ZARİYAT 20 / 23 |
وَفِي
الْأَرْضِ
آيَاتٌ لِّلْمُوقِنِينَ
{20} وَفِي
أَنفُسِكُمْ
أَفَلَا
تُبْصِرُونَ
{21} وَفِي
السَّمَاء
رِزْقُكُمْ وَمَا
تُوعَدُونَ {22} فَوَرَبِّ
السَّمَاء
وَالْأَرْضِ
إِنَّهُ
لَحَقٌّ
مِّثْلَ مَا
أَنَّكُمْ تَنطِقُونَ
{23} |
20.
Yakinleri olanlar için yeryüzünde ayetler vardır.
21.
Kendi nefislerinizde de; artık görmez misiniz?
22.
Rızkınız ve vaad olunduğunuz semadadır.
23. Göğün
ve yerin Rabbi hakkı için; o sizin konuştuğunuz gibi kesin bir gerçektir.
Yüce Allah her iki
kesimin durumunu sözkonusu ettikten sonra:
"Yakınleri olanlar
için yeryüzünde ayetler vardır" buyruğu ile yeryüzünde öldükten sonra diriltmeye
ve mükellefleri hesaba çekmeye kadir oluşuna delalet eden alametlerin
bulunduğunu açıklamaktadır. Çerçöp oluşu ndan sonra tekrar bitkinin yeşermesi,
canlıların varlıklarını sürdürebilmeleri için bu bitkilerde gıda unsurunu
takdir buyurması, yalanlayıcı ümmetlerin başına inen helakin etkilerini
görebildikleri ülkelerde, topraklarda gezip dolaşmaları hep bu ayetler (delil
ve belgeler) arasındadır.
"Yakinleri
olanlar'' da Rabblerinin vahdaniyetini, kendilerine gönderilmiş peygamberin
doğruluğunu gerçek olarak bilen ve buna kesin olarak inanan kimselerdir. İşte
bu belgelere yararlanıp onlar üzerinde düşünen kimseler onlar olduklarından
dolayı Yüce Allah özellikle onları sözkonusu etmektedir.
"Kendi
nefislerinizde de; artık görmez misiniz?" buyruğunun şu takdirde olduğu
söylenmiştir: Yeryüzünde de, kendi nefislerinizde de yakinleri olanlar için
ayetler vardır. Katade dedi ki: Buyruğun anlamı şudur: Yeryüzünde yürüyen bir
kimse bir çok ayetler (delil ve belgeler) ile ibretli şeyler görür. Kendi nefsi
hakkında düşünen kimse de Yüce Allah'a ibadet etmek üzere yaratılmış olduğunu
anlar.
İbnu'z-Zubeyr ile
Mücahid dedi ki: Burada (nefislerdeki ayetlerden) kasıt, büyük ve küçük
abdestin çıkış yollarıdır.
es-Saib b. Şerik dedi ki:
İnsan tek bir yerden yer içer, fakat bunlar iki ayrı yerden çıkarlar. Bir kişi
katıksız süt içecek olsa yine ondan su ve kaba pislik çıkar. İşte nefisteki
ayet budur.
İbn Zeyd dedi ki: Yani o
sizi topraktan yarattı. Sizin için işitecek kulaklar, görecek gözler ve kalpler
var etti. "Sonra da beşer olup dağılmanız da onun ayetlerindendir."
(er-Rum, 20)
es-Süddı: "Kendi
nefislerinizde de" hayatınızda, ölümünüzde yemeğinizin vücudunuza girip
çıkmasında da (ayetler vardır) demektir, demiştir.
el-Hasen dedi ki:
Gençlikten sonra yaşlanmakta, güçlü iken sonradan zayıflamakta, saçlarınız
siyah iken ağarmasında ... demektir.
Bir diğer açıklamaya
göre anlamı şudur: Nefislerinizin nutfeden, sonra alakadan, sonra bir çiğnem
etten, sonra et ve kemikten yaratılıp ve nihayet size ruhun üflenmesinde,
dillerin, renklerin ve suretlerin değişmesinde ve buna benzer gizli ve açık
daha başka ayetlerde (Allah'ın varlığına, birliğine, kudretine belgeler
vardır.) Kalpler, kalplerde yer etmiş bulunan akıllar, kalplere mahsus mana ve
çeşitli özellikler, diller, konuşma, harflerin çıkış yerleri, gözler, organlar
ve diğer azalar ve bunların hepsinin yaratılış maksatlarına uygun faaliyette
bulunmaları, eğilip bükülsünler diye azaların eklemler halinde düzenlenmiş
olması, bunlardan herhangi birisinin felç olması, çalışamaması halinde
acizliğin ortaya çıkması, azaların gevşemesi halinde güçsüzlüğün insan üzerine
çöreklenmesi. .. ''Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şanı ne yücedir!"
(el-Mu'minun, 14)
"Artık görmez
misiniz?" Bununla kudretinin kemalini bilmeleri için kalbin görmesi
(basireti)ni kastetmektedir. Bunun aciz kimsenin başarılı olması, kararlı
kimsenin ise mahrum bırakılması anlamında olduğu da söylenmiştir.
Derim ki: Sözü edilen
bütün bu hususlar ibret almak noktasında kastedilen hususlardır. Bizler Bakara
Süresi'nde tevhid ayetinde (164. ayet, 14. başlıkta) küçük alem olan insanın
bedeninde her ne varsa mutlaka büyük alemde de onun bir benzerinin bulunduğunu
açıklamış ve yine orada aklını kullanıp düşünen kimselere yeterli gelecek
kadarı ile ibret alınacak birtakım hususları sözkonusu etmiş bulunuyoruz.
"Rızkınız ve
vaadolunduğunuz semadadır" buyruğu hakkında Said b. Cübeyr ile ed-Dahhak
dedi ki: Burada "rızık"tan kasıt, semadan inen yağmur ve kardır.
Onunla ekinler biter ve diğer varlıklar hayat bulurlar.
Said b. Cübeyr dedi ki:
Mevcut olan herbir pınar kardan meydana gelmiştir. el-Hasen'den rivayete göre;
o bulut gördü mü arkadaşlarına şöyle dermiş: Allah'a yemin ederim ki sizin
rızkınız ondadır, fakat sizler günahlarınız sebebiyle ondan mahrum edilirsiniz.
Meani alimleri dedi ki:
"Rızkınız... semadadır" buyruğu rızkınız yağmurdadır, demektir.
Yağmura sema denilmesinin sebebi onun semadan (yüksek yerden) inmesinden
dolayıdır. Şair de şöyle demiştir: "Sema (yağmur) bir kavmin toprağına
düştü mü, Biz de onu(n verimini davarlarımıza) otlatırız, isterse onlar buna
kızsınlar."
İbn Keysan dedi ki:
Sizin rızkınızı karşılamak, semanın Rabbine aittir, demektir. Bunun bir benzeri
de Yüce Allah'ın: "Yeryüzünde yürüyüp de rızkı Allah'a ait olmayan hiçbir
canlı yoktur. "(Hud, 6) buyruğudur.
Süfyan es-Sevri dedi ki:
"Rızkınız... semadadır" rızkınız semada Allah'ın nezdindedir,
demektir. Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Rızkınızın takdiri semadadır.
Orada size ait olduğu tesbit edilmiş olan her ne varsa Ana Kitab'ta yazılı
bulunmaktadır.
Yine Süfyan'dan şöyle
dediği rivayet edilmiştir: Vasıl el-Ahdeb: "Rızkınız... semadadır"
buyruğunu okudu ve: Şu işe bakın, ben rızkımın sema da olduğunu görüyorum,
diğer taraftan kalkmış onu yeryüzünde arıyorum deyip, bir harabeye girdi. Orada
üç gün kaldı, fakat eline hiçbir şey geçmedi. üçüncü gün içinde taze hurma
bulunan bir zembil görüverdi. Niyeti ondan daha güzel bir kardeşi vardı, o da
onunla birlikte aynı mağaraya girdi. Bu sefer zembil birken iki oldu. Yüce
Allah ölüm ile onları birbirinden ayırıncaya kadar onlar bu hallerinde devam
ettiler.
İbn Muhaysın ve Mücahid
"Rızkınız... semadadır" anlamındaki buyruğu "re" harfinden
sonra elif ile: "Size rızık veren semadadır" diye okumuşlardır. Aynı
şekilde surenin sonlarında bulunan (58. ayetin sonunu): "Şüphesiz Allah
rızık verendir ... "diye okumuşlardır.
"Ve
vaadolunduğunuz" buyruğu hakkında Mücahid dedi ki: Hayır ve şer türünden vaadolunduğunuz
şeyler demektir. Başkası ise; özel olarak hayır türünden ... demişlerdir. özel
olarak şer türünden, diye de söylenmiştir. Cennet diye de açıklanmıştır, ki bu
açıklama Süfyan b. Uyeyne'den nakl edilmiştir. ed-Dahhak: Cennet ve cehennem
olarak "vaadolunduğunuz" diye açıklamıştır. İbn Sirin: Kıyamete dair
"vaadolunduğunuz" diye açıklamıştır. er-Rabi de böyle demiştir.
"Göğün ve yerin
Rabbi hakkı için o sizin konuştuğunuz gibi kesin bir gerçektir" buyruğu
ile Yüce Allah onlara haber vermiş olduğu ölümden sonra dirilişin, semada rızkı
yaratmasının gerçeğini daha da pekiştirmekte ve bunun gerçeğin kendisi olduğuna
yemin ettikten sonra; "O sizin konuştuğunuz gibi..." diyerek bunu
daha da pekiştirmektedir.
Diğer duyular arasından
konuşmayı özellikle sözkonusu etmesi diğer duyu organları hakkında -aynada
görülmek gibi- benzeyişin sözkonusu olması, safranın baskın gelmesi ve benzeri
hallerde tat almanın imkansız olması, kulakta uğultu ve tınlamanın hissedilmesi
gibi kusurların arız olmasından dolayıdır. Konuşma ise bundan azadedir. Yankı
ileri sürülerek bu açıklamaya itiraz edilemez. Çünkü yankı ancak konuşan bir
kimsenin herhangi bir karışıklık şaibesi olmaksızın konuşmasının
gerçekleşmesinden sonra meydana gelir.
Kimi hukema şöyle
demiştir: Nasıl ki her insan kendi kendisine konuşabiliyor ve başkasının
diliyle konuşmasına imkan bulunmuyor ise; aynı şekilde her insan ancak kendi
rızkını yer, başkasının rızkını yemesine imkan yoktur.
el-Hasen dedi ki: Bana
ulaştığına göre Allah'ın peygamberi (salat ve selam ona) şöyle buyurmuştur:
"Rabbleri kendilerine kendi zatı adına yemin ettiği halde, kendisini
tasdik etmeyen bir topluluğu Allah kahretsin. Çünkü Yüce Allah: "Göğün ve
yerin Rabbi hakkı için ... O kesin bir gerçektir" diye buyuruyor.''
el-Esmai dedi ki: Bir
keresinde Basra mescidinden dönüyordum. Devesi üzerinde kılıcını kuşanmış, yayı
elinde, kaba görünüşlü, eti kurumuş bir bedevi ile karşılaştım. Bana yaklaştı,
selam verdi ve: Bu adam kimlerden? diye sordu. Ben: Asmaoğullarındanım, dedim.
el-Esmai dedikleri sen misin, diye sordu, ben evet dedim. Nereden geliyorsun?
dedi. Ben: İçinde Rahmanın kelamının okunduğu yerden geldim, dedim. o: Peki
Rahman'ın öyle insanların okuduğu bir kelamı var mı ki dedi, ben evet dedim.
Bana: Ondan bir şeyler oku, dedi. Ben de ona: ''Andolsun tozutup
savuranlara" buyruğundan itibaren: "Rızkınız ve vaadolunduğunuz
semadadır" buyruğuna kadar okudum. Bu sefer: Ey Esmai bu kadar yeter,
dedi. Sonra devesine doğrulup gitti, devesini kesti, derisi ile beraber onu
parçaladı. Bunu dağıtmak üzere bana yardımcı ol, dedi. Giden gelene onu
dağıttık, sonra kılıcını ve yayını tutup kırdı ve onları yükün altına
yerleştirdi. Çöle doğru gitti, giderken de:"Rızkınız ve vaadolunduğunuz
semadadır" buyruğunu okuyordu. Bundan dolayı kendime kızdım ve kendimi
kınadım. Daha sonra (Harun) er-Reşid ile birlikte haccettim. Tavaf esnasında
cılız bir ses duydum. Dönüp baktığımda o bedevi Arabı gördüm. Oldukça
zayıflamış, rengi sararmış, solmuştu. Bana selam verdi, elimi tuttu ve dedi ki:
Bana Rahman'ın sözünü oku deyip, Makam'ın arkasında oturmamı istedi. Ben de
ona: "Andolsun tozutup savuranlara" buyruklarını okudum ve nihayet
Yüce Allah'ın: "Rızkınız ve vaad olunduğunuz semadadır" buyruğunu
okudum. Bu sefer bedevi: Andolsun, Rahman'ın bize vaadettiğinin gerçek olduğunu
gördük, dedi. Sonra: Daha başka bir şey var mı? diye sordu. Ben: Evet dedim.
Şanı Yüce Allah: "Göğün ve yerin Rabbi hakkı için o sizin konuştuğunuz
gibi kesin bir gerçektir" diye buyuruyor, dedim. Bu sefer bedevi bir çığlık
atarak: Subhanallah dedi. O celil olan Allah'ı yemin edecek kadar kim kızdırdı?
Onlar söylediği sözü tasdik etmiyorlar mı ki sonunda yemin etmek zorunda kaldı?
Bu sözlerini üç defa tekrarladı ve bununla birlikte canını teslim etti.
Yezid b. Mersed dedi ki:
Bir adam hiçbir şeyin bulunmadığı bir yerde aç kaldı. Allah'ım, vaadettiğin
rızkını bana gönder, dedi. Hiçbir şey yemediği ve içmediği halde karnı doydu ve
susuzluğu gitti.
Ebu Said el-Hudri'den
dedi ki: Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Sizden herhangi bir kimse
rızkından kaçacak olursa, ölüm onun arkasından gittiği gibi rızkı da arkasından
gider." Bu hadisi senediyle
es-Sa'lebi zikretmiştir.
İbn Mace'nin Sünen 'inde
de Halid'in iki oğlu Habbe ve Seva'dan, dediler ki: Peygamber (s.a.v.)'ın
huzuruna -bir şeyler yaparken- girdik. Bu işinde ona yardımcı olduk, şöyle
buyurdu: "Başlarınız hareket ettikçe rızıktan yana ümitsiz olmayınız.
Çünkü kişi annesinden üzerinde herhangi bir kabuk (elbise) bulunmaksızın,
kızarmış bir ten ile dünyaya gelir, sonra Allah onu rızıklandırır. ''
Rivayet edildiğine göre
bedevilerden bir topluluk bir ekin ektiler. Fakat o ekin bir afete maruz kaldı.
Bundan dolayı üzüldüler. Yanlarına bedevi bir kadın geldi ve: Sizi ne diye
başlarınızı önünüze eğmiş, kalpleriniz daralmış görüyorum? Halbuki o bizim
Rabbimizdir ve bizim halimizi bilir. Rızkımızı vermek O'nun işidir. O dilediği
zaman, dilediği gibi onu bize gönderir, dedi. Sonra şu beyitleri okumaya
koyuldu:
"Denizin dibinde
sağlamca çakılmış bir kaya bulunsa, Sağır (hiçbir deliği yok) birbirinin içine
girmiş ve her tarafı dümdüz olsa. Allah'ın yarattığı bir canın da rızkı
bulunsa, çatlar bu kaya. Ta ki bu cana içindeki herşeyi verinceye kadar.
Yahutta onun gideceği yol yedi sema arasında olsa; Elbette Allah ona doğru
yükselmeyi kolaylaştıracaktır. Ta ki Levh(-i Mahfuz'da) ona ayrılmış payını
elde edinceye kadar, Eğer elde etmemiş ise; mutlaka ona ulaşacaktır."
Derim ki: Eş'arilerin,
elçilerini Peygamber (s.a.v.)'a gönderdikleri vakit başlarından geçen olay da
bu anlamdadır. Elçileri Yüce Allah'ın: "Yeryüzünde yürüyüp de rızkı
Allah'a ait olmayan hiçbir canlı yoktur. "(Hud, 6) buyruğunu işitince geri
dönüp Peygamber (s.a.v.) ile konuşmayarak: Eş'ariler Allah için hayvanlardan
daha değersiz değildirler, demişti. Biz
bunu Hud Süresi'nde (sözü geçen ayetin tefsirinde) zikretmiş bulunuyoruz.
Lukman da:
"Oğulcuğum! Eğer
sen bir kaya içinde veya göklerde ... ve yaptığın hardal tanesi ağırlınca dahi
olsa Allah onu getirir." (Lukman, 16) dediği nakledilmiştir. Bu daha önce
Lukman Süresi'nde geçmiş bulunmaktadır. Bu hususa dair yeterli
açıklamalarımızı: "Kamu'l-Hırsi biz-Zühdi ve'l-Kanaa" adlı eserimizde
zikretmiş bulunuyoruz. Yüce Allah'a hamdolsun.
İşte herhangi bir
şaibenin katılmadığı gerçek tevekkül ile kalbin Rabbin dışındaki herşeyden
büsbütün boşaltılması bu demektir. Yüce Allah bu hali bize ihsan etsin, lütuf
ve keremiyle kendisinden başkasına da bizleri muhtaç kılmasın.
"O sizin
konuştuğunuz gibi kesin bir gerçektir" buyruğundaki: "Gibi"
genel olarak nasb ile okunmuştur ve: (...) takdirindedir. O halde;
"kef" harfinin hazfedilmesi takdiri üzere nasbedilmiştir. Ondan sonra
gelen; (...) ise zaiddir. Bu açıklamayı bazı Küfeliler yapmıştır.
ez-Zeccac ile el-Ferra
da şöyle demiştir: Bunun tekid olarak nasbedilmesi de mümkündür. "Senin
konuşman gibi bu bir gerçektir" demek olur. Bu haliyle hazfedilmiş bir
mastarın sıfatı gibidir. Sibeveyh'in görüşüne göre, bu i'rab açısından
mütemekkin olmayan bir lafza izafe edilmesi halinde olduğu gibi; mebni (feth
üzere) gelmiştir. (L.) te'kid için zaiddir.
el-Mazini dedi ki:
"Gibi" lafzı (L.) ile birlikte aynı şey konumundadır. Esre üzere bina
edilmesi bundan dolayıdır. Ebu Ubeyd ve Ebu Hatim de bunu tercih etmişlerdir. (el-Mazini)
dedi ki: Çünkü Araplar arasından: (...) lafzını her zaman için nasb edenler
vardır. "Bana senin gibi bir adam dedi ki" derken de: "Senin
gibi bir adama uğradım" derken de bu lafız nasb ile kullanılır. Bu
durumda: "Gibi" lafzı mana itibariyle: (...) gibidir.
Ebu Bekr, Hamza,
el-Kisai ve el-A'meş; "Kesin bir gerçektir" lafzının sıfatı olarak
ref' ile (ötreli) okumuşlardır. Çünkü bu lafız marifeye izafe edilse dahi
nekredir. Zira benzer şeyler arasında benzerliğin sözkonusu olduğu ve bundan
sonra gelen eşyanın çokluğu dolayısıyla muzaf olmak gibi bir özelliği
bulunmamaktadır. "Gibi" lafzı; "Sizin" lafzına muzaf olup
(t.. ) ise zaiddir. Ondan sonraki lafızia birlikte mastar konumunda olmaz. Zira
onunla birlikte mastar anlamını vereceği bir fiil bulunmamaktadır. Diğer
taraftan: "Bir gerçektir" buyruğundan bedel olması da mümkündür.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN