İHLAS 1 / 4 |
بِسْمِ
اللهِ
الرَّحْمنِ
الرَّحِيمِ قُلْ هُوَ
اللَّهُ
أَحَدٌ {1}
اللَّهُ
الصَّمَدُ {2} لَمْ
يَلِدْ وَلَمْ
يُولَدْ {3}
وَلَمْ
يَكُن لَّهُ
كُفُواً
أَحَدٌ {4} |
1. De
ki: "O, Allah'tır. Bir tektir.
2.
"Allah'dır, Samed'dir.
3.
"Doğurmamıştır, doğurulmamıştır.
4.
"Kimse de O'nun dengi değildir."
"De ki: O
Allah'tır. Bir tektir." Eşi, benzeri bulunmayan, zevcesi çocuğu ve ortağı
olmayan bir ve tektir.
"Bir tek"in
aslı: (...) olup, "vav" hemzeye kalbedilmiştir. Şair en-Nabiğa'nın şu
mısraı da bu kabildendir:
"Kısa boylu
çimenlerin bittiği yerde bir tek ünsiyet verecek kişi üzerine ... "
"Bir" ile;
"Bir tek" arasındaki farka dair açıklamalar daha önceden el-Bakara
Suresi'nde ve "el-Esna fi Şerhi Esmaillahi'l-Hüsna" adlı eserimizde
yeteri kadarıyla geçmiş bulunmaktadır. Yüce Allah'a hamdolsun.
"Bir tektir"
buyruğu "O bir tektir" anlamında merfu'dur. Anlamın şöyle olduğu da
söylenmiştir: De ki: Durum ve hal şu ki: Allah bir tektir.
"Bir tek"
anlamındaki lafzın, "Allah" lafzından bedel olduğu da söylenmiştir.
(Meal buna göre yapılmıştır.)
Bir topluluk; "Bir
tektir, Allah'tır" lafzını (birinci kelimeyi) daha hafif olduğu ve iki
sakinin arka arkaya gelmesinden kaçmak maksadıyla tenvinsiz okumuşlardır.
Şairin şu sözü de bu türdendir: "Ve pek az müstesna, Allah'ı zikreden
kimse de yok."
"Allah'dır,
Sameddir." Yani ihtiyaçların kendisine sunulduğu kimsedir. ed-Dahhak, ibn
Abbas'tan böylece rivayet etmiştir. O dedi ki: ihtiyaçların kendisine sunulduğu
kimsedir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Sonra size herhangi bir
sıkıntı gelip çattığında O'na yalvarıp yakarırsınız." (en-Nahl, 53)
Dilciler şöyle demiştir:
Samed; musibet ve türlü zorluklar halinde kendisine (ihtiyaçların karşılanması
için) başvurulan Yüce efendi demektir.
Şair şöyle demiştir:
"Dikkat edin, o musibet haberini erken vakit getiren kişi Esedoğullarından
o hayırlı iki kişinin musibetini haber verdi: Amr O. Mesud ile o seyyid ve
samed olanın (haberlerini)."
Bazıları da
"Samed", ezelden beri var olan ve ebediyyen var olacak olan, daim ve
baki demektir, demişlerdir. Bunun sonraki buyruklarla tefsir edildiği de
söylenmiştir: "Doğurmamıştır, doğurulmamıştır."
Ubeyy b, Ka'b dedi ki:
Samed, doğurmayan ve doğurulmayan demektir. Çünkü ölmeyecek hiçbir şey yoktur.
Ölen herbir şeye de mirasçı olunur.
Ali ve yine İbn Abbas,
Ebu Vail, Şakik b. Seleme ve Süfyan şöyle demişlerdir: Samed her türlü şeref ve
efendilik alanlarında, efendiliği üstünlüğü en ileri derecede bulunan seyyid
demektir. Şairin şu beyitinde de bu anlamdadır: "Bir kılıçla tepesine
dikildim, sonra ona dedim ki: Ey Huzeyf! Al bu darbeyi sen (güya) seyyidsin,
samedsin."
Ebu Hureyre dedi ki: Hiç
kimseye muhtaç olmayıp, herkesin kendisine muhtaç olduğu kimseye denir.
es-Süddi dedi ki: Arzu edilen hususlarda kendisine yönelinilen, bütün
musibetlerde kendisinden yardım istenilendir.
el-Huseyn b. el-Fadl
dedi ki: Dilediğini yapan ve dilediğine hüküm verendir. Mukatil dedi ki: Hiçbir
kusuru bulunmayan kamil demektir. ez-Zibrikan'ın şu beyitinde de bu anlamdadır:
"Hep birlikte gece yarısında yola koyulun ve tevekkül edin Bir Seyyid ve
Samed'in dışında daim olan yoktur."
el-Hasen, İkrime, ed-Dahhak
ve İbn Cübeyr de şöyle demiştir: Samed, karın boşluğu olmayan, içi boş olmayan
demektir. Şair şöyle demiştir: "O savaşların alevidir her zam'in onun asil
atları Asık suratlı olup içi boş gemlerini çiğneyip durur."
Derim ki: Biz bütün bu görüşleri
"Kitabu'l-Esna ... " adlı eserimizde "esSamed"i açıklarken
geniş açıklamalarıyla zikretmiş bulunuyoruz. Bunlardan sahih olanın da,
iştikakın doğruluğuna tanıklık ettiği açıklama olduğunu orada belirtmiştik.
Doğrusu birinci görüştür. Bunu da el-Hattabi zikretmiştir.
Allah'ın rahmetinden
uzak tuttuğu, rezil ettiği, cehennem ateşini de kalacak yeri ve barınağı
kıldığı kimseler, bu sureden kimi lafızları iskat etmiş, namazda insanlar
kendisini dinlerken "Allah bir tektir, Sameddir" diye okumuş ve
"De ki o ... " lafızlarını düşürerek, bunların Kur'an'dan olmadığını
iddia etmiş "Bir tektir" lafzını değiştirerek doğrunun kendi okuduğu
şekil olduğunu iddia etmiş, insanların okudukları şeklin batıl ve imkansız
olduğunu söylemiştir. Böylece ayetin manasını iptal etmiş olmaktadır.
Çünkü tefsir alimleri
şöyle demiştir: Bu ayet müşriklerin gelip Resulullah (s.a.v.)'a şöyle demeleri
üzerine inmiştir: Bize Rabbini anlat. O altından mıdır? Yoksa bakırdan mıdır?
Yoksa tunçtan mıdır? Bunun üzerine Yüce Allah, onlara cevab olmak üzere:
"Kul HuvAllahu Ahad = De ki: O Allah'tır, bir tektir" diye
buyurmuştur. Burada "O" lafzı onlara verilen cevabın delaleti ve
onlara cevabın ne resi olduğuna dikkat çekilmektedir. Eğer bu kaldırılacak
olursa ayetin manası batıl olur. Yüce Allah'a iftira edilmiş, Resulullah
(s.a.v.) da yalanlanmış olur.
Tirmizi, Ubey b.
Ka'b'dan şöyle dediğini rivayet etmiştir: Müşrikler Resulullah (s.a.v.)'a dedi
ki: Bize Rabbini tanıt. Bunun üzerine Yüce Allah: "Kul HuvAllahu Ahad = De
ki: O Allah'tır, bir tektir. Allah'tır, Sameddir" buyruklarını indirdi.
Samed de doğmamış ve doğurulmamış olandır. Çünkü doğup da ölmeyecek hiçbir
kimse olmadığı gibi, ölüp de kendisine mirasçı olunmayacak hiçbir kimse yoktur.
Şüphesiz Yüce Allah ölmez ve kimse O'na mirasçı olmaz.
"Kimse de O'nun
dengi değildir" (buyruğu hakkında) dedi ki O'nun benzeri ve dengi yoktur.
O'na benzer hiçbir şey yoktur.
Ebu'l-Aliye'den de şöyle
dediği rivayet edilmiştir: Peygamber (s.a.v.) onların tanrılarını ağzına
dolayınca onlar: Haydi sen bize Rabbini tanıt, dediler. Bunun üzerine Cebrail
ona bu sureyi getirdi: "Kul HuvAllahu Ahad. Bir tektir." deyip, onun
benzerini zikretti. Fakat bu rivayette Ubeyy b. Ka'b'dan diye rivayet etmedi.
Bu rivayet daha sahihtir. Bu açıklamayı Tirmizi yapmıştır.
Derim ki: Bu hadiste
"Kul HuvAllahu Ahad" lafzı sabit olduğu gibi "Samed" lafzı
da açıklanmaktadır ki, daha önce de geçmiş bulunmaktadır. İkrime'den de bunun
benzeri bir açıklama nakledilmiştir.
İbn Abbas dedi ki:
Meryem'in doğurduğu gibi "O doğurmamıştır" İsa'nın ve Uzeyr'in
doğurulduğu gibi "O doğurulmamıştır." Bu hem hristiyanların
inançlarını reddetmektedir, hem de, Uzeyr Allah'ın oğludur, diyenlerin
kanaatlerini reddetmektedir.
"Kimse de O'nun
dengi değildir." Hiç kimse O'na benzer değildir. İfadede takdim ve tehir
olup takdiri şöyledir: "Kimse de O'nun dengi değildir.'' Ayette haberi
(olan: küfüven lafzını) ismi (olan ehad)den önce zikretmesi, ayet sonlarının
aynı nazm üzere devam etmesi içindir.
"Denk"
anlamındaki: (...) lafzı "fe" harfi ötreli ve sakin olarak
okunmuştur. Daha önce el-Bakara Süresi'nde (el-Bakara, 67. ayet, 4. başlıkta)
ilk harfi ötreli olup, üç harfli olan herbir ismin aynının (ikinci harfinin)
hem ötreli hem sakin okunabileceğine dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. Yüce
Allah'ın: "Ona kullarından bir parça isnad edip yakıştırdılar"
(ez-Zuhruf, 15) buyruğu(ndaki "cüz" lafzı) müstesnadır. Bunun
gerekçesi de (orada) açıklanmış idi.
Hafs: "Dengi"
lafzını "fe" harfini ötreli ve hemzesiz olarak okumuştur. Hepsi de
fasih söyleyişlerdir.
Bu sürenin faziletine
dair varid olmuş hadislere dair açıklamalar ile ilgili olarak vereceğimiz
bilgileri üç başlık halinde sunacağız
1- Bu Surenin Kur'an'ın
üçte Birine Denk Geldiğine Dair Rivayetler:
Sahih-i Buhari'de Ebu
Said el-Hudri'den şöyle dediği sabittir: Bir adam bir diğerinin "Kul
HuvAllahu Ahad" Süresi'ni okuyup ve defalarca tekrar edip durduğunu
işitti. Sabah olunca Peygamber (s.a.v.)'e geldi. Ona bu durumu anlattı. Bu adam
bu süreyi azımsıyordu. Bunun üzerine Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Nefsim elinde olana yemin ederim ki o, Kur'an'ın üçte birine denktir. ''
Yine Ebu Said
el-Hudri'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Peygamber (s.a.v.) ashabına dedi
ki: "Sizden herhangi bir kimse bir gece Kur'an'ın üçte birini okumaktan
yana aciz kalır mı?" Bu onlara ağır geldi ve: Buna hangimizin gücü yeter,
ey Allah'ın Rasulü! dediler. Peygamber şöyle buyurdu: "O Allah'tır. Bir
tektir. Sameddir (Suresi) Kur'an'ın üçte birine denktir." Bu hadisi
Müslim, Ebu'd-Derda yoluyla bu manada rivayet etmiştir.
Ebu Hureyre'den de şöyle
dediğini rivayet etmiştir: Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Toparlanınız,
çünkü ben size Kur'an'ın üçte birini okuyacağım." Toplananlar bir araya
geldi, daha sonra Peygamber (s.a.v.) (yanlarına) çıkıp "Kul HuvAllahu
ahadr" Suresini okudu, sonra içeri girdi. Birbirimize: Benim görüşüme göre
buna sebeb ona semadan gelen bir haber olmalıdır. Onun içeri girmesine sebep
teşkil eden odur. Daha sonra çıkıp şöyle dedi: "Ben size Kur'an'ın üçte
birini okuyacağımı söyledim. Haberiniz olsun ki o (sure) Kur'an'ın üçte birine
denktir."
Kimi ilim adamı şöyle
demiştir: Bu surenin Kur'an'ın üçte birine denk düşmesi bu surede yer alan
"es-Samed" isminden dolayıdır. Çünkü bu isim ondan başka hiçbir
surede bulunmamaktadır. "Ahad: Bir tek" ismi de böyledir.
Kur'an-ı Kerim'in üç,
üçte bir halinde indirildiği söylenmiştir. Birisi ahkamdır, bir diğer üçte biri
va'd ve vaiddir. Bir diğer üçte biri ise isimler ve sıfatlardır. "Kul
HuvAllahu Ahad" Suresi bu üç, üçte birden birisini ihtiva etmiştir ki, bu
da isimler ve sıfatlardır.
Müslim'in Sahih'inde yer
alan Ebu'd-Derda'nın rivayet ettiği hadis de bu tevile delalet etmektedir. Buna
göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Aziz ve celil olan
Allah Kur'an'ı üç bölüme ayırmıştır. "Kul HuvAllahu Ahadr"i Kur'an'ın
cüzlerinden bir bölüm kılmıştır.''
İşte bu açık bir nas
olup bu anlamdan hareketle bu süreye İhlas Süresi adı verilmiştir. Doğrusunu en
iyi bilen Allah'tır.
2- Bu Sureyi Okumanın
Fazileti:
Müslim'in, Aişe'den rivayetine
göre Rasülullah (s.a.v.) bir adamı bir askeri birliğin başında kumandan olarak
gönderdi. O namaz kıldırdığında arkadaşlarına Kur'an okuyor ve sonunda da
"Kul HuvAllahu Ahad" süresi ile okumayı sona erdiriyordu. Geri
döndüklerinde bu durumu Peygamber (s.a.v.)'e aktardılar. Peygamber: "Ona
niçin böyle yaptığını sorunuz" diye buyurdu. Ona sordular, şu cevabı
verdi: Çünkü o Rahman (olan Allah)'ın sıfatıdır. Ben o süreyi okumayı
seviyorum. Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Ona aziz ve celil Allah'ın
da onu sevdiğini bildiriniz.''
Tirmizi, Enes b.
Malik'ten şöyle dediğini rivayet etmektedir: Ensardan bir adam onlara Kuba
mescidinde imamlık yapıyordu. Namaz esnasında onlara bir süreyi başından
okuduğu her seferinde onu okur ve "Kul HuvAllahu Ahad" diye başlardı.
Bu süreyi bitirinceye kadar devam eder, sonra da onunla birlikte bir başka süre
okurdu. Her rekatte bunu böylece yapıyordu. Arkadaşları (bu hususta) onunla
konuştular ve ona: Sen hep bu süreyi okuyorsun. Arkasından bu süreyi okumanın
yeterli gelmeyeceğini gördüğün için bir başka süre okuyorsun. Ya bu süreyi oku
yahutta terket, bir başka süreyi oku. Şöyle dedi: Ben bu süreyi okumayı
bırakmam. Eğer onu okuyarak size imamlık yapmayı arzu ediyorsanız yaparım.
Hoşunuza gitmiyorsa bırakırım. Onu aralarında en faziletli kişi olarak
görüyorlardı. Başkasının kendilerine imamlık etmesini hoş görmediler. Peygamber
(s.a.v.) onlara gelince durumu ona haber verdiler, Peygamber şöyle buyurdu:
"Ey filan! Arkadaşlarının senden istediklerini yerine getirmene engel olan
nedir? Niçin her rekatte bu süreyi okuyorsun?" Adam: Ey Allah'ın Rasülü,
ben onu seviyorum dedi. Bunun üzerine Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"O süreyi sevmen senin cennete girmene sebeb teşkil etmiştir."
(Tirmizi) dedi ki: Bu hasen, garib, sahih bir hadistir.
İbnu'l-Arabi dedi ki:
"Bu, bir süreyi her rekatte
tekrarlamanın caiz olduğuna bir delildir. Ben el-Esbat kapısı yakınlarında
yirmi sekiz imam arasından bir imam gördüm ki, ramazan ayında orada Türklere
teravih namazını kıldırıyor ve her rekatte "Elhamdulillah" ile
"Kul HuvAllahu Ahad" sürelerini teravihi bitirinceye kadar -hem
hafiflik olsun, hem de sürenin faziletine rağbetten ötürü- okuyordu. Esasen
ramazanda Kur'an'ı hatmetmek sünnet değildir."
Derim ki Malik'in açıkça
ifade edip söylediği de budur. Malik dedi ki Mescidlerde Kur'an'ı hatmetmek
sünnet değildir.
3- İhlas Suresini
Okumanın Mükafatı:
Tirmizi, Enes b.
Malik'ten rivayetle dedi ki: Peygamber (s.a.v.) ile bir yere geldik. Bir adamın
"Kul HuvAllahu Ahad" süresini okumakta olduğunu duydu. Rasulullah
(s.a.v.): "Vacib oldu" dedi. Ben: Vacib olan nedir? dedim. O:
"Cennettir" diye buyurdu (Tirmizi) dedi ki: Bu hasen, sahih bir
hadistir.
Tirmizi dedi ki: Bize
Muhammed b. Merzuk el-Basri anlattı, dedi ki: Bize Hatem b. Meymun Ebu Sehl
anlattı. O Sabit el-Bunani'den, o Enes b. Malik'ten, o Peygamber (s.a.v.)'dan
dedi ki: "Her kim her bir günde ikiyüz defa "Kul HuvAllahu Ahad"
suresini okursa ondan -üzerinde borç olması müstesna- elli yılın günahları
silinir.
Yine aynı senedle Peygamber
(s.a.v.)'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir Her kim yatağında uyumak ister de
sağ yanı üzerine yatar, sonra da "Kul HuvAllahu Ahad" suresini yüz
defa okursa kıyamet günü olunca Yüce Rab ona şöyle der: "Ey kulum! Sağın
üzere cennete gir." (Tirmizi) dedi ki: Bu, Sabit'in, Enes'ten rivayeti ile
garib bir hadistir
Ebu Muhammed
ed-Darimi'nin Müsned'inde Enes b. Malik'ten şöyle dediği rivayet edilmektedir:
Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Her kim "Kul HuvAllahu Ahad"
suresini elli defa okursa onun da elli yıllık günahları bağışlanır."
(Darimi) dedi ki: Ayrıca
bize Abdullah b. Yezid anlattı, dedi ki: Bize Hayve anlattı, dedi ki: Bana Ebu
Akil haber verdi. O Said b. el-Müseyyeb'i şöyle derken dinlemiş: Şüphesiz
Allah'ın peygamberi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Her kim: "Kul
HuvAllahu Ahad" Suresi'ni on defa okursa onun için cennette bir köşk
yapılır. Her kim onu yirmi defa okursa onun karşılığında ona cennette iki köşk
yapılır. Kim bu süreyi otuz defa okursa onun karşılığında ona cennette üç köşk
yapılır." Bunun üzerine Ömer b. el-Hattab dedi ki: Allah'a andolsun ki ya
Rasülallah o zaman biz de (cennetteki) köşklerimizi çoğaltırız. Bunun üzerine
Rasulullah (s.a.v.) "Allah(ın lütuf ve ihsanı) bundan daha geniştir"
diye buyurdu. Ebu Muhammed dedi ki Ebu Ukayl, Zühre b. Mabed'in, Ebdal'den
olduğu iddia edilmiştir
Hafız Ebu Nuaym,
Ebu'l-A'la Yezid b. Abdullah b. eş-Şıhhir'in babasından yaptığı şu rivayeti
zikretmektedir: Rasülullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Her kim ölümü ile
neticelenen hastalığında: "Kul HuvAllahu Ahad" süresini okursa
kabrinde fitneye maruz kalmaz. Kabrin sıkıştırmasından emniyette olur. Kıyamet
gününde melekler onu avuçlarında taşır. Ta ki Sırat'ın üzerinden onu cennete
ulaştırıncaya kadar." (Ebu Nuaym) dedi ki: Bu Yezid'in rivayeti olarak garib
bir hadistir. Bunu sadece Nasr b. Hammad el-Beceli münferid olarak rivayet
etmiştir.
Hafız Ebu Bekr Ahmed b.
Ali b. Sabit, İsa b. Ebi Fatıma er-Razi'den şöyle dediğini zikretmektedir:
Malik b. Enes'i şöyle derken dinledim: Çan çalındığında Rahman'ın gazabı artar.
Melekler iner, yeryüzünün her tarafını tutarlar. Yüce Allah'ın gazabı dininceye
kadar: "Kul HuvAllahu Ahad" suresini okurlar.
Muhammed b. Halid
el-Cenedi'den de şu rivayeti zikretmektedir: Muhammed, Malik'ten, o Nafi'den, o
İbn Ömer'den şöyle dediğini rivayet etmiştir:
Resülullah (s.a.v.)
buyurdu ki: "Her kim cuma günü mescide girer, dört rekat namaz kılar,
herbir rekatte Fatihatu'l-Kitab ile birlikte elli defa "Kul HuvAllahu
Ahad" suresini okursa ve böylelikle dört rekatte ikiyüz defa ihlası okursa
o kimse, cennetteki yerini görmedikçe yahut ona gösterilmedikçe ölmez."
Cerir b. Abdullah
el-Beceli'nin azadlısı Ebu Ömer, Cerir'den şöyle dediğini rivayet etmektedir:
Rasülullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Her kim evine girdiği vakit: "Kul
HuvAllahu Ahad" süresini okursa (bu süre) o evin halkından ve
komşularından fakirliği uzaklaştırır. ''
Enes'den şöyle dediği
rivayet edilmiştir: Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Her kim, "Kul
HuvAllahu Ahad" süresini bir defa okursa ona bereket ihsan olunur. İki
defa okursa ona ve aile halkına bereket ihsan olunur. Kim onu üç defa okursa
ona ve bütün komşularına bereket ihsan olunur. Kim oniki defa okursa Allah ona
cennette oniki köşk bina eder. Hafaza melekleri: Gelin kardeşimizin köşküne
gidip bakalım derler. Her kim bu süreyi yüz defa okursa, Allah onun elli yıllık
günahlarını örter. Kan ve mala karşı işlenmiş suçları müstesna. Eğer bu sureyi
dörtyüz defa okursa, Allah onun yüz yıllık günahlarını örter. Eğer bin defa
okursa cennetteki mekanını görmeden yahut ona gösterilmeden ölmez. "
Sehl b. Sa'd
es-Saidi'den dedi ki: Bir adam Rasülullah (s.a.v.)'a fakirlikten ve geçim
darlığından şikayet etti. Rasülullah (s.a.v.) ona şöyle dedi: "Eve
girdiğin vakit eğer evde kimseler varsa selam ver. Şayet hiç kimse yoksa bana
selam ver ve bir defa "Kul HuvAllahu Ahad" süresini oku." Adam
bunu yaptı, Yüce Allah ona -komşularına taşacak kadar- ona bol rızık ihsan
etti.
Enes dedi ki: Tebuk'ta
Rasülullah (s.a.v.) ile birlikte idik. Güneş ışıltısı ve nuru olduğu halde
beyaz olarak doğdu. Daha önceden onun hiç bu şekilde doğduğunu görmemiştim.
Cebrail geldi, Rasülullah (s.a.v.) ona: "Ey Cebrail dedi. Ben ne diye
güneşi bundan önce hiç görmediğim bir şekilde şualı ve beyaz olarak doğmuş
olduğunu görüyorum." Cebrail dedi ki: "Bunun sebebi şudur: Muaviye b.
Muaviye el-Leysi bugün Medine'de vefat etti. Allah onun namazını kılmak üzere
yetmişbin melek gönderdi." Peygamber: "Bunun sebebi nedir?" diye
sordu. Cebrail şöyle dedi: "O gece gündüz, yürürken, ayaktayken, otururken
"Kul HuvAllahu Ahad" süresini çokça okurdu. Ne dersin? Ey Allah'ın
Rasülü arzı sana yaklaştırayım, onun namazını kılmak ister misin?"
Peygamber: "Olur" dedi. Onun namazını kıldı, sonra geri döndü.
Bunu es-Salebi
zikretmiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. (İhlas Süresi burada sona
ermektedir. Allah'a hamd olsun).
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN