MECMAU

ZEVAİD

CİHAD

 

ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

Islam'ın (Düşmana) Arzedilmesi ve Savaşmadan Önce Islam'a Davet

 

9578. İbn Abbas diyor ki: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), İslam'a davet etmedikçe bir toplulukla savaşmazdı."

 

*Hadisi imam Ahmed, Ebu Ya'la ve Taberani farklı isnadlarla rivayet etmiştir.

senedlerden birinin ravileri Sahih'in ravileridir.

 

 

 

9579. Enes b. Malik anlatıyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hz. Ali b. Ebi Talib'i savaşması için bir kavme gönderdi. Daha sonra arkasından birini göndererek ona şöyle buyurdu: "Onu takip edip peşini bırakma. Ona de ki: Onları İslam'a davet etmedikçe onlarla savaşma!"

 

*Hadisi Taberani, el-Mu'cemu'l-evsat'ta rivayet etmiş olup, ravileri Osman b. Yahya el-Kurkusanı hariç Sahih'in ravileridir. Bu zat ise güvenilir biridir.

 

 

 

9580. Mersed b. Zabyan anlatıyor: Bize, Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) mektup geldi. Biz, Beni Dubey'a'dan bir adamdan başka mektubu bize okuyacak olan başka bir katip bulamadık: "Allah'ın Resulü'nden (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ebu Bekr b. Vail'e. Müslüman olun ki selamet bulasınız. "

 

*Hadisi imam Ahmed rivayet etmiş olup, ravileri Sahih'in ravileridir.

 

 

 

9581. Enes anlatıyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Bekr b. Vail'e mektup yazdı. Mektubunda şöyle diyordu: "Allah'ın Resulü Muhammed'den (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Bekr b. Vail'e; Müslüman olun ki selamet bulasınız. "

 

Mektubu, Beni Dubey'a'lı bir adamdan başka okutacak birini bulamadılar. Onlara Katiboğulları diyorlardı.

 

*Hadisi Bezzar, Ebu Ya'la ve el-Mu'cemu's-sağır'de Taberani rivayet etmiş olup, Bezzar ve Ebu Ya'la'nın ravileri Sahıh'in ravileridir.

 

 

 

9582. Cabir diyor ki: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğunu işittim: "Kişi, sevdiğiyle beraberdir." Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem), vefat etmeden evvel Kisra'ya, Kayser'e ve her zorba (krala) mektup yazmıştır.

 

*Hadisi imam Ahmed ve el-Mu'cemu'l-evsat'ta Taberani rivayet etmiş olup, ravilerden ibn Lehia'nın hadisi hasen derecesindedir. Ahmed'in diğer ravileri Sahlh'in ravileridir.

 

 

 

9583. Enes'ten rivayet edildiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), bir adama: "MÜslüman alt" deyince, adam: "Kendimi (müslüman olmaya) zorlanmış hissediyorum" karşılığını verdi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "İstemeyerek te olsa (yine de mÜslÜman ol.)"

 

*Hadisi imam Ahmed ve Ebu Ya'la rivayet etmiş olup, ravileri Sahih'in ravileridir.

 

 

 

9584. Enes'ten rivayet edildiğine göre Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Beni Neccar kabilesinden olan bir adamı, hastalığında ziyaret etmek için yanına gitti. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: "Dayı! ‘‘La ilahe illallah de!’‘" buyurdu. Adam: "Ben dayı mıyım, yoksa amca mı?" diye sorunca, Allah Resülü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Hayır, sen dayısın. ‘‘La ilahe illallah’‘ de" buyurdu. Adam: "Bu, benim için daha hayırlı mı?" diye sorunca, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Evet" buyurdu.

 

*Hadisi imam Ahmed rivayet etmiş olup, ravileri Sahih'in ravileridir,

 

 

 

9585. Esma binti Ebi Bekr bildiriyor: Mekke'nin fethedildiği gün, Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ebü Kuhafe'ye şöyle buyurdu: "MÜslÜman ol ki, selamet bulasın."

 

*Hadisi Taberani rivayet etmiş olup, ravileri Sahih'in ravileridir.

 

 

 

9586, Misver b. Mahrame anlatıyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), ashabına gelerek şöyle buyurdu: "Hiç şüphesiz yüce Allah, beni bütün insanlara rahmet olarak gönderdi, Öyleyse bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, Allah da size rahmet etsin. Havarilerin, İsa'ya karşı ihtilaf ettikleri gibi ihtilafa düşmeyin, Çünkü o, onları benim sizi çağırdığım şeylere çağırmıştı. Mekanı yakın olanlar, icabet edip Müslüman oldular. Mekanları uzak olanlar ise Müslüman olmak istemediler. Bunun üzerine İsa b. Meryem, bu durumu yüce Allah'a şikayet etti. Sabahleyin her bir adam, kendilerine yönlendirilen (gelen) kavmin lisanıyla konuşmaya başladı. İsa b. Meryem, onlara: ‘‘Bu, Allah'ın sizin için kesin karar verdiği şeydir, öyleyse bunu yapın’‘ dedi,"

 

Bunun üzerine Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabı: "Biz, ya Resulallah! Sana verdiğimiz sözÜ yerine getireceğiz. Bizi dilediğin yere gönder" dediler. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Abdullah b. Huzafe'yi Kisra'ya, Süleyt b. Amr'ı Yemame'nin lideri Hevze b. Ali'ye, Ala b. el-Hadrami'yi Hecer'in lideri Münzir b. Sava'ya, Amr b. el-As'ı Ceyfer'e, Abbad b. Celenda'yı Umman'ın iki kralına, Dihye el-Kelbi'yi Kayser'e, Şuca' b. Vehb el-Esedi'yi Münzir b. el-Haris b. Ebi Şimr elGassamye, Amr b. Ümeyye ed-Damri'yi Necaşi'ye gönderdi. Hepsi Peygamber Efendimiz'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefatından önce geri döndüler. Ala b. el-Hadrami bundan müstesnadır. Bu zat Bahreyn'deyken Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat etmişti.

 

*Hadisi Taberani rivayet etmiş olup, ravilerden Muhammed b. ismail b. Ayyaş zayıftır.

 

 

 

9587. Dihyetü'l-Kelbi anlatıyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), beni bir mektupla beraber Bizans kralı Kayser'e gönderdi. Ben: "Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) adına Kayser'den izin isteyin" dedim.

 

Kayser'in yanına gidip ona: "Kapıda bir adam var, Allah'ın Resulü'nün elçisi olduğunu iddia ediyor" denilince, korktular. Kayser: "Onu getirin!" deyince, beni yanına soktular. Yanında komutanları bulunuyordu. Ona mektubu verdim. Mektup ona okundu. Mektupta:

 

"Bismillahirrahmanirrahim. Allah'ın Resulü Muhammed'den (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Bizansın lideri Kayser'e ... " yazılıydı. Kırmızılı ve mavili düz saçlı olan amcasının oğlu ona kızarak şöyle konuştu: "O mektubu bugün okuma! ÇÜnkü o, mektuba kendi ismiyle başlamış, Bizansın yöneticisi diye yazmış senin için, Bizansın kralı diye yazmamış." Mektup bitinceye kadar okundu. Daha sonra onlara çıkmalarını emredince, odadan çıktılar. Daha sonra beni yanına çağırttı. İçeri odasına girdim. Bana bir takım sorular sordu. Ben de cevap verdim. Piskoposu yanına çağırttı. Bir süre sonra piskopos, içeri girdi. Bu piskopos onların işleri ile ilgili hüküm verirdi. Onun görüşünü ve sözünü almadan hiçbir işe girişmezlerdi. Mektup okununca piskopos: "Vallahi bu kişi, Musa'nın ve İsa'nın bizi müjdelediği ve beklemekte olduğumuz peygamberdir" dedi. Kayser: "Bana ne emredersiniz?" diye sorunca, piskopos: "Bana soracak olursan, ben tasdik ediyor ve tabi oluyorum" karşılığını verdi. Kayser bunun üzerine: "Ben de onun peygamber olduğunu biliyorum ama bunu yapmaya gücüm yok. Bunu yaparsam saltanatım gider ve Bizanslılar beni öldürür" dedi.

 

*Hadisi Taberanl rivayet etmiş olup, ravilerden Yahya b. Abdilhamid el-Hımmanı zayıftır.

 

 

 

9588. Ata b. Ebi Rabah diyor ki: İbn Ömer'in şöyle dediğini işittim: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğunu işittim: "Kim ben im şu mektubumu, Bizansın azgın (kral)ına götürecek?" Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), bu sözü üç defa tekrarladı. Bu esnada şöyle buyurdu: "Kim götürürse ona cennet verilecek." Ensar'dan Ubeydullah b. Abdilhalik isminde bir adam: "Ben götürürüm, eğer bu yolda ölürsem benim için cennet varmı?" diye sorduğunda, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem):

 

"Evet ulaştığında öldürülsen bile senin için cennet var, ölürsen Allah sana cenneti vacip kılar" buyurdu. Bunun üzerine adam, Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) mektubuyla beraber azgın (krala) ulaştığında: "Ben, Alemlerin Rabbinin Residü'nün elçisiyim" dedi. İçeri girmesine izin verildi. İçeri girdiğinde Bizans azgını, onun gönderilmiş bir Peygamberin yanından hak olarak geldiğini anladı. Ona, Peygamber Efendimiz'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) mektubunu sundu. KraL, Bizanslıları yanında toplayarak mektubu onlara arz etti. Kayser'in getirdiği şeyleri hoş karşılamadılar. Onlardan sadece biri iman edilir edilmez öldürüldü. Daha sonra adam, Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dönerek başına gelenleri, iman eden adamın öldürülmesini ve Kayser'in yaptığı şeyleri anlattı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunun üzerine şöyle buyurdu:

"Allah, onu tek başına bir ümmet olarak diriltecek." Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), bu sözü öldürülen adam için buyurdu.

 

*Hadisi Taberani rivayet etmiş olup, ravilerden Yahya b. Abdillah el-Bablutti zayıftır. '

 

 

 

9589. Abdullah b. Şeddad anlatıyor: Ebu Süfyan b. Harb diyor ki: "Benim, Muhammed'e gönlümün ilk kaydığı gün, Kayser'in saltanatta olduğu zamanlarda dediklerini dediği gün; yani ‘‘Bu kişinin o (son peygamber) olduğunu bilseydim mutlaka ona yürüyerek gider, başını öper ve ayaklarını yıkardım" sözünü söylediği gündür. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gönderdiği mektuptan dolayı, Kayser'in alnından terler akarken onun yanındaydım. Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) olan rağbetim, Müslüman olmama kadar devam etti. Mektubunda yer alan ayetlerden bir kısmı şunlardı: (Resulüm) de ki: "Ey Ehl-i Kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan söze geliniz. Allah'tan başkasına tapmayalım. O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman; ‘‘Şahit olun ki biz Müslümanlarız!’‘ deyiniz."[Al-i İmran, 64] "Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Peygamberini hidayet ve hak din ile gönderen O'dur. Müşrikler hoşlanmasa da."[Tevbe, 33] "Kendilerine Kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resulü'nün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendilerine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın."[Tevbe, 29]

 

*Ben derim ki: Ebu Süfyan'ın Sahih kitabında bundan başka bir hadisi bulunmaktadır. *Hadisi Taberani rivayet etmiş olup, ravileri Sahih'in ravileridir.

 

 

 

9590. Halid b. Said anlatıyor: Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)ı beni Yemen'e gönderdiğinde şöyle buyurdu: "Yanlarından geçtiğinde içlerinde ezan okuduğunu duyduğun Araplara dokunma, İçlerinde ezan okuduğunu duymadığın Arapları İslam 'adavet etı kabul etmezlerse onlarla cihad et."

 

*Hadisi Taberani rivayet etmiş olup, ravilerden Yahya b. Abdilhamıd el-Hımmanı zayıftır.

 

 

 

9591. Dihyetü'l-Kelbi anlatıyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), beni Bizans Kayserine göndermişti. Kralın yanına varıp ona mektubu verdiğimde, yanında saçı düzgün kırmızı lı ve mavili giyinmiş amcasının oğlu vardı. Mektubu okudu. Şunlar yazılıydı: "Allah'ın Resulü Muhammed'den (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Bizansın yöneticisi Hirakl'a."

 

Ravi der ki: Amcasının oğlu bu ifadeleri duyunca kızarak: "Mektubu bugün okuma!" deyip te Kayser ona: "Niçin?" diye sorunca: "Baksana, mektuba kendi ismiyle başlamış, senin için de Bizansın yöneticisi diyor, Bizansın kralı diye yazmamış" karşılığını verdi. Bunun üzerine Kayser ona: "Vallahi, bu mektubu okuyacaksın" dedi. Mektubu okuyup yanından çıktıklarında, beni yanına aldı ve piskoposu çağırttı. Bu piskopos onların işleri hakkında hüküm verirdi. Mektubu ona haber verip okuttu. Bunun üzerine piskopos: "Bu kişi bizim beklediğimiz ve İsa'nın bizi müjdelediği peygamberdir" dedi. Kayser ona: "Bana ne emredersin?" diye sorunca, piskopos ona: "Seni bilmem, ama ben onun peygamberliğini tasdik ediyor ve ona tabi oluyorum" karşılığını verdi. Kayser ise ona: "Ben bunu yaparsam saltanatım gider" dedikten sonra yanından ayrıldık. Kayser, Ebu Süfyan'ı yanına çağırttı. O zamanlar Ebu Süfyan, Kayser'in yanındaydı. Ona: "Sizin yurdunuzda çıkan şu Peygamberi bana anlatır mısın? Neyin nesidir?" diye sorduğunda, Ebu Süfyan: "Genç biridir" diye cevap verdi. Kayser: "Sizin aranızda asaleti ve şerefi nedir?" diye sorunca, "O kadar asaletli ve şerefli biri ki kimse ondan üstün değil" karşılığını verdi. Kayser: "İşte bu, peygamberliğin bir alametidir. Doğruluğu nasıldır peki?" diye sorunca, Ebu Süfyan:

 

"Asla yalan söylememiştir" cevabını verdi. Kayser: "İşte bu da, peygamberliğin alametidir. Arkadaşlarınızdan onun yanına gidip de geri dönen var mı peki?" diye sorunca, Ebu Süfyan: "Hayır" cevabını verdi. Kayser: "İşte bu, peygamberliğin alametidir. Arkadaşlarınızdan yanınıza gelenler, onun yanına tekrar dönüyorlar mı?" deyince, Ebu Süfyan yine: "Evet" dedi. Kayser: "İşte bu peygamberliğin alametidir. Peki o ve arkadaşları, savaştığında bazen zor duruma düştükleri oluyor mu?" diye sorunca, Ebu Süfyan: "Onunla bir kavim savaşır, bazen onlar yener, bazen diğerleri yener." dediğinde, Kayser yine: "İşte bu Peygamberliğin alametidir" dedi.

Daha sonra beni yanına çağırarak şöyle dedi: "Arkadaşına şunu bildir: Ben onun peygamber olduğunu biliyorum ama saltanatımı terkedemem."

Oradaki insanlar her gün piskoposun etrafında toplanıyorlardı.

 

İnsanlar onun yanına gider, o da onlarla konuşur ve hatırlatmalarda bulunurdu. Pazar günü olunca onların yanına çıkmadı. Diğer pazara kadar evinde oturdu. O günlerde onun yanına giderdim. Benimle konuşur ve bana sorular sorardı. Diğer Pazar günü geldiğinde piskoposun yanlarına gelmesini beklediler. Ama yine onların yanına çıkmadı. Onlara hasta olduğunu söyleyerek mazeret sundu. Bunu defalarca yaptı. En sonunda piskoposun yanına birini gönderip: "Ya sen bizim yanımıza çıkacaksın, ya da biz senin yanına geleceğiz ve seni öldüreceğiz. Çünkü şu bedevinin geldiği günden beri seni tanıyamıyoruz" dediler. Bunun üzerine piskopos bana: "Şu mektubu al ve arkadaşının yanına git. Ona benden selam yolla ve ona şöyle de: ‘‘Ben, Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed'in O'nun Peygamberi olduğuna şehadet ediyorum. Ben ona iman ettim, onu tasdik ettim ve ona tabi oldum. Onlar ise bunu inkar ettiler.’‘ Gördüğün şeyleri ona ulaştır." Piskopos halkın karşısına çıktıktan sonra, insanlar onu öldürdüler.

 

Bu olayın akabinde Dihye, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına döndü. Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında Kisra'nın San'a'ya gönderdiği valilerinin elçileri bulunuyordu. Kisra, onları Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) göndermişti. Kisra, San'a'nın liderine tehditler sunan bir mektup yazmıştı. Ona şöyle diyordu: "Senin bölgende çıkan, beni, kendi dinine çağıran, dinine uymadığım takdirde, kendisine cizye vermemi söyleyen birine karşı beni ya korursun, ya da seni öldürür, sana yapmadığımı bırakmam." Bu mektuptan sonra San'a lideri Allah Resulü'ne (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yirmi beş adam gönderdi. Dihye, o adamları Peygamber Efendimiz'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında buldu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), liderlerinin mektubunu okuyunca, onları on beş gün serbest bıraktı. On beş gece geçince Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına çıkmak için talep te bulundular. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), onları görünce, çağırarak şöyle buyurdu: "Liderinize gidin ve ona deyin ki: Benim Rabbim onun Rabbini (Kisra'yı kastediyor) bu gece öldürdü."

 

Bunun üzerine adamlar geri dönüp kendilerine yapılan şeyleri anlattılar. Liderleri: "Bu geceyi hesap edin (hangi gün olduğunu aklınızda tutun). Söyleyin bakalım, onu Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) nasıl gördünüz?" diye sorduğunda: "Biz ondan daha heybetli bir kral görmedik. İnsanların arasında yürüyor, hiçbir şeyden korkmuyor. İhtişam ve süsten uzak, sade bir hayat yaşayan, koruması olmayan bir adam. Arkadaşları, seslerini yanındayken yükseltmiyorlar" karşılığını verdiler.

Dihye dedi ki: "Sonra haber geldi ki Kisra o gece öldürülmüş."

 

*Hadisi Bezzar, ibrahım b. ismail b. Yahya b. Seleme kanalıyla babasından rivayet etmiştir. ikisi de zayıftır.

 

 

 

9592. Na'ce b. Zeyd el-Cüzamı, babasından naklediyor: Rifaa b. Zeyd el-Cüzami elçi olarak Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına geldi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), ona bir mektup yazdı: Mektubunda şöyle buyurdu: "Bismillahirralımanirrahim. Bu, Allah'ın Resulü Muhammed'den, Rifa'a b. Zeyd'e (gönderilmiş) mektuptur! Ben, onu bütün kavmine elçi olarak gönderdim. Onların arasına katılanı, onları Allah'a ve Resulü'ne davet eder. İman eden Allah'ın taraftarı ve Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) taraftarı içerisindedir. Kaçana iki ay güvence vardır. "

 

Rifa'a, kavmine dönünce ona icabet ettiler. Daha sonra Harra er-Ricla'ya kadar ilerleyip orada konakladı. Dihyet'ül-Kelbı'nin Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gönderdiği yerden Kurayza'nın yanından geri dönmesi uzun zaman almadı. En sonunda Kurayza'nın Şinan denilen bir vadisine geldi. Orada ticaret yapılıyordu. Onlara karşı Hüneyd b. Uveys baskın yaptı. -Babası, Uveys ed-Dubai de Cüzam'ın bir kabilesindendi.- Beraberindeki her şeyi aldılar. Daha sonra Rifa'a'nın kabilesinden bir grup Hüneyd'e doğru koştular. Nu'man b. Ebi Cial'in yöneldiği tarafa doğru yöneldiler. En sonunda bir yerde karşılaşıp savaştılar. Kurre b. Eşkar ed-Dalar, Nu'man b. Ebi Cial'e bir taş attı. Taş, aşık kemiğine isabet edip kanattı. "Ben, Üsale'nin oğluyum" dedi. Sonra Numan b. Ebi Cial ona bir ok attı. Ok dizine isabet etti. O da: "Ben de İkale'nin oğluyum" dedi. Bundan önce Hassan b. Mille ed-Dabbi'nin Dihyetü'l-Kelbi ile beraberliği olmuştu. Dihye ona, Kur'an öğretmişti. Hemen ellerindekileri atıp Dihye'ye verdiler. Daha sonra Dihye, Allah Resulü'ne (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelerek ona kavminin olayını anlattı. Hüneyd'in ve babası Uveys'in kanının alınmasını istedi. Öne atılan kişi Zeyd ile Cüzam oldu. Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Zeyd b. Harise'yi beraberinde bir orduyla gönderdi. Rifa'a, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) mektubunu getirdiği zaman Gatafan, Cüzam ile Vail, Selman ve Sa'd b. Hüzeyl'e doğru yönelmişlerdi. Harra er-Ricla'da konakladı. Rifa'a, Küra' el-Ğamim'de bulunuyordu. Yanında Beni Dubeyb'in Farisi'leri vardı. Beni Dubeyb'in geri kalanları, Harra er-Ricla'nın bir nahiyesinde, Medarik vadisinde idiler.

 

*Hadisi Taberani, muttasıl olarak bu şekilde rivayet etmiştir. Ayrıca ibn ishak'tan da kısa metinle ve munkatı olarak rivayet etmiştir. Muttasıl alanda tanımadığım bir grup ravi vardır. ikisininde de ibn ishak'a kadar olan senedleri ceyyiddir.

 

 

 

9593. İbn Abbas anlatıyor: ResÜlullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Araplardan bir kabileye onları İslam'a davet etmek için mektub yazdı. Onlar mektubu kabul etmediler. (Elçiler), Peygamber Efendimize (Sallallahu aleyhi ve Sellem) döndüklerinde bu durumu ona haber verdiler. Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Vallahi ben bu mektubu Umman sahilindeki Ezdi Şenue'li bir topluluğa gönderseydim hiç şüphesiz kabul ederler ve MÜslÜman olurlardı." Daha sonra Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Cülenda'yı İslam'a davet etmek üzere onlara bit mektup gönderdi. Onlar İslam'ı kabul edip Müslüman oldular ve Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hediye gönderdiler. Hediye, (Medine'ye) ulaştığında, Allah Resülü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat etmişti. Hz. Ebü Bekr hediyeyi, Hz. Fatıma ve insanlar arasında miras olarak paylaştırdı.

 

*Hadisi Taberani rivayet etmiş olup, ravilerden Amr b. Salih el-Ezdı metruk biridir.

 

 

 

9594. Mücemmi' b. Attab b. Şumeyr, babasından naklediyor: Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Benim yaşlı bir babam ve kardeşlerim var, onların yanına gidip onları senin yanına getireyim, belki Müslüman olurlar" deyince, şöyle buyurdu: "Onlar, MÜslÜman olurlarsa bu, onlar için daha hayırlıdır. Eğer (gelmeyip de) kalırlarsa, İslam geniş ve kapsamlıdır (gün gelir onların bulunduğu yere de ulaşır)."

 

*Hadisi Taberani rivayet etmiş olup, ravilerden Abdussamed b. Cabir zayıftır.

 

 

 

9595. Ebü Vail anlatıyor: Halid b. el-Velid, Farisi'lere bir mektup yazdı. Onları İslam'a davet etmek üzere şöyle diyordu: "Bismillahirrahmanirrahim. Halid b. el-Velid'den Rüstem, Mihran ve Faris halkına; Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun. Bundan sonra: Hiç şüphesiz biz, sizi İslam'a çağırıyoruz. Eğer kabul etmezseniz alçak bir şekilde cizye verin. Çünkü benim yanımda, Farisilerin şarabı sevdiği gibi, Allah yolunda öldürmeyi seven bir topluluk var. Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun."

 

*Hadisi Taberani rivayet etmiş olup, isnadı hasen ya da sahlhtir.

 

 

 

****************

Islam'a Davet ve Bunun Farzları ile Sünnetleri

****************

 

9596. Canıd'dan rivayet edildiğine göre kendisi, bu nüshayı Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendisini Bahreyn'e gönderdiği zaman yazdırdığı Ahdü'l-Ala'nın nüshasından aldı. Mektup şöyledir:

 

"Bismillahirrahmanirrahim. Bu, Haşimf, Kureyşf ve ümmf olan bütün insanlara gönderilmiş olan Allah'ın Peygamberi ve Resulü Muhammed'den (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ala b. el-Hadramı ve ona tabi olan bütün Müslümanlara gönderilmiş bir mektuptur. Onun, insanlara yapacağı vasiyet şudur: Ey Müslümanlar! Gücünüz nisbetinde Allah'tan korkun. Ben, hiç şüphesiz Ala b. el-Hadrami'yi size gönderdim. Eşi, benzeri olmayan ve tek olan Allah'tan korkmasını, size kanatlarını yumuşakça açmasını, size sireti (davranışı) güzel yapmasını, sizinle ve karşılaştığı insanlar arasında Allah'ın Kitab'ında emrettiği adaletle güzelce hükmetmesini emrettim. Eğer bu dediklerimi yaparsa, size, ona itaat etmenizi emrediyorum. Hükmettiğinde adaletli, taksimde adaletli, merhametli olması istendiğinde merhametli olursa, onun sözünü dinleyin, ona itaat edin. Ona güzelce yardımda bulunup yardımlaşın. Çünkü sizin üzerinize olan hak, ona itaat etmenizdir. Hem de tam anlamıyla güç getiremediğiniz büyük bir hak. Hiçbir söz, Allah'ın hakkının büyüklüğüne ve Resulü'nün hakkının büyüklüğüne ulaşamaz. Nasıl ki Allah'ın ve Resalü'nün genel olarak hepiniz üzerinde, özelolarak da sizin üzerinizde ona itaat etme ve ahdine vefa gösterme hususunda vacib olan hakkı varsa, aynı şekilde Müslümanların da idarecileri üzerinde vacib olan hakları, yani itaat vardır. Çünkü itaatte her hayra kavuşma ve sakınılan her şerden kurtuluş vardır. Ben, az olsun çok olsun Müslümanların bir işine tevdi ettiğim kişiye şehadet ederim. Bu esnada Allah'tan hayır taleb etsinler, Sonra başlarına en faziletli olan kişiyi emir tayin etsinler. Eğer Ala b. el-Hadrami'ye ölüm musibeti isabet ederse sizin başınıza Allah'ın kılıcı Halid b. el-Velid, Ala'nın yerine geçer. Onu dinleyin ve ona itaat edin. Ona güzelce yardımda bulunup itaat edin. Allah'ın bereketi, yardımı, doğruluğun akibeti ve muvaffak kılması üzerine yürüyün. Karşılaştığınız insanları; Allah'ın indirdiği Kitab'ına, Peygamberinin sünnetine, Allah'ın Kitab'ında kendilerine helal kıldığı şeyleri helal kabul etmeye, Kitab'ında kendilerine haram kıldığı şeyleri haram kabul etmeye, (Allah'a ortak koşulan) şeyleri söküp atmaya, şirkten, küfürden ve nifaktan uzak durmaya, tağutlara, Lat'a ve Uzza'ya tapmakla küfre düşmekten uzak durmaya, İsa b. Meryem'e, Üzeyr b. Merve'ye, meleklere, güneşe, aya, ateşlere ve Allah'tan başka (ilah olarak) dikilen şeylere tapmayı terketmeye, Allah'ın ve Resulü'nün beri olduklarından beri olmaya davet edin. Bunları yapıp ikrar ettiklerinde velayet altına girmiş olurlar. Bu durumda onları, kendisine davet ettiğiniz Allah'ın Kitabındaki isimle isimlendirin. O, Allah'ın Kitab'ı Rahu'l-Emfn (Cebrail) ile beraber alemlerin seçkini olan Muhammed b. Abdillah'a, Allah'ın Resulü ve nebisi, rahmet olarak bütün alemlere gönderdiği, insanların beyazma siyahma; İnsanlara ve cinlere gönderdiği peygamberine indirilmiştir. O Kitapta, onda sizden önce olan, sizden sonra olacak olan her şeyin açıklaması vardır. Zira bu Kitap, Allah'ın, insanların arasını ayıracağı perde olacaktır. Bu Kitap, kendisinden önceki kitapları, Tevrat, İncil ve Zebur'u kontrol eden ve onlardaki bilgileri doğrulayan Kitaptır. Allah bu kitapta size, evvelki atalarınızın ulaşamadığmız bilgilerini bildiriyor. Onlar ki Allah'ın Resalleri ve nebileri kendilerine gelmişti (de yalanlamışlardı). Allah, onların peygamberlerine nasıl cevap verdiklerini, Allah'ın ayetlerini nasıl tasdik ettiklerini ve yalanladıklarını bildiriyor. Allah, size onların durumunu, amellerini ve günahları sebebiyle önceki kavimlerden helak olanların amellerini size bildiriyor. Böylelikle onların işlemiş olduğu amelleri işlemeyesiniz. Böylece onların işlemiş olduğu kötülüklerden ve Allah'ın emrini küçümsediklerinden dolayı onlara helalolan Allah'ın gazabı ve intikamı size helalolmaz (sizin başınıza gelmez). Allah size, bu Kitab'ında sizden öncekilerden kurtulanların kurtarılmalarını anlatmıştır. Böylelikle onların işlemiş olduğu amelleri işlersiniz. Bu Kitab'ında Allah, size her şeyin açıklamasını yazmıştır. Bunların hepsi, Rabbiniz tarafindan size bir rahmet ve şefkattir. Bu, Allah tarafindan delaletten hidayet, kötülükten aydınlığa kavuşma, ayak kaymasından dolayı affedilme, fitneden kurtuluş, karanlıktan çıkıp nura kavuşma, bela ve müsibetlerden şifa, helak olmaktan korunma, azgınlıktan doğruluğa çıkmadır. Dünya ve ahiret arasındaki her şeyin açıklaması ondadır. Dininizin kemali ondadır. Onlara bu dediklerimi arz edip onlar da size bunu ikrar ettiklerinde, velayeti tamamiyle yerine getirmiş olurlar. İşte o anda onlara İslam'ı arz edin.

İslam: Beş vakit namaz kılmak, zekatı vermek, Beytullah'ı hacetmek, Ramazan ayında oruç tutmak, cünubluktan dolayı gusletmek, namazdan önce abdest almak, anne-babaya iyilik etmek, Müslüman olan akrabalarla bağı koparmamak, müşrik olan anne-babayla güzelce beraber olmaktır. Onlar bunu yaptıklarında Müslüman oldular demektir.

 

Bu durumda onları imana davet edin. Allah'ın koyduğu kanunları onlara gönderin. İmanın alametleri şunlardır: Tek olan ve ortağı olmayan Allah'tan başka hiçbir ilahın olmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve Peygamberi olduğuna şehadet etmek, Muhammed'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) getirdiği şeylerin hak olduğuna, bunun dışındaki şeylerin batılalduğuna şehadet etmek, Allah'a meleklerine, kitaplarına, Resul ve nebilerine, ahiret gününe iman etmek, şu Kitab'ın (Kur'an'ın) öncesine ve sonrasına, Tevrat'a, İncil'e ve Zebur'a iman etmek, beyyinelere, ölüme ve hayata, öldükten sonra dirilmeye, hesaba, cennete ve cehenneme iman etmek, Allah, Resulü ve bütün müminlere karşı sadakat üzere olmak. Bunları yapıp ikrar ettiklerinde, onlar Müslüman ve mümindir.

 

Bundan sonra onları ihsana davet edersiniz: Bu, kendileriyle Allah arasındaki şeylerde emaneti eda etme hususunda, Resulü'ne tevdi ettiği vasiyeti yerine getirmeleri ve Resulü'nün bütün insanlara ve müminlerin imamlarına tevdi ettiği vasiyeti yerine getirmeleri hususunda; Müslümanların imanlarına eldeki ve dildeki bütün kine rağmen teslim olmaları hususunda; kendileri için hayır istedikleri gibi, diğer Müslümanlar içinde hayır istemeleri hususunda, yüce Rab'bin vaadlerini, O'na kavzışmayı ve O'nun azarlamasını, her an dünyadan ayrılacağını tasdik etmeleri hususunda, her gün ve gecenin başlangıcında nefis muhasebesi yapmaları, Allah'ın farzlarını gizlide ve aşikarda yerine getireceklerine taahhüd etmeleri hususunda, ihsanda bulunmalarıdır. Bu dediklerimi yaptıklarında onlar, Müslüman, mümin ve muhsindir.

Daha sonra onlara büyük günahları açıklayın, bunları onlara gösterin.

Onları, büyük günahlar içerisinde iken helak olacaklarını (söyleyerek) korkutun.

 

Çünkü büyük günahlar, kişiyi helak eden şeylerdir. Birincisi: Allah'a şirk koşmaktır. "Allah, kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz.''[Nisa 48.116] (İkincisi) sihir yapmaktır. Sihirbaz için hiçbir nasip yoktur. (ÜçüncüsÜ) akrabalarla ilişkiyi kesmektir. Allah onlara lanet eder. (Dördüncüsü) ordudan (cepheden) kaçmaktır. Bunlar, Allah'ın gazabını kazanarak geri dönerler. (Beşincisi) ganimette hırsızlık yapmaktır. Bunlar kıyamet gününde hainlik ettiği mallarla gelirler de Allah onların hiçbir amelini kabul etmez. (Altıncısı) mümin bir canı katletmek. Bunun cezası cehennemdir. (Yedincisi) iffetli kadınlara iftira etmek. Bunlar dünyada ve ahirette lanetlenmişlerdir. (Sekizincisi) yetimin malını yemektir. Bunlar karınlarında ateş (olacak yiyecekleri) yiyorlar. Bunlar cehenneme gireceklerdir. (Dokuzuncusu) faiz yemektir. (Bunları yapanlara), Allah ve Resulü tarafından savaş açıldığından haberiniz olsun." Büyük günahlardan vazgeçtiklerinde artık onlar, mümin, müslüman, muhsin ve muttaki ve takvayı tam anlamıyla yerine getirmişler demektir.

 

Bundan sonra onları ibadet etmeye davet edin. İbadet; oruç, namaz, huşu, rüku, secde, Allah'a yönelmek, ihsan, hamdetmek, La ilahe illallah demek, tekbir getirmek, Sübhanallah demek, zekattan sonra sadaka vermek, tevazu, sekinet (vakar), sakin olma, müasat (rızık ve geçimde paylaşıp yardımlaşma), dua etmek, Allah'a boyun eğmek, Allah'ın her şeyin maliki olduğunu ikrar etmek, kulluk, çok yapılan salih ameli az görmektir. Onlar, bunları yaptıklarında Müslüman, mümin, muhsin, müttaki, abid ve ibadeti tam olamk yerine getirmişler demektir.

 

Artık onları cihada davet edin. Cihadı onlara açıklayın. Allah'ın rağbet ettirdiği cihadın faziletine, Allah katındaki sevabının üstünlüğüne teşvik edin. Onlar bu çağrıyı kabul ederlerse onlarla biatlaşın, Allah'ın sünnetine ve Resulü'nün sünnetine tabi olmak suretiyle, biatlaşıncaya kadar onları davet edin. Allah'ın ahdi ve gÜvencesi sizin Üzerinizdedir.

 

İşte bu sayılanlar, Allah tarafından yedi kefalettir. Onunla yapmış olduğunuz anlaşmayı bozmayın. MÜslÜmanların idarecilerinin işlerini bozmayın. Onlar bunu ikrar ettiklerinde onlarla biatlaşın. Onlar için Allah'tan mağfiret dileyin. Allah yolunda savaşmak üzere, Allah için gazaplanamk ve dinine yardım etmek için yola çıktığınızda, her kim düşmanla karşılaşırsa onları çağırdıkları şeyin misline çağırsınlar. Çağırdıkları bu şey, Allah'ın Kitabı, İslamiyet, ona iman, ona ihsan, ondan sakınma, ona ibadet etme ve ona hicret etmedir. Kendilerine tabi olanlar müstecib (davete icabet eden), mÜmilı, muhsin, müttaki, abid vehacirdir. Sizin yararınıza olan şeyler, onların yararına, sizin zararınıza olan şeyler de onların zararınadır. Kim bundan sebep size karşı çıkarsa, Allah'ın emrine ve Allah'ın kavmine dönÜnceye kadar onunla savaşın. Kim, sizinle anlaşır da, Allah'ın emanını sizden isterse ona verdiğiniz ahdi yerine getirin (onları Allah'ın koruması altına alıp onlara dokunmayın). Kim, MÜslüman olup 110şnutluğunu size ifade ederse o sizdendir, siz de ondansınız. Kendisine apaçık beyan etmenizden sonra kim, sizinle bu hususta savaşırsa onunla savaşın. Sizinle savaşanlarla siz de savaşın. Sizi aldatmaya çalışanları siz de aIdatın. Sizin için toplananlara karşı siz de toplayın. Sizi helak etmeye çalışanları siz de helak edin. Size karşı hile yapanlara, haddi aşmadan siz de onlara karşı hile yapın. Gizli olsun aşikar olsun, sizi hile ile aldatanlara, haddi aşmadan siz de hile ile aldatmak suretiyle karşılık verin. Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa, artık onlara yapılacak bir şey yoktur. Bilin ki Allah sizinle beraberdir. Sizi ve yaptığınız işleri görür. Yapmakta olduğunuz şeylerin hepsini bilir. O halde Allah'tan sakının ve uyanık olun. Bu, Rabbimin bana emanet ettiği kullarına tebliğ edeceğim bir emanettir. O'ndan kullarına bir özür olsun diye, O'nun tarafından bütün mahlukatına tebliğ ettiği kişiler üzerine huccet getirdiği bir huccet olsun diye. Bundaki şeylerle amel eden kurtulur, bundaki şeylere ittiba eden hidayete erer. Buna düşman olan aldanır, buna karşı savaşan mağlup olur, bunu terkeden geri dönünceye kadar sapıtır. İçindekileri öğrenin, kulaklarınıza dinletin, karınlarınıza doldurun, kalplerinize ezberlettirin. Çünkü bu, gözlerin nuru, kalplerin baharı, göğüste olana şifadır. Bu, emir olarak, ibret olarak, (kötÜlükleri) engelleyici olarak, vaaz olarak, Allah'a ve ResÜlü'ne bir davetçi olarak yeterlidir. Bu asla kendisinde şer bulunmayan bir hayrın ta kendisidir.

Bu, Allah'ın Reulü Muhammed'in Ala b. el-Hadrami'ye insanları yüce Allah'a ve Resulü'ne davet etsin diye Bahreyn'e gönderdiği zaman yazdığı mektuptur. Ona, insanları bu mektuptaki helallere çağırmasını emretmiş, bu mektuptaki haramları insanlara yasaklamasını emretmiştir. İnsanlara, kendisinde doğruluk bulunan şeyleri göstermesini, azgınlık bulunan şeyleri yasaklamasını emretmiştir.''

 

*Hadisi Taberani, Davud b. el-Muhabber kanalıyla babasından rivayet etmiştir. Her ikisi de zayıftır.

Ben derim ki: Resulullah'ın islam'a daveti ve eziyetlere sabretmesine dair geri kalan rivayetler inşallah Meğazı Kitabında gelecektir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

Elçileri Öldürmenin Yasaklanışı