ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

RAHMAN

76

/

78

مُتَّكِئِينَ عَلَى رَفْرَفٍ خُضْرٍ وَعَبْقَرِيٍّ حِسَانٍ {76} فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ {77} تَبَارَكَ اسْمُ رَبِّكَ ذِي الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ {78}

 

76. Yeşil yastıklara ve güzel döşemelere yaslanarak.

77. O halde; Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?

78. Celal ve ikram sahibi Rabbinin adı ne yücedir!

 

"Yeşil yastıklara ... yaslanarak" buyruğunda geçen: "Yastıklar" uyumak üzere yatağın (ya da döşemenin) üzerine atılan bir örtü demektir. İbn Abbas dedi ki: Bu, döşemenin ve yaygının artan (sarkan) kısımlarıdır. Yine ondan nakledildiğine göre bunlar artan kısımları üzerine yaslandıkları örtülerdir. Katade de böyle demiştir.

 

el-Hasen ve el-Kurazı, bunlar yaygılar demektir; İbn Uyeyne de: Bunlar oturmak üzere yerdeki yastıklardır; diye açıklamışlardır. İbn Keysan ise, bunlar yüz yastıklarıdır demiştir. el-Hasen de böyle açıklamıştır. Ebu Ubeyde: Bunlar örtünün kenarı demektir.

 

el-Leys de: Bunlar yere serilen bir çeşit yeşil örtüdür, demiştir. Yüksek döşekler oldukları da söylenmiştir. Enlice herbir örtüye Araplarca: (...) denildiği de söylenmiştir. İbn Mukbil şöyle demiştir:

 

"Biz (hasımların topraklarına) öyle inenleriz ki ayaklarımız çiğner geçer, (Kadınların) çeşitli örtüleri ile genişçe örtülerin yere düşenlerini."

 

Bunlar birbirlerine yakın görüşlerdir.

 

es-Sıhahta şöyle denilmektedir: "Yatak ve döşek örtüleri yapmakta kullanılan yeşil kumaşlar"dır. Bunun tekili; (...) diye gelir.

 

Said b. Cübeyr ile yine İbn Abbas: Bu cennet bahçeleri, demektir demişlerdir. Bu kelimenin türemesi: "Yükseldi, yükselir" fiilindendir. Kuşun havada kanatlarını hareket ettirmesine (çırpmasına): (...) denilmesi de buradan gelmektedir. Bundan dolayı erkek deve kuşuna "ref-ref" dedikleri de olur. Çünkü o önce kanatlarını çırpar, sonra koşar. "Kuş üzerine konmak maksadıyla belli bir şeyin etrafında kanat çırptı" demektir. Çadırların kıvrımlarına, gömleğin yan taraflarına ve ondan sarkan bölümlere de böyle denilir. Tekili: (...) diye gelir.

 

Peygamber (s.a.v.)'in vefatı ile ilgili haberde de şöyle denilmektedir: üzerindeki örtüyü (ref-ref'i) kaldırdı, hışırtısı olan bir yaprakmış gibi yüzünü gördük. Kıldan olan çadırın kenarını kaldırdı demek isteniyor.

 

Bir görüşe göre bu kelimenin aslı, parlak ve taze bitki halini anlatmak için kullanılan: (...): Bitki taze ve parlak oldu, olur" ifadesidir. Bu açıklamayı es-Sa'lebi nakletmiştir.

el-Kutebi: de şöyle demektedir: Nimetten ve tazelikten ötürü suyu çokça olan ve adeta neredeyse sallanacak hale gelen herbir şeyin bu halini anlatmak için (...) denilir. Bu açıklamayı da el-Herevi nakletmektedir.

 

Refref'in sahibi üzerine bindiği takdirde kanat çırparak onu tıpkı bir salıncak gibi sağa ve sola, yukarıya ve aşağıya hareket ettiren ve böylelikle eşi ile birlikte kendisiyle zevk alıp neşelendiği bir araç olduğu da söylenmiştir. Bu açıklamayı et-Tirmizi el-Hakim, Nevadiru'l-Usul adlı eserinde zikretmiş olup, biz de bunu et-Tezkire adlı eserimizde kaydettik.

 

et-Tirmizi (el-Hakim) şöyle demiştir: O halde refref (yeşil yastıklar) daha önce sözü geçen döşemelerden daha üstündür. Bundan önceki iki cennette Yüce Allah bu döşemeleri sözkonusu ederek: "Astarları kalın ipekten döşemelere yaslanmışlarolarak"(54. ayet) diye buyurmuş, burada ise: "Yeşil yastıklara yaslananlar olarak" diye buyurmuştur. Refref öyle bir şeydir ki, Allah dostu onun üstüne kuruldu mu onu uçurur, yani tıpkı salıncak gibi istediği tarafa şu tarafa, bu tarafa uçurur. Bunun aslı da Yüce Allah'ın huzurunda refref etmekten gelir. Mirac hadisinde bize rivayet olunduğuna göre Resulullah (s.a.v.) Sidre-i Münteha'ya ulaştığında ona refref gelip, Hz. Peygamberi Cibril'in elinden aldı ve onu Arş'ın dayanağına kadar uçurdu. Hz. Peygamberin şöyle buyurduğu zikredilmektedir: "Beni yukarı aşağı uçurdu gitti ve nihayet beni Rabbimin huzurunda durdurdu." Daha sonra ayrılma zamanı gelince, yine onu alıp yükselterek, alçaltarak uçurdu ve sonunda Cebrail'e (Allah'ın salat ve selamları üzerine olsun) teslim etti. Cebrail o sırada ağlıyor ve yüksek sesle hamdediyordu. Refref Yüce Allah'ın huzurundaki hizmetçilerden birisidir. Yakınlık ve yakınlaşmak konumunda özel işlerle görevlidir. Tıpkı Burak'ın peygamberlerin bindiği ve bu iş için o yerde özel olarak görevli olan bir binek olması gibi. Yüce Allah'ın şu yakınlaştırılmış iki cennet ehline müsahhar kıldığı bu refref onların yaslandıkları yer ve onların döşekleridir. Allah'ın dostunu o nehirlerin kıyılarına aktıkları yerlere, dilediği yere, iyi ve güzel eşlerinin çadırlarına alır, götürür.

 

Daha sonra Yüce Allah: "Ve güzel döşemeler" diye buyurmaktadır. Sözü edilen: "Serilen nakışlı örtüler" dir. Nakışların yaratıcısı olan Yüce Allah onların güzel olduklarını söylemektedir. O halde bu örtülerin kendileri hakkında ne düşünülebilir?

 

Osman (r.a), el-Cahderi, el-Hasen ve başkaları "yastıklar" anlamındaki lafzı: (...) şeklinde munsarıf olmayan bir çoğul olarak okumuşlardır. Aynı şekilde "döşemeler" anlamındaki buyruğu da (...) diye çoğul okumuşlardır ki; birincisi (...)'in, ikincisi; (...)'in çoğuludur.

"Yastık" lafzı çoğul için kullanılan bir isimdir. "Döşeme" ise çoğula delalet eden ve (...)'e mensub olan bir isimdir.

 

Bir başka açıklamaya göre bunların tekilleri: (...) ile (...) şeklinde gelir. (...) birincisinin, (...)'de ikincisinin çoğulunun çoğuludur.

 

el-Ferra'nın dediğine göre: "Kalın yaygılar" demektir. İbn Abbas ve başkalarından gelen rivayete göre ise bunlar oturmaya mahsus yastıklardır. el-Hasen yerdeki sergiler ve yaygılardır derken, Mücahid kalın ipektir demiştir. el-Kutebi de şöyle demiştir: Araplara göre işlemeli herbir örtüye; (...) denilir. Ebu Ubeyd dedi ki: Bu isim, işlemenin yapıldığı bir yere mensubtur. İyice ve sağlamca dokunmuş herbir işleme de ona nisbet edilir. Şair Zu'r-Rimme şöyle demiştir: "Sanki el-Kufbahçelerine giydirmiş gibi Abkar işlemelerinden örtüler ve perdelerle yaygılarla süslemiş gibi."

 

Denildiğine göre "Abkar" Yemen taraflarında bir kasaba olup, orada nakışlı, işlemeli yaygılar dokunur.

 

İbnu'l-Enbarı dedi ki: Bu hususta asıl olan, "abkar" denilen yerin cinlerin kaldığı bir kasaba olup üstün ve değerli olan herşeyoraya nisbet edilir.

 

el-Halil dedi ki: üstün nefis, değerli ve kıymetli erkekler, kadınlar ve başka türden olan herşey Araplarca "abkarı" diye adlandırılır. Peygamber (s.a.v.)'ın Ömer (r.a) hakkında söylediği: "İnsanlar arasında onun kuyudan su çektiği gibi çeken üstün, dahi birisini görmedim" buyruğunda da bu kökten gelen lafız kullanılmış bulunmaktadır.

 

Ebu Amr b. el-Ala'ya, Peygamber (s.a.v.)'ın: "Onun çektiği gibi su çeken üstün ve dahi birisini görmedim" sözü hakkında kendisine soru sorulmuş ve şu cevabı vermiştir: (Bu lafız) bir kavmin başkanı ve onların üstün ve değerlileri demektir. Şair Züheyr de şöyle demiştir: "üzerlerinde abkarı cinleri bulunan atlarla ki Bir gün (istediklerine) nail olmaya ve üstünlük sağlamaya layıktırlar."

 

el-Cevheri dedi ki: "el-abkari" Arapların cin topraklarından olduğunu iddia ettikleri bir yerin adıdır. Şair Lebid de şöyle demiştir: "Olgun yaşlılar ve gençler ki, abkar cinleri gibidirler."

 

Daha sonra mahareti, güzel sanatı ve gücüne hayran kaldıkları herbir şeyi bu lafza nisbet ederek "abkarı" diye kullandılar. Bu ise hem tekil, hem çoğul olarak kullanılır. Hadis-i şerifte de: "O abkari (seccade) üzerinde secde ederdi.'' denilmektedir. İşte bu da boyaların ve nakışların bulunduğu bu bildiğimiz yaygılardır. Öyle ki Araplar abkari bir zulüm" tabirini kullanmış ve güçlü bir kimseye de: "Bu bir kavmin abkarisidir" demişlerdir. Hadis-i şerifte de: "Ben onun kuyu da su çektiği gibi su çeken bir abkari (güçlü, kuvvetli, dahi) bir kimse görmedim." denilmiştir.

 

Daha sonra Yüce Allah onların örflerinden bildikleri şekilde onlara hitab ederek: "Ve güzel döşemelere" diye buyurmaktadır. Bazıları (...) lafzını (...) diye okumuşlarsa da bu hatadır, çünkü mensub isim nisbeti olduğu gibi bırakılarak çoğul yapılmaz. Kutrub ise şöyle demiştir: Bu mensub bir isim değildir. "Koltuk ve koltuklar" ile "Buht devesi ve buht develeri" kelimelerine benzer.

 

Ebu Bekr'in rivayetine göre Rasülullah (s.a.v.): "Yeşil yastıklara ve güzel döşemelere yaslanarak" buyruğunu; (...) diye okumuştur. Bunu da es-Sa'lebi zikretmiştir. "Yeşil" lafzındaki "dat" harfinin ötreli kullanılması ise çok azdır.

 

"Celal ve ikram sahibi Rabbinin adı ne yücedir!" buyruğundaki: "Ne yücedir!" buyruğu "bereket" kökünden "tefaale" vezninde bir kelime olup, daha önce buna dair açıklamalar (el-Furkan, 1. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

"Celal" azamet "sahibi" demektir. "İkram" buyruğuna dair açıklamalar ise daha önceden (er-Rahman, 27. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

Amir "celal.sahibi" anlamındaki buyruğu "vav" ile: "(...) diye "adı" anlamındaki kelimenin sıfatı olarak okumuştur. Bu ise ismin müsemma ile aynı şeyolduğu görüşünü pekiştiren bir kıraattir. Diğerleri ise; "Celal.sahibi" diye okuyarak bunu "Rabbi" lafzının sıfatı yapmışlardır.

 

Bununla bu sürenin kendisi ile başladığı ismi kastediyor gibidir. Çünkü Yüce Allah "er-Rahman" diyerek bu isimle süreye başlamış, sonra insanlarla cinlerin yaratılışını, göklerin ve yerin yaratılışını ve sanatını sözkonusu etmiş "her gün bir işte olduğunu "(29. ayet) belirtip, yarattıklarını idaresini zikretmiştir. Daha sonra kıyamet gününden ve dehşetlerinden sözetmekte, cehennem ateşinden sözettikten sonra da cennetlerin nitelikleri ile bu açıklamalarını sona erdirmektedir. Nihayet sürenin sonunda "celal ve ikram sahibi Rabbinin adı ne yücedir!" diye buyurmaktadır. Yani işte bu süreye kendisi ile başlanılan bu isim ne yücedir demektir.

 

Bununla Yüce Allah muhataplara şunu öğretiyor gibidir: Bütün bunlar size rahmetim ile verilmiştir. Rahmetim ile Ben sizi yarattım, sizin için göğü, yeri, diğer yaratıkları, mahlukları, cenneti ve cehennemi yarattım. Bütün bunlar sizin için Rahman ismimin bir tecellisidir. Böylelikle Yüce Allah kendi adını övmekte, sonra da "celal ve ikram sahibi" diye buyurmaktadır. Yani O, zatı itibariyle celal, fiilleri itibariyle kerimdir.

 

Kıraat alimleri surenin baş tarafında (27. ayette) "Vech 'ın sıfatı olarak "celal sahibi; zu'l-celal" diye okunacağında ihtilaf etmemişlerdir. Bu, bununla Yüce Allah'ın kendisine bakacakları vakit, müminlerin karşılarında görecekleri Allah'ın Vechinin kastedildiğinin delilidir. Böylelikle onlar güzel mükafat, güzel karşılayış ve güzel bağıştan dolayı sevineceklerdir.

 

Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

RAHMAN SURESİ'NİN VE ONALTINCI CİLDİN SONU

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

VAKIA SURESİ

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR