HUCURAT 2 |
يَا
أَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُوا لَا
تَرْفَعُوا
أَصْوَاتَكُمْ فَوْقَ
صَوْتِ
النَّبِيِّ
وَلَا
تَجْهَرُوا
لَهُ
بِالْقَوْلِ
كَجَهْرِ
بَعْضِكُمْ لِبَعْضٍ
أَن
تَحْبَطَ
أَعْمَالُكُمْ
وَأَنتُمْ
لَا
تَشْعُرُونَ |
2. Ey iman edenler!
Sesinizi Peygamberin sesinden fazla yükseltmeyin! Birbirinize yüksek sesle hitab
ettiğiniz gibi, ona da yüksek sesle hitab etmeyin! Yoksa haberiniz olmadan
amelleriniz boşa gidiverir.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı altı başlık halinde sunacağız:
1- Müminler Seslerini Peygamberin
Sesinden Yükseltmemelidir:
2- Peygambere Hitabın Edebi:
3- Ayetin Anlamı ve Peygamber
Efendimizle Konuşurken Ses Tonunun Sınırı:
4- Peygamberin Hadislerine Karşı
Takınılması Gereken Tavır:
5- Küçümsemek Maksadıyla Peygambere
Karşı Sesi Yükseltmek Küfür Olduğundan Buyrukta Asıl Maksat, Mücerred Sesi
Yükseltmektir:
6- Amellerin Boşa Çıkması:
1- Müminler Seslerini
Peygamberin Sesinden Yükseltmemelidir:
"Ey iman edenler!
Sesinizi Peygamberin sesinden fazla yükseltmeyin!" buyruğu ile ilgili
olarak Buhari ve Tirmizi şu rivayeti kaydetmektedirler: İbn Ebi Müleyke'den
dedi ki: Bana Abdullah b. ez-Zübeyr'in anlattığına göre Akra' b. Habis,
Peygamber (s.a.v.)'ın huzuruna geldi. Ebu Bekir: Ey Allah'ın Resulü! Sen bunu
kavmine başkan tayin et, dedi. Ömer de: Hayır, ey Allah'ın Rasulü sen bunu
başkan tayin etme dedi. Peygamber (s.a.v.)'ın huzurunda bu şekilde karşılıklı
konuştular ve nihayet seslerini yükselttiler. Ebu Bekir Ömer'e: Senin bütün
istediğin bana muhalefet etmektir. Ömer ise: Hayır ben sana muhalefet etmek
istemedim, dedi. Bunun üzerine şu: "Ey iman edenler! Sesinizi peygamberin
sesinden fazla yükseltmeyin" ayeti indi. (Abdullah b. ez-Zübeyr) dedi ki:
Bundan sonra Ömer Peygamber (s.a.v.)'ın huzurunda konuştu mu ne dediğini açık
söylemesini (yüksek sesle tekrarlamasını) istemedikçe konuşmasını duyamıyordum.
(İbn Ebi Müleyke) dedi ki: Abdullah b. ez-Zübeyr dedesinin -yani Ebu Bekir'in-
sözünü etmedi. (Tirmizi) dedi ki: Bu garib, hasen bir hadistir. Bazıları da bu
hadisi İbn Ebi Müleyke'den mürsel olarak rivayet etmiş olup, bu hadisin
senedinde: "Abdullah b. ez-Zübeyr'den" diye zikretmemişlerdir.
Derim ki: Sözünü ettiği
kişi Buharı'dir. O şöyle demiştir: İbn Ebi Müleyke dedi ki: Hayırlı iki sahabi
Ebu Bekir ve Ömer neredeyse helak olacaklardı. Onlar Peygamber (s.a.v.)'ın
huzurunda Temimoğulları kafilesi geldiği sıradaseslerini yükseltmişlerdi.
Birileri Mücaşıoğullarından olan el-Akra' b. Habis'in (emir tayin edilmesi
için) diğeri ise bir başka adamın (emir tayin edilmesi için) görüş belirtmişti.
Nafi' dedi ki: Bu diğer adamın adını bilemiyorum. Ebu Bekir, Ömer'e: Sen bana
muhalefet etmekten başka bir maksat gütmüyorsun, dedi: Sana muhalefet etmek
istemedim, dedi. Bu hususta sesleri yükseldi, Yüce Allah da: "Ey iman
edenler! Sesinizi peygamberin sesinden fazla yükseltmeyin" ayetini indirdi.
İbn ez-Zübeyr dedi ki: Bu ayet-i kerimeden sonra Ömer, Resulullah (s.a.v.) ne
dediğini tekrar sormadıkça, Rasülullah'a sesini işittirmiyordu. (Abdullah b.
ez-Zübeyr) aynı hususta babasını -Ebu Bekir es-Sıddık'i kastediyor (çünkü Ebu
Bekir annesi Esma'nın babası idi)- aynı şekilde sözkonusu etmemektedir.
el-Mehdevi'nin,
kaydettiği bir rivayete göre; Ali (r.a) şöyle demiştir: Yüce Allah'ın:
"Sesinizi peygamberin sesinden fazla yükseltmeyin" buyruğu benim,
Cafer'in ve Zeyd b. Harise'nin sesi yükselmesi üzerine, bizim hakkımızda
inmiştir. Biz Zeyd'in Mekke'den Hamza'nın kızını getirmesi üzerine tartışmaya
koyulmuştuk. Rasülullah (s.a.v.) da bu hususta Cafer'in lehine hüküm vermişti.
Çünkü kızın teyzesi onun hanımı idi. Daha önce bu hadis Al-i İmran Süresi'nde
(44. ayet, 4. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.
Buhari ve Müslim'de de
Enes. b. Malik'ten gelen rivayete göre Peygamber (s.a.v.) Sabit b. Kays'i
göremeyince bir adam: Ey Allah'ın Rasülü! Ben senin için onun durumunu öğreneyim,
dedi. Sabit'in yanına gitti, onu evinde başını önüne eğmiş oturuyor görünce,
ona: Durumun nedir diye sordu. Sabit: Çok kötü dedi. O (kendisini kastediyor)
sesini Peygamberin sesinden yüksek çıkartıyordu. O bakımdan onun ameli boşa
gitmiş bulunuyor, o cehennemliklerdendir. Adam Peygamber (s.a.v.)'a gelerek
durum şöyle şöyledir, diye haber verdi. (Senetteki ravilerden birisi olan Musa
b. Enes) dedi ki: İkinci bir defa ona pek büyük bir müjde ile geri döndü, dedi
ki: "Git ona ve de ki: Sen cehennemliklerden değilsin. Aksine sen
cennetliklerdensin." Buhari'nin lafzı ile hadis böyledir.
Burada sözü edilen kişi
Sabit b. Kays b. Şemmas'dır. Hazreçli olup, oğlu Muhammed'in adı ile Ebu
Muhammed künyelidir. Ebu Abdurrahman olduğu da söylenmiştir. Harre gününde
Muhammed, Yahya ve Abdullah adında üç çocuğu öldürüldü. Oldukça beliğ bir
hitabeti vardı. Bu özelliğiyle tanınırdı. Kendisine Resulullah (s.a.v.)'in
hatibi denilirdi. Tıpkı Hassan'a Resulullah (s.a.v.)'ın şairi denildiği gibi.
Temimoğulları heyeti Resulullah (s.a.v.)'ın huzuruna gelip de müfahare
(karşılıklı Öğünme) talebinde bulunduklarında onların hatibi kalktı ve
kendilerini övdü. Sonra Sabit b. Kays kalktı, oldukça beliğ, akıcı bir hutbe
verdi. Onları yenik düşürdü. Daha sonra Temimlilerin şairi Akra' b. Habis ayağa
kalkıp şu beyİtLeri okudu:
"İnsanlar
üstünlüğümüzü bilsin diye geldik sana, üstün ahlaki değerler sözkonusu
edildiğinde bize muhalefet ettiklerinde, Biz herbir topluluğun arasından
insanların başlarıyız, Esasen Hicaz topraklarında Darimliler gibileri yoktur.
Yaptığımız herbir baskında ganimetin dörtte biri bizimdir. İster Necid'de
olsun, ister Tihame topraklarında."
Bunun üzerine Hassan
ayağa kalkarak şunları söyledi:
"Ey Darimoğulları
öğünmeyiniz, çünkü öğünmeniz üstün ahlaki değerler sözkonusu olunca aleyhinize
bir vebal olarak döner. Yanımıza geldiniz öğünerek halbuki siz Ya bir süt
annelik olarak yahut bir hizmetkar olarak bizim emrimizde
çalışanlardınız."
şeklinde birkaç beyit
devam eden şiirler söylediler.
Bunun üzerine Temimliler:
Hatibleri bizimkinden daha hatib, şairleri şairimizden daha şair, dediler.
Derken seslerinin perdesi yükseldi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Sesinizi
Peygamberin sesinden fazla Yükseltmeyin.
Birbirinize yüksek sesle
hitab ettiğiniz gibi, ona da yüksek sesle hitab etmeyin" buyruğunu
indirdi.
Ata el-Horasanı dedi ki:
Sabit b. Kays'ın kızı bana anlatarak dedi ki: Yüce Allah'ın: "Ey iman
edenler! Sesinizi Peygamberin sesinden fazla yükseltmeyin" ayeti nazil
olunca babası odasına girdi ve kapısını üzerine kapattı. Peygamber (s.a.v.) onu
göremeyince durumunun ne olduğunu öğrenmek üzere ona bin elçi gönderdi. Sabit:
Ben sesi gür çıkan birisiyim, amelimin boşa çıkmış olmasından korkarım, dedi.
Peygamber: "Hayır, sen onlardan değilsin. Hayır ile yaşayacak, hayır ile
öleceksin" diye buyurdu. Sonra Yüce Allah: "Çünkü Allah büyüklük
taslayan ve böbürlenen kimseleri sevmez" (Lukman, 18) buyruğunu indirdi.
Yine kapısını kapatıp, ağlamaya koyuldu. Peygamber (s.a.v.) onu göremeyince,
yine ona bir elçi gönderip haberini sordu. Ey Allah'ın Resulü dedi. Ben
güzelliği seven birisiyim. Kavmimin de önde olduğunu göstermeyi severim, dedi.
Peygamber: "Sen onlardan değilsin. Bilakis sen hep öğülen bir kişi olarak
yaşayacak, şehid olarak öldürülecek ve cennete gireceksin." Kızı dedi ki:
Yemame gününde Halid b. el-Velid ile birlikte Müseylime'nin üzerine gitmek
üzere yola çıktım. İki ordu karşılaştıklarında müslümanlar çekilir oldular.
Bunun üzerine Sabit ile Ebu Huzeyfe'nin azatlısı Salim: Biz Resulullah (s.a.v.)
ile birlikte böyle savaşmıyorduk, dediler. Sonra onların herbirisi kendisi için
bir çukur kazdı ve orada sağlamca kaldılar. Öldürülünceye kadar çarpışmalarını
sürdürdüler. O gün Sabit'in üzerinde çok nefis bir zırh vardı. Müslümanlardan
bir kişi onun yanından geçti ve o zırhı aldı. Yine bir müslüman uykuda iken
Sabit rüyasında ona: Sana bir vasiyette bulunacağım. Sakın bu bir rüyadır
diyerek bunu yerine getirmemezlik etme. Dün ben öldürüldüğümde müslümanlardan
bir kişi yanımdan geçti, benim zırhımı aldı. Onun kaldığı yer insanların en
uzak yerindedir. Çadırı yanında ipi kazığa bağlı bir at vardır. Zırhın üzerine
bir toprak çömlek yerleştirmiş, onun üstünde de eğeri koymuştur. Haydi Halid'e
git, birisini gönderip, zırhımı aldırmasını söyle. Medine'ye Resulullah
(s.a.v.)'ın halifesine -Ebu Bekir'i kastediyor- ulaşacak olursan, ona da şöyle
de: üzerimde şu kadar şu kadar borç var. Kölelerimden filanı ve filanı da azad
ediyorum. Adam Halid'e gidip, durumu haber verdi, o da birisini göndererek
zırhı aldırıp getirdi. Ebu Bekir'e gördüğü rüyayı anlattı, o da onun vasiyetini
uygulamaya koydu. (Ata el-Horasani) dedi ki: Biz Sabit'in dışında ölümünden
sonra vasiyeti yerine getirilmiş bir kimse bilmiyoruz. Allah'ın rahmeti üzerine
olsun. Bunu Ebu Ömer (b. Abdi'l-Berr), el-istiab (fi Marifeti'l-Ashab) adlı
eserinde zikretmiş bulunmaktadır.
2- Peygambere Hitabın
Edebi:
"Birbirinize yüksek
sesle hitab ettiğiniz gibi, ona da yüksek sesle hitab etmeyin!" Yani ona
ey Muhammed, ey Ahmed diye hitab etmeyin. Ey Allah'ın Peygamberi, Resulullah
diye ona gereken saygıyı göstererek hitab edin.
Denildiğine göre
münafıklar Peygamber (s.a.v.)'ın huzurunda zayıf müslümanlar kendilerini taklid
etsin diye seslerini yükseltiyorlardı. Bu şekilde davranış müslümanlara yasak
kılındı.
"Ona da yüksek sesle
hitab etmeyin." buyruğunu lam harf-i cerri yerine ala harf-i cerri
kullanılarak: "Ona yüksek sesle hitab etmeyin" demek olduğu da
söylenmiştir. Nitekim: "Ağzı üzerine düştü" demek için: (...)
denilebildiği gibi (...) da denilebilir.
"Birbirinizle yüksek
sesle hitab ettiğiniz gibi" buyruğundaki "kef (gibi)" benzetme
edatı olup, nasb mahallindedir.
''Siz ona birbirinizle
yüksek sesle bağırdığınız gibi öyle bir yüksek sesle bağırmayınız." Bu
buyrukta onlara kendi aralarında ancak fısıltı ve gizli bir şekilde
konuşabilecek şekilde yüksek sesle konuşmanın mutlak olarak yasaklanmadığına,
onlara belli bir nitelikte kayıtlı olmak üzere özel bir şekildeki bağırmanın
yasaklandığına delil vardır. Yani onlara yasak kılınan, kendi aralarında
alışageldikleri şekilde nitelikleri belli yüksek sesle bağırmaktır. Bu
şekildeki bir davranış ta ise peygamberliğin parlak makamına riayetsizlik, onun
üstün mevkiine -istediği kadar yüksek olsun diğer bütün rütbelerin onun
mertebesinden aşağıda oluşuna- uygun olmayan bir davranış şeklidir.
"Yoksa haberiniz
olmadan amelleriniz boşa gidiverir." Basralıların açıklamasına göre;
amelleriniz boşa gideceğinden (böyle davranmayın) demektir. Kufelilere göre ise
amelleriniz boşa gitmesin diye (böyle davranmamalısınız) demektir.
3- Ayetin Anlamı ve
Peygamber Efendimizle Konuşurken Ses Tonunun Sınırı:
Ayet-i kerimenin anlamı
Resulullah (s.a.v.)'ın tazim edilmesi, ona gereken saygının gösterilmesi,
onunla konuşurken huzurunda sesi alçaltmanın emredilmesidir. Yani o konuşurken
siz de konuşacak olursanız, sesinizin sesinin ulaştığı sınırı aşmamasına dikkat
etmelisiniz. Sesinizi öyle kısmalısınız ki, onun sözleri sizin sözlerin
perdesinden daha yüksek, onun sesini yükseltmesi sizinkinden üstün olmalıdır;
ta ki onun size üstünlüğü açıkça ortaya çıksın, sizin önderiniZ olduğu belirgin
bir şekilde görülsün, yüksek sesiyle, siyah beyaz renkli bir atın farklı
renkleri gibi, sizin kalabalığınızdan ayrı olduğu ortaya çıksın. Gürültünüzle
sesini bastırmamalısınız, birbirine karışan seslerinizle onun konuşmasını
gölgelememelisiniz.
Abdullah b. Mesud'un
kıraatinde: "Sesinizi... fazla yükseltmeyin" anlamındaki buyruk:
(...) şeklinde ("be" harfi ziyadesiyle)dir.
Bazı ilim adamları
Peygamber (s.a.v.)'ın kabrinin yanında sesi yükseltmeyi mekruh görmüşlerdir.
Kimi ilim adamı da alimlerin meclislerinde -onların şereflerinin üstünlüğüne
işaret olmak üzere- sesi yükseltmeyi mekruh kabul etmiştir. Çünkü onlar
peygamberlerin mirasçılarıdır.
4- Peygamberin
Hadislerine Karşı Takınılması Gereken Tavır:
Kadı Ebu Bekir
İbnu'l-Arabi dedi ki: Peygamber (s.a.v.)'ın saygınlığı hayatta iken nasılsa,
vefatından sonra da öyledir. Ölümünden sonra ondan nakledilen sözler derece
itibariyle ondan lafız olarak işitilen sözleri gibidir. Onun sözleri okunduğu
takdirde huzurda bulunan herkesin sesini ondan daha yükseltmemesi, ondan yüz
çevirmemesi icab eder. Tıpkı bizzat o sözü lafız olarak söylemesi esnasında
onun meclisindeymiş gibi davranması gerekir. Şanı Yüce Allah sözü edilen bu
saygının çağlar boyunca devam edeceğine: ''Kuran okunduğu zaman onu dinleyin ve
susun ... '' (el-A'raf, 204) buyruğu ile dikkatimizi çekmektedir. Peygamber
(s.a.v.)'ın sözü de zaten vahyin bir parçasıdır. Açıklaması, fıkıh kitablarında
yer alan birtakım istisnalar dışında, Kur'an-ı Kerim'in hikmeti gibi onun
sözünün de hikmetleri vardır.
5- Küçümsemek
Maksadıyla Peygambere Karşı Sesi Yükseltmek Küfür Olduğundan Buyrukta Asıl
Maksat, Mücerred Sesi Yükseltmektir:
Sesi yükseltmek ya da
bağırmaktan maksat hafife almak ve küçümsemek kastı ile sesin yükseltilmesi
değildir. Çünkü böyle bir davranış küfürdür. Bu buyruğa muhatab olanlar ise
müminlerdir. Burada maksat bizatihi sesin kendisidir. Büyük şahsiyetlere karşı
saygı ve onlara karşı gösterilmesi gereken tazime uygun düşmeyen yüksek ton ile
çıkartılan sesin kendisidir. Bundan dolayı kişi sesini kısmaya çalışarak
emrolunduğu saygı ve ihtiramı açıkça ortaya koyacak bir sınıra çekmelidir.
Buradaki nehy aynı zamanda Resulullah (s.a.v.)'ın rahatsız olacağı sesi
yükseltmeyi de kapsamaz. Bu da savaşta yahut inatçı bir kimseyle tartışırken,
bir düşmanı korkuturken ya da buna benzer hallerdeki seslerini
yükseltmeleridir. Hadis-i şerifte belirtildiğine göre Peygamber (s.a.v.) Huneyn
günü insanlar bozguna uğrayıp kaçtıklarında Abdu'l-Muttalib oğlu Abbas (r.a)'a:
"İnsanlara yüksek sesle bağır" diye buyurmuştur. Hz. Abbas da
insanlar arasında sesi en yüksek olanlardan birisi idi.
Rivayet edildiğine göre
bir gün onlara ani bir baskın yapılmış, Abbas (r.a.): Eyvah sabah baskını! diye
seslenmiş, sesinin yüksekliğinden ötürü hamileler karnındaki yavruları
düşürmüş. İşte Nabiğa el-Cadi bu olay hakkında şunları söylemektedir:
"Ebu Urve'nin
(Abbas b. Abdu'l-Muttalib'in) yırtıcı hayvanlara bağırması, Onların koyunlar
arasına karışmalarından korktuğu zaman"
Ravilerin iddia ettiğine
göre; o koyunlara saldırmak isteyen yırtıcı hayvanlara öyle bir bağırırdı ki
hayvanın içindeki öd kesesi patlayıveriyordu.
6- Amellerin Boşa
Çıkması:
ez-Zeccac dedi ki:
"Amelleriniz boşa gidiverir" buyruğu: "Çünkü amelleriniz boşa gider"
takdirindedir. Yani amelleriniz boşa çıkar. Buna göre burada takdiren varlığı
kabul edilen "lam" oluş bildiren (sayruret) "lam"ıdır. Yüce
Allah'ın: "Yoksa haberiniz olmadan amelleriniz boşa gidiverir"
buyruğu insanın farkında olmadan kafir olmasını gerektirmez.
Kafir bir kişi ancak
küfre kendi iradesiyle imanı küfre tercih ettiği takdirde mümin olduğu gibi,
mümin de küfrü tercih ve kastetmediği sürece icma ile kafir olmaz. Kafir de
aynı şekilde farkında olmadan kafir olmaz.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN