi. Bilakis çokça oruç tutan, çokça ibadet
eden biriydi" dedi. Haccac: "Sus. Sen aklı gitmiş bir
ihtiyarsın" deyip onu susturmak isteyince Esma da: "Ben, Allah'ın
Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyururken işittiğimden beri aklım
yerindedir: ‘‘Saki! kabilesinden bir yalancı, bir de yıkıcı çıkacaktır’‘
Yalancının kim olduğunu gördük Muhtar'ı kastetmektedir- Yıkıcı ise sensin.
*Bunu Taberanı rivayet etmiş olup ravilerinden Ebu'I-Muhayyat
ve babasını tanımıyorum.
12088. Kasım b. Muhammed
anlatıyor: Esma binti Ebi Bekir cariyeleriyle birlikte geldi. Görme duyusunu
yitirmişti. "Haccac nerede?" diye sordu. Biz: "Burada
değil" deyince "Ona söyleyin şu kemiklerin bize verilmesini emretsin.
Zira ben, Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) müsleyi (maktulün
organlarını kesmeyi) yasaklarken işittim" dedi. Biz de: "Gelince
söyleriz" dedik. Esma son olarak şunu söyledi: "O gelince kendisine
şunu bildirin: Ben, Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ‘‘Saki!
kabilesinden bir yalancı, bir de yıkıcı çıkacaktır’‘ buyururken işittim."ı
*Bunu Taberani rivayet etmiş olup çoğunluk, ravilerinden Yezid
b. Ebi Ziyad'ın zayıf olduğu görüşündedir. Diğer ravileri ise güvenilirdir.
12089. Ukayl b. Halid'in
naklettiğine göre babası, İbnü'z-Zübeyr öldürüldüğünde Haccac ile birlikteymiş
ve Haccac onu Esma binti Ebi Bekr'e göndererek şöyle söylemiş: "Ona de ki:
"Haccac sana diyor ki her ne malın varsa Abdullah b. ez-Zübeyr'in malından
ayır."
Esma'nın buna cevabı şu
olmuş: "Ben bunu Esma'nın oğluna mı yapacağım? Ben, Allah'ın Resulü
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyururken işittim: ‘‘Saki! kabilesinin bu
boyundan iki adam çıkacak; onlardan biri yalancıdır, diğeri ise yıkıcı’‘
Yalancının kim olduğunu öğrendik. Yıkıcının ise o olduğunu sanıyorum."
(Halid der ki) Ben de
Haccac'a geri dönüp dediklerini aynen kendisine bildirdim. Ama bunu ters
karşılamadı.
*Bunu Taberani rivayet etmiş olup ravilerinden Ebu Zeyd
Abdurrahman b. Ebi'lGamr'ı tanımıyorum.
12090. Ebu Ma'şer
anlatıyor: Muaviye b. Yezid ölünce Şam halkının tamamı İbnü'z-Zübeyr'e biat
etti. Yalnız Ürdün halkı biat etmedi. Umeyye oğullarının ileri gelenleri (Emevi
liderleri) ve onların yanında yer alan aralarında Ravh b. Zinba' el-Cüzami'nin
de bulunduğu Şam halkı eşrafı ve bir grup insan bu durum karşısında
birbirlerine:
"Hakimiyet biz Şam
halkın day dı. Şimdi ise Hicazlılara geçmektedir. Biz buna razı olmayız"
dediler.
*Bunu Taberani rivayet etmiş olup senedi munkatıdır.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: