ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

VAKIA

88

/

96

فَأَمَّا إِن كَانَ مِنَ الْمُقَرَّبِينَ {88} فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّةُ نَعِيمٍ {89} وَأَمَّا إِن كَانَ مِنَ أَصْحَابِ الْيَمِينِ {90} فَسَلَامٌ لَّكَ مِنْ أَصْحَابِ الْيَمِينِ {91} وَأَمَّا إِن كَانَ مِنَ الْمُكَذِّبِينَ الضَّالِّينَ {92} فَنُزُلٌ مِّنْ حَمِيمٍ {93} وَتَصْلِيَةُ جَحِيمٍ {94} إِنَّ هَذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَقِينِ {95} فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ {96}

 

88. Eğer o yakınlaştırılmışlardan ise;

89. Artık rahatlık, güzel kokular ve Naim cenneti vardır (ona).

90. Ve eğer o Ashabu'l-yeminden ise,

91. "Ashabu'l-yeminden sana selam olsun" (denir.)

92. Eğer o yalanlayıcı sapıklardan ise;

93. Ona kaynamış sudan bir ziyafet,

94. Ve cehenneme bir atılış (vardır.)

95. Şüphesiz ki bu, kesin bilgi veren hakkın ta kendisidir.

96. O halde Rabbini büyük adıyla tesbih et!

 

"Eğer o yakınlaştırılmışlardan ise" buyruğu ile Yüce Allah, ölüm esnasında ve Öldükten sonra diriliş halinde insanların tabakalarını sözkonusu etmekte ve derecelerini açıklayarak şöyle buyurmaktadır: "Eğer o" ölen şahıs "yakınlaştırılmışlardan ise" buyruğunda sözü edilenler (ileriye geçenler olan) es-Sabikundur,

 

"Artık rahatlık, güzel kokular ve Naim cenneti vardır" buyruğunda (rahatlık anlamı verilen): (...) lafzı genel olarak "re" harfi üstün ile okunmuştur, İbn Abbas ve başkalarına göre bu dünyadan yana bir rahatlık vardır, anlamındadır. el-Hasen ise bu, rahmet demektir, diye açıklamıştır. ed-Dahhak istirahat ve dinlenmek diye açıklamıştır. el-Kutebi buyruk kabirde onun için güzel esintiler vardır, demektir, diye açıklamıştır, Ebu'l-Abbas b, Ata dedi ki: "Rahatlık" Yüce Allah'ın yüzüne bakmak "reyhan (güzel kokular)'' ise O'nun kelamını ve vahyini dinlemektir. "Naim cenneti" ise orada Yüce Allah'ı görmekten yana perdelenmemesi demektir.

 

el-Hasen, Katade, Nasr b. Asım, el-Cahderi, Ruveys ve Yakub'dan rivayetle Zeyd ise -"rahatlık" anlamındaki lafzı- (...) şeklinde "re" harfini ötreli olarak okumuşlardır, Bu kıraat İbn Abbas'tan da rivayet edilmiştir,

 

el-Hasen dedi ki: (Bu okuyuştaki) Ruh'tan kasıt rahmettir, çünkü o da mer-

hum (ölen) kimse için hayat gibidir,

 

Aişe (r.anha) da şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v.) "re" harfini Ötreli olarak: (...) diye okumuştur. Bu da: O kimse için cennette ebedi kalıcılık ve hayat vardır, demektir. İşte rahmet budur.

 

"Güzel kokular" buyruğu hakkında Mücahid ve Said b, Cübeyr rızık, Mukatil Himyer dilinde rızktır diye açıklamışlardır. "Allah'ın rızkını taleb etmek üzere çıktım" denilir. en-Nemir b. Tevleb de şöyle demiştir: "O mutlak ilahın selamı ve reyham (rızkı) Ve rahmeti (üzerine olsun), bir de bol nimet yağdıran bir sema,"

 

Katade, bu cennettir derken, ed-Dahhak rahmettir diye açıklamıştır. Bunun, hoş kokusu koklanan, bildiğimiz reyhan (fesleğen) olduğu da söylenmiştir. Bunu el-Hasen ve yine Katade de söylemiştir,

 

er-Rabi' b, Haysem dedi ki: Bu ölüm esnasında olacaktır, cennet ise öldükten sonra diriltileceği vakte kadar onun için saklı tutulacaktır. Ebu'I-Cevza dedi ki: Bu ruhunun kabzedileceği vakit olacaktır. O reyhan demetleriyle karşılanacaktır.

 

Ebu'I-Aliye dedi ki: Dünyada mukarreblerden olan bir kimseye iki reyhan dalı getirilip, onları koklamadıkça hiçbir kimsenin ruhu bedeninden ayrılmaz. O bunları koklarken ruhu kabzedilir.

 

"(Güzel kokular diye mana verilen) reyhan"ın asıl anlamı ve türeyişi ile ilgili açıklamalar daha önce er-Rahman süresi'nin baş taraflarında (12. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır, oradan takib edilebilir. es-Sa'lebi de "ravh ve reyhan (rahatlık ve güzel kokular)" ile ilgili olarak sözünü ettiklerimizden başka pekçok görüş sıralamış bulunmaktadır. Bunları görmek isteyen orada bulabilir.

 

"Ve eğer o Ashabu'l-yeminden ise ... " yani "eğer o" bu ölen şahıs "As habu'l-yeminden ise, Ashabu'l-yeminden sana selam olsun!" Yani sen onlardan sevdiğin esenlikten başka bir şey görmeyeceksin. Onlar adına üzülme, şüphesiz onlar Allah'ın azabından kurtulacaklardır.

 

Anlamın: Onlardan selam olsun sana, şeklinde olduğu da söylenmiştir ki; sen onlar için üzülmekten yana kurtulacaksın, demektir. ikisinin de anlamı birdir. Bir diğer açıklamaya göre; ey Muhammed Ashabu'l-yeminden olan kimseler Allah'ın sana salat ve selam getirmesi için sana dua ederler, demektir. Onlar sana selam söylerler ey Muhammed, anlamında olduğu da söylenmiştir.

 

Bir başka açıklamaya göre anlamı şudur: Ey kul, sen hoşuna gitmeyecek şeylerden yana esenliktesin. Çünkü sen Ashabu'l-yemindensin. Buna göre burada: ''Çünkü sen" lafzı hazfedilmiş olmaktadır. Ona ikram olmak üzere ona "es-selam" denilerek selam verilir, diye de açıklanmıştır. Buna göre selamın nerede sözkonusu olacağı hususunda üç görüş bulunmaktadır. Birincisine göre, kişinin dünyada iken ruhunun kabzedileceği esnada ölüm meleğinin ona selam vereceğidir. Bu açıklamayı ed-Dahhak yapmıştır. ibn Mesud da şöyle demiştir: Ölüm meleği müminin ruhunu kabzetmek üzere geleceğinde şöyle der: Rabbin sana selam söylüyor... Bu husus daha önce en-Nahl Süresi'nde Yüce Allah'ın: "Onlar ki melekler hoş ve temiz olarak ruhlarını alırlarken." (en-Nahl, 32) buyruğu açıklanırken geçmiş bulunmaktadır.

 

ikinci görüşe göre; kabirde kişiye soru sorulacağı vakit, Münker ve Nekir ona selam verir.

üçüncü görüşe göre kıyamet gününde ölümden sonra diriltileceği vakit melekler oraya (cennete) ulaşmasından önce ona selam vereceklerdir.

 

Derim ki: Bu üç konumda da meleklerin ona selam verecek olması mümkündür. Böylelikle bu lütuf üstüne lütuf olur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

"Eğer"in cevabı el-Müberrid'e göre hazfedilmiş olup, ifadenin takdiri: Her ne olursa olsun "Ashabu'l-yeminden selam olsun sana." Eğer o kimse Ashabu'l-yeminden ise "Ashabu'l-yeminden selam olsun sana" anlamındadır. Burada şartın cevabı (ikinci defa tekrarlanan! Ashabu'l-yeminden selam olsun, sana, ibaresi) daha önceki ifadenin delaleti dolayısıyla hazfedilmiştir. Nitekim bir kimsenin: ''Sen zalimsin, eğer bunu yaparsan" ifadesinde cevabın hazfedilmesi de bu kabildendir, çünkü daha önce geçen ifade (sen zalimsin tabiri) buna delalet etmektedir.

 

el-Ahfeş'in görüşüne göre ise; "sana selam olsun" anlamındaki buyruğun başındaki "fe" harfi hem: ''ise" edatının cevabı, hem de: "Eğer"in cevabıdır. Bu da şu demektir: "İse" anlamındaki lafzın cevabı daha önceki takdire göre "eğer" anlamındaki edatın cevabının yerini tutmaktadır. "Fe" harfi de buna göre her ikisinin cevabını teşkil etmektedir.

 

ez-Zeccac'a göre "İse" edatının anlamı, bir şeyden bir başka şeye geçişi ifade eder. Daha önce sözünü ettiğimiz hususu bırak, başka bir konuya geç, anlamına gelir.

"Eğer o" ölümden sonra dirilişi "yalanlayıcı" ve hidayetten, hak yoldan uzak "sapıklardan ise, ona kaynamış sudan bir ziyafet vardır." Yani onların kaynar sudan bir rızıkları olacaktır. Nitekim Yüce Allah: "Sonra gerçekten sizler ey sapıklar, yalanlayıcılar. Siz elbette Zakkum ağacından yiyeceksiniz," (Vakıa, 51-52) diye buyurduğu gibi; "Sonra onun üzerine kaynamış sudan bir katkıları olacaktır," (Saffat, 67) diye buyurmaktadır.

 

"Ve cehenneme bir atılış" yani cehennem ateşine girdiriliş vardır. Cehennemde bir ikamet ve onun türlü azablarının tadılması vardır, diye de açıklanmıştır,

 

''Atılış" ile aynı kökten olmak üzere: "Onu cehenneme attı, ona cehennemi boylattı" dendir.

 

Burada (ayette) mastar mefule izafe edilmiştir. Nitekim (...): Filan kişiye mal verilişi söz konusudur" tabiri ona mal verilir anlamında kullanılır. Bu buyruk; (...) şeklinde "te" harfi kesreli olarak da okunmuştur ki: "Cehenneme atılış şeklinde bir ikram vardır" demek olur Diğer taraftan Ebu Amr "cahim: cehennem"den önceki "te" harfini (Cahim'in) "cim" harfine idgam ile okumuştur ki böyle bir okuyuş (doğru okuma şeklinden) uzaktır.

"Şüphesiz ki bu, kesin bilgi veren hakkın ta kendisidir.." Bizim sana anlattıklarımız katıksız ve kesin bilgidir. Burada -ki her ikisi de. aynı) şey oldukları halde- "hak" yakin (kesin bilgi)'e izafe edilmesi lafizlarının farklı oluşundan dolayı uygundur, el-Müberred dedi ki: Bu senin "aynu'l-yakin, mahzu'l-yakin (hakkın ta kendisi, katıksız kesin hak. gerçek)" demene benzer. O halde böyle bir tabir Kufelilere göre bir şeyin kendi kendisine izafe edilmesi kabilindendir. Basralilara göre ise (...): İşin gerçeği kesin bilgi yahut kesin haberdir" takdirindedir.

 

Bunun tekid olduğu da söylenmiştir. ''Yakin: kesin bilgi" lafzının aslında "hak: gerçek"in sıfatı olduğu, mevsufun sıfata -mecaz ve kullanım genişliği imkanı ile- böyle geldiği de söylenmiştir ki; bu da Yüce Allah'ın: "Ahiret yurdu" (Yusuf, 109) buyruğuna benzemektedir.

 

Katade de bu ayet-i kerime hakkında şunları söylemektedir: Yüce Allah bu Kur'an-ı Kerim'in bildirdiklerinin kesin bilgiler olduklarını göstermedikçe hiçbir kimseyi bırakmaz. Mümin dünyada iken buna kesin olarak inanır, bu inancının da kıyamet gününde ona faydası olacaktır. Kafir ise kesin bilgi ve inancın kendisine fayda vermeyeceği bir zaman olan kıyamet gününde buna kesin olarak inanacaktır.

 

"o halde Rabbini büyük adıyla tesbih et!" Yani Yüce Allah'ı kötülüklerden tenzih et.

 

''İsmiyle" buyruğunun başındaki "be" harfi zaiddir. "İsim" de müsemmanın kendisidir.

 

"Tesbih et" buyruğunun Rabbini hatırlamak ve O'nun emri ile namaz kıL, demek olduğu da söylenmiştir. Büyük Rabbinin adını an ve O'nu tesbih et anlamında olduğu da söylenmiştir. Ukbe b. Amir'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "O halde Rabbini büyük adıyla tesbih et" buyruğu nazil olunca, Peygamber (s.a.v.): "Bunu rüku'unuzda söyleyin" diyEbuyurdu. "O en Yüce Rabbinin ismini tesbih et" (el-Ala, 1) buyruğu da nazil olunca Peygamber (s.a.v.): "Bunu da sücudunuzda söyleyin." diye buyurdu. Hadisi Ebu Davud rivayet etmiştir, Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

57-HADİD سورة الحديد

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR