ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

DUHA

9

/

11

 

فَأَمَّا الْيَتِيمَ فَلَا تَقْهَرْ {9}

 وَأَمَّا السَّائِلَ فَلَا تَنْهَرْ {10} وَأَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ {11}

 

9. O halde; yetime gelince, sakın kahretme!

10. İsteyene gelince; sakın azarlama!

11. Bununla beraber Rabbinin nimetini anlat!

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı beş başlık halinde sunacağız:

 

1- Yetime Muamele:

2- Yetime Güzel Davranmanın Mükafatı:

3- Dilenene Karşı Davranma Şekli:

4- Rabbinin Nimetini Anlatmak:

5- Duha Suresi'nden İtibaren Surelerin Sonunda Tekbir Getirmek:

 

1- Yetime Muamele:

 

"O halde yetime gelince, sakın kahretme!" Yani zulüm ederek ona musallat olma, ona hakkını ver ve kendi yetimliğini hatırla!

 

Bu açıklamayı el-Ahfeş yapmıştır. Her ikisinin (tasallut ve kahretmenin) aynı anlamda iki ayrı lafız oldukları da söylenmiştir.

 

Mücahid'den "kahretme!" buyruğunun hakir görme anlamında olduğunu söylediği nakledilmiştir.

 

en-Nehai ve el-Eşheb el-Ukayli (kahretme anlamındaki lafzı) "kef" harfi ile: (...) diye okumuşlardır. İbn Mesud'un Mushafında da böyledir. Buna göre buyruğun ona zulmetmek ve malını almak sureti ile yetimin kahredilmesinin yasaklanması anlamında olma ihtimali vardır. Özellikle yetimin sözkonusu edilmesi ise, Yüce Allah'tan başka ona yardım edecek kimsenin olmayışıdır. Bundan dolayı ona zulmedenin cezası ağırlaştırılmak suretiyle ona yapılan zulüm de ağır bir zulüm olarak değerlendirilmiştir.

 

Araplar (bu kelimenin okunuşunda olduğu gibi) bazan "kef" ile "kaf" harflerinin birini diğerinin yerine kullanabilirler.

 

en-Nehhas şöyle demiştir: Ancak bu yanlıştır. Bir kimseye karşı sertlik gösterilip, haşin ve kaba davranıldığı vakit ancak: "Ona sert ve haşin davrandı" denilir.

 

Müslim'in Sahih'inde Muaviye b. el-Hakem es-Sülemi'nin rivayet ettiği hadiste namazda selam almak sureti ile konuşmasını anlatırken şunları söylemektedir: Anam babam ona feda olsun. Ne ondan önce, ne ondan sonra ondan daha güzel öğreten hiçbir öğretici görmedim. -Rasululah (s.a.v.)'ı kastetmektedir.- "Allah'a yemin ederim bana sert ve kaba söz söylemedi, beni dövmedi, bana sövmedi ... " diye hadisin geri kalan bölümlerini zikretmektedir.  "Kahr"ın galib gelmek, "kehr"in ise azarlamak anlamında olduğu da söylenmiştir.

 

2- Yetime Güzel Davranmanın Mükafatı:

 

Ayet-i kerime, yetime yumuşak davranmak, ona iyilik yapmak ve ona güzel davranmak gerektiğine delildir. O kadar ki, Katade: Sen yetime son derece merhametli bir baba gibi ol, demiştir. Ebu Hureyre'den rivayet edildiği ne göre bir adam Peygamber (s.a.v.)'a kalbinin katılığından şikayet etti. Peygamber ona şöyle buyurdu: "Kalbinin yumuşamasını istiyor isen yetimin başını sıvazla, yoksula yemek yedir. ''

 

Sahih'de Ebu Hureyre'den gelen rivayete göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Ben ve ister kendisinin, ister bir başkasının yetimini koruyup gözetleyen; şu ikisi gibi olacağız" deyip, başparmak ile orta parmağını gösterdi. 

 

İbn Ömer'den rivayet edilen hadise göre, Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Hiç şüphesiz yetim ağladığı vakit onun ağlaması dolayısıyla Rahmanın arşı sarsılır. Yüce Allah, meleklerine: Ey meleklerim! Babasını toprağın altına aldığım bu yetimi kim ağlatıyor. Melekler: Rabbimiz Sen daha iyi biliyorsun derler. Yüce Allah meleklere şöyle der: "Ey meleklerimi Şahid olun ki kim onu susturur, onun gönlünü hoş ederse Ben de kıyamet gününde onu hoşnud ve razı edeceğim."

 

İbn Ömer bir yetim gördü mü başını sıvazlar, ona bir şeyler verirdi. Enes'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasülullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Her kim bir yetimi (baktığı çocuklarına) katar da, onun nafakasını karşılar, onun ihtiyacını görüp gözetirse, kıyamet gününde bu cehennem ateşine karşı ona perde olur. Kim bir yetimin başını sıvazlarsa, herbir kılı karşılığında ona bir hasene yazılır.''

 

Eksem b. Sayfı dedi ki: Zelil kişiler dörttür: Laf alıp götüren, yalan söyleyen, borçlu ve yetim.

 

3- Dilenene Karşı Davranma Şekli:

 

"İsteyene gelince sakın azarlama!" Ona gürleyerek, ağır söz söyleme! O halde bu buyruk (bir şeyler isteyene) ağır ve kaba sözler söylemeyi yasaklamaktadır. Bunun yerine sen o dilenene kolayına gelen şeyleri karşılıksız ver ya da güzel bir şekilde onu geri çevir, sen de muhtaç olduğundan sözet. Bu açıklamayı Katade ve başkaları yapmıştır.

 

Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Sizden herhangi bir kimse dilenene bir şeyler vermemezlik etmesin. İsteyecek olursa ona bir şeyler versin. İsterse, o dilencinin elinde, iki altın bilezik olduğunu görmüş olsun.''

 

İbrahim b. Edhem dedi ki: Dilenciler ne iyi kimselerdir! Onlar bizim azıklarımızı ahirete taşıyorlar.

 

İbrahim en-Nehai dedi ki: Dilenci ahiret (için) ister. Sizden herhangi birinizin kapısına gelir ve: Siz yakınlarınıza bir şeyler gönderecek misiniz? diye sorar.

 

Peygamber (s.a.v.)'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Dilenciyi ya kolayınıza gelen bir şeyi karşılıksız vererek yahut güzel bir söz söyleyerek geri çeviriniz. Çünkü insanlardan da, cinlerden de olmayan kimseler size gelir ve Allah'ın size ihsan ettiği şeyler hususunda nasıl tasarruf ettiğinize bakarlar."

 

Burada "isteyen (dilenen)" ile kastedilenin, dine dair soru soran kimse olduğu da söylenmiştir. Yani böyle bir kimseyi kaba sözlerle ve katılıkla azarlama! Ona yumuşaklıkla ve uygun bir tarzda cevab ver. Bu açıklamayı Süfyan yapmıştır.

 

İbnu'l-Arabi dedi ki: Dine dair soru soran kimseye bilen için cevap vermek farz-ı kifayedir. Tıpkı iyilik yapılmasını isteyen kimseye bir şeyler vermek gibidir, onunla aynı şeydir. Ebu'd-Derda hadis ashabına bakar, onların altına ridasını serer ve şöyle derdi: Resulullah (s.a.v.)'ı seven kimselere merhaba!

 

Ebu Harun el-Abdi'nin, Ebu Said el-Hudri'den rivayet ettiği hadiste Ebu Harun el-Abdi şöyle demektedir: Bizler Ebu Said'in yanına gittiğimiz vakit şöyle derdi: Resulullah (s.a.v.)'ın vasiyetine merhabal Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "İnsanlar size tabi olan kimselerdir. Yeryüzünün dört bir yanından dinin bilgisini öğrenmek (tefekkuh etmek) üzere size birçok kimseler gelecektir. Onlar size geldikleri vakit onlar hakkında birbirinize hayır tavsiye ediniz." Bir başka rivayetinde de: "Size doğu tarafından ... adamlar gelecektir" şeklindedir. ..

 

"Yetim" ile "sail: isteyen" lafızlarının nasbedilmeleri, onlardan sonra gelen fiil sebebiyledir. Nasb edilen lafzın aslında "fe" (ile başlayan ifadelerden) sonra gelmesi gerekir.

İfadenin takdiri şöyledir: "Her ne olursa olsun sakın yetime kahretme ve sakın isteyeni de azarlama" şeklindedir.

 

Rivayet edildiğine göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Rabbimden bir dilekte bulundum amma keşke dilemez olsaydım. Rabbim, sen İbrahim'i Halil edindin, Musa ile özel bir şekilde konuştun, Davud'un emrine dağları vererek tesbihte bulundular, filana şunu verdin ... " (dedim.) Aziz ve celil olan Rabbim de şöyle buyurdu: "Ben seni yetim bulup da barındırmadım mı? Ben seni şaşkın bulup da doğruya iletmedim mi? Ben seni fakir ve muhtaç bulup da ihtiyaçtan kurtarmadım mı? Ben senin için göğsünü açıp genişletmedim mi? Ben sana senden önce hiç kimseye vermediğim Bakara Süresi'nin sonlarını vermedim mi? İbrahim'i dost edindiğim gibi seni de dost edinmedim mi? Ben: Evet hepsi böyledir, Rabbim dedim."

 

4- Rabbinin Nimetini Anlatmak:

 

"Bununla beraber Rabbinin nimetini anlat" buyruğuna gelince, Allah'ın sana vermiş olduğu nimeti şükür ve övgü ile yay, demektir.

 

Allah'ın nimetlerini anlatıp, onları itiraf etmek bir şükürdür.

 

İbn Ebi Necih, Mücahid'den: "Rabbinin nimeti", Kur'an demektir; yine ondan peygamberlik demektir, dediği de nakledilmiştir. Yani Rasül olarak seninle gönderilenleri tebliğ et!

Hitab Peygamber (s.a.v.)'a olmakla birlikte, hüküm umumi olup, hem onu, hem başkasını kapsar.

 

el-Hasen b. Ali (r.anhuma)'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bir hayır elde eder, yahut bir hayır işlersen güvendiğin kardeşlerine onu anlat!

 

Amr b. Meymun'dan dedi ki: Kişi kardeşlerinden güvendiği kimseler ile karşılaştığı vakit ona: Dün, Yüce Allah, bana şu kadar şu kadar namaz kılmayı nasib etti, de.

 

Ebu Firas Abdullah b. Galib sabah oldu mu şöyle dermiş: Dün Allah bana şunu ihsan etti, şunu okudum, şu kadar namaz kıldım, Allah'ı şu kadar zikrettim, şunları yaptım. Biz ona: Ey Ebu Firas senin gibi böyle bir şeyi söylememeli, dedik. O şu cevabı verdi: Yüce Allah: "Bununla beraber Rabbinin nimetini anlat!" diye buyuruyor, siz ise: Allah'ın nimetlerini anlatma, diyorsunuz.

 

Buna yakın bir rivayet Eyyub es-Sahtiyani ve Ebu Reca el-Utaridi (r.anhum)'dan da nakledilmiştir.

 

Bekr b. Abdullah el-Müzeni dedi ki: Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Her kime bir hayır verilir de, o (hayrın izleri) onun üzerinde görülmezse, o kimse: Allah'a buğzeden, Allah'ın nimetlerine düşmanlık eden kimse, diye adlandırılır. "

 

eş-Şa'bi, Numan b. Beşir'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Aza karşı şükretmeyen kimse, çoğa karşı da şükretmez. İnsanlara teşekkür etmeyen kimse Allah'a da şükretmez. Allah'ın nimetlerini anlatmak bir şükürdür, bunu terketmek ise bir küfür (nankörlük)dür. Cemaat rahmettir, ayrılık ise azapdır."

 

Nesai, Malik b. Nadla el-Cüşemi'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasululah (s.a.v.)'ın huzurunda oturuyordum. üzerimdeki elbiselerin eski püskü olduğunu görünce şöyle dedi: "Senin malın var me" Ben: Evet ey Allah'ın Rasulü, her çeşidinden, dedim. "Allah sana bir mal vermiş ise, onun izi senin üzerinde görülmelidir" diye buyurdu.

 

Ebu Said el-Hudri, Rasülullah (s.a.v.)'dan şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Şüphesiz Allah güzeldir, güzelliği sever ve o kulunun üzerinde nimetinin izlerini görmeyi sever. "

 

5- Duha Suresi'nden İtibaren Surelerin Sonunda Tekbir Getirmek:

 

el-Bezzi'nin, İbn Kesir'den rivayetine göre Kur'an okuyan kimse "Duha" Suresi'nin sonuna vardı mı, herbir sureden sonra Kur'an'ı hatmedinceye kadar tekbir getirir ve bu tekbiri sürenin sonu ile bitişik olarak söylemez. Sure ile tekbir arasını bir sekte ile ayırır. Tekbir getireceğine dair görüş, Mücahid tarafından, İbn Abbas'tan diye de rivayet edilmiştir.

Sanki bu şöyle bir anlam taşır gibidir: Vahyin Peygamber (s.a.v.)'a gelmesi bir kaç gün gecikince müşriklerden birtakım kimseler arkadaşı onu bıraktı, terketti ve ona darıldı, dediler. Bunun üzerine bu süre nazil oldu, Peygamber de "Allahu ekber" dedi.

 

Mücahid dedi ki: Ben İbn Abbas'a (Kur'an) okudum, bana bunu (tekbir getirmeyi) emretti ve bunu bana Ubey'den, o da Peygamber (s.a.v.)'dan rivayet ettiği haberini verdi. Fakat diğer kıraat imamlarının kıraatinde tekbir getirilmez. Çünkü bu Kur'an'da fazlalık yapmaya doğru götüren bir yoldur.

 

Derim ki: Kur'an süreleri, ayetleri ve harfleriyle mütevatir nakil ile sabit olmuştur. Onda fazlalık ve eksiklik yoktur. Buna göre tekbir Kur'an'dan değildir. Mushaflarda mushafın hattı ile yazılan; "bismillahirrahmanirrahim" Kur'an olmadığına göre, hiç yazılı olmayan tekbir, nasıl Kur'an olarak algılanabilir. Ama bu ahad nakille sabit olmuş bir sünnet olduğundan İbn Kesir bunu müstehab kabul etmiştir. Yoksa bunu terkedenin hata işlemiş olduğunu kabul edecek şekilde vacib görmüş değildir.

 

Hafız Hakim Ebu Abdillah Muhammed b. Abdillah, Buhari ve Müslim'e hazırladığı "el-Müstedrek" adlı eserinde şunu zikretmektedir: Mekke'de Mescidi Haram'da imamlık yapan mukri' (Kur'an okutucusu) Ebu Yahya Muhammed b. Abdillah b. Muhammed b. Abdillah b. Yezid anlattı dedi ki: Bize Ebu Abdillah Muhammed b. Ali b. Zeyd es-Saiğ anlattı dedi ki: Bize Ahmed b. Muhammed b. el-Kasım b. Ebi Bezze anlattı: İkrime b. Süleyman'ı şöyle derken dinledim: Ben İsmail b. Abdullah b. Kustantin'e (Kur'an'ı) okudum. "Ve'd-Duha"ya varınca, bana her sürenin sonunda Kur'an'ı hatmedinceye kadar tekbir getir, dedi. Çünkü ben Abdullah b. Kesir'e (Kur'an'ı) okudum. "Ve'd-Duha"ya gelince, hatim edinceye kadar tekbir getir dedi. Ona da Abdullah b. Kesir haber verdiğine göre o, Mücahid'e Kur'an'ı okumuş, Mücahid'in de ona haber verdiğine göre İbn Abbas kendisine bunu emretmiş. İbn Abbas'ın kendisine haber verdiğine göre Ubeyy b. Ka'b kendisine böyle yapmayı emretmiş. Ubeyy b. Ka'b'ın ona haber verdiğine göre de Rasülullah (s.a.v.) ona bunu emretmiş. Bu sahih bir hadis olmakla birlikte Buhari ve Müslim bunu (kitaplarında) rivayet etmemişlerdir. 

 

(Duha Süresi burada sona ermektedir. Allah'a hamd olsun).

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

94-İNŞİRAH سورة الشرح

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR