MECMAU ZEVAİD |
TEFSİR |
ANA SAYFA
Kur’an Hadis Sözlük Biyografi
Kur'an'ı Tefsir
Yöntemi
10804. Hz. Aişe'nin
bildirdiğine göre Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Kur'an'ın hiçbir
parçasını kendi kişisel görüşüne göre tefsir etmezdi. (Hayatı boyunca) sadece
sayılı bir kaç ayeti tefsir etmiştir ki, onları da kendisine Cebrail
öğretmişti.
*Hadisi Ebu Ya'la ve Bezzar rivayet etmiş olup isnadında yer
alan bir ravinin ismi her iki kaynakta da tam olarak belirlenmemiştir. Kalan raviler
ise, Sahıh'in ravileridir.
Bezzar "Hafs
kanalıyla Hişam b. Urve'den" ifadesini kullanmıştır. Sanırım Hafs'dan
maksat, ibn Abdillah'tır.
Ebu Ya'la ise
"Falan b. Muhammed b. Halid kanalıyla Hişam'dan" ifadesini
kullanmıştır.
10805. Dahhak b. Müzahim
el-Hilali anlatmaktadır: Aralarında Nafi' b. el-Ezrak ve Necde b. Uveymir'in de
bulunduğu Harici liderlerinden oluşan bir grup, ilim öğrenmek ve araştırma
yapmak amacıyla (yolculuğa) çıktılar. Bu amaçla Mekke'ye geldiklerinde Abdullah
b. Abbas'ın Zemzem kuyusunun yakınında bir yerde oturduğunu gördÜler. Üzerinde
kırmızı bir hırka ve gömlek vardı. Baktılar ki insanlar ayakta kendisine
"Ey İbn Abbas, şu şu konuda ne dersin?" diye tefsirle ilgili
meseleler soruyorlar, o da "şöyle şöyle" diyerek sorulan sorulara
cevap veriyordu. Derken Nafi' b. el-Erzak dayanamadı ve: "Sabahtan beri
anlatıp durduğun konularda ne kadar cüretkarsın sen, İbn Abbas!" diye
itiraz etti.
İbn Abbas: "Hay
ölesin de annen evlatsız kala! Nafi! Sana benden daha cüretkar olanı söyleyeyim
mi?" dedi.
Nafi': "Kimdir o,
ey İbn Abbas?" deyince İbn Abbas: "Bilmediği konuda konuşan ya da
bildiği bir bilgiyi gizleyen kimsedir" dedi. Bunun üzerine Nafi':
"Doğru söylüyorsun, ey İbn Abbas. Esasen ben sana bir şeyler sormak için
gelmiştim" dedi. İbn Abbas: "Haydi sor, ey İbnü'lEzrak" dedi ve
sonra aralarında şu diyalog geçti:
Nafi: Bana Aziz ve Celil
olan Allah'ın "Ey insanlar ve cinler! Üzerinize dumansız bir alev ...
gönderilir "[Rahman, 35] ayetini anlat. '....' (dumansız bir alev ve ateşsiz
bir duman)" nedir?
İbn Abbas:
"Dumansız alevdir."
Nafi': "Kitab,
Muhammed'e inmeden önce Araplar bu kelimeyi biliyorlar mıydı?"
İbn Abbas: "Evet,
biliyorlardı. Sen Umeyye b. es-Salt'ın şu sözlerini işitmedin mi?
Benden kim ulaştım şu
mesajı ukaz'da Hassan'a:
Senin baban bizde
demircilerin yanında bir demirci değil miydi? Yakınlarını bile koruyamayan
beceriksizin teki değil miydi?
Yemenli olup sürekli
körük çekmez, dumansız ateşi durmadan körük/emez miydi?
Nafi: "Doğru
söylüyorsun. Şimdi de ‘‘ ... ve ateşsiz bir duman (.....) gönderilir de
kurtulamazsınız’‘ [Rahman, 35] ayetini anlat. (.....) kelimesinin anlamı
nedir?"
İbn Abbas: "Ateşsiz
dumandır."
Nafi: "Kitab,
Muhammed'e inmeden önce Araplar bu kelimeyi bilirler miydi?"
İbn Abbas: "Elbette.
Sen Zibyan oğullarından Nabiğa'nın şu beytini işitmedin mi?"
Zeytin yağıyla yanan
kandilin aydınlattığı gibi aydınlatır, Ki, Allah onda duman (nuhas)
yaratmamıştır.
Nafi: "Doğru. Şimdi
de ‘‘Biz insanı katışık bir nutfe'den (....) yaratmışızdır; onu deneriz’‘[İnsan,
2] ayetini açıkla."
İbn Abbas: "Bundan
maksat, erkekle kadının suyudur ki, bunlar rahimde birleştiklerinde (....)
(döllenmiş yumurta) ismini alır."
Nafi: "Kitab,
Muhammed'e inmeden önce Araplar bu kelimeyi biliyorlar mıydı?
İbn Abbas: "Elbette.
Sen Ebu Züeyb el-Hüzell'nin şu beytini işitmedin mı.?"
Yeleğin (okun sonuna
bağlanan kuş tüyü) etkisiyle,
Başak (ok demin) ve ayak
(okun kirişe gelen kısmı), ona öyle bir işledi ki, Eti ve kanı birbirine
karıştı (.....).
Nafi: "Doğru. Şimdi
de ‘‘Bacaklar birbirine dolaşır’‘[Kıyame, 29] ayetini açıkla.
Bacakların birbirine
dolaşması ne demektir?"
İbn Abbas: "Savaş,
demektir."
Nafi: "Kitab,
Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) inmeden önce Araplar bu kelimeyi
biliyorlar mıydı?
İbn Abbas: "Evet,
biliyorlardı. Sen Ebu Züeyb'in şu beytini duymadın mı?"
Harp aşığı (Ebu'I-Harb),
eğer harp çıkarsa, savaşır. Harp şiddetlenirse, o da şiddetini artırır (paçalan
sıvar),
Nafi: "Doğru. Bana
aziz ve celil olan Allah'ın ‘‘(Eşlerinizden de) oğullar ve torunlar var
eder’‘[Nahl 72] ayetini açıkla, "....." kelimelerinden maksat nedir?
İbn Abbas:
"Oğulların, sana yardım ederler. Torunların ıse senin
hizmetçilerindir."
Nafi: "Kitab,
Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) inmeden önce Araplar bu kelimeyi
biliyorlar mıydı?"
İbn Abbas:
"Elbette. Sen Ümeyye b. Ebi's-Salt'ın şu beytini duymadın mı?"
Hizmetçiler etraflarında
hizmetlerine koştular, Bütün yüklerin ipleri onların omzuna atıldı.
NMi: "Doğru. Şimdi de
aziz ve celil olan Allah'ın ‘‘Sen şüphesiz büyülenmişlerdensin
(musahhar)''[Şuara, 153] ayetini açıkla."
İbn Abbas: "Bu,
mahlukattan birisin, demektir"
NMi: "Kitab,
Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) inmeden önce Araplar bu kelimeyi
biliyorlar mıydı?
İbn Abbas: "Evet,
biliyorlardı. Sen Umeyye b. Ebi's-Salt'ın şu
beyitlerini duymadın
mı?"
Bizim kimlerden
olduğumuzu bana soruyorsan eğer, Bil ki bizler şu yaratılmış (musahhar)
mahlukattanız.
NMi: "Doğru. Şimdi
de aziz ve celil olan Allah'ın ‘‘Sonunda onu ve ordularını yakalayıp denize
attık. O, (yaptıklarından dolayı) kendi kendini kınayıp duruyordu
(mulim)"[Zariyat, 40] ayetini açıkla. '......' ne demektir?"
İbn Abbas:
"Günahkar, demektir"
NMi: "Kitab,
Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) inmeden önce Araplar bu kelimeyi
biliyorlar mıydı?
İbn Abbas: "Evet.
Sen Umeyye b. Ebi's-Salt'ın şu beyitlerini duymadın mı?"
Bu bir felakettir ki,
sen bunu hak etmedin.
Fakat asıl suçlu
alandır, kınanması gereken (mulim).
Nafi: "Doğru. Şimdi
de aziz ve celil olan Allah'ın ‘‘Sabah aydınlığını yaratan Rabbe
slğınırım’‘[Felak, 1] ayetini açıkla. (....) ne demektir?"
İbn Abbas: "Sabah
aydınlığı, demektir"
Nafi: "Kitab,
Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) inmeden önce Araplar bu kelimeyi
biliyorlar mıydı?"
İbn Abbas: "Evet.
Sen Lebid b. Rabia'nın şu beyitlerini duymadın mı.?''
Sıkıntıyı o giderir.
Askerleri her tarafa yayılmıştır. Tıpkı şafağın (felak), karanlığı aydınlığa
çevirdiği gibi.
Nafi: "Doğru. Şimdi
de aziz ve celil olan Allah'ın ‘‘Bu, kaybettiğinize üzülmemeniz ve Allah'ın
size verdiği nimetlerle şımarmamanız içindir’‘[Hadid, 23] ayetini açıkla.
(.....) ne demektir?"
İbn Abbas: "Yani,
üzülmeyesiniz diye, demektir."
Nafi: "Kitab,
Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) inmeden önce Araplar bu kelimeyi
biliyorlar mıydı?"
İbn Abbas: "Evet.
Sen Lebid b. Rabia'nın şu beyitlerini duymadın mı.?''
Zamanın başına açtığı
belalara pek az üzülür (...), Övülmeyi hak eder, ahlakı güzel ve hoştur.
Nafi: "Doğru. Şimdi
de aziz ve celil olan Allah'ın ‘‘Zira; O, bir daha dirilip dönmeyeceğini
sanmıştl’‘[İnşikak, 14] ayetini açıkla. (....) ne demektir?
İbn Abbas:
"Dönmek" demektir.
Nafi: "Kitab,
Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) inmeden önce Araplar bu kelimeyi
biliyorlar mıydı?"
İbn Abbas: "Evet.
Sen Lebid b. Rabia'nın şu beyitlerini duymadın mı. ?''
İnsan, tamamen yıldız ve
onun ışığına benzer,
Parlak iken bir de
bakmışsın küle dönmüş.
Nafi: "Doğru. Şimdi
ise Aziz ve Celil Allah'ın ‘‘Onlar, cehennem ateşiyle kaynar su arasında
dolaşır dururlar’‘[Rahman, 44] ayetini açıkla. (....) ne demektir?"
İbn Abbas: "Son
derece sıcak" demektir.
Nafi: "Kitab,
Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) inmeden önce Araplar bu kelimeyi
biliyorlar mıydı?"
İbn Abbas: "Elbette
biliyorlardı. Sen Nabiğa b. Zabyan'ın şu
beyitlerini duymadın
mı?"
Eğer Eba Kubeys seni
yakalarsa, alçakça ölürsün, ihanet eden, hainlik eden bir sakal,
Karından fışkıran sıcak
ve kırmızı kana boyanır.
Nafi: "Doğru. Şimdi
ise Aziz ve Celil olan Allah'ın ‘‘Bahçe kapkara kesilmişti’‘[Kalem, 20] ayetini
açıkla. (....) ne demektir?"
İbn Abbas: "Zifiri
karanlık gece" demektir.
Nafi: "Kitab,
Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) inmeden önce Araplar bu kelimeyi
biliyorlar mıydı?"
İbn Abbas: "Elbette
biliyorlardı. Sen Nabiğa b. Zabyan'ın şu beyitlerini duymadın mı?"
Benzeri görülmemiş koca
orduya karşı durmayın,
Ki gece karanlığı gibi
her canı kendi kabilesine sığındırır.
Nafi: "Doğru. Şimdi
ise Aziz ve Celil olan Allah'ın ‘‘Gecenin kararmasına kadar’‘ ayetini açıkla.
(....) ne demektir?"
İbn Abbas: "Gecenin
karardığı an" demektir.
Nafi: "Kitab,
Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) inmeden önce Araplar bu kelimeyi
biliyorlar mıydı?"
İbn Abbas: "Elbette
biliyorlardı. Sen Nabiğa'nın şu sözlerini duymadın mı?"
Anlaşılan o ki, onların
sözlerinin ve vaatlerinin çoğu bir serapmış, Zifiri karanlık içinde kaybolup
yok olmuş.
Ebu HalIfe beyit içinde
geçen "....." kelimesini "serap" diye açıklamıştır.
-Doğrusu, "Anlaşılan o ki, onların sözlerinin ve vaatlerinin çoğu ...
" şeklinde olmalıdır.-
Nafi: "Doğru. Şimdi
de Aziz ve Celil olan Allah'ın ‘‘Allah her şeyin karşılığını verir’‘[Nisa, 85]
ayetini açıkla. (....) ne demektir?
İbn Abbas:
"Muktedir" demektir.
Nafi: "Kitab,
Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) inmeden önce Araplar bu kelimeyi
biliyorlar mıydı?"
İbn Abbas: "Elbette
biliyorlardı. Sen İmru'l-Kays'ın şu sözlerini duymadın mı?"
Kindar kimsenin
gönlünden kinini çekip aldım, Elbette ki ben onu incitmeye muktedirimdir
(mukit).
Nafi: "Doğru. Şimdi
de aziz ve celil olan Allah'ın ‘‘Kararmaya yüz tuttuğunda geceye
andolsun’‘[Tekvir, 17] ayetini açıkla."
İbn Abbas: "Gecenin
kararması" demektir.
Nafi: "Kitab,
Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) inmeden önce Araplar bu kelimeyi
biliyorlar mıydı?"
İbn Abbas: "Elbette
biliyorlardı. Sen İmriü'l-Kays'ın şu beyitlerini duymadın mı?"
Karanlık çöktü, ama eğer
dileseydi, Onun aydınlığından bizde bir ışık kalırdı.
Nafi: "Doğru. Şimdi
de aziz ve celil olan Allah'ın ‘‘Ben buna kefilim’‘[Yusuf, 72] ayetini açıkla.
İbn Abbas: "(....)
kefil" demektir.
Nafi: "Kitab,
Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) inmeden önce Araplar bu kelimeyi
biliyorlar mıydı?"
İbn Abbas: "Elbette
biliyorlardı. Sen İmriü'l-Kays'ın şu beyitlerini duymadın mı?
Eminim ki (....) şayet
ben, bir seferden muzaffer olarak dönersem,
Ordunun coşkusu
karşısında aslanların bile ürküp kaçışlığını görürsün. Nafi: "Doğru. Şimdi
de Aziz ve Celil olan Allah'ın '....' [Bakara, 61] ayetini açıkla. (....) ne
demektir?"
İbn Abbas:
"Buğday" demektir.
Nafi: "Kitab,
Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) inmeden önce Araplar bu kelimeyi
biliyorlar mıydı?"
İbn Abbas: "Elbette
biliyorlardı. Sen Ebü Zueyb el-Buzell'pin şu sözlerini duymadın mı?"
Kendimi Medine 'ye
gelmiş en zengin buğday üreticisi sanırdım.
Nafi: "Doğru. Şimdi
de Aziz ve Celil olan Allah'ın '.......' [Maide, 90] ayetini açıkla. (.....) ne
demektir?"
İbn Abbas:
"Falokları" demektir.
Nafi: "Kitab,
Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) inmeden önce Araplar bu kelimeyi
biliyorlar mıydı?"
İbn Abbas: "Elbette
biliyorlardı. Sen Butaye'nin şu sözlerini duymadın mı?"
Kuş görse sağ yanından
uçup uçmadığına bakmaz, Fal oklarından kendisi için şans oku çektirmez.
Nafi: "Doğru. Şimdi
de aziz ve celil olan Allah'ın ‘‘Soldakiler, ne bahtsızdırlar o
soldakiler!’‘[Vakıa, 9] ayetini açıkla. (....) ne demektir?
İbn Abbas:
"Soldakiler" demektir.
Nafi: "Kitab,
Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) inmeden önce Araplar bu kelimeyi
biliyorlar mıydı?"
İbn Abbas: "Elbette
biliyorlardı. Sen Züheyr b. Ebi Selma'nın şu
sözlerini duymadın
mı?"
Yakın zamanda sol tarafa
(şimal) ihtiyarlık geldi Bundan sonra acılar pek yakındır, eksik olmazlar.
Nafi: "Doğru. Şimdi
de Aziz ve Celil olan Allah'ın ‘‘Denizler kaynatıldığında (....) [Tekvir, 6] ayetini
açıkla."
İbn Abbas: "Deniz
sularının karasularına karışması" demektir.
Nafi: "Kitab,
Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) inmeden önce Araplar bu kelimeyi
biliyorlar mıydı?"
İbn Abbas: "Elbette
biliyorlardı. Sen Züheyr b. Ebi Selma'nın şu
sözlerini duymadın
mı?"
Cüzam kabilesinden
Rabia, bir de dayısı Ka'b ve Dırar'ın iki oğlu, İyi bilirler ki, ben eski bir
soy davası için onlarla atışmıştım.
Zira suları / soyları
sularıma / soylarıma karışmıştı.
Nafi: "Doğru. Şimdi
de Aziz ve Celil olan Allah'ın ‘‘Içinde yörüngeleri olan göğe and olsun
(....)''[Zariyat, 7] ayetini açıkla. (....) ne demektir?
İbn Abbas: "Yollar
/ yörüngeler" demektir.
Nafi: "Kitab,
Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) inmeden önce Araplar bu kelimeyi
biliyorlar mıydı?"
İbn Abbas: "Elbette
biliyorlardı. Sen Züheyr b. Ebi Selma'nın şu sözlerini duymadın mı?"
Yıldızların kökleriyle
süslenmiş.
Kuzey rüzgarı onu
yollardan yoksun bir çöle işler.
Nafi: "Doğru. Şimdi
de aziz ve celil olan Allah'ın ‘‘Hakikat şu ki Rabbimizin şam çok yücedir
(.....)''[Cin, 3] ayetini açıkla."
İbn Abbas:
"Rabbimizin azameti büyüktür" demektir.
Nafi: "Kitab,
Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) inmeden önce Araplar bu kelimeyi
biliyorlar mıydı?"
İbn Abbas: "Elbette
biliyorlardı. Sen Tarafe b. el-Abd'in Nu'man b. el-Münzir için söylediği şu
sözlerini duymadın mı?"
Zırhlılara darbe indiren
krala ki, İhtiyarlık gücünden bir şey eksiltmedi,
Senin azametin sayesinde
(....) yüceliyorum,
Ben düşmanların kova
kova içki sunduğu bir kişiyim.
Nafi: "Doğru. Şimdi
de aziz ve celil olan Allah'ın "sonunda ya hasta olacaksın ...
(.....)"[Yusuf, 85] ayetini açıkla."
İbn Abbas: '......'
eskimiş, yıpranmış" demektir.
Nafi: "Kitab,
Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) inmeden önce Araplar bu kelimeyi
biliyorlar mıydı?"
İbn Abbas: "Elbette
biliyorlardı. Sen Tarafe b. Abd'in şu sözlerini duymadın mı?"
Uzak düştüğüm Leyla 'yı
anmaktan dolayı iyileşmeyen bitkin bir hasta sayılır mıyım?
Nafi: Doğru. Şimdi de
aziz ve celil olan Allah'ın "ve siz gaflet içinde oyalanmaktasınız
(....)"[Necm, 61] ayetini açıkla?
İbn Abbas: "Oyun ve
eğlenceyle vakit geçirenler" demektir.
Nafi: "Kitab,
Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) inmeden önce Araplar bu kelimeyi
biliyorlar mıydı?"
İbn Abbas: "Elbette
biliyorlardı. Sen Ad'e ağıt yakıp ağlayan Hüzeyle binti Bekr'in şu sözlerini
duymadin mı?"
Ölmüş Ad, birden
dirildi, ve Sa'd perişan bir halde geldi
Dendi ki: Kalk da
şunlara bak, Sonra oyun ve eğlenceyi (b yo-ll) bırak.
Nafi: "Doğru. Şimdi
de aziz ve celil olan Allah'ın "dolunay olmuş aya yemin ederim ki
(....)[İnşikak, 18] ayetini açıkla. (....) ne demektir?"
İbn Abbas: "(Ayın)
dolunay haline gelmesi" demektir.
Nafi: "Kitab,
Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) inmeden önce Araplar bu kelimeyi
biliyorlar mıydı?"
İbn Abbas: "Elbette
biliyorlardı. Sen Ebu Surme el-Ensari'nin şu sözlerini duymadın mı?"
"Bizim biraraya
toplanmış (.....) genç ve hızlı dişi develerimiz var, bir de sürücüleri olsa.
"
Nafi: Doğru. Şimdi de
aziz ve celil olan Allah'ın "Samed kelimesini açıkla. "(Allah) Birdir
(.....)"in ne demek olduğunu biliyoruz. Ya (....) [İhlas, 2] ne demektir?
İbn Abbas: "Bütün
işlerde kendisine ihtiyaç duyulan" demektir.
Nafi: "Kitab,
Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) inmeden önce Araplar bu kelimeyi
biliyorlar mıydı?"
İbn Abbas: "Elbette
biliyorlardı. Sen Esedli kadının şu sözlerini duymadın mı?"
Haydi, haberci gecikme
de ilan et, Esed oğullarının en hayırlı kişisinin; Kabilenin dayanağı (....) ve
efendisi Amr b. Mesud'un ölüm haberini.
Nafi: "Doğru. Şimdi
de aziz ve celil olan Allah'ın "Bunları yapan günah(ın cezasını)
görür'[Furkan, 68] ayetini açıkla. (....)" ne demektir?"
İbn Abbas:
"Karşılık / ceza" demektir.
Nafi: "Kitab,
Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) inmeden önce Araplar bu kelimeyi
biliyorlar mıydı?"
İbn Abbas: "Elbette
biliyorlardı. Sen Bişr b. Ebi Hazım el-Esedi'nin şu sözlerini duymadın
mı?" Bizim Ebtah 'taki Zülmecaz 'da kalmamız, onun için Allah'tan bir
bedduadır (cezadır).
Nafi: "Doğru. Şimdi
de Yüce Allah'ın '' ....öfkesinden yutkunur durur (....)''[Zuhruf 17] ayetini
açıkla. (....) ne demektir?"
İbn Abbas: "Sükut
eden" demektir.
Nafi: "Kitab,
Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) inmeden önce Araplar bu kelimeyi
biliyorlar mıydı?"
İbn Abbas: "Elbette
biliyorlardı. Sen Züheyr b. Cuzeyme el-Absi'nin
şu sözlerini duymadın
mı?"
"Eğer o Şils 'ın
başına gelen karşısında susuyorsa,
(Bilsin ki) ben bugün
gözümü yumar, ağzımı açarım (yani asla susmam). "
Nafi: "Doğru. Şimdi
de aziz ve celil olan Allah'ın ‘‘veya onlara ait cılız
bir ses işitiyor
musun’‘[Meryem 98] ayetini açıkla. (fi')I)" ne demektir?"
İbn Abbas:
"Ses" demektir.
Nafi: "Kitab,
Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) 'inmeden önce Araplar bu kelimeyi
biliyorlar mıydı?"
İbn Abbas: "Elbette
biliyorlardı. Sen Hıraş b. Züheyr'in şu beytini duymadın mı?"
Şayet tepeden aşağı inen
ya da kavim içlerine kadar girmiş kısrak sesleri duyarsanız, hemen sesinizi
kısıp saklanıverin.
Nafi: "Doğru. Şimdi
de aziz ve celil olan Allah'ın ‘‘Siz Allah'ın izni ile düşmanlarınızı
öldürürken ... ‘‘[Al-i İmran 152] ayetini açıkla."
İbn Abbas:
"Allah'ın izni ile onları öldürürken .. ," demektir.
Nafi: "Kitab,
Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) inmeden önce Araplar bu kelimeyi
biliyorlar mıydı?"
İbn Abbas: "Elbette
biliyorlardı. Sen Utbe el-Leysi'nin şu beytini
duymadın mı?"
Onları parlak kılıçlarla
öldürürüz,
Kafataslarını Ebu Cehil
karpuzu gibi bedenlerinden ayırım.
Nafi: "Doğru. Şimdi
de Yüce Allah'ın "Ey peygamber, kadınları boşayacağınız zaman ...
"[Talak 1] ayetini açıkla. Cahiliye döneminde boşama bilinir miydi?"
İbn Abbas bu soruya
şöyle cevap verdi: "Elbette. Üç kez boşamayla gerçekleşen bain talak
bilinirdi. Sen A'şa b. Kays b. Sa'lebe'nin sözünü duymadın mı? Kayın
biraderleri onu kıskançlıkları sebebiyle yakalayıp "Sen bizim kız
kardeşimize zarar verdin. Allah adına yemin ederiz ki ya onu boşarsın, ya da
sırtından sopayı indirmeyiz" demişlerdi. A'şa da işin ciddiyetini anlayıp
onların kendisine bir kötülük yapacaklarını hissedince şu beyitleri okumuştu:
Ey Cara ayrıl; zira sen
boşsun.
İşte insanlar işlerini
böyle yürütürler; zamansız ve beklenmedik bir anda yaparlar. Biraderleri yine:
"Ya onu tamamen ayırırsın ya da sırtından sopayı
indirmeyiz"
dediler. Bu defa da şu beyitleri okudu:
Benden ayrıl ey illetli
ve şerefli kadın.
Bizim (sana karşı) bir
kinimiz yoktur. Ayrıca sen de seviyorsun. Biraderleri tekrar "Vallahi ya
onu bain talakla boşarsın ya da
sırtından sopayı eksik
etmeyiz" dediler. Bunun üzerine şu beyitleri okudu:
Artık ayrıl. Zira
ayrılman, her gün başının üstünde çekiç gibi duran sopadan daha hayırlıdır.
Böylece üç talakla yani
bain talakla kadını boşamış oldu.
*Bunu Taberani, rivayet etmiş olup ravilerinden Cuveyriyye
metruktur.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: