TEĞABUN 16 / 17 |
فَاتَّقُوا
اللَّهَ مَا
اسْتَطَعْتُمْ وَاسْمَعُوا
وَأَطِيعُوا
وَأَنفِقُوا
خَيْراً
لِّأَنفُسِكُمْ
وَمَن يُوقَ
شُحَّ
نَفْسِهِ
فَأُوْلَئِكَ
هُمُ الْمُفْلِحُونَ
{16} إِن
تُقْرِضُوا اللَّهَ
قَرْضاً
حَسَناً
يُضَاعِفْهُ
لَكُمْ
وَيَغْفِرْ
لَكُمْ
وَاللَّهُ
شَكُورٌ حَلِيمٌ
{17} |
16. O
halde; gücünüzün yettiği kadar Allah'tan korkun. Dinleyin, itaat edin. Kendiniz
için de hayır olmak üzere infak edin. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa,
işte onlar umduklarını elde edenlerin ta kendileridir.
17. Eğer
Allah'a güzel bir şekilde ödünç verirseniz, onu size kat kat arttırır ve
günahlarınızı bağışlar. Allah Şekürdur, Halimdir.
"O halde gücünüzün
yettiği kadar Allah'tan korkun. Dinleyin, itaat edin.
Kendiniz için de hayır
olmak üzere infak edin ... " buyruğuna dair açıklamalarımızı beş başlık
halinde sunacağız:
1- Güç Yettiğince
Allah'tan Korkmak ile ''Allah'tan Gereği Gibi Korkmak":
Tevil bilginlerinden bir
topluluk bu ayet-i kerimenin Yüce Allah'ın: "Allah'tan nasıl korkmak
gerekirse öyle korkun" (Al-i İmran, 102) ayetini neshettiği görüşündedir.
Katade, er-Rabi b. Enes, es-Süddi ve İbn Zeyd bunlar arasındadır.
Taberi şu rivayeti
zikreder: Bana Yunus b, Abdi'l-A'la anlattı dedi ki: Bize İbn Vehb haber verdi
dedi ki: İbn Zeyd Yüce Allah'ın: "Ey iman edenler! Allah'tan nasıl korkmak
gerekirse öyle korkun" (Al-i İmran, 102) buyruğu hakkında dedi ki: Bu çok
ağır bir emir olarak geldi. Ashab: Bunun nasıl olması gerektiğini kim bilebilir
yahut ona kim ulaşabilir. Yüce Allah bu işin onlara çok ağır geldiğini
bildiğinden bu ayeti neshederek hükmünü onlar üzerinden kaldırdı ve bu ayeti
indirerek: "O halde gücünüzün yettiği kadar Allah'tan korkun" diye
buyurdu.
Ayetin muhkem olduğu,
onda herhangi bir neshin olmadığı da söylenmiştir. İbn Abbas dedi ki: Yüce
Allah'ın: "Allah'tan nasıl korkmak gerekirse öyle korkun" (Al-i
İmran, 102) buyruğu nesholmamıştır, fakat Allah'tan gereği gibi korkmak Allah
için gereği gibi cihad etmekle ve Allah yolunda hiçbir kınayıcının kınamasının
etkisi altında kalmamakla, kendi öz nefisleri babaları ve oğulları aleyhine
olsa dahi adaleti ayakta tutmakla olur. Bu daha önceden (Al-i İmran, 102.
ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
2- Bu İki Ayet ile Al-i
İmran, 102. Ayeti Nasıl Anlaşılabilir?
Bu ayet-i kerime nesh olmayıp,
muhkem olduğuna göre et-Teğabun Suresi'nde Yüce Allah'ın: "O halde
gücünüzün yettiği kadar Allah'tan korkun" buyruğu nasıl açıklanır ve
Allah'tan nasıl korkmak gerekiyorsa, öylece korkmak emri ile gücümüz yettiğince
O'ndan korkmak emri birarada nasıl anlaşılabilir? Allah'tan gereği gibi korkmak
emri, Kur'an-ı Kerim buyruğu ile herhangi bir tahsis sözkonusu olmaksızın ve
herhangi bir şarta da bağlı olmayarak Kur'an ile farz kılınmaktadır. Gücümüz
yettiğince Allah'tan korkmak emri ise bir şarta bağlı olarak ondan korkmak
emrini ihtiva etmektedir diyenlere şöyle cevap verilir:
Yüce Allah'ın: "O
halde gücünüzün yettiği kadar Allah'tan korkun" buyruğunun delalet ettiği
ile; "Allah'tan nasıl korkmak gerekirse öyle korkun" (Al-i İmran,
102) buyruğunun anlamı ile ilgisi yoktur. Yüce Allah: "O halde gücünüzün
yettiği kadar Allah'tan korkun" buyruğu ile şunu kastetmektedir: Ey
insanlar! Artık Allah'tan korkun ve sizin için fitne kılınan mallarınızın ve
evlatlarınızın fitnesi sizi yenik düşürmesin diye O'nun gözetimi altında
olduğunuzu bilin. Bunlar, sizin için farz olan küfür diyarından, İslam diyarına
hicret etmekten alıkoyarak hicret etme gücünüz ve imkanınız varken, hicret
etmeyi terkedecek hale gelmeyiniz. Çünkü Yüce Allah: "Nefislerine
zulmedenler olarak canlarını alacağı kimselere melekler ... İşte Allah'ın
onları affedeceği umulur" (en-Nisa, 97-99) buyruğu ile gücü yetmeyen
kimseleri hicreti terkettiklerinden dolayı mazur görmekte; şirk diyarında
herhangi bir çare ya da hicrete yol bulamadığı için kalmaya devam eden
kimseleri affettiğini haber vermektedir. İşte Yüce Allah'ın: "O halde
gücünüzün yettiğikadar Allah'tan korkun" buyruğu da aynı şekilde şirk
diyarından, İslam diyarına hicret etmeyi, mallarınızın ve evlatlarınızın
fitnesine kapılarak terketmeyiniz, demektir. Bu açıklamanın doğruluğunun
delillerinden birisi de Yüce Allah'ın; "O halde gücünüzün yettiği kadar
Allah'tan korkun" buyruğunun, hemen; "Ey iman edenler! Muhakkak ki
eşleriniz ve evlatlarınızdan size düşman olanlar vardır. O halde onlardan
sakının" (Teğabun, 14) buyruğundan sonra gelmesidir.
Az önceden geçtiği üzere
bu ayet-i kerimelerin çoluk çocuklarının kendilerini engellemeleri neticesinde
şirk diyarından, İslam diyarına hicret etmekte geciken ve önceleri kafir olan
birtakım kimseler sebebiyle indiği hususunda seleften Kur'an-ı Kerim'in
tevilini bilen ilim ehli arasında herhangi bir görüş ayrılığı yoktur. Bütün
bunlar Taberi'nin tercih ettiği görüşlerdir.
"O halde gücünüzün
yettiği kadar Allah'tan korkun" buyruğunun nafile olarak yapılan ameller
yahut sadakalar ile ilgili olduğu da söylenmiştir. Yüce Allah'ın:
"Allah'tan nasıl korkmak gerekirse öyle korkun" (Al-i İmran, 102)
buyruğu inince, bu müslümanlara ağır geldi ve topukları şişinceye, alınları
yaralanıncaya kadar namaz kılmaya koyuldular. Yüce Allah onların bu yüklerini
hafifletmek üzere: "O halde gücünüzün yettiği kadar Allah'tan korkun"
buyruğunu indirdi ve bundan önceki ayet-i kerimeyi neshetti. Bu açıklamayı İbn
Cübeyr yapmıştır.
el-Maverdi dedi ki: Eğer
bu nakil sabit değilse, bir masiyet işlemeye zorlanan kimsenin bundan dolayı
sorumlu olmaması ihtimali de vardır. Çünkü bu durumdaki bir kişi, o masiyetten
sakınabilme gücüne sahib değildir.
3- Dinleyin, İtaat Edin:
"Dinleyin, itaat
edin" buyruğu, size verilen öğütleri dinleyin, size verilen emir ve
yasaklara itaat edin; demektir. Mukatil dedi ki: "Dinleyin" Allah'ın
Kitabından üzerinize indirilenlere kulak verin demektir. Dinlemenin asıl anlamı
budur. "İtaat edin" size verdiği emir ya da yasaklarda Resulüne itaat
edin, demektir.
Katade dedi ki: Buna
bağlı olarak; Peygamber (s.a.v.)'e dinleyip itaat etmek esası üzere bey'at
edilmiştir.
Bir başka açıklamaya
göre: "Dinleyin" yani dinlediğiniz şeyi kabul edin, demektir. Kabul
etmenin "dinlemek" diye ifade edilmesi dinlemenin neticesinin bu
oluşundan dolayıdır.
Derim ki: el-Haccac bu
ayet-i kerimeyi okuyup, hükmünün munhasıran AbdU'l-Melik b. Mervan hakkında
olduğunu ileri sürüp de: "O halde gücünüzün yettiği kadar Allah'tan
korkun. Dinleyin, itaat edin" buyruğu Allah'ın emiri ve halifesi olan
Abdu'l-Melik b. Mervan hakkındadır. Bunun bir istisnası yoktur, Allah'a yemin
ederim eğer ben bir adama: Mescidin bir kapısından çıkmasını emredip, o da bir
başka yerden çıkacak olursa hiç şüphesiz kanı bana helaldir; derken işi alabildiğine
aşırıya götürmüş ve ayet-i kerimeyi bu şekilde tevil etmekle yalan söylemiştir.
Evet, bu ayet-i kerime herşeyden önce Peygamber (s.a.v.) hakkındadır, sonra
onun ardından gelen emir sahibleri hakkındadır. Bunun delili de Yüce Allah'ın:
"Allah'a itaat edin, Rasule de itaat edin ve sizden olan emir sahiblerine
de" (en-Nisa, 59) buyruğudur,
4- İnfak ve Kapsamı:
"İnfak edin"
buyruğu ile kastedilenin zekat olduğu söylenmiştir. Bu açıklamayı İbn Abbas
yapmıştır. Nafile olan nafakanın kastedildiği de söylenmiştir. ed-Dahhak: Bu
cihad uğrunda ki harcamadır, demiştir, el-Hasen ise: Bu kişinin kendisi için
yaptığı harcamadır, demiştir.
İbnu'l-Arabi dedi ki: Bu
görüşü ileri sürenin bu kanaati belirtmesine sebeb, Yüce Allah'ın:
"Kendiniz için" diye buyurmuş olması ve fakat ister farz, ister
nafile olsun bütün sadaka türü infakların, kişinin kendisine yaptığı infak ve
harcamalar olduğunu farkedememiş olmasıdır. Yüce Allah ise: "Eğer iyilik
ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz, kötülük ederseniz kendi aleyhinize,"
(el-İsra, 7) diye buyurmaktadır. Kişinin hayır namına yaptığı herbir şey
aslında ancak kendi lehinedir. Doğrusu ise bu ayet-i kerimenin umumi olduğudur.
Peygamber (s.a.v.)'dan rivayet edildiği ne göre bir adam ona: Yanımda bir
dinarım var (onu ne yapayım), diye sormuş, Peygamber: "Onu kendine
harca" diye cevap vermiş, Adam: Bir dinarım daha var deyince, "onu
hanımına harca" diye buyurmuş. Bir dinarım daha var deyince, ';onu
çocuklarına harca" diye buyurmuş, Bir dinarım daha var deyince, "onu
sadaka ver'diye buyurmuştur,
Böylelikle önce kişinin
kendisinden sonra eşinden, sonra çocuklarından başlayarak devam etmiş ve bundan
sonra sadakayı sözkonusu etmiştir. İşte şeriatta aslolan da budur.
5- "Kendiniz İçin
Hayır Olmak üzere":
"Kendiniz için de
hayır olmak üzere" buyruğundaki: ''Hayır olmak üzere" lafzı
Sibeveyh'e göre hazfedilmiş bir fiil dolayısıyla nasbedilmiştir. Buna da
"infak edin" fiili delalet etmektedir. Şöyle buyurmuş gibidir: İnfak
hususunda kendiniz için hayırlı olan şeyler yapınız. Yahutta mallarınızdan
kendiniz için önden hayır gönderiniz, demiş gibidir.
el-Kisai ve el-Ferra'ya
göre ise hazfedilmiş bir mastarın sıfatıdır. "Kendiniz için hayırlı olan
bir infak yapınız'' demektir. Ebu Ubeyde'ye göre ise gizli bir: (...)'nin
haberidir. Bu da: ''Sizin için hayır olacak (bir infak yapın)" demektir.
"Hayır"ı malın
kendisi kabul edenlere göre ise bu lafzın nasb ile gelmesi "infak
edin" buyruğu sebebi iledir. (Buna göre buyruk: ... kendiniz için hayır
(mal) infak edin, demek olur.)
"Kim nefsinin
cimriliğinden korunursa, işte onlar umduklarını elde edenlerin ta
kendileridir" buyruğuna dair açıklamalar daha önceden (el-Haşr, 9. ayet,
11. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Aynı şekilde: "Eğer Allah'a güzel bir
şekilde ödünç verirseniz, onu size kat kat arttırır" buyruğu ile ilgili
açıklamalar da daha önceden el-Bakara Süresi (245. ayet, 1. başlıkta) ile
el-Hadid Süresinde (11. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
"Ve günahlarınızı
bağışlar. Allah, Şekurdur, Halimdir" buyruğu ile ilgili olarak şükrün
anlamına dair açıklamalar Bakara Süresi'nde (52. ayet, 3. başlıkta) geçmiş
bulunmaktadır.
"Halim"
(cezalandırmakta) acele etmeyen demektir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN