MUTAFFİFİN 4 / 6 |
أَلَا
يَظُنُّ
أُولَئِكَ
أَنَّهُم مَّبْعُوثُونَ
{4} لِيَوْمٍ
عَظِيمٍ {5} يَوْمَ يَقُومُ
النَّاسُ
لِرَبِّ
الْعَالَمِينَ
{6} |
4. Bu
kimseler muhakkak tekrar diriltileceklerini zan dahi etmiyorlar mı;
5. Büyük
bir gün için?
6. O
günde insanlar alemlerin Rabbi huzurunda duracaklardır.
" ... Zan dahi
etmiyorlar mı?" buyruğu ile onların eksik ölçüp, tartma cesaretini
göstermeleri dolayısıyla, hallerinin çok dehşetli olduğuna dikkat çekilerek, bu
durumları reddedilmekte ve hayret edilecek bir halleri bulunduğu anlatılmak
istenmektedir. Sanki onlar eksik ölçüp tartmayı hatırlarına getirmiyorlar ve
"tekrar diriltileceklerini" ve yaptıklarından dolayı
sorgulanacaklarını tahmin dahi etmiyorlarmış gibi. Burada "zan" yakin
anlamındadır. Yani bunlar ... inanmıyorlar? Eğer inanmış olsalardı ölçü ve
tartıyı eksik yapmazlardı.
"Zan"ın burada
tereddüt anlamında olduğu da söylenmiştir. Yani eğer onlar öldükten sonra kesin
olarak inanmıyor iseler, niye bu hususta en azından bir zanda dahi
bulunmuyorlar? Ta ki bu hususta iyice düşünüp onun hakkında araştırsınlar ve
(hiç olmazsa) "büyük bir gün için" hali büyük bir gün olan kıyamet
günü için, daha ihtiyatlı olanı, gereğini yerine getirsinler.
[ - ]
"O günde insanlar
alemlerin Rabbi huzurunda duracaklardır" buyruğuna dair açıklamalarımızı
dört başlık halinde sunacağız:
1- Alemlerin Rabbinin Huzuruna
Kalkılacak Gün:
2- Eksik ölçüp Tartanların Dikkat
Etmeleri Gereken Husus:
3- "O Büyük Gün"ün Azameti:
4- İnsanların, Allah'ın ve Diğerlerinin
önünde Kalkmaları:
1- Alemlerin Rabbinin
Huzuruna Kalkılacak Gün:
''O günde"
buyruğunda, amel eden hazfedilmiş bir fiildir. Buna da
"diriltileceklerini" lafzı delil teşkil etmektedir. Yani onlar
"insanların alemlerin Rabbinin huzurunda duracakları günde"
diriltileceklerdir. Bununla birlikte "o büyük gün için" buyruğundaki
"gün" Lafzından bedel olması da mümkündür -ki burada (fiile muzaf
olduğunda nasb üzere) mebnidir- Cer konumunda olduğu da söylenmiştir. Çünkü
mütemekkin olmayana (yani i'rabı lafzi değil, takdiri olana) izafe edilmiŞtir.
Zarf olarak nasb olduğu da söylenmiştir ki; (...) anlamında olur. ''Filan
kişinin çıkacağı güne kadar ikamet et" deyip, "gün" lafzı
nasbedilerek söylenebilir. Eğer bunu, isme izafe edecek olurlarsa, o vakit bunu
cer ile telaffuz eder ve şöyle derler: ''Filanın çıkış gününe kadar ikamet et."
İfadede takdim ve tehir
olduğu ve ifadenin takdirinin: ''Şüphesiz ki onlar, insanların alemlerin Rabbi
huzurunda kalkacakları bir gün olan, o büyük bir günde diriltileceklerdir"
şeklindedir.
2- Eksik ölçüp
Tartanların Dikkat Etmeleri Gereken Husus:
Abdu'I-Melik b. Mervan'dan
rivayet edildiğine göre, bir bedevi ona şöyle demiş: Sen Yüce Allah'ın eksik
ölçüp tartanlar hakkında neler söylediklerini işitmiş bulunuyorsun, demek
istemiştir. O bu sözleriyle, eksik ölçüp tartanlara, duyduğun o büyük tehdit
yapılmış bulunmaktadır. Sen ise müslümanların mallarını ölçmeksizin ve
tartmaksızın alıp durmaktasın. Ya kendin hakkında (ne ile karşılaşacağını) zan
ediyorsun?
Bu şekildeki bir
reddedici (inkari) ifade ve hayret edici üslub "un" lafzı, günün
"büyüklük" ile nitelendirilmesi, insanların o günde Allah'ın
huzurunda zilletle boyun eğmişler olarak kalkacaklarının belirtilmesi, Yüce
Allah'ın zatını "alemlerin Rabbi" olmakla nitelendirmesi, böyle bir
günahın büyüklüğünü, eksik ölçüp tartmaktaki vebalin azametini çok açık bir
şekilde ortaya koymaktadır. Bu şekilde haksızlık yapan ve adalet ile ölçüp
tartmayı terkeden, eşitlik ve adaleti bütün alıp verdiklerinde, hatta söz ve
davranışlarında uygulamayan kimselerin vebalinin, ne kadar büyük olduğunu çok
beliğ bir şekilde açıklamaktadır.
3- "O Büyük
Gün"ün Azameti:
İbn Ömer; "ölçü ve
tartıları eksik yapanların vay haline!" (1. ayet) buyruğunu; "o günde
insanlar alemlerin Rabbi huzurunda duracaklardır" buyruğuna varıncaya
kadar okudu ve yere yıkılıncaya kadar ağladı. Ondan sonrasını okumaktan
vazgeçti, sonra şunları söyledi: Peygamber (s.a.v.)'ı şöyle buyururken
dinledim: "İnsanların alemlerin Rabbinin huzuruna kalkacakları o günde,
süresi elli bin yıl olan o günde, kimisinin teri topuklarına kadar, kimisinin
dizkapaklarına kadar, kimisinin teri de kasıklarına kadar, kimisinin göğsüne
kadar, kimisinin kulaklarına kadar ulaşacaktır. Hatta kimileri kurbağanın
(suda) kaybolduğu gibi vücudundan sızan terler içerisinde kaybolacaktır. ''
Kimileri İbn Abbas'tan şöyle
dediğini rivayet etmektedir: üçyüz yıl kadar ayakta duracaklardır. Fakat bugün
mü'minlere bir farz namazı kılacakları süre kadar kolaylaştırılacaktır.
Abdullah b. Ömer'den
rivayet edildiğine göre o Peygamber (s.a.v.)'dan şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"(İnsanlar) gölge altında bin yıl ayakta kalacaklardır. "
Malik, Nafi'den o İbn
Ömer'den rivayet ettiğine göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"İnsanların alemlerin Rabbi huzuruna gelip ayakta duracakları günde,
onlardan birisi kulaklarının ortalarına kadar ulaşan, vücudundan sızan ter
içerisinde ayakta duracaktır."
Yine ondan rivayete
göre, Peygamber (s.a.v.): "Yüzyıl ayakta duracaklardır" diye
buyurmuştur.
Ebu Hureyre dedi ki:
Peygamber (s.a.v.) Beşir el-Gıfari'ye şöyle dedi; "İnsanların alemlerin
Rabbi huzurunda ayakta duracaklar ve süresi üçyüz yıl kadar olan bir günde ne
yapacaksın? O günde kendilerine ne bir haber gelecektir, ne bugünde onlara bir
emir verilecektir." Beşir: Allah'tan yardım dileriz, diye cevab vermiştir.
Derim ki: Biz bu hadisi
Ebu Said el-Hudri'den, o Peygamber (s.a.v.)'dan diye (Peygamber -s.a.v.-'e
ulaşan) merfu bir hadis olarak zikretmiş bulunuyoruz:
"Bugün mü'min için
öyle hafifletilecektir ki, dünyada iken kıldığı farz bir namazdan bile onun
için daha hafif olacaktır." Bu hadisi: "İsteyen biri inecek azabı
istedi" (el-Mearic, 1) buyruğunu açıklarken (4. ayetin tefsirinde)
zikretmiş bulunuyoruz. İbn Abbas'tan şöyle dediği nakledilmiştir: Mü'mine bir
farz namaz süresi kadar kısa gelecektir.
Yine denildiğine göre,
mü'min için bu şekilde durmak, güneşin zeval bulması gibi olacaktır. Buna Yüce
Allah'ın Kitabından delil, onun şu buyruğudur: "Haberiniz olsun ki,
Allah'ın velilerine hiçbir korku yoktur. Onlar kederlenecek de
değillerdir." (Yunus, 62) Sonra onların niteliklerini belirterek:
"Onlar iman edip takvalı davrananlardır" (Yunus, 63) diye
buyurmaktadır. Lütfuyla, keremiyle, cömertlik ve minnetiyle Allah, bizi de
onlardan kılsın, Amin.
Burada
"insanlar" ile Cebrail (a.s)'ın alemlerin Rabbi huzuruna gelip duracağının
kastedildiği de söylenmiştir. Bu açıklamayı İbn Cübeyr yapmıştır. Ancak böyle
olması uzak bir ihtimaldir. Buna sebep bu hususa dair zikretmiş olduğumuz
haberlerdir. Bu haberler sahih ve sabittir. Müslim'in ve Buhari'nin Sahihleri
ile Tirmizi'de yer alan İbn Ömer'in Peygamber (s.a.v.)'dan rivayet ettiği şu
hadis bu hususta yeterli bir delildir: "O günde insanlar alemlerin Rabbi
huzurunda duracaklardır" buyruğu hakkında buyurdu ki: "Onlardan
herhangi birisi kulaklarının ortalarına kadar varan bedeninden sızan ter
içerisinde ayakta duracaktır.''
Bir diğer görüşe göre bu
ayağa kalkış, onların kabirlerinden kalkacakları gündür. Ahirette dünyada
kullarının hakları ile (huzurunda duracaklardır), diye de açıklanmıştır. Yezid
er-Rişk dedi ki: Onlar onun huzurunda hüküm vermesi için ayakta duracaklardır.
4- İnsanların, Allah'ın
ve Diğerlerinin önünde Kalkmaları:
Şanı Yüce alemlerin
Rabbi Allah için ayakta durmak, O'nun azametine ve hakkına nisbetle çok basit
ve önemsiz bir şeydir. İnsanların birbirleri için ayakta durmaya gelince, ilim
adamları bu hususta farklı görüşlere sahiptir. Kimisi bunu caiz kabul ederken,
kimisi caiz kabul etmemiştir. Peygamber (s.a.v.)'dan rivayet edildiğine göre, o
Cafer b. Ebi Talib için ayağa kalkmış ve onunla kucaklaşmıştır. Talha da Ka'b
b. Malik'in tevbesi kabul edildiği günü Ka'b için ayağa kalkmıştır. Peygamber
(s.a.v.)'in Sa'd b. Muaz yanına gelince ensara: "Efendiniz için ayağa
kalkınız" dediği bilinmektedir. Yine o şöyle buyurmuştur: "Her kim
insanların önünde ayağa kalkmalarından memnun olur ise cehennemdeki yerine
hazırlansın. "
Bu, kişinin hali ve
niyeti ile alakalıdır. Eğer böyle bir beklenti içerisinde olur ve kendisinin
buna layık olduğuna inanırsa bu yasaktır. Şayet güler yüzlülük ve hakkı
gözetmek maksadıyla olursa, o vakit caizdir. Özellikle yolculuktan gelmek ve
buna benzer sebepler de varsa. Buna dair bazı açıklamalar daha önce Yusuf
Süresi'nin sonlarında (100. ayet, 2. başlıkta) geçmiş bul unmaktadır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN