ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

KAF

20

/

22

وَنُفِخَ فِي الصُّورِ ذَلِكَ يَوْمُ الْوَعِيدِ {20}

 وَجَاءتْ كُلُّ نَفْسٍ مَّعَهَا سَائِقٌ وَشَهِيدٌ {21}

 لَقَدْ كُنتَ فِي غَفْلَةٍ مِّنْ هَذَا فَكَشَفْنَا عَنكَ غِطَاءكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدِيدٌ  {22}

 

20. Sur'a da üfürülmüş olacak. İşte bu korkutulan gündür.

21. Herkes beraberinde bir sürücü ve bir şahit bulunduğu halde gelecektir.

22. "Andolsun sen bundan gaflet içinde idin. Şimdi senden perdeni kaldırdık. Bugün gözün pek keskindir."

 

"Sur'a da" ölümden sonra diriliş için birinci defa "üfürülmüş olacak. İşte bu" Yüce Allah'ın kafirleri kendisinde azablandıracağı tehdidinde bulunduğu "korkutulan gündür."

Sur'a üfürmeye dair yeterli açıklamalar -yüce Allah'a hamdolsun ki- daha önceden (en-Neml, 87. ayetin ve ez-Zümer, 68. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

"Herkes beraberinde bir sürücü ve bir şahit bulunduğu halde gelecektir" buyruğunda geçen "sürücü: es-saik" ile "şahid: eş-şehid" hakkında farklı görüşler vardır.

 

İbn Abbas dedi ki: Sürücü meleklerden şahit ise kişilerin kendi nefislerinden olan eller ve ayaklardır. Bunu el-Avfi, İbn Abbas'tan diye rivayet etmiştir. Ebu Hureyre dedi ki: Sürücü melek, şahid ise ameldir.

 

Hasen ve Katade şöyle demişlerdir: Yani onu süren bir sürücü ve yaptığı amel ile ilgili olarak hakkında tanıklıkta bulunacak bir şahit ile gelecektir.

 

İbn Eslem de şöyle demiştir: Sürücü nefsin kendisi ile birlikte bulunan şeytanlardan nefsin arkadaşıdır. Buna sürücü denilmesinin sebebi, bu hususta nefsi teşvik etmese dahi, nefsi arkasından götürmesinden ötürüdür.

 

Mücahid de şöyle demiştir: Sürücü de, şahit de iki ayrı melektir.

 

Osman b. Affan (r.a)'dan minber üzerinde iken şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Herkes beraberinde bir sürücü ve bir şahit bulunduğu halde gelecektir." buyruğunda sözü edilen "sürücü" Allah'ın emrine doğru nefsi süren melektir. "Şahit" ise onun ameli hakkında tanıklık edecek olandır.

 

Derim ki: Bu en sahih olanlarıdır. Çünkü Cabir b. Abdullah yoluyla gelen hadiste o şöyle demiştir: Ben Resulullah (s.a.v.)'i şöyle buyururken dinledim:

 

"Şüphesiz ki Ademoğlu Yüce Allah'ın kendisini ne için yarattığından yana gaflet içerisindedir. Kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan Allah, kulunu yaratmak istedi mi meleğe: Onun rızkını, eserini, ecelini yaz, bedbaht mı yoksa bahtiyar mı olduğunu yaz, der. Sonra bu melek yükseklere çıkar, Yüce Allah bir başka melek gönderir. Bu da onu yükümlülük çağına gelinceye kadar korur. Daha sonra Yüce Allah onun iyilik ve kötülüklerini yazacak iki melek gönderir. Ölüm ona geldi mi bu iki melek de yukarı çıkarlar. Sonra ölüm meleği (selam ona) gelir, canını alır. Kabrine girdirildiği vakit bedenine ruh geri verilir. Sonra da ölüm meleği çıkar. Arkasından kabir melekleri ona gelir, onu sorgularlar. Sonra bu iki melek de çıkar. Kıyamet koptuğu vakit iyilikler meleği ile kötülükler meleği onun üzerine inerler. Boynunda bağlı bulunan bir kitabın düğümünü açarlar. Sonra da onlardan biri sürücü, diğeri de şahit olmak üzere onunla birlikte hazır bulunurlar. Sonrayüce Allah: "Andolsun sen bundan gaflet içinde idin. Şimdi senden perdeni kaldırdık. Bugün gözün pek keskindir" diye buyurur. Resulullah (s.a.v.) da: ''Mutlaka sizler biri diğerine mutabık halden hale geçeceksiniz'' (el-İnşikak, 19) buyruğunu:

 

"Halden sonra bir diğer hale ... " diye açıklamıştır. Daha sonra Peygamber (s.a.v.) devamla buyurdu ki: "Şüphesiz önünüzde çok büyük bir iş vardır. Bunun için o büyük Allah'tan yardım isteyiniz." Bu hadisi Hafız Ebu Nuaym, Cafer b. Muhammed b. Ali'den, o Cabir'den yoluyla rivayet etmiş ve hakkında şöyle demiştir: Bu hadis Cafer'in rivayeti olarak garib bir hadistir. Cabir yoluyla gelen bu hadisi tek başına ondan Cabir el-Cufi, ondan da el-Mufaddal rivayet etmiştir.

 

Ayet-i kerime hakkında iki görüş vardır. Birincisine göre bu ayet müslüman ve kafir hakkında umumidir. Cumhurun (büyük çoğunluğun) görüşü budur. ikincisine göre ise bu özel olarak kafir hakkındadır. Bu da ed-Dahhak'ın görüşüdür.

 

"Andolsun sen bundan gaflet içinde idin. Şimdi senden perdeni kaldırdık" buyruğu hakkında ibn Zeyd şöyle demiştir: Bununla kastedilen Peygamber (s.a.v.)'tır. Yani andolsun sen -ey Muhammed- Kureyş arasında onların cahiliyetleri içerisinde risaletten yana gaflet içinde idin.

 

İbn Abbas ve ed-Dahhak da şöyle demişlerdir: Bununla kastedilen müşriklerdir. Yani onlar işlerinin akıbetlerinden yana gaflet içindeydiler.

 

Müfessirlerin çoğu da şöyle demişlerdir: Bu buyrukla kastedilen iyi kimselerle, kötü kimselerdir. Taberi'nin tercih ettiği görüş de budur.

 

Bir diğer açıklama da şöyledir: Ey insan, sen herbir kişi ile birlikte bir sürücü ve bir şahidin geleceğinden yana gaflet içinde bulunuyordun. Çünkü bu gibi hususlar ancak ilahi naslarla bilinir.

 

"Şimdi senden perdeni kaldırdık." Körlüğünü giderdik demektir. Bu buyruk dört türlü açıklanmıştır:

 

1- Kişi önce annesinin karnında idi, sonra doğup dünyaya geldi. (Ve böylece görmeye başladı.) Bu açıklamayı es-Süddi yapmıştır.

 

2- Kabirden sonra, kabirden kaldırılması halini anlatmaktadır. İbn Abbas'ın açıklaması da bu anlamdadır.

3- Bu, kıyamet gününde amellerin arzedilmesi zamanında olacaktır. Bu açıklamayı da Mücahid yapmıştır.

4- Bundan kasıt vahyin nüzülu ve risaletin sorumluluklarının yüklenilmesidir. İbn Zeyd'in açıklamasının manası da budur.

 

"Bugün gözün pek keskindir" buyruğu ile ilgili olarak bundan kasıt, kalbin görmesidir, denilmiştir. Nitekim "bu kimse fıkıh hususunda basiret sahibi (güzel görüş sahibi) bir kimsedir" denilir. Kalbin görmesi ve basiretli olması ise -gözün karşısında bulunan varlık ve cisimleri gördüğü gibi- düşüncelerin müşahhas halini ve neticelerin ibretli durumunu görmesi demektir.

 

Bununla kastedilenin gözün görmesi olduğu da söylenmiştir. İfadenin zahirinden de anlaşılan budur. Yani bugün senin gözün pek keskin görür. Daha önce senden örtülü bulunan şeyleri görecek şekilde güçlü ve nüfuz edici bir görüşün vardır, demektir.

Mücahid dedi ki: "Bugün gözün pek keskindir." Yani bugün iyiliklerinin ve kötülüklerinin tartılacağı zamanda terazinin denge uçlarına bakışı pek keskindir. Bu açıklamayı ed-Dahhak da yapmıştır.

 

Bir diğer açıklamaya göre; senin gözün elde edeceği sevab ve cezayı iyice görür demektir. İbn Abbas'ın görüşünün anlamı da budur. Bir diğer açıklamaya göre kafir gözü pek keskin bir şekilde haşredilir, sonra gözleri göğerir ve kör olur.

 

Bu buyrukta "Andolsun sen ... idin"; "Senden"; "Gözün" lafızları şeklinde, nefse hitab olmak üzere hep esre ile okunmuşlardır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Kaf 23-29

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR