ALAK 6 / 7 |
كَلَّا
إِنَّ الْإِنسَانَ
لَيَطْغَى {6} أَن
رَّآهُ
اسْتَغْنَى {7} |
6.
Sakın! Çünkü insan gerçekten azar;
7.
Kendisini müstağni gördü diye.
"Sakın! Çünkü insan
gerçekten azar ... " buyruğundan itibaren sürenin sonuna kadar olan buyrukların,
Ebu Cehil hakkında indiği söylendiği gibi, sürenin tamamının Ebu Cehil hakkında
indiği de söylenmiştir. O, Peygamber (s.a.v.)'ın namaz kılmaktan vazgeçmesini
istemişti. Yüce Allah da peygamberine mescidde namaz kılmasını ve Yüce Rabbin
adı ile okumasını emretti. Buna göre bu süre ilk nazil olan buyruklardan
olamaz. Bununla birlikte sürenin ilk beş ayetinin ilk nazil olımış buyruklar
olması, sonra da geri kalan bölümlerinin Ebu Cehil hakkında inmesi, Peygamber
(s.a.v.)'in bu buyrukları sürenin başından sonra yerleştirmesini emretmiş
olması da mümkündür. Çünkü sürelerin (ayetlerinin) biraraya getirilmesi Yüce
Allah'ın emriyle olmuştur. Nitekim Yüce Allah'ın son inen buyruğu olan:
"Bir de Allah'a döndürüleceğiniz bir günden korkunuz." (el-Bakara, 281)
buyruğuna dikkat edelim. Bu buyruk, son inen ayet olmakla birlikte kendisinden
uzun bir süre önce inmiş olan buyruklar arasında yer almaktadır.
"Sakın"
buyruğu burada" gerçek şu ki" anlamındadır. Çünkü bundan önce
(reddedilmesi gereken) herhangi bir husus, bulunmamaktadır. Burada
"insan"dan kasıt, Ebu Cehil'dir. Tuğyan (azmak)dan kasıt ise isyan
hususunda haddi aşmaktır.
"Kendisini müstağni
gördü diye." Yani kendisinin müstağni yani mal ve servet sahibi olduğunu
gördü diye.
Ebu Salih'in kendisinden
yaptığı rivayete göre İbn Abbas şöyle demiştir:
Bu ayet nazil olup,
müşrikler de bunu işitince Ebu Cehil Peygamber'e gelip şöyle dedi: Ey Muhammed!
Sen kendisini müstağni gören (zengin olan) kimsenin azgınlık ettiğini iddia
ediyorsun. Haydi Mekke'nin dağlarını bizim için altın yap! Belki oradan bir
şeyler alırız. O zaman haddi aşarız ve kendi dinimizi bırakıp, senin dinine
uyarız. Cebrail (a.s) ona gelip şöyle dedi: "Ey Muhammed! Bu hususta sen
onları istediklerini seçmekte serbest bırak. Dilerlerse onlara istediklerini
yaparız. Fakat eğer müslüman olmazlarsa sofra sahiplerine yaptıklarımız gibi
onlara da yaparız." Resulullah (s.a.v.) kavminin getirilen teklifleri
kabul etmeyeceğini bildiğinden onların varlıklarının devam etmesi için onlara
ilişmedi.
"Kendisini müstağni
görmesi"nin, sahib olduğu aşireti, yardımcıları ve destekleyicilerle
olduğu da söylenmiştir.
Yüce Allah'ın:
"Kendisini gördü diye" buyruğunun başından "lam"
hazfedilmiştir. Nitekim "Sizler zengin olduğunuzu gördüğünüz takdirde
şüphesiz ki azarsınız" denilir.
el-Ferra dedi ki:
"Kendi kendisini öldürdü" denildiği gibi "kendisini gördü"
diye buyurulmamasının (ve "kendi" anlamını verdiğimiz
"nefs" yerine zamir kullanılmasının" sebebi şudur:
"Gördü" fiili bir isim ve bir haber gerektiren fiillerdendir. Tıpkı
"zannetmek ve sanmak" anlamındaki fiiller gibi. O bakımdan bu fiil
yalnızca bir tek meful almaz. Araplar "nefs" tabirini bu kabilden
kullanır ve şöyle derler: "Kendimi gördüm, kendimi zannettim. Seni çıkıyor
göreceği vakit ve seni çıkıyor zannedeceği vakit" gibi.
Mücahid, Humeyd ve
Kunbul, İbn Kesir'den: "Kendisini müstağni gördü diye" diye
"hemze"yi kasr ile okumuşlardır. Diğerleri ise; "Kendisini
gördü" lafzını med ile okumuşlardır. Tercih edilen de budur.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN