MECMAU

ZEVAİD

MEĞAZİ VE SİYER

 

ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

Nihavend, Kadisiye ve Diğer Vakalar

 

10377. Ebu İyas Muaviye b. Kurre'nin bildirdiğine göre babası Kurre anlatıyor: Kadisiye savaşı yapıldığı sıralarda Muğire b. Şu'be, İran hükümdarına gönderildi. Muğire: "Benimle birlikte on kişi gönderin" dedi. Üstüne elbiselerini giydi ve bir kalkan aldı. Sonra yola koyuldu. Onlarla buluşunca: "Bana bir elbise (cüppe) atın" dedi. (Cüppe gibi bir şey serilince) üzerine oturdu. Fars kafiri: "Ey Arap toplulukları! Ben sizi bize getiren sebebi biliyorum. Sizler kendi memleketinizde doyacak kadar yiyecek bulamayan bir kavimsiniz. Yiyecekten ihtiyacınız olanı size verelim alın gidin. Zira biz Mecusi bir milletiz ve sizi öldürmek istemiyoruz. Siz bize saldırıp topraklarımız üzerinde bizi yok etmeye çalışıyorsunuz!" dedi.

Bunun üzerine Muğire: "Allah'a yemin olsun ki, bizi buraya getiren dediğin şey değildir. Ancak biz taşlara ve putlara tapan bir kavimdik. Öyle ki; ne zaman biz, bizdeki taştan daha güzelini görsek elimizdekini atar başkasını abrdık. Daha önce de Rab tanımazdık, ta ki Allah bize kendi içimizden bir Resul gönderdi. O da bizi İslam'a davet etti; biz de O'na tabi olduk! Bize İslam'ı terk eden düşmanlarımızla savaşmamızı da emretti. Biz yiyecek için gelmedik, lakin sizin savaşçılarınızı öldürmeye züriyyetlerinizi esir almaya geldik. Bahsetmiş olduğun yiyecek konusuna gelince; yemin olsun ki, biz daha önce doyacak kadar yiyecek bulamıyorduk. Belki de bazen susuzluğumuzu giderecek kadar su dahi bulamazdık. Şimdi ise bu ülkenize geldik ve içinde çok yiyecek bulduk. Hayır, Allah'a yemin olsun ki, bu ülke ya bizim, ya da sizin olmadıkça biz bu topraklardan ayrılmayız!" dedi. Fars kafiri, Farsça olarak: "Doğru söylüyor!" dedi. Sonra: "Yarın Kadisiye'de senin gözün patlar (kör olur)" dedi. Fakat ertesi gün olunca onun gözüne bir ok isabet etti ve gözü çıktı.

 

*Hadisi Taberanı rivayet etmiş olup ravileri, Sahlh'in ravileridir.

 

 

 

10378. Ebu's-Salt anlatıyor: Biz, Nu'man bin Mukarrin el-Müzeni ile birlikte iken Hz. Ömer bize bir mektup yazdı. Mektubunda: "Eğer düşmanla karşılaşırsanız kaçmayın ve ganimet elde ederseniz taksim edilmeden önce ondan bir şeyalmayın!" diyordu. Düşmanla karşılaştığımızda Nu'man: "Bugün Cuma günüdür; Mü'minlerin emiri bizim galip gelmemiz için minbere çıkıp Allah'a yalvarıncaya dek düşmana mühlet verin!" dedi. Sonra Nu'man onlarla savaşmaya başladı. Bu esnada Nu'man yerinden sıçrayıp: "Beni bir elbiseyle örtün ve düşmanınızla savaşmaya başlayın! Benim durumum da sizi endişelendirmesin!" dedi. Nihayet onlarla savaşa tutuştuk ve Yüce Allah bize fethi nasip etti. Hz. Ömer'e Nu'man'ın, falanın, falanın ve daha başka bilemediğimiz adamların vurulduğu haberi ulaşınca Hz. Ömer: "Lakin Yüce Allah onları biliyor!" dedi.

 

*Hadisi Taberani rivayet etmiş olup senedi Hasendir.

 

 

 

10379. Ma'kil bin Yesar'ın bildirdiğine göre Hz. Ömer, İsfahan, Faris ve Azerbaycan konusunda Hürmüzan'la istişare etmiş ve Hürmüzan: "Ey Müminlerin emiri! İsfahan baştır. Faris ve Azerbaycan ise iki kanattır. Eğer iki kanattan birini kesecek olsan, baş ve diğer kanat başkaldıracaktır. Ancak başı kesersen iki kanat düşecektir. Dolayısıyla başı kesmekle işe başla!" dedi. Bu arada Hz. Ömer, Mescid'e girdi. Tam bu esnada Nu'man bin Mukarrin el-Müzeni orada namaz kıldırıyordu. Hz. Ömer, Nu'man'ı namazını bitirinceye kadar bekledi. Namazını bitirince: "Seni idareci olarak görevlendiriyorum" dedi. Nu'man da:

"Eğer beni tahsildar olarak görevlendireceksen bunu kabul etmiyorum! Savaşa göndereceksen kabul ediyorum!" dedi. Hz. Ömer: Seni savaşmaya gönderiyorum!" deyip onları yolladı. Kufe halkına da Nu'man'a lojistik destek vermeleri ve onun birliğine katılmaları için haber gönderdi.

 

Aralarında Huzeyfe b. el-Yeman, Muğire b. Şu'be, Zübeyr b. elAvvam, Eş'as, Amr b. Ma'di Kerb ve Abdullah b. Amr da bulunuyordu. Nu'man onların yanına ulaşınca -ki, Nu'man'la onlar arasında bir nehir vardı- Muğire b. Şu'be'yi, Farslılara elçi olarak gönderdi. Zülcenaheyn, onların kralıydı. Zülcenaheyn de adamları ile istişare etti ve: "Ne dersiniz? Savaş tavrıyla mı? Yoksa krallığın azamet ve görkemiyle mi onu karşılayalım?" diye sorunca: "Krallığın azamet ve görkemiyle onu karşılayın!" dediler. Bunun üzerine ona karşı krallığın azamet ve görkemiyle tahtına oturdu ve başına tacını giydi. Yanında yere serilmiş iki örtü üzerinde taşlanmış ipekten yapılmış elbiseler, küpeler ve bilezikler vardı. Bunun üzerine Muğire b. Şu'be elinde mızrağı ve kalkanı olduğu halde ona bakmaya başladı ve insanlar onun etrafında bir kilim üzerinde iki saf halinde duruyorlardI. Muğire b. Şu'be de onları kızdırmak için mızrağını kralın kilimine saplayıp deliyordu. Zülcenaheyn, ona: "Şüphesiz siz Arap topluluğuna, şiddetli bir açlık isabet etmiştir. Bu yüzden eğer isterseniz size izin verelim de memleketinize dönün!" dedi.

 

Muğire b. Şu'be, Allah'a hamdü sena ettikten sonra söze başlayıp: "Biz Araplar, leş ve ölü yerdik. İnsanlar bizim topraklarımıza saldırırlardı, biz ise onlara saldıramazdık. Bunun üzerine Allah bize aramızdan şeref olarak bizim en şereflimiz, söz olarak bizim en doğru sözlümüz olan bir peygamber gönderdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), bu toprakları fethedeceğimizi bize müjdeledi. Nitekim O'nun bize vaadettiği her şeyin gerçekleştiğini gördük. Şurada da elbiseler, eşyalar ve silahlar görmekteyim! Benden geride kalanların (arkadaşlarımın) bunları almadan gideceklerini sanmıyorum!" dedi.

 

Muğire: "İçimden; ‘‘Kendimi toparlayıp (tahtına oturmak için kralın yanına) atlasam!’‘ diye geçirdim" ve atlayıp onun yanına, tahta oturdum'' dedi. Onu engelleyip ezmeye çalıştılar! Muğire: "Benim yaptığım her ne kadar ahmakça bir hareket ise de, bu yaptığınız elçilere yapılmaz! Sizin elçiler bize gelseler biz onlara bunu yapmayız!'' dedi. Zülcenaheyn: "Dilerseniz bizsizin yanınıza geçeriz! Dilerseniz siz yanımıza gelirsiniz!'' dedi. Muğire b. Şu'be: "‘‘Bilakis biz sizin yanınıza geliriz!’‘ deyip onların yanına vardık'' dedi.

 

Sonra onlara karşı saf oluşturduk. Onlar gruplara ayrılıp yedi kişiyi bir zincire, beş kişiyi bir zincire bağlayıp askerlerinin kaçmasını önlemeye çalıştılar. Sonra bize ok atmaya başlayıp bizi zor durumda bıraktılar! Bunun üzerine Muğire, Nu'man'a: "Bunlar bize saldırmaya başladı! Sen de onlara saldır!'' dedi. Nu'man, Muğire'ye: "Sen menkıbeler sahibisin! Üstelik sen Resülullah'la (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beraber birçok gazveye katılmışsını Eğer günün başında savaşa başlamazsak, zeval vakti geçip rüzgarlar esmeye başlayıncaya ve Allah'ın yardımı ulaşıncaya kadar çarpışmayı ertele!'' dedi.

Sonra Nu'man: "Ey insanlar! Hazırlanın! (Ben sancağı üç defa sallayacağım) birinci sallayışımda herkes ihtiyacını görsün! İkinci sallayışta herkes silahına ve eşyasına bakıp hazırlıklı olsun! Üçüncü sallayışta ben düşmana saldıracağım, siz de saldırın! Şayet biri öldürülürse, kimse ona dönüp bakmasın! Ben de öldürülürsem bana dönüp bakmayın! Zira ben, Allah'a dua edeceğim, herkesin amin demesini ısrarla istiyorum!'' deyip: "Allahım! Bugün Müslümanlara zafer ve fetih, Nu'man'a da şahadet nasip eyle!" diye dua etti, Müslümanlar da amin dediler. Nu'man sancağını üç defa salladıktan sonra düşmana saldırdı. Savaşta ilk olarak vurulup düşen o oldu. Onun yanına uğradığımda yaptığı tembihi hatırlayıp O'na dönüp bakmadım. Bununla birlikte yerini işaretledim. Biz onlardan bir adam öldürdüğümüzde öldürülen kimsenin arkadaşları, öldürülen kimseyi savaş alanından kaldırmakla meşgulolurlardı. Bu arada Zülcenaheyn boz katırından düştü ve karnı yarıldı. Böylece Yüce Allah Müslümanlara fethi nasip etti.

 

Daha sonra Nu'man'ın yanına vardım, daha yaşıyordu. Ona: "Allah Müslümanlara fethi nasip etti!'' deyince: "Elhamdülillah, bu durumu Ömer'e bildirin!'' dedi ve ruhunu teslim etti. Bunun üzerine Müslümanlar, Eş'as bin Kays'ın etrafında toplandılar. Muğire: "Onun (Nu'man'ın) ümmü veledinin (oğlunun anası olan cariyenin) yanına gittik ve: "O, sana herhangi bir ahitte bulundu mu?" diye sorduğumuzda: "Hayır, sadece değersiz bir eşyanın içerisinde bir mektup bıraktı!" dedi. Mektubu okudum (mektupta): "Falan kimse öldürülürse, falan, falan kimse de öldürülürse, falan, falan kimse de öldürülürse, falan komutan olsun!" yazılı idi.

 

(Ravi) Hammad dedi ki: Ali b. Zeyd'in bildirdiğine göre Ebu Osman en-Nehdi, Ömer'in yanına gelince Ömer, Nu'man'ı sordu. (Ebu Osman, Nu'man'ın şehit olduğunu söyleyince): "İrma lillah ve irma ileyhi raciun (Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na döneceğiz)" dedi. Sonra: "Falanca ne yaptı?" diye sorunca: "Ey müminlerin emiri! Canım size feda olsun! O da öldürüldü, (daha sonra komutan olan) tanımadığımız iki kişi daha öldürüldü" dedim. "Ben de onları tanımıyorum, fakat Yüce Allah onları tanıyor!" dedi.

 

*Derim ki: Bu hadisin bir bölümü, Suhıh'te mevcuttur.

*Hadisi Taberanı rivayet etmiş olup baştan "Ali b. Zeyd'in bildirdiğine göre" olan kısmına kadar olan bölümün ravileri, güvenilir bir ravi olan Alkame b. Abdullah elMüzenı dışında Sahih'in ravileridir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

Cisr Şavaşında Şehit Olanlar