ZİLZAL 7 / 8 |
فَمَن
يَعْمَلْ
مِثْقَالَ
ذَرَّةٍ
خَيْراً يَرَهُ {7} وَمَن
يَعْمَلْ
مِثْقَالَ
ذَرَّةٍ شَرّاً
يَرَهُ {8} |
7. Kim
zerre ağırlığınca bir hayır yaparsa, onu görecektir.
8. Kim
de zerre ağırlığınca bir kötülük yapıyorsa onu görecektir.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı üç başlık halinde sunacağız:
1- Hayır da, Şer de Karşılıksız
Değildir:
2- "Onu görecektir"
Anlamındaki Buyruğun Okunması:
3- Bu Ayetin Özelliği:
1- Hayır da, Şer de
Karşılıksız Değildir:
"Kim zerre
ağırlığınca bir hayır yaparsa, onu görecektir" buyruğu ile ilgili olarak İbn
Abbas şöyle dermiş: Kafirlerden zerre ağırlığınca, bir hayır işleyen bir kimse,
onu dünyada görecektir. Ahirette ona karşılık sevabı yoktur. Kim de zerre
ağırlığınca bir kötülük işleyecek olursa, şirkin cezası ile birlikte ahirette
de o kötülüğü dolayısıyla cezalandırılacaktır. Müminler arasından zerre
ağırlığınca kötülük işleyen bir kimse o kötülüğü dünyada görür, ölümden sonra
ahirette ondan dolayı cezalandırılmaz, af edilir. Zerre ağırlığınca hayır
işleyecek olursa, onun bu hayrı kabul edilir ve ahirette onun için kat kat
arttırılır.
Bir hadiste;
"Zerrenin ağırlığı yoktur'' denilmektedir. Bu, Yüce Allah'ın Ademoğlunun
küçük olsun, büyük olsun yaptığı hiçbir amelden gafil olmadığına dair verdiği
bir örnektir. Bu da Yüce Allah'ın şu buyruğuna benzemektedir: "Allah,
şüphesiz zerre ağırlığı kadar dahi zulmetmez." (en-Nisa, 40) Orada (bu
buyruk açıklanırken) zerre ve onun ağırlığının bulunmadığına dair açıklamalar
geçmiş bulunmaktadır. Bazı dilbilginleri, kişinin eliyle yere vurup, ona
yapışan topraklara "zerre" denildiğini zikretmektedirler. İbn Abbas
da böyle demiştir: Elini yerin üzerine koyup kaldırdığın vakit, ona yapışan
herbir toprak tanesine "zerre" denilir.
Muhammed b. Ka'b
el-Kurazi dedi ki: Herhangi bir kafir zerre ağırlığınca hayır işleyecek olursa,
onun mükafatını dünya hayatında, kendi canında, malında, hanımında ve
çocuklarında görür. Öyle ki dünyadan ayrılacağı vakit, Allah nezdinde
karşılığını görecek hiçbir hayrı kalmamış olur. Mümin olup zerre ağırlığınca
şer işleyen kimse de bunun cezasını dünya hayatında, malında, canında,
çocuklarında ve hanımında görür. Öyle ki dünyadan Allah'ın nezdinde (cezasını
çekeceği) bir şer bulunmaksızın dünyadan ayrılır.
Bunun delili güvenilir
ilim adamlarının rivayet ettikleri Enes yoluyla gelen hadis-i şeriftir. Buna
göre bu ayet-i kerime Peygamber (s.a.v.)'a indiği sırada Ebu Bekir yemek
yiyormuş. Hemen durup: Ey Allah'ın Rasülü bizlere işlediğimiz hayır ve şer
türünden bütün ameller(in karşılıkları) gösterilecek mi? Peygamber şöyle
buyurdu: "Senin görüp hoşlanmadığın şeyler kötülüğün zerrelerinin
ağırlığındır. İşlediğiniz zerre ağırlıklarınca olan hayırlar ise sizin için
saklanır. Nihayet kıyamet gününde onun (o zerrelerin) karşılıkları size
verilir. ''
Ebu İdris dedi ki: Yüce
Allah'ın Kitabında bunu tasdik eden buyruk şudur: "Size isabet eden her
musibet ellerinizle kazandıklarınız sebebi iledir, çoğunu da affeder."
(eş-Şura, 30)
Mukatil dedi ki: Bu ayet
iki kişi hakkında inmiştir. Şöyle ki; Yüce Allah'ın: "Yemeğe olan
sevgilerine rağmen ... yemek yedirirler." (el-İnsan, 8) buyruğu nazil
olunca, onlardan herhangi birisine dilenci gelip de ona bir hurma, bir ekmek
parçası yahut bir ceviz vermeyi az görürdü. Bir diğeri ise bir defa yalan
söylemek, gıybet etmek (harama) bakmak gibi küçük günahları önemsemez ve: Allah
cehennem tehdidini büyük günahlar için yapmıştır, derdi. Bunun üzerine bu
ayet-i kerime nazil olarak az miktardaki hayrı (malı) vermeye onları teşvik
etti. Çünkü böylelikle çoğalabilir. Diğer taraftan küçük günahlardan onları
sakındırdı Zira böylelikle onlar da çoğalabilir. Said b. Cübeyr de böyle
demiştir.
Kişinin gözünde küçük
görülen günahlar, kıyamet gününde dağlardan daha büyük olacaktır ve onun bütün
iyilikleri de onun gözünde herşeyden daha az görülür.
2- "Onu
görecektir" Anlamındaki Buyruğun Okunması:
"Onu
görecektir" buyruğu genel olarak her iki yerde de "ye" harfi
üstün olarak okunmuştur. el-Cahderi, es-Sülemi, İsa b. Ömer ve Asım'dan
rivayetle Eban, "ye" harfini ötreli olarak okumuşlardır. Allah ona o
amelini gösterecektir, demektir. Tercihe değer olan birincisidir. Çünkü Yüce
Allah şöyle buyurmuştur: "O gün herkes iyilik türünden ne işlediyse, onu
hazırlanmış bulacak." (AI-i İmran, 30)
"Onu
görecektir" (anlamındaki) buyruğundaki "he" lafzını Hişam her
iki yerde de sakin okumuştur. el-Kisai aynı şekilde bunu Ebu Bekr, Ebu Hayve ve
el-Muğire'den rivayet etmiştir. Yakub, ez-Zühri, el-Cahderi ve Şeybe ise
(ötreyi) belli belirsiz çıkartmışlar, diğerleri ise açıkça ötreyi okumuşlardır.
"Onu
görecektir" buyruğunun, karşılığını görecektir, anlamında olduğu
söylenmiştir. Çünkü onun yaptığı amel geçip gitmiştir, yok olmuştur, görünmesi
sözkonusu değildir. Şu beyitler zikredilmiştir:
"Haddi aşıp günah
kazanan; Zerre ağırlığınca dahi olsa görecektir onu Kötülük yaptığı için
kötülük görecek Yaptığı iyilikler karşılığında ise ona iyilik verilecek
Böyledir şanı Yüce Rabbimin buyruğu Zülzilet Suresi'nde; bütün Yüce övgüler
O'na."
3- Bu Ayetin Özelliği:
İbn Abbas dedi ki:
Kur'an'da en muhkem ayet budur. Doğru da söylemiştir. Çünkü ilim adamları bu
ayetin umumi olduğunu -umumu kabul edenler de, etmeyenler de- ittifakla kabul
etmişlerdir.
Ka'b el-Ahbar'ın şöyle
dediği rivayet edilmiştir: Allah, Muhammed'e iki ayet indirmiştir ki, bunlar
Tevrat'ta, İncil'de, Zebur'da ve Sahifelerde bulunanların hepsini kapsamıştır:
"Kim zerre ağırlığınca bir hayır yaparsa onu görecektir. Kim de zerre
ağırlığınca bir kötülük yaparsa onu görecektir."
Şeyh Ebu Medyen Yüce
Allah'ın: "Kim zerre ağırlığınca bir hayır yaparsa onu görecektir." buyruğunu:
Nihai akıbetten önce şimdiki halinde görecektir, diye açıklamıştır.
Peygamber (s.a.v.) bu
ayet-i kerimeye "el-ayatü'l-camiatu'l-fazzetu": (eşsiz ve kapsamlı
ayet) adını verirdi. Nitekim Sahih'de belirtildiğine göre; kendisine eşekler
hakkında soru sorulup, katırlar hakkında bir şey söylememiştir. Halbuki her
ikisi hakkında verilecek cevab aynıdır. Zira katırlar ve eşeklerin her ikisinde
de ileri hücum da, kaçmak da sözkonusu olmaz. Peygamber (s.a.v.) atlar
hakkındaki sürekli mükafatı ve kesintisiz sevabı sözkonusu edince birisi
eşşekler hakkında soru sormuştur. Çünkü o gün onların yanında katır yoktu.
Hicaz'a da sadece Peygamber (s.a.v.)'a Mukavkıs'ın kendisine hediye ettiği
"düldül" adındaki katırdan başka bir katır girmemişti. Peygamber ona
ayetin umumi manasından hareketle eşekler hakkında fetva vermiş idi ve esasen
eşekte pek çok zerre ağırlığı(na tekabül edecek ağırlık) bulunur. Bu açıklamayı
İbnu'l-Arabi yapmıştır.
Muvatta'da da şöyle
denilmektedir: Bir yoksul müminlerin annesi Aişe'den yiyecek birşeyler istedi.
Önünde bir miktar üzüm vardı. Birisine: Bir tane al ve bunu ona ver dedi. Bu
kişi ona hayretle bakmaya koyuldu, şöyle dedi: Hayret mi ediyorsun? Senin
görüşüne göre bu bir tanede kaç tane zerre ağırlığı vardır.
Sa'd b. Ebi Vakkas'dan
rivayet edildiği ne göre o, iki hurma tanesini sadaka olarak verdi. Dilenci
elini kapattı, dilenciye şöyle dedi: Allah bizden zerrelerin ağırlığını dahi
kabul eder. İki hurma tanesinde ise pekçok zerre ağırlığı vardır.
el-Muttalib b. Hantab'ın
rivayet ettiğine göre; bir bedevi Peygamber (s.a.v.)'ın bu ayeti okuduğunu
dinlemiş ve: Ey Allah'ın Resulü demiş, zerre ağırlığı kadar mı? Peygamber:
"Evet" deyince, bedevi şöyle demiş: Vay benim kusurlarım demiş ve bu
sözlerini defalarca tekrarlayıp, durduktan sonra onu (ayeti) tekrarlayarak
kalkmış. Peygamber (s.a.v.): "İman bu bedevi arabın kalbine girmiş
bulunuyor" diye buyurmuş.
el-Hasen dedi ki:
Ferezdak'ın amcası Sa'saa, Peygamber (s.a.v.)'ın huzuruna gelmiş. "Kim
zerre ağırlığınca ... yaparsa" ayetlerini işitince şöyle demiş:
Kur'an'dan başka hiçbir
şey işitmesem gam yemem. Bu kadarı bana yeter. Çünkü bundan daha ileri hiçbir
öğüt olamaz. Bunu es-Salebi zikretmiştir.
el-Maverdi'nin lafzıyla
şöyledir: Rivayet edildiğine göre Ferezdak'ın dedesi olan Sa'saa b. Nadye,
Peygamber (s.a.v.)'a gelerek ondan (kendisine) Kur'an okumasını istemiş,
Peygamber ona bu ayeti okumuş: Sa'saa: Bana bu kadarı yeter, bana bu kadarı
yeter, demiş. Eğer ben zerre ağırlığı kadar bir kötülük işleyecek olursam, onu
göreceğim.
Ma'mer'in, Zeyd b.
Eslem'den rivayetine göre bir adam Peygamber (s.a.v.)'a gelerek şöyle demiş:
Allah'ın sana öğrettiğinden sen de bana öğret. Peygamber onu, ona bir şeyler
öğretmek üzere bir kişiye havale etmiş, o kişi de ona:
"Yer kendine has
bir sarsıntı ile sarsıldığı zaman" (1. ayet) Süresi'ni öğretmeye koyulmuş.
Nihayet: "Kim zerre ağırlığınca bir hayır yaparsa, onu görecektir. Kim de
zerre ağırlığınca bir kötülük yaparsa onu görecektir" buyruklarına gelince
bu adam: Bu kadar bana yeter, demiş. Peygamber (s.a.v.)'a haber verince
Peygamber: "Onu bırakın. Çünkü gerçekten o artık fıkhetmiş oldu" diye
buyurmuş.
Nakledildiğine göre
bedevi bir arap; "Kim ... bir hayır yapıyorsa" buyruğunu sonraya
bırakarak okumuş ona: Sen buyruklar arasında takdim ve tehir yaptın denilince,
şu cevabı vermiş: "Sizler ister Herşa'nın iç tarafından gidiniz, ister
arka tarafından gidiniz; şüphesiz ki Herşa'nın her iki tarafı da oraya giden
bir yoldur."
(Zilzal Süresi burada
sona ermektedir. Allah'a hamd olsun).
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN