ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

MUTAFFİFİN

14

/

17

 

كَلَّا بَلْ رَانَ عَلَى قُلُوبِهِم مَّا كَانُوا يَكْسِبُونَ {14} كَلَّا إِنَّهُمْ

عَن رَّبِّهِمْ يَوْمَئِذٍ لَّمَحْجُوبُونَ {15} ثُمَّ إِنَّهُمْ لَصَالُوا الْجَحِيمِ {16} ثُمَّ يُقَالُ هَذَا الَّذِي كُنتُم بِهِ تُكَذِّبُونَ {17}

 

14. Hayır! Aksine onların kazandıkları kalplerini örtmüştür.

15. Hayır! Muhakkak ki onlar o günde Rabblerinden elbette perdelenmiş olacaklardır.

16. Sonra onlar hiç şüphesiz cehennemi boylayacaklardır.

17. Sonra: "İşte bu, sizin yalanlayageldiğiniz şeydir" denilir.

 

"Hayır! Aksine onların kazandıkları kalplerini örtmüştür" buyruğundaki: ''Hayır!" red ve azardır. Yani o geçmişlerin masalları değildir. el-Hasen: Gerçekten "onların ... kalplerini örtmüştür" anlamındadır, demiştir.

 

Bir açıklama da şöyledir: Tirmizi'de Ebu Hureyre'den gelen rivayete göre, Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kul bir günah işlediği takdirde onun kalbine siyah bir nokta konulur. Bu işten vazgeçer, Allah'tan mağfiret dileyip tevbe ederse, kalbi cilalanır. Eğer (tevbe ve istiğfar etmeyip) tekrar o günahı işlerse bu nokta daha da arttırılır. Ta ki kalbinin tamamını örtünceye kadar. İşte Yüce Allah'ın: "Hayır! Aksine onların kazandıkları kalplerini örtmüştür" buyruğunda sözkonusu ettiği "er-Ra'n (örtüp, bürümek)'' budur." (Tirmizi) dedi ki: Bu hasen, sahih bir hadistir.

 

Müfessirler de böyle demişlerdir: Bu, kalb kararıncaya kadar günah üstüne günah işlemektir. Mücahid dedi ki: Bu, bir günah işleyip günahın kalbini çepeçevre kuşattığı, sonra tekrar bir günah daha işleyip bu günahın da kalbini çepeçevre kuşattığı ve nihayet günahlar kalbini tamamıyla örtüp perdelediği kimsedir.

 

Mücahid dedi ki: Bu buyruk el-Bakara Süresi'nde yer alan: "Hayır, kim bir kötülük işler ve günahı kendisini çepeçevre kuşatırsa''," (Bakara, 81) ayeti gibidir. Buna yakın bir açıklama el-Ferra'dan nakledilmiştir. O şöyle demektedir: Yüce Allah, böylelerinin çokça masiyet ve günah işlediklerini ve bunun kalblerini çepeçevre kuşattığını anlatmaktadır. İşte kalplerin üzerinin perdelenmesi, örtülmesi budur.

 

Yine Mücahid'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Kalb bir mağaraya benzer, deyip elini kaldırdı. Kul bir günah işledi mi kalp büzülür, dedi ve bir parmağını kapattı. Bir günah işledi mi yine içeri doğru çekilir, dedi ve diğer bir parmağını kapattı, sonunda bütün parmaklarını kapattı." ve nihayet artık onun kalbine mühür basılır. (Mücahid devamla) dedi ki: Onlar (bizden önceki alimler) işte "reyn (kalbin örtülmesi)nin bu olduğu görüşünde idiler, Daha sonra: "Hayır! Aksine onların kazandıkları kalblerini örtmüştür" buyruğunu okudu,

 

Bunun bir benzeri aynı şekilde Huzeyfe (r.a)'dan da rivayet edilmiştir. Bekr B. Abdullah dedi ki: Kul, günah işledi mi kalbinde iğne batmış gibi bir iz olur. Sonra ikinci bir defa daha günah işledi mi aynı şey olur, Nihayet günahlar çoğaldı mı bu sefer kalp bir elek yahut bir kalbur gibi olur, hayır diye bir şeyin farkına varmaz ve o kalpte salah diye bir şey sebat bulmaz,

 

Bu anlamda Rasülullah (s.a.v.)'dan sabit olmuş haberler ışığında bu hususu daha önceden el-Bakara Süresi'nde (7, ayet, 4 ve 5. başlıklarda) açıklamış bulunuyoruz. O bakımdan bunları tekrarlamanın anlamı yoktur.

 

Abdu'l-Gani B. Said, Musa B. Abdu'r-Rahman'dan, o İbn Cüreyc'den, o Ata'dan, o İbn Abbas'tan ve yine (Abdu'I-Gani), Musa (b, Abdurrahman)'dan, o Mukatil'den, o ed-Dahhak'tan, o İbn Abbas'tan bir şeyler rivayet etmiş bulunuyor ki, bunun sıhhatini en iyi bilen Allah'tır. Bu rivayette o şöyle demektedir: O iki baldır, bacak ve ayak üzerinde olan "er-ran" diye bilinen şeydir ve o savaşta giyilen şeydir. (Abdu'I-Gani) dedi ki: Başkaları da şöyle demiştir: er-Ran kişinin kalbinden geçen duygudur. Ancak bunlar, sıhhati hakkında teminat verilemeyen rivayetlerdendir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

Genel olarak tefsir bilginleri ise bundan önce yapılmış olan açıklamaları benimsemiş bulunmaktadırlar. Dilbilginleri de bu açıklamayı kabul etmişlerdir. Nitekim şöyle denilir: "Kişinin kalbine günahı baskın geldi, gelir" denilir. Ebu Ubeyde Yüce Allah'ın: "Hayır! Aksine onların kazandıkları kalblerini örtmüştür." Yani kalblerine baskın, galib gelmiştir, demektir. Ebu Ubeyd dedi ki: Seni yenik düşüren ve sana üstün gelen herbir şey: ''Seni yenik düşürdü, sana galib geldi" diye ifade edilir. şair de şöyle demiştir: "Nice günah var ki, günahkarın kalbinin üstüne çıkıp galib gelmiştir, O da kalbine üstün ve galib gelen günahtan tevbe etmiş de kalbi de cilalanmıştır."

 

''Şarab aklına galib geldi (aklını örttü, onu sarhoş etti)" denilir. ''Uyuklama ona galib geldi, onu bürüdü" denilir,

 

Ömer (r.a)'ın Cüheyneli Useyfi hakkında söylediği: "Artık borçlar ona galib gelmiş (onun malını aşmış) bulunmaktadır" sözleri de bu kabildendir. Bu kişi çokça borç alan bir kimse idi.

 

Ebu Zübeyr'in şarabın etkisi ile sarhoş oluncaya kadar içki iÇmiş bir kimseyi anlatırken söylediği şu beyit de bu kabildendir.

 

"Sonra onu şarabın etkilediğini ve buna karşılık, Korkarak onu etkisi altına almadığını gördü."

 

Burada "şarabın onu etkilemesi" aklına ve kalbine galib gelmesi anlamındadır.

el-Umevi dedi ki: ''O kavmin davarları telef oldu ve oldukça güçsüz ve zayıf kaldı" tabiri. onlar davarları telef olup, güçsüz kalan kimselerdir, demektir. Buna sebep ise onların kendilerini yenik düşüren (çaresiz bırakan) bir hususla karşı karşıya kalıp buna katlanabilme gücünü bulamayışlarıdır,

 

Ebu Zeyd dedi ki: Bir kimse içinden çıkılamayacak kadar zor bir durum ile karşı karşıya kalıp, buna güç yetiremeyecek olursa bu halini anlatmak üzere: (...) denilir.

Ebu Muaz en-Nahvi dedi ki: "Reyn" kalbin günahlardan ötürü kararması, "tab'" kal be mühür vurulması demektir. Bu reynden daha ağırdır. İkfal (kiIitlemek) ise tabdan daha ağırdır.

 

ez-Zeccac dedi ki: Reyn ince bir bulut gibi kalbi örten pas gibi bir şeydir. "el-Gayn" de onun gibidir, "Kalbinin üzeri örtüldü" denilir. Yine "ğayn" birbirine sarmaş dolaş ağaçlar, demektir. Tekili (...) diye gelir ki yaprakları çok, dalları birbirine sarılmış yeşil ağaç anlamındadır. Bunun günahın kalbi çepeçevre kuşatması anlamına geldiğine dair el-Ferra'nın görüşü daha önceden geçmiş, bulunmaktadır.

 

es-Sa'lebi, İbn Abbas'tan: "Kazandıkları kalblerini örtmüştür" buyruğunu kalblerini örtüp, kapatmıştır, diye açıkladığını zikretmektedir. Yüce Allah'ın izniyle ondan sahih olarak gelen rivayet de budur.

 

Hamza, el-Kisai, el-A'meş, Ebu Bekr ve el-Mufaddal: "örtmüştür" lafzını imale ile okumuştur. Çünkü burada fau'l-fiil (yani fiilin birinci harfi) "re"dir, Aynu'l-fiil olan "elif" ise "ye"den kalb olmuştur. Bundan dolayı burada imale yapmak güzeldir. Fethalı okuyan ise aslına göre okumuştur. Çünkü "feale" babından gelen fiillerde fau'l-fiil (birinci harf) üstündür. ''ölçtü, sattı" ve benzeri fiillerde olduğu gibi, Ebu Ubeyd ve Ebu Hatim de bunu tercih etmişlerdir.

 

Hafs; ''Aksine" üzerinde vakıf yapar, sonra da: "örtmüştür" diye okumaya başlar. Onun bu vakfı "lam" harfini açıkça beyan etmek içindir, yoksa susmak (sekte) için değildir,

 

"Hayır! Muhakkak ki onlar" gerçekten kafirler "o günde" kıyamet gününde "Rabblerinden elbette perdelenmiş olacaklardır."

 

"Hayır!" buyruğunun red ve azar için olduğu da söylenmiştir. Yani durum onların dedikleri gibi değildir, aksine "muhakkak ki onlar o günde Rabblerinden elbette perdelenmiş olacaklardır."

 

ez-Zeccac dedi ki: Bu ayet-i kerimede Yüce Allah'ın kıyamet gününde görüleceğine dair delil vardır. Eğer durum böyle olmasaydı bu ayetin herhangi bir faydası olmazdı ve Rabblerinden perdelenmiş olmak suretiyle kafirlerin mertebesinin aşağı olması sözkonusu olmazdı. Yüce Allah ayrıca: "O günde yüzler var ki apaydınlıktır, Rabblerine bakıcıdırlar." (el-Kıyame, 22, 23) diye buyurmaktadır. Şanı Yüce Allah, mü'minlerin kendisine bakacaklarını haber vermekte ve kafirlerin O'nu görmekten yana perdelenmiş olacaklarını bildirmektedir.

 

Malik b. Enes, bu ayet-i kerime hakkında şöyle demiştir: Yüce Allah, düşmanlarını perdeleyip, onlar da O'nu göremeyince, dostlarına kendisini görsünler diye tecelli edecektir.

 

Şafii de şöyle demiştir: Gazab ile birtakım kimseleri perdelemesi, rıza ile birtakım kimselerin O'nu göreceklerine delildir. Daha sonra şöyle demiştir:

 

Allah'a yemin olsun ki eğer Muhammed b. İdris, ahirette Rabbini göreceğine kesin olarak, inanmazsa dünyada ona ibadet etmezdi.

 

el-Huseyn b. el-Fadl dedi ki: Yüce Allah, dünya hayatında iken onları tevhidin nurunun gerisinde perdelediğinden ötürü, ahirette de kendi zatını görmekten yana onları perdeleyecektir.

 

Mücahid Yüce Allah'ın: "Perdelenmiş olacaklardır" buyruğu hakkında şöyle demiştir: Yani O'nun lütuf ve rahmetinden engellenmiş, alıkonulmuş olacaklardır.

 

Katade dedi ki: Yüce Allah, onlara rahmetiyle bakmayacaktır, onları temize çıkarmayacaktır ve onlar için çok acıklı bir azab olacaktır, demektir.

 

Ancak birinci görüş, cumhur tarafından kabul edilmiş olup, onların Allah'ı görmekten yana perdelenmiş olacakları, bundan dolayı O'nu göremeyecekleri demek olduğunu kabul etmişlerdir.

 

"Sonra onlar, hiç şüphesiz cehennemi boylayacaklardır." Oradan asla ayrılmayacaklar, orada sürekli kalacak, oradan hiç çıkmayacaklardır."Derileri piştikçe azabı tatmaları için derilerini başka derilerle değiştireceğiz." (en-Nisa, 56);"Alevi yavaşladıkça Biz, onlara alevini arttırırız." (el-İsra, 97) el-Cahim'in cehennem ateşinin dördüncü kapısı olduğu söylenir.

 

"Sonra" onlara yani cehennemin bekçilerince; "işte bu sizin" dünya hayatında iken Allah'ın rasüllerini "yalanlayageldiğiniz şeydir, denilir."

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Mutaffifin 18-21

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR