HADİD 18 / 19 |
إِنَّ
الْمُصَّدِّقِينَ
وَالْمُصَّدِّقَاتِ
وَأَقْرَضُوا اللَّهَ
قَرْضاً
حَسَناً
يُضَاعَفُ
لَهُمْ
وَلَهُمْ
أَجْرٌ
كَرِيمٌ {18} وَالَّذِينَ
آمَنُوا
بِاللَّهِ
وَرُسُلِهِ
أُوْلَئِكَ
هُمُ
الصِّدِّيقُونَ
وَالشُّهَدَاء عِندَ
رَبِّهِمْ
لَهُمْ
أَجْرُهُمْ
وَنُورُهُمْ
وَالَّذِينَ
كَفَرُوا
وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا
أُوْلَئِكَ
أَصْحَابُ
الْجَحِيمِ {19} |
18.
Şüphesiz ki sadaka veren erkeklerle, sadaka veren kadınların ve Allah'a kard-ı
hasenle borç verenlerin (ecirleri) kendilerine kat kat arttırılır ve onlar için
pek bol ve şerefli bir mükafat vardır.
19. Allah'a
ve peygamberlerine iman edenler işte onlar Rabblerinin nezdinde dosdoğru
olanlar ve şehitlerdir. Onlara ecirleri ve nurları verilecektir. Kafır olup
ayetlerimizi yalanlayanlara gelince; işte onlar cehennemlik olanlardır.
"Şüphesiz ki sadaka
veren erkeklerle, sadaka veren kadınlar" buyruğunu İbn Kesir, Asım'dan
rivayetle Ebu Bekir her ikisinde de "sad" harfini şeddesiz olarak
"tasdik"den gelen bir lafız olarak okumuşlardır. Allah'ın
indirdiklerini doğrulayanlar, demek olur.
Diğerleri ise şeddeli
okumuşlardır ki bu da: ''Sadaka veren erkeklerle, sadaka veren kadınlar"
demek olup "te" harfi "sada idgam edilmiştir. Ubeyy'in
mushafında da böyledir. O halde bu buyruk sadakalar vermeye bir teşviktir.
Bundan dolayı da; "ve Allah'a" yani sadaka vermekle Allah yolunda
infak ile "kard-ı hasenle borç verenler" diye buyurulmaktadır.
el-Hasen dedi ki; Kur'an-ı Kerim'de sözü geçen "kard-ı hasen"
tabirlerinin tamamı nafile (sadaka) hakkındadır. Bunun Allah'tan ecrini
bekleyerek ve samimiyetle verilen sadaka ve bunun dışındaki her türlü salih
amel demek olduğu da söylenmiştir.
Buyrukta fiilin isme
atfedilmesinin sebebi zikredilen ismin fiil takdirinde olmasıdır. Yani tasdik
edenler (ya da sadaka verenler) ve kard-ı hasen ile borç verenler anlamındadır.
"Kendilerine"
ecirleri "kat kat verilir" benzeri katlarıyla verilir.
"Kat kat
verilir" buyruğu genel olarak meçhul bir fiil şeklinde "ayn"
harfi üstün okunmuştur. el-A'meş ise bunu "ayn" harfi kesreli ve
"he" fazlasıyla: "Onu kat kat arttırır" diye okumuştur. İbn
Kesir, İbn Amir ve Yakub ise "ayn" harfini üstün ve şeddeli olarak:
''kat kat arttırılır" diye okumuşlardır.
"Ve onlar için pek
bol ve şerefli bir mükafat" yani cennet "vardır." "Allah'a ve
peygamberlerine iman edenler, işte onlar Rabblerinin nezdinde dosdoğru olanlar
ve şehitlerdir. Onlara ecirleri ve nurları verilecektir" buyruğunda geçen;
"şehitler" lafzının kendisinden önceki buyruklardan ayrı (maktu) yeni
bir cümle mi olduğu, yoksa onlarla muttasıl mı olduğu hususunda farklı görüşler
vardır.
Mücahid ve Zeyd b, Eslem
şöyle demişlerdir; Şehidler ve dosdoğru olanlar (es-sıddikun) müminlerin
kendileridir ve bu buyruk önceki buyruklarla ilişkilidir. Bu anlamdaki bir
açıklama Peygamber (s.a.v.)'dan rivayet edilmiş bulunmaktadır, Bu açıklamaya
göre Yüce Allah'ın; "Dosdoğru olanlar" anlamındaki: (...) buyruğu
üzerinde vakıf yapılmaz. Ayetin tevili ile ilgili İbn Mesud'un görüşü de budur.
el-Kuşeyri dedi ki: Yüce
Allah şöyle buyurmaktadır: "İşte onlar Allah'ın kendilerine nimet verdiği
peygamberler, sıddiklar (dosdoğru olanlar), şehidler ve salihlerle
birliktedirler." (en-Nisa, 69) O halde sıddıklar peygamberlerden sonra
gelenler, şehidler de sıddiklardan sonra gelenlerdir, Salihler ise şehidlerden
sonra gelirler. Buna göre bu ayet-i kerimenin rasulleri tasdik edenlerin tamamı
hakkında olması mümkündür. Kastettiğim bu ayet ise: "'Allah'a ve
peygamberlerine iman edenler, işte onlar Rabblerinin nezdinde dosdoğru olanlar
ve şehidlerdir" buyruğudur. Buna göre "'şehidler"in anlamı
Allah'ın vahdaniyetine şahitlik edenler olur. Böylece derece itibariyle kimi
sıddık (dosdoğru olan, tasdik eden) kiminden daha yüksekte olur. Nitekim
Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz yüksek cennetlerde bulunan
kimseleri onlardan daha aşağı derecelerde bulunanlar, sizden herhangi birinizin
semanın ufkundaki bir yıldızı gördüğü gibi görür ve elbetteki Ebu Bekir ve Ömer
onlardandır. Onlar çok büyük nimetlere ulaşmış olacaklardır. ''
İbn Abbas ve Mesruk'tan
gelen rivayete göre ''şehidler" sıddiklardan farklıdır. Bu açıklamaya göre
buyruktaki "şehitler" anlamındaki lafız, kendisinden önceki
buyruklardan ayrıdır, Yüce Allah'ın: "Dosdoğru olanlar" buyruğu
üzerinde vakıf da güzel olur. Yani: "Şehidlere gelince, onlar da
Rabblerinin nezdindedirler. Onlara ecirleri ve nurIarı verilecektir." Yani
kendi ecirleri ve kendi nurları onlarındır.
Bunların kim oldukları
hususunda da iki görüş vardır. Birincisine göre bunlar ümmetleri hakkında
tasdik ve yalanlamaya dair şahitlik edecek olan resullerdir. Bu açıklama
el-Kelbi'ye aittir. Buna delil de Yüce Allah'ın: "Bunlara karşı da seni
şahit getireceğimiz zaman." (en-Nisa, 41) buyruğudur,
İkinci görüşe göre
bunlar, rasüllerin, Kıyamet gününde şahidlik edecek olan ümmetleridir.
Neye dair şahitlik
edecekleri hususunda da iki görüş vardır. Birinci görüşe göre onlar kendileri
hakkında işlemiş oldukları itaat ve masiyetlere dair şahitlik edeceklerdir.
Mücahid'in açıklamasının
anlamı budur. İkinci görüşe göre ise bunlar peygamberlerinin lehine, risaleti
ümmetlerine tebliğ ettiklerine dair şahitlik edeceklerdir. Bu açıklamayı da
el-Kelbı yapmıştır.
Mukatil üçüncü bir görüş
olarak şöyle demektedir: Bunlar Allah yolunda öldürülenlerdir. Yine buna benzer
bir açıklama İbn Abbas'tan gelmiştir:
Yüce Allah, bununla
müminler arasından şehid düşenleri kastetmiştir. Buna göre başındaki
"vav" harfi, ibtida (başlangıç) ''vav"ıdır. Bu görüşe göre be
"sıddıklar (dosdoğru olanlar)" daha sonra gelen "şehidler"
ile alakalı değildir (maktudur),
Muayyen olarak bunların
kimlikleri hususunda da farklı görüşler vardır. ed-Dahhak: Bunlar sekiz kişidir
demiştir: Ebu Bekir, Ali, Zeyd, Osman, Talha, ez-Zübeyr, Sad ve Hamza'dır. Ömer
b. el-Hattab (r.a) da onların arkasından gitmiştir. Yüce Allah Peygamberini
tasdik edince, onu da onlara katmıştır. Mukatil b. Hayyan da şöyle demiştir:
sıddiklar (dosdoğru olanlar) peygamberlere iman edip bir göz açıp kırpacak bir
süre dahi onları yalanlamayanlardır. Firavun hanedanından iman eden şahıs, Al-i
Yasin'den olan şahıs (Habibu'n-Neccar diye anılan mümin şahıs) Ebu Bekir
es-Sıddik ve Uhdud ashabıdırlar.
"Kafir olup
ayetlerimizi" rasülleri ve mucizeleri "yalanlayanlara gelince, işte
onlar cehennemlik olanlardır." Onların ecirleri de yoktur, nurları da
yoktur.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN