TAHRİM 8 |
يَا
أَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُوا
تُوبُوا
إِلَى
اللَّهِ
تَوْبَةً نَّصُوحاً
عَسَى
رَبُّكُمْ أَن
يُكَفِّرَ
عَنكُمْ
سَيِّئَاتِكُمْ
وَيُدْخِلَكُمْ
جَنَّاتٍ
تَجْرِي مِن
تَحْتِهَا
الْأَنْهَارُ
يَوْمَ لَا
يُخْزِي
اللَّهُ
النَّبِيَّ
وَالَّذِينَ
آمَنُوا مَعَهُ
نُورُهُمْ
يَسْعَى
بَيْنَ أَيْدِيهِمْ
وَبِأَيْمَانِهِمْ
يَقُولُونَ رَبَّنَا أَتْمِمْ
لَنَا
نُورَنَا
وَاغْفِرْ
لَنَا إِنَّكَ
عَلَى كُلِّ
شَيْءٍ
قَدِيرٌ |
8. Ey iman edenler!
Allah'a nasüh bir tevbe ile tevbe edin! Olur ki Rabbiniz kötülüklerinizi örter.
Sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. O gün Allah, Peygamberi ve onunla
beraber olan iman edenleri mahcub etmeyecek. NurIarı önlerinde ve sağlarında
koşacak ve diyecekler ki: "Rabbimiz, bize nurumuzu tamamla ve bize
mağfiret buyur! Çünkü Sen herşeye kadirsin."
"Ey iman edenler!
Allah'a nasuh bir tevbe ile tevbe edin!" buyruğu ile ilgili
açıklamalarımızı iki başlık halinde sunacağız:
1- Tevbe ve Tevbenin Nasuh Olması:
2- Kendisinden Tevbe Edilecek Hususlar
ve Bunlardan Nasıl Tevbe Edileceği:
1- Tevbe ve Tevbenin
Nasuh Olması:
"Ey iman edenler! Allah'a
... tevbe edin" buyruğu ile Yüce Allah tevbe etmeyi emretmektedir. Tevbe
etmek, bütün hal ve bütün zamanlarda farz-ı ayndır. Buna dair açıklamalar ve
görüşler daha önce en-Nisa Süresi'nde (17,18. ayetler, 1. başlık ve devamında)
ve başka yerlerde geçmiş bulunmaktadır.
"Nasuh bir tevbe
ile ... " buyruğunda geçen "nasüh tevbe"nin mahiyeti hakkında
ilim adamları ile kalb erbabı yirmiüç ayrı açıklama getirmişlerdir:
1- Nasüh tevbe, sütün
tekrar memeye dönmemesi gibi ardından yine (aynı günaha) dönüş olmayan
tevbedir, denilmiştir. Bu açıklama Ömer, İbn Mesud, Ubeyy b. Ka'b ve Muaz b.
Cebel (r.anhum)'dan rivayet edilmiştir. Muaz bu açıklamayı Peygamber (s.a.v.)'e
merfu olarak da nisbet etmiştir.
2- Katade dedi ki: Nasüh
tevbe, doğru ve samimi demektir. Halis diye de açıklanmıştır. "Ona nush
ile söz söyledi" demek, samimi olarak ihlasla ona söz söyledi demektir.
el-Hasen dedi ki: Nasüh sevdiği günaha buğzedip onu hatırladığı vakit ondan
dolayı mağfiret dilemesidir.
3- Nasüh tevbe, kabul
olunacağına güvenilmeyen ve bundan dolayı da korku duyulan tevbedir, diye de
açıklamıştır.
4- Nasüh tevbe,
beraberinde ayrıca tevbeye gerek duyulmayan tevbedir, diye de açıklanmıştır.
5- el-Kelbi dedi ki:
Nasüh tevbe, kalpten pişmanlık duymak, dil ile mağfiret dilemek, günahtan
kesinlikle vazgeçmek ve bir daha dönmemek üzere kesin kararlı olmak demektir.
6- Said b. Cubeyr dedi
ki: Nasüh tevbe, kabul olunan tevbe demektir. üç şartı taşımadıkça da kabul
olunmaz: Kabul olunmaz korkusu, kabul olunacağı ümidi ve itaatlerde süreklilik.
7- Said b. el-Müseyyeb
dedi ki: Nasuh tevbe, kendisi ile kendi özünüze samimi olarak iyilik yaptığınız
tevbedir.
8- el-Kurazi dedi ki:
Nasüh tevbe, dört özelliği taşıyan tevbedir: Dil ile mağfiret dilemek, bedenen
günahtan vazgeçmek, kalpten dönmeme kararını vermek ve kötü arkadaşlardan
uzaklaşmak.
9- Süfyan es-Sevri dedi
ki: Nasuh tevbe'nin dört alameti vardır: Kıllet, illet, zillet ve gurbet.
10- el-Fudayl b. Iyad
dedi ki: Günahının sürekli gözünün önünde bulunması ve sürekli olarak onu
gözleriyle görüyor gibi hareket etmesidir. Buna yakın bir açıklama İbn
es-Simak'dan nakledilmiştir: Allah'a karşı hayanı azaltarak işlemiş olduğun o
günahı sürekli olarak gözönünde bulundurman ve bundan dolayı seni bekleyene
hazırlanmandır.
11- Ebu Bekr el-Varrak
dedi ki: Nasüh tevbe, genişliğine rağmen yeryüzünün sana dar gelmesi ve
nefsinin de seni alabildiğine sıkmasıdır. Tıpkı (savaşta) geri bırakılan üç
kişi gibi.
12- Ebu Bekr el-Vasıti
dedi ki: Herhangi bir karşılığı kaybetmek dolayısıyla yapılmayan tevbedir.
Çünkü dünyada nefsini rahatlatmak için günah işleyen bir kimse, daha sonra
ahirette kendisini rahatlatmak arzusuyla tevbe ederse, onun tevbesi Allah için
değil, kendisini korumak içindir.
13- Ebu Bekr ed-Dakkak
el-Mısrı dedi ki: Nasüh tevbe, yaptığı haksızlıkları sahiplerine geri vermek,
hasımlarından helallik dilemek ve itaatleri sürekli bir alışkanlık haline
getirmektir.
14- Ruveym dedi ki:
Nasüh tevbe, masiyet esnasında (hakka) yönelmeksizin arkanı döndüğün gibi
(tevbe esnasında) da arkanı dönmeksizin Allah'a yönelmektir.
15- Zünnun dedi ki:
Nasüh tevbenin üç alameti vardır: Az konuşmak, az yemek ve az uyumak.
16- Şakik dedi ki: Nasüh
tevbe, kişinin kendisini çokça kınaması, sürekli pişmanlık duymaya aralık
vermemesidir; ta ki onun afetlerinden selamete çıkabilinceye kadar.
17- Serri es-Sakatl dedi
ki: Nasüh tevbe, kişinin kendisine ve mü'minlere nasihat etmeden gerçekleşemez.
Çünkü tevbe eden ve ona bağlı kalan bir kimse, diğer insanların da kendisi gibi
olmasını ister.
18- el-Cuneyd dedi ki:
Nasüh tevbe, günahı ebediyyen hatırlamamak üzere unutmasıdır. Çünkü tevbesi
sahih olan bir kimse, Allah'ı seven bir kişi olur. Allah'ı seven bir kimse ise
Allah'tan başka herşeyi unutur.
19- Zü'I-Uzuneyn (Enes
b. Malik -r.a-'ın lakabı olup, iki kulaklı demektir) dedi ki: Nasüh tevbe,
kişinin gözyaşının akması, masiyetlere karşı da başkaldıran bir kalbe sahib
olması demektir,
20- Feth el-Mevsili dedi
ki: Nasuh tevbenin üç alameti vardır: Hevaya muhalefet, çokça ağlamak ve açlık ve
susuzluğa karşı dayanabilmek.
21- Sehl b. Abdullah
et-Tusteri dedi ki: Bu ehl-i sünnet ve'l-cemaat için sözkonusu olan bir
tevbedir. Çünkü bid'atçinin tevbesi olmaz. Buna delil de Peygamber (s.a.v.)'in:
"Allah bid'at sahibi herkese karşı tevbe etmesinin önünde perde
kılmıştır'' buyruğudur.
22- Huzeyfe'den rivayete
göre o şöyle demiştir: Bir günahtan tevbe edip, sonra tekrar o günaha dönmek
kişiye kötülük olarak yeter.
Nasuh tevbenin asıl
anlamı ihlaslı olmaktan gelmektedir. Mesela, bal mumundan süzülmüş olduğu
takdirde bu "nasih" bir baldır, denilir.
23- Bunun dikiş dikmek
anlamında olan "nasahat"den alınmış olduğu da söylenmiştir. Bu
anlamdan alınmış olması ile ilgili iki şekilde açıklama yapılmıştır:
1. Böyle bir tevbe kişinin
itaatini sağlamlaştırıp tıpkı terzinin dikişi ile elbiseyi sağlamlaştırıp
pekiştirdiği gibi, pekiştirdiğinden ötürü bu kökten gelmiştir.
2. Çünkü böyle bir tevbe
kişiyi Allah'ın dostları ile birlikte biraraya getirmiş ve onu onlara
katmıştır. Tıpkı terzinin kumaşı biraraya getirip onun bir bölümünü diğer bir
bölümüne yapıştırması gibi.
"Nasuh" lafzı
genel olarak "nun" harfi üstün, tevbenin sıfatı diye: (...) şeklinde
okunmuştur. "Çok sabırlı bir kadın" ifadesinde olduğu gibi. Bu da
nushunda (samimiyetinde) oldukça ileriye varmış tevbe demektir.
el-Hasen, Harice ve Ebu
Bekr'in rivayetine göre Asım bunu ötreli okumuşlardır. Bu okuyuş: ''Kendiniz
için nasihat tevbesi ... " tevilindedir.
Bu lafzın: (...)
şeklinde ve (...)in çoğulu olması mümkün olduğu gibi, mastar olması da
mümkündür. Nitekim: (...) denilir. Çünkü mastarlarda (aynı fiilin mastarı)
"fuale ve fuul" vezinlerinde gelebilir. ''Gitmek" gibi.
el-Müberred dedi ki:
Yüce Allah nushu bulunan tevbeyi kastetmiştir. Nitekim: "Ben nushta bulundum,
nush etmek" denilir.
2- Kendisinden Tevbe
Edilecek Hususlar ve Bunlardan Nasıl Tevbe Edileceği:
Kendisinden tevbe
edilecek hususlar ile bunlardan nasıl tevbe edileceği ile ilgili olarak ilim
adamları şöyle demişlerdir: Kendisinden tevbe edilecek olan günah ya Yüce
Allah'a ait bir haktır ya da insanlara ait bir haktır. Eğer namazı terketmek
gibi Allaha ait bir hak ise, pişmanlıkla birlikte, geçirmiş olduğu namazları
kazayı da katmadıkça tevbesi sahih olmaz. Aynı şekilde orucun terki yahut
zekatta kusur olması halinde de durum böyledir.
Şayet haksız yere
birisini öldürmek gibi bir günah ise; eğer ona kısas uygulanması gerekiyor ve
kısas uygulanması isteniyor ise, kendisine kısasın uygulanması imkanını vermek
ile; eğer haddi gerektiren bir kazf (zina iftirası) ise ve bu haddin kendisine
uygulanması isteniyor ise kendisine haddin uygulanmasını kabul etmesi ile olur.
şayet bu haklar affedilecek olursa, pişmanlık duymak ve samimi olarak tekrar
buna dönmemeyi kararlaştırmak onun için yeterli olur.
Aynı şekilde bir mal
karşılığında, kısasen öldürülmesi affedilecek olursa, o malı bulabilen bir
kimse ise, onu eksiksiZ ödemekle yükümlüdür. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Fakat kime kardeşi tarafından bir şey affolunursa, artık (diyet alan)
örfe uyarak istesin (ve katil de) ona güzellikle ödesin," (Bakara, 178)
Eğer tevbe ettiği günah
Allah'ın hadlerinden -ne olursa olsun- herhangi bir had ise sağlıklı bir
pişmanlık duyarak Yüce Allah'a tevbe edecek olursa, bu had ondan düşer. Nitekim
Yüce Allah ele geçirilmelerinden önce muhariplerin (yol kesenlerin) tevbe
ettikleri takdirde hadlerinin düşeceğini açıkça hükme bağlamıştır. İşte bu
husus, ele geçirilmelerinden sonra tevbe ettikleri takdirde, hadlerinin
düşmeyeceğine delil teşkil etmektedir. Daha önce (Maide, 39. ayet, 26.
başlıkta) açıklandığı üzere.
Aynı şekilde içki
içenler, hırsızlık yapanlar, zina edenler haBerini düzeltip, tevbe eder ve bu
durumları bilinecek olup sonradan imama (İslam devlet başkanına) şikayet
edilecek olurlarsa, İmamın onlara had uygulamaması gerekir. Şayet durumları
imama arzedildikten sonra "tevbe ettik" deyip eğer terketmemişlerse-
o vakit onlar bu halleri ile yenik düşürülen muhariplerle aynı durumdadırlar.
Şafii'nin kabul ettiği görüş budur.
Eğer günah kullara
yapılan bir haksızlık ise; gücünün yetmesi halinde o hakkı sahibine geri
vermedikçe ve ister ayni bir hak olsun, ister başka türlü olsun o haktan
kurtulmadıkça tevbesi sahih olmaz. Şayet o hakkı sahibine geri verebilecek gücü
varsa güç yetirebildiği en kısa ve en çabuk bir süre içerisinde o hakkı eda
etmeye karar vermelidir.
Eğer bir müslümana zarar
vermiş fakat, o müslüman bunun farkında değil yahutta zararın nereden geldiğini
bilmiyor ise, o müslümana verdiği zararı izale eder. Sonra da o kimseden
kendisini affedip kendisine bağışlanma dilemesini ister. Onu affedecek olursa,
bundan dolayı günahı kalkar, Eğer bu istekte bulunmak üzere birisini gönderecek
olup, o mazlum şahıs da kendisine zulmeden kimseyi -muayyen olarak bilsin ya da
bilmesin- affedecek olursa, bu da sahihdir. Şayet haksız yere korkutmak yahut
kederlendirmek yahut bir tokat vurmak yahut haksızca onu çimdiklemek gibi bir
adama kötülük yapar ya da bir kamçı ile onu vurup canını acıtacak olur da sonra
yaptığı bu işten dolayı pişmanlık duyarak ve bir daha tekrarlamamak kararı ile
gelip o kişiden af dileyecek olursa ve o kimseye karşı gönlünü hoşnud edinceye
kadar zilletini arzetmeyi sürdürüp de haksızlığa uğrayan kişi onu affederse, bu
günahı kalkar. Haddin sözkonusu olmadığı sövüp saymak ve hakaret etmek gibi işlerde
de durum böyledir,
"Rabbinizin
kötülüklerinizi örtmesi ... umulur" buyruğundaki "Umulur" Allah
hakkında kullanıldığı taktirde vücub (kesinlik) ifade eder. Peygamber
(s.a.v.)'ın: "Günahtan tevbe eden kimse günahsız kimse gibidir"
Buyruğunun anlamı da budur.
" ... me, ...
" buyruğu; ''Umulur" lafzının merfu' ismi konumundadır.
"... Sokması"
buyruğu "örtmesi" anlamındaki lafza atfedilmiştir.
İbn Ebi Able: ''Sizi ...
sokar" buyruğunu cezm ile; "Örtmesi umulur" lafzının mahalline atfederek
cezm ile okumuştur. Günahlarınızın örtülmesini ve sizi altından ırmaklar akan
cennetlere sokmasını gerektirecek şekilde tevbe ediniz, denilmiş gibidir,
"O gün Allah,
Peygamberi ... mahcub etmeyecek" buyruğunda geçen: "O gün"
buyruğunun amili ya; "sizi ... sokması" anlamındaki fiildir ya da
takdir edilmiş bir fiildir.
Burada: "Mahcub
etmeyecek" fiili "azap etmeyecek" demektir. Yani Yüce Allah ona
da, onunla birlikte iman edenlere de azap etmeyecektir.
"Nurları önlerinde
ve sağlarında koşacak" buyruğu(na dair açıklamalar) daha önce el-Hadid
Suresi'nde (12. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
"Ve diyecekler ki:
Rabbimiz bize nurumuzu tamamla ve bize mağfIret buyur. Çünkü Sen herşeye
kadirsin." İbn Abbas, Mücahid ve başkaları dedi ki: Bu, Allah'ın
münafıkların nurunu söndüreceği vakit mü'minlerin yapacağı bir duadır. Daha
önce el-Hadid Suresi'nde (13. ayetin tefsirinde) açıklandığı gibi.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN