TUR 47 / 49 |
وَإِنَّ
لِلَّذِينَ
ظَلَمُوا
عَذَاباً دُونَ
ذَلِكَ
وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ
لَا
يَعْلَمُونَ
{47} وَاصْبِرْ
لِحُكْمِ
رَبِّكَ
فَإِنَّكَ
بِأَعْيُنِنَا
وَسَبِّحْ بِحَمْدِ
رَبِّكَ
حِينَ
تَقُومُ {48} وَمِنَ
اللَّيْلِ
فَسَبِّحْهُ
وَإِدْبَارَ
النُّجُومِ {49} |
47. O
zulmedenler için de muhakkak bundan önce bir azab vardır. Fakat onların çoğu
bilmezler.
48.
Rabbinin hükmüne kadar sabret. Muhakkak ki sen Bizim gözetimimiz altındasın.
Kalktığın vakitte de Rabbini hamd ile tesbih et.
49.
Gecenin bir kısmında da, yıldızların kaybolması vaktinde de O'nu tesbih et.
"O
zulmedenler" kafir olanlar "için de muhakkak bundan" bir görüşe
göre ölümlerinden "önce bir azab vardır." İbn Zeyd, bunlar ağrılar,
hastalıklar, belalar, mal ve çocukların gitmesi gibi dünya musibetleridir,
demiştir. Mücahid, bu yedi yıl boyunca devam eden açlık ve sıkıntılı yıllardır.
İbn Abbas o ölümdür dediği gibi, yine ondan kabir azabıdır, dediği de
nakledilmiştir. el-Bera b. Azib ile Ali (r.a.) da böyle demişlerdir. Buradaki
"Önce", "Başka" anlamındadır.
Ahiret azabından daha
hafif bir azab(ları) vardır, diye de açıklanmıştır.
"Fakat onların
çoğu" azabın başlarına geleceğini "bilmezler." Bir diğer
açıklamaya göre: "Fakat onların çoğu" sonunda nereye varacaklarını
"bilmezler."
* * *
Yüce Allah'ın:
"Rabbinin hükmüne kadar sabret. Muhakkak ki sen Bizim gözetimimiz
altındasın" buyruğuna dair açıklamalarımızı iki başlık altında sunacağız:
1- Rabbinin Hükmü:
2- Allah'ın Gözetimi Altında Bulunmak:
1- Rabbinin Hükmü:
"Rabbinin hükmüne
kadar sabret." Denildiğine göre; Rabbinin sana yüklemiş olduğu risalet
vazifeleri hususunda Rabbinin hükmüne sabret, diye açıklandığı gibi, Allah'ın,
kavminden gelen sıkıntılarla mübtela kıldığı hususlarda O'nun belasına
(sınamalarına) karşı sabret, diye de açıklanmıştır. Sonra bu kılıç (cihadı
emreden) ayetiyle nesh olmuştur.
2- Allah'ın Gözetimi
Altında Bulunmak:
Yüce Allah'ın:
"Muhakak ki sen Bizim gözetimimiz altındasın." Bizim tarafımızdan
görülmektesin. Biz senin neler yaptığını görüyor, neler söylediğini işitiyoruz.
Bizim seni göreceğimiz, koruyacağımız, himaye edeceğimiz, kollayacağımız ve
seni gözeteceğimiz bir konumdasın, diye de açıklanmıştır. Anlamlar birdir.
Yüce Allah'ın Musa
(a.s)'a söylediği: "Benim gözetimim altında yetiştirilesin diye.
"(Ta-Ha, 39) buyruğu da bu anlamdadır. Bu da benim korumam ve muhafazam
altında yetiştirilesin, demektir. Daha önce (Ta-Ha, 39. ayetin tefsirinde)
geçmiş bulunmaktadır.
"Kalktığın vakitte
de Rabbini hamd ile tesbih et. Gecenin bir kısmında da, yıldızların kaybolması
vaktinde de O'nu tesbih et" buyruğuna dair açıklamalarımızı iki başlık
halinde sunacağız:
1- Rabbi Hamd ile
Tesbih Etme Zamanları:
2- Geceleyin ve
Yıldızların Kaybolurken Allah'ı Tesbih Etmek:
1- Rabbi Hamd ile
Tesbih Etme Zamanları:
"Kalktığın vakitte
de Rabbini hamd ile tesbih et" buyruğunda yer alan "kalktığın
vakit"in te'vili hususunda farklı görüşler vardır: Avn b. Malik, İbn
Mesud, Ata, Said b. Cübeyr, Süfyan es-Sevri ve Ebu'l-Ahvas şöyle demişlerdir:
Meclisinden kalkacağı vakit Allah'ı tesbih ederek "subhanallahi ve bi
hamdihi" yahutta "subhanekellahumme ve bi hamdike" der. Eğer
meclis bir hayır meclisi ise fazladan bir de güzel övgüde bulunulmuş olur.
Şayet böyle değil ise bu sefer o meclisin keffareti olur. Bu tevilin delili
Tirmizi'nin rivayet ettiği Ebu Hureyre'nin naklettiği şu hadistir: Rasülullah
(s.a.v.) buyurdu ki: "Her kim bir mecliste oturur da orada boş sözleri
fazlalaşacak olursa meclisinden kalkmadan önce de: "Allah'ım, seni
hamdinle tesbih ederim. Şehadet ederim ki senden başka hiçbir ilah yoktur.
Senden mağfiret diler ve sana tevbe ederim." diyecek olursa, mutlaka o
meclisinde olan hatalar ona bağışlanır." (Tirmizi) dedi ki: Bu hasen,
sahih, garib bir hadistir.
Yine Tirmizi'de
kaydedildiğine göre İbn Ömer şöyle demiştir: Rasülullah (s.a.v.)'in bir tek
mecliste yerinden kalkmadan önce yüz defa istiğfar getirdiğini sayardık:
"Rabbim, bana mağfiret buyur, tevbemi kabul buyur. Çünkü şüphesiz
tevbeleri çokça kabul eden, günahları çokça bağışlayan sensin" (diyordu.)
(Tirmizi) dedi ki: Bu hasen, sahih, garib bir hadistir.
Muhammed b. Ka'b,
ed-Dahhak ve er-Rabi şöyle demişlerdir: Bu, namaz için kalkacağın vakit ...
anlamındadır. ed-Dahhak da şöyle demiştir: Kişi kalkacağı vakit: "Allah en
büyüktür, Allah'a çokça hamdu senalar olsun. Sabah akşam Seni eksikliklerden
tenzih ederim Allah'ım" der.
Ancak el-Kiya et-Taberi
dedi ki: Bunun böyle olması ihtimali uzaktır. Çünkü Yüce Allah'ın:
"Kalktığın vakit" diye buyurması tekbirden sonra tesbihte bulunmaya
delalet etmemektedir. Kalkıştan sonra getirilecek olan şey, tekbirdir, bundan
sonra da tesbih getirilir, demektir. O halde bundan maksad İbn Mesud (r.a)'ın
dediği gibi, nereden olursa olsun kalkacağın vakittir.
Ebu'l-Cevza ile Hassan
b. Atiyye de şöyle demişlerdir: Uykundan kalkacağın vakit anlamındadır. Hassan
dedi ki: Bundan maksat, ameline Yüce Allah'ı zikrederek başlamasıdır.
el-Kelbi dedi ki: Sen
yatağından kalkıp namaza -ki bu sabah namazı dırbaşlayacağın vakte kadar
dilinle Allah'ı zikret. Bu hususta sahih çeşitli rivayetler vardır. Bunlardan
birisi Ubade'nin Peygamber (s.a.v.)'dan yaptığı şöyle dediğine dair
rivayetidir: "Her kim geceleyin uyanıp da: Allah'tan başka hiçbir ilah
yoktur. O bir ve tektir, O'nun ortağı yoktur.
Mülk yalnız O'nundur,
hamd de yalnız O'nadır. O herşeye güç yetirendir. Yüce Allah'a hamdolsun, Allah
her türlü eksiklikten münezzehtir. Allah en büyüktür. Allah ile olmadıkça
hiçbir şeye güç ve takat getirilemez." dedikten sonra: Allah'ım bana
mağfiret buyur der yahutta dua ederse, onun duası kabul olunur. Eğer abdest
alır, namaz kılarsa namazı da kabul olunur." Bunu Buhari rivayet etmiştir.
İbn Abbas'tan rivayet
edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) geceleyin namaz kılmak üzere kalktığı vakit
şöyle dermiş:
"Allah'ım, hamd
yalnız Sanadır. Sen göklerin, yerin ve onlarda bulunanların nurusun. Hamd
Sanadır. Gökleri, yeri ve orada bulunanları var eden ve varlıklarını ayakta
tutan Sensin. Hamd yalnız Sanadır. Göklerin, yerin ve onlarda bulunanların
Rabbi Sensin. Sen haksın, vaadin haktır, sözün haktır, Sana kavuşmak haktır,
cennet haktır, cehennem haktır, kıyamet haktır, peygamberler haktır, Muhammed
haktır. Allah'ım, ben Sana teslim oldum, Sana güvenip dayandım, Sana inandım,
Sana dönüyorum, Senin adınla düşmanlık ediyor ve Senin önünde muhakeme oluyor,
Senin hükmüne başvuru yorum. Önceden işlediklerimi, sonradan işleyeceklerimi,
gizlediklerimi, açıkladıklarımı Sen bana mağfiret buyur! Öne geçiren de Sensin,
geri bırakan da Sensin. Senden başka hiçbir ilah yoktur, Senin dışında da
hiçbir ilah yoktur.''
Hadis Buhari ve Müslim
tarafından rivayet edilmiştir.
Yine İbn Abbas'tan
rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) geceleyin uyandı mı yüzünden uykuyu
siler, sonra da Al-i İmran Suresi'nin sonundaki on ayet-i kerimeyi okurdu.
Zeyd b. Eslem dedi ki:
Sen öğlen vakti yattığın kaylule uykusundan, öğle namazını kılmak üzere
kalktığın vakit, demektir.
İbnu'l-Arabi dedi ki:
Kaylule uykusu ile ilgili herhangi bir rivayet bulunmamaktadır. O da gece
uykusu gibi değerlendirilir.
ed-Dahhak dedi ki:
Bundan kasıt, namaz kılmak üzere kalktığı vakit namazdaki tesbihlerdir.
el-Maverdi dedi ki: Bu
tesbihin ne olduğu hususunda iki görüş vardır. Birincisine göre bu, kişinin
rüku' esnasında "subhane rabbiye'l-azim" ile sücud esnasında
"subhane rabbiye'l-a'la" demesidir. İkinci görüşe göre ise bu namaza
başlarken okunan duadır.
Bu sırada kişi: (...);
"Allah'ım, Seni hamdinle tesbih ederim. Senin adın pek mübarektir, şanın
pek yücedir, senden başka hiçbir ilah yoktur" der.
İbnu'l-Arabi dedi ki:
Bundan kastın, namazdaki tesbih olduğunu söyleyenlerin görüşlerini ele alacak
olursak, bu getirilen tesbihlerin en faziletlisidir. Bu konudaki rivayetler pek
çoktur. Bunların en büyüğü Ali (r.a)'dan, onun Peygamber (s.a.v.)'dan rivayet
ettiği sabit olmuş şu rivayettir. Peygamber (s.a.v.) namaza kalktı mı:
Veccehtu.... "Yüzümü yönelttim ... " diye dua ederdi.
Biz bunu da,
benzerlerini de el-En'am Suresi'nin sonlarında (161-163. ayetler, 3. başlıkta)
zikretmiş bulunuyoruz.
Buhari'de de Ebu Bekir
es-Sıddik (r.a)'dan şöyle dediği rivayet edilmektedir: Ey Allah'ın Resulü,
dedim. Bana namazım esnasında yapacağım bir dua öğret. Şöyle buyurdu:
"Allah'ım,
gerçekten ben nefsime çokça zulmettim. Senden başka da kimse günahları
bağışlamaz. O halde kendi nezdinden bana bir mağfirette bulun ve bana merhamet
eyle. Şüphesiz ki Sen günahları çok çok bağışlayan ve çok çok merhametli
olansın, de."
2- Geceleyin ve
Yıldızların Kaybolurken Allah'ı Tesbih Etmek:
"Gecenin bir
kısmında da, yıldızların kaybolması vaktinde de O'nu tesbih et" buyruğuna
dair açıklamalar yeteri kadarıyla Yüce Allah'ın: ''Gecenin bazısında ve
secdelerin ardlarında da O'nu tesbih et." (Kaf, 40) buyruğu açıklanırken
geçmiş bulunmaktadır.
"Yıldızların
kaybolması vakti" buyruğu hakkında Ali, İbn Abbas, Cabir ve Enes, bununla
sabah namazının iki rekatını kastetmektedir, demişlerdir. Kimi ilim adamları
ayeti bu görüşe göre yorumlayarak hükmünü mendub diye kabul etmiş ve beş vakit
namaz ile nesholduğunu söylemişlerdir.
ed-Dahhak ve İbn
Zeyd'den rivayet edildiğine göre Yüce Allah'ın: "yıldızların
kaybolması" buyruğu ile Yüce Allah, sabah namazını kastetmektedir
demişlerdir. Taberi'nin tercih ettiği görüş de budur.
İbn Abbas'tan bunun
namazların sonlarında tesbih getirmek olduğu rivayet edilmiştir.
"Yıldızların kaybolması vakti" lafzındaki hemzeyi yedi kıraat imamı
kesreli olarak ve mastar kipi şeklinde okumuşlardır. Nitekim bunu Kaf
Süresi'nde (anılan ayet-i kerimenin tefsirinde) açıklamış bulunuyoruz. Salim b.
Ebi'l-Ca'd ve Muhammed b. es-Semeyka ise hemzeyi üstün olarak: (...) diye
okumuşlardır. Benzeri bir kıraat Yakub, Sellam ve Eyyub'dan da rivayet
edilmiştir ki, bu da: "(...) ile (...): Arka" kelimesinin çoğuludur.
(...) ile (...); "İşin sonu" demektir.
Tirmizi'nin rivayet
ettiğine göre Muhammed b. Fudayl, Rişdin b. Küreyb'den, o babasından, o İbn
Abbas'tan, o da Peygamber (s.a.v.)'dan şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:
"Yıldızların kaybolması" tan yeri ağarmadan önce iki rekat namaz
kılmaktır. Secdelerin ardları ise akşam namazından sonra iki rekat kılmaktır. (Tirmizi)
dedi ki: Bu garib bir hadistir. Biz bunu merfu rivayet olarak ancak bu yolla
Muhammed b. Fudayl ile Rişdin b. Kureyb yoluyla biliyoruz. Ben Muhammed b.
İsmail'e (Buhari'ye): Muhammed b. Fudayl ile Rişdin b. Kureyb hakkında,
bunların hangisi daha sika (sağlam ve güvenilir) ravidir, diye sordum, o: Her
ikisine de yaklaşmam. Bununla birlikte bana göre Muhammed daha ağır basar,
dedi. (Tirmizi) dedi ki: Abdullah b. Abdu'r-Rahman'a bu hususu sordum, o da:
Her ikisine de yaklaşmam. Bununla birlikte Rişdin b. Kureyb bana göre ikisi
arasında tercihe değer olandır, dedi. Tirmizi dedi ki: Uygun görüş Ebu
Muhammed'in görüşüdür. Bana göre de Rişdin b. Kureyb, Muhammed'den daha ağır
basar ve daha eskidir. Ayrıca Rişdin, İbn Abbas'a yetişmiş ve onu görmüştür.
Müslim'in, Sahih'inde de
Aişe (r.anha)'dan şöyle dediği Zikredilmektedir: Peygamber (s.a.v.) sabah
namazından (farzından) önce iki rekatten daha çok ve ısrarla hiçbir nafileye
devam etmiş değildir. Yine Aişe'den, onun da Peygamber (s.a.v.)'dan rivayetine
göre Peygamber şöyle buyurmuştur: "Sabah namazının iki rekati dünyadan ve
içindeki şeylerden daha hayırlıdır."
TUR SURESİNİN SONU
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN