DUHA 7 |
وَوَجَدَكَ
ضَالّاً فَهَدَى |
7. Şaşkınken seni
doğru yola iletmedi mi?
Yani sen, sana verilmek
istenen peygamberlikten habersiz idin, Allah da sana doğru yolu gösterdi.
Burada "daHilet
(mealde: şaşkınlık)" habersiz olmak (gaflet) anlamındadır. Şanı Yüce Allah'ın:
"Rabbin şaşmaz da, unutmaz da" (Ta-Ha, 52) buyruğunda olduğu gibi.
Yani Rabbin şaşırmaz (gaflete düşmez, yanılmaz) demektir. Peygamberi hakkında
da: "Halbuki sen şüphesiz bundan önce gafillerden (haberi olmayanlardan)
idin." (Yusuf, 3)
Bazıları da buradaki
"dall: şaşkın" lafzı Kur'an'ı ve şer'i hükümleri bilmiyordun. Allah,
seni Kur'an'a muhatab kılarak ve İslamın şer'i hükümlerini öğreterek seni doğru
yola iletti, demektir, diye açıklamışlardır. Bu açıklama edDahhak, Şehr b.
Havşeb ve başkalarından rivayet edilmiştir. Daha önce eşŞura Süresi'nde (52-53.
ayetler, 2. başlıkta) açıkladığımız üzere Yüce Allah'ın: "Kitabın da,
imanın da ne olduğunu bilmezdin." (eş-Şura, 52) buyruğunun anlamını ifade
etmektedir.
Kimileri:
"Şaşkınken seni doğru yola iletmedi mi?" buyruğu sen sapık bir
topluluk arasında idin de senin vasıtan ile Allah onlara hidayet verdi,
demektir, demişlerdir. el-Kelbi ve el-Ferra'nın görüşü budur. es-Süddi'den de
buna yakın açıklama nakledilmiştir. Yani O, senin kavmini sapıklık içinde iken,
seni onları irşad edip, doğru yola getirmek üzere hidayete iletti.
Bir diğer açıklama:
Hicretten yana "şaşkınken" seni hicrete iletti.
Bir başka açıklamaya
göre buradaki "dall" unutmuşken demektir. Tıpkı sana Ashab-ı Kehf,
Zülkarneyn ve ruh hakkında soru sorulduğunda "inşaallah" demeyi
unutup, Allah'ın sana hatırlatması gibi. Nitekim Yüce Allah (bu anlamda
kelimeyi kullanarak): "Biri unutur ... diye" (el-Bakara, 282)
buyruğunda olduğu gibi.
Şöyle de açıklanmıştır:
Sen kıbleye dönmek istiyordun da onu araştırıyordun, Allah da seni ona iletti.
Bunu da Yüce Allah'ın: "Biz yüzünü göğe doğru evirip çevirmeni elbette
görüyoruz ... " (el-Bakara, 144) ayeti açıklamaktadır. Bu durumda
"dalal: şaşkınlık, sapıklık" istemek, araştırmak anlamında olur. Çünkü
şaşkın ve şaşırmış bir kimse araştıran bir kimsedir.
Şöyle de açıklanmıştır:
Sana indirilenleri açıklamak hususunda seni hayret içinde gördü ve bu hususta
sana doğruyu gösterdi. O vakit buradaki "dalal" şaşkınlık anlamında
olur. Çünkü "dali (dalalette olan)" şaşkın kimse demektir.
Seni kavmin arasında
kaybolmuş buldu, sana kavmini bulmayı sağladı, diye de açıklanmıştır. Buna göre
"dalal" kaybolmak anlamındadır. Seni hidayeti seven birisi olarak
buldu, bunun için seni hidayete iletti, diye de açıklanmıştır. Buna göre
"dalal" sevmek anlamında olur. Nitekim Yüce Allah'ın: "Allah'a
yemin ederiz ki, sen hala eski yanlışlığındasın dediler.'' (Yusuf, 95) Buradan
bu lafız "sevgi" anlamında kullanılmıştır. Şair de şöyle demiştir:
"Bu dalal (sevgi)
benim saçımın tepesini Ve şakaklarımı ağarttı. Halbuki ben daha önce böyle
değildim Benden ilişkisini koparmayı seçtiği için Azze'ye hayret doğrusu Bu
dalalden (sevgiden) sonra artık onun halatı çürümüş oldu."
Bir diğer açıklamaya
göre, Mekke yollarında "kaybolmuş" idin de o sana doğru yolu gösterdi
ve seni deden Abdu'I-Muttalib'e geri çevirdi.
İbn Abbas dedi ki:
Peygamber (s.a.v.) küçükken Mekke geçitlerinde kayboldu. Ebu Cehil onu
koyunlarının yanından geri döndüğü sırada gördü ve onu dedesi Abdu'I-Muttalib'e
geri götürdü. İşte Yüce Allah, düşmanı vasıtası ile dedesine döndürmesi lütfunu
ona hatırlatmaktadır.
Said b. Cübeyr dedi ki:
Peygamber (s.a.v.) amcası Ebu Talib ile birlikte bir yolculuğa çıkmıştı. İblis
karanlık bir gecede devenin yularını aldı ve onu doğru yoldan uzaklaştırdı.
Cebrail gelip, İblisi bir üfledi. Bundan dolayı İblis Hind topraklarına düştü
ve peygamberi tekrar kafileye geri çevirdi. İşte Allah ona bu lütfu
hatırlatmaktadır.
Ka'b dedi ki: Halime
Peygamber (s.a.v.)'ı emzirme süresini bitirince Rasülullah (s.a.v.)'ı
Abdu'I-Muttalib'e geri vermek üzere alıp geldi. Mekke'nin kapısının yakınında
şöyle bir ses işitti: Ne mutlu sana ey Mekke vadisi! Bugün o nur, o din, o göz
alıcı güzellik sana geri getiriliyor. Halime dedi ki: Elbiselerimi düzeltmek
için onu yere bıraktım. Çok şiddetli bir yıkınt! sesi duydum. Dönüp baktığımda
onu göremedim. Ey insanlar çocuk nerede? diye sordum. Bir şey görmedik dediler.
Vay Muhammed'im, diye bağırdım. Bastonuna dayanarak yürüyen bir pir-i fani
görüverdim. Şu en büyük puta git, dedi. Eğer onu sana geri vermek isterse bu
işi ya par. Sonra o yaşlı adam putun etrafında döndü, putun başını öptü ve: Ey
rabbim dedi. Senin Kureyş'in üzerindeki lütufların hala devam ediyor.
Sa'doğullarından olan şu
kadın oğlunun kaybolduğunu iddia ediyor. Dilersen oğlunu ona geri çevir. Hubel
yüzü üstüne yıkıldı, diğer putlar da bir bir yere düştü ve: Ey kocamış ihtiyar
bizi bırak git. Biz Muhammed'in eli ile helak edileceğiz, dediler. Yaşlı adam
bastonunu bıraktı ve titreyip şöyle dedi: Senin oğlunun onu zayi etmeyecek bir
rabbi vardır. Aceleye kendini kaptırmaksızın onu ara. Bütün Kureyşliler
Abdu'l-Muttalib'in etrafında toplandı. Bütün Mekke'de onu aradılar,
bulamadılar. Abdu'I-Muttalib, Ka'be'nin etrafında yedi defa dönüp tavaf yaptı,
Yüce Allah'a onu kendisine geri döndürmesi için niyaz edip şöyle dedi:
"Rabbim, oğlum
Muhammed'i geri çevir Rabbim, onu geri çevir de bana böyle bir lütfun olsun
Rabbim, eğer Muhammed bulunmayacak olursa, Kavmimin bir araya gelmiş olan bu birliği
tamamen dağılıp gidecektir."
Semadan birisinin şöyle
nida ettiğini duydular: Ey insanlar topluluğu! Gürültü ve feryad etmeyin.
Şüphesiz ki Muhammed'in kendisini yardımsız bırakmayacak ve onu zayi etmeyecek
bir Rabbi vardır. Muhammed Tihame vadisinde Arabistan kirazı ağaçlarının
bulunduğu yerdedir. Abdu'I-Muttalib ile Varaka b. Nevfel yola koyuldular,
Peygamber (s.a.v.)'i bir ağacın altında ayakta dikiliyor, dallar ve yapraklarla
oynuyor gördüler.
Bir diğer açıklama da
şöyle yapılmıştır: Miraç gecesinde Cebrail seni yalnız bırakıp, yolu bilmeyen,
şaşkın bir halde seni bulup da, seni Arş'ın bacağına iletmedi mi?
Ebu Bekr el-Verrak ve
başkaları dedi ki: Seni Ebu Talib'i seviyor halde "şaşkın" buldu da
Rabbin seni Rabbinin sevgisine iletti.
Bessam b. Abdullah dedi
ki: Sen; kendinin kim olduğunu bilmeyen "bir şaşkınken" buldu, sana
kendini ve halini tanıttı.
el-Cüneydi dedi ki:
Kitabı beyan hususunda seni şaşkın buldu, sana beyanı öğretti. Bunu:
"İnsanlara kendilerine ne indirildiğini açıklayasın diye" (en-Nahl,
44) ayeti ile "Hakkında anlaşmazlığa düştükleri şeyleri kendilerine açıkça
anlatman için" (en-Nahl, 64) buyrukları açıklamaktadır.
Kimi dil bilginleri
şöyle demiştir: Araplar geniş bir düzlükte yanında başka bir ağaç bulunmayan
tek bir ağaç görürlerse ona "dalle" adını verirler ve onunla yol
bulunur. İşte Yüce Allah Peygamberi Muhammed (s.a.v.)'a: "Şaşkınken seni
doğru yola iletmedi mi?" diye buyurmuştur. Yani kimse senin dinin üzere
değildi. Sen yapayalnızdın, seninle birlikte kimse yoktu. Ben senin vasıtan ile
insanları hidayetime erdirdim.
Derim ki: Bütün bu
görüşler güzeldir. Bunların kimi manevi, kimi maddidir. Fakat bu son görüş
benim daha çok hoşuma gitmektedir. Çünkü manevi bütün görüşleri birarada ifade
edebilmektedir.
Kimileri de şöyle
demiştir: O genel olarak kavminin üzerinde bulunduğu hal üzereymiş gibi
kavminin arasında idi. Dış görünüşü ve hali itibariyle onlara muhalif olduğunu
göstermiyordu. Ancak onun hakkında şirk inancına sahib olduğu asla düşünülemez.
Aksine zahiren kırk yıl gibi bir süre kavminin dış görünüşteki merasimlerini o
da icra ediyor görünüyordu.
el-Kelbi ve es-Süddi de
şöyle demişlerdir: Bu onun zahirine göre kullanılmış bir ifadedir. Yani o seni
(haşa) kafir buldu, aralarında bulunduğun kavim de kafir idi ve sana hidayet
verdi. Ancak böyle bir görüş ve bu görüşün çürütülmesi ve cevabı daha önce
eş-Şura Süresi'nde (52-53. ayetlerin tefsiri, 2. başlık ve devamında) geçmiş
bulunmaktadır.
Bir başka açıklamaya
göre; O, seni şirk ehli arasında buldu da seni onlardan ayırdı. Nitekim;
"Su sütün içerisinde kayboldu" denilir. Yüce Allah'ın: "Biz
yerde kaybolduğumuz vakit ... mi?" (Secde, 10) Yani gömülüp de toprağa
varıp, adeta toprağın genelinden ayırdedilemeyecek hale geldiğimiz vakit (mi diriltileceğiz)?
demektir.
el-Hasen'in kıraatinde;
"Sapık kimse(ler) seni buldu da hidayete ulaştı" diye okumuştur ki;
sapık kimseler seni buldu, senin vasıtanla hidayete eriştiler demektir. Bu,
tefsir! bir kıraattir.
"Şaşkınken ...
" kavmin seni bilmiyor, senin kıymetinin farkında değilken, Allah,
müslümanları sana iletti ve sonunda onlar sana iman etti, demektir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN